Turkiye'de aşûre gunu diye meşhur olan muharrem ayının onuncu (ÂşûrÂ) gunu, nÂfile oruc tutma gunlerindendir. Aşağıdaki uc hadis rivayeti bu gunde tutulacak orucun faziletini acıklıyor.İbni AbbÂs radıyallahu anhumÂ'dan rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem aşûre gununde oruc tuttu ve oruc tutmayı tavsiye etti." [1]

Ebû KatÂde radıyallahu anh'den rivayet edildiğine gore, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e aşûre gunu tutulan orucun kıymeti soruldu; o da:

"Gecmiş bir senenin gunahlarına kefÂret olur" buyurdu. [2]

İbni AbbÂs radıyallahu anhumÂ'dan rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:

"Gelecek seneye kadar yaşayacak olursam, muharrem ayının dokuzuncu gunu oruc tutarım." [3]

PEYGAMBER EFENDİMİZİN AŞURE GUNU ORUCU

Dilimizde aşûre gunu diye meşhur olmuş bulunan muharrem ayının onuncu (ÂşûrÂ) gunu, nÂfile oruc tutma gunlerindendir. Yukarıdaki uc rivayet, bu gunde tutulacak orucun faziletini acıklamaktadır.

Birinci hadiste, Peygamber Efendimiz'in aşûre gunu orucu ile ilgili olarak hem fiilî hem de sozlu sunneti haber verilmektedir. Zira Efendimiz, muharremin onuncu gunu hem kendisi oruc tutmuş hem de o gun oruc tutmalarını ashÂbına tavsiye etmiştir.

Aşûre gunu orucunun, ramazan orucu farz kılınmadan once farz olduğu, sonra bu farzıyet hukmunun ortadan kaldırıldığına dair rivayetler bulunmaktadır (bk. Muslim, SıyÂm 122-126; Ebû DÂvûd, Savm 64). Once farz iken sunnete donuşen bir hukum, boyle bir gecmişi olmayan sunnetten daha ustundur. Bu sebeple aşûre gunu orucuna ihtimam gostermek gerekir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz, kendisi hem tutmuş hem de tutulmasını tavsiye etmiştir.

İkinci hadis, Efendimiz'e yoneltilen sorulara verdiği cevapları iceren uzunca bir hadisin son kısmında yer almakta ve aşûre gunu orucunun gecmiş bir yılın gunahlarına kefÂret olduğu bildirilmektedir. Yukarıda gectiği uzere arefe gunu orucunun aşûre gunu orucundan daha faziletli olduğu anlaşılmaktadır. Zira arefe orucu hem gecmiş hem de gelecek birer yılın gunahlarına kefÂrettir.

Ucuncu hadis, aşûre gunu muharremin onuncu gunu olmakla beraber, aşûre gunu orucu diye tutulacak olan orucun sadece o gun tutulmaması, ondan onceki dokuzuncu gun ile birlikte tutulması gerektiğine işaret etmektedir. Zira Peygamber Efendimiz'e yahudilerin ve hıristiyanların sadece onuncu gune tazim ettikleri, bu sebeple o gun oruc tuttukları haber verilince, "Eğer gelecek seneye kadar yaşarsam dokuzuncu gun oruc tutarım" buyurmuştur. Ancak Efendimiz gelecek senenin muharrem ayından once vefat etmiş, muharremin dokuzunda oruc tutamamıştır. Efendimiz'in, muharrem ayının onuncu gunu oruc tuttuğu bilinmektedir. Dokuzuncu gunu oruc tutmayı arzu ettiği de bu hadiste gorulmektedir. Bu sebeple muslumanların aşûre orucunu muharremin dokuzuncu ve onuncu gunlerinde tutmaları mustehaptır. Hz. Peygamber'in sunnetine tam mÂnasıyla uygun olan tavır budur. Zira Peygamber Efendimiz'in niyet ettikleri de ummet icin sunnet sayılır.

On muharrem, kaynaklarda işaret edildiğine gore bircok peygamberin hayatında onemli ve olumlu olayların gercekleştiği bir gundur. Ne yazık ki, İslÂm tarihinde Resûl-i Ekrem Efendimiz'in sevgili torunu Hz. Huseyin'in KerbelÂ'da şehit edilmesi de bu gune tesaduf etmiştir. Hicretin 61. yılında vuku bulan bu elîm olay, butun muslumanlar icin buyuk uzuntu sebebi olmuştur.

Tabiatıyla aşûre orucunun bu elîm olay ile hicbir alÂkası yoktur. Aşûre orucunun bu olay ile irtibatlandırılması yanlıştır. Boyle bir niyetle oruc tutulması bid'at olur.

HADİSTEN OĞRENDİKLERİMİZ

1- Kamerî aylardan muharremin onuncu gunu aşûre gunudur. Bu gun oruc tutmak sunnettir.

2- Muslumanların Ehl-i kitabtan farklı olarak muharremin dokuz ve onuncu gunleri oruc tutmaları mustehabtır.

3- Aşûre orucu, gecmiş bir yılın kucuk gunahlarına kefÂret olur.



[1] BuhÂrî, Savm 69; Muslim, SıyÂm 127, 128.

[2] Muslim, SıyÂm 197. Ayrıca bk. Ebû DÂvûd, Savm 54; Tirmizî, Savm 48; İbni MÂce, SıyÂm 40.

[3] Muslim, SıyÂm 134. Ayrıca bk. İbni MÂce, SıyÂm 41.




Kaynak: Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Riyazus Salihin, Erkam Yayınları







İslam ve İhsan