
İmam-ı Rabbani maneviyat yoluna gireceklerin oncelikle, Ehl-i Sunnetin inanc sistemini takip etmesini ister: Akıllı kimselere farz olan ilk vazife Ehl-i Sunnet ve l-cemaat inanclarına gore akidelerini duzeltmektir. Onlar fırka-i Naciye yani kurtuluşa ermiş olan kesimdir. (I, 266. mektup)Ehl-i Sunnet; İslam ’ı, Peygamber Efendimiz (sav) ve onun sevgili ashabının anladığı şekilde anlayıp yaşamaya calışan ana kolun ismidir. Dini hayatta Kuran-ı Kerim ile Allah Rasûlu ’nun yerleri bellidir, son zamanlarda sunneti dışlayan bazı akımları bir tarafa bırakırsak hicbir zaman bu iki kaynak tartışma konusu yapılmamıştır. Dini gruplar arasındaki esas ihtilaf sahabe uzerinde olmuştur, sapkın mezheplerin coğu sahabeyi dışladığı icin bu duruma duşmuş, Sunni anlayış ise ashabın tumunu, arasında bir ayrımcılık yapmadan sevmiş ve İslam ’ı onlardan gelen şekliyle yaşamıştır.
İman amellerin kabulunun şartıdır ve imani konularda yapılan hata insanı helake goturur. Bundan dolayı İmam-ı Rabbani maneviyat yoluna gireceklerin oncelikle, Ehl-i Sunnetin inanc sistemini takip etmesini ister: Akıllı kimselere farz olan ilk vazife Ehl-i Sunnet ve l-cemaat inanclarına gore akidelerini duzeltmektir. Onlar fırka-i Naciye yani kurtuluşa ermiş olan kesimdir. (I, 266. mektup)
İmam ’a gore bundan sonra ikinci mesele salikin şeriatın kurallarını eksiksiz yerine getirmesidir. Ancak bu iki şartı yerine getiren kimse tarikata girip, maneviyat yolunda ilerleyebilir:
İtikat ve amele dair iki kanat elde ettikten sonra, Hak TeÂl ’nın tevfiki ile tasavvuf yoluna girmek gerekir. Bu yola girmenin gayesi itikad ve amel hususunda fazladan ve yeni bir şey elde etmek olmamalıdır. Zira boyle bir arzu, ayak kaymalarına sebep olan uzun emeller ve başka maksatların peşinde koşmak olur. Tarikata girmekten amac itikad edilen şeyler hakkında yakîn ve itminan elde etmektir. Oyle ki salikin imanı şuphecilerin bulandırması ile sarsılmayacak hale gelecektir… “AgÂh olun, kalpler ancak Allah ’ı zikretmekle tatmin bulur”(Rad, 28) (266. mektup)
EHLİ SUNNET İNANCINA ZARAR VEREN FİKİRLERE DİKKAT İmam Rabbani bugun sıkca gorulduğu uzere meşrep taassubuna duşerek tum sufilerin her tur sozlerini koru korune kabul etmez. Ozellikle de Ehl-i Sunnet inancına zarar veren fikirler kimden gelirse gelsin onları reddeder. Bununla birlikte o bize Muslumanlar arası goruş ayrılıkları hususunda guzel bir edep de oğretir. Bugun yapıldığı gibi en kucuk hatası yuzunden bir mumini dışlamayı, bunun da otesinde onu tekfir etmeyi kabul etmez. Ehl-i Sunnet adına yola cıkarak, Muslumanlar indinde makbul sayılan alim ve ilim ehlini acımasızca suclamak, birkac goruşunu cımbızla secerek onları dalalet ehli gibi gostermek ona gore affı zor bir suctur.
O ’nun bu ılımlı tutumunu sufiler arasında derin tartışmalara sebep olan İbn Arabî hususunda da gorebiliriz. İmam, İbn Arabî ’nin bazı goruşlerini Ehl-i Sunnete aykırı bulur ama onu ictihat hatası olarak gorur ve bu buyuk sufi icin ileri geri konuşmaz. Zira Ehl-i Sunnete gore kıble ehli tekfir edilmez, istikamet ehli olan kimselerin yoruma acık olan goruşleri varsa ya onlar lehine yorumlanır veya o konuda durulur, sufilerden farklı hal sahipleri olanlar eğer aleni olarak şeriata aykırı işleri yoksa durumları Allah ’a havale edilir. Nitekim İmam bu kuralla hareket ederek İbn-i Arabî Hazretleri konusunda şoyle demiştir:
Sufilerden bir grup İbn Arabî ’yi acımasızca eleştiriyor ve onun butun marifetlerini yok sayıyor. Diğer bir grup ise onu koru korune taklit ediyor ve butun marifetlerini doğru sayarak onların doğruluğuna deliller bulmaya calışıyor. Kuşkusuz bu her iki grup da aşırıya kacmıştır. Makbul evliyadan olan bir şeyh, nasıl kokten inkÂr edilebilir, yine nasıl olur da kuru taklit uğruna onun Ehl-i Sunnete uymayan goruşleri kabul edilebilir! (266. mektup)
ASLOLAN KURAN VE SUNNETTİR İmam ’a gore itikÂdî konularda asıl olan Kuran ve sunnettir, evliyanın keşfi ve ilhamı değildir. Zira veli keşf ve ilhamını yorumlarken hata yapabilir, ama Peygamber Efendimiz masumdur, dini tebliğ ederken her tur hatadan korunmuştur. İmam bu konuda Nakşi tarikatının buyuklerinden HÂce Ubeydullah Ahrar Hazretlerinin şu sozunu aktarır:
“Her tur vecid ve manevi haller bizlere verilse, ama ic dunyamız mesela Ehl-i Sunnet inancı uzere olmasa, butun o hal­leri şakavetten ve husrandan başka bir şey saymam, Ehl-i Sunnet inancı uzere olduktan sonra da, (sufiyÂne) hallerden tamamıyla mah­rum kalsam asla buna uzulmem.”
İmam Rabbani Ehl-i Sunnet akidesine zarar veren başka bir grup olarak da vahiyden nasip almamış felsefî duşunceyi gorur. Batı kulturunun etkisi ile bugun bazı entelektueller batıl felsefi duşuncelerin peşinden giderek vahyi bile bu olcuye gore değerlendirmekte, aklına uymayan ayetleri hatta sureleri bile yok saymaktadırlar. HÂlbuki Ehl-i Sunnete gore akıl her şeyin ustunde değildir. Nitekim İmam ’ın ifade ettiği uzere aklına guvenen nice filozof peygamberlere uymamış ve sapıklıkta kalakalmışlardır:
Felsefeciler (peygamberleri) taklit bağını boyunlarından cıkartarak, hakikati ispat icin kendi başlarına delil getirmeye kalkıştılar. Boylece onlar hem kendileri sapıttılar, hem de peşlerinden gelenleri saptırdılar. İsa ’nın (a.s) daveti kendine ulaştığı halde, donemin filozoflarının oncusu olan Eflatun: ‘Biz hidayete ulaşmış kimseleriz, bizim hidayete ulaştıracak kimseye ihtiyacımız yok ’ diyerek bu daveti reddetmiştir. Aman Allah ’ım! Bu adam ne kadar bedbahtmış ki oluleri diriltmekle, alaca ve cuzam “hastalıklarını iyileştirmekle, onların felsefelerinin fersah fersah ustune cıkan bir peygambere ulaştıkları halde, ona tabi olmamış ve boyle haddini bilmeyen talihsiz bir cevap vermiştir. (266. mektup)
PEYGAMBERLİĞE VERDİĞİ ONEM İmam ’a gore peygamberlik muessesesi olmadan hicbir şekilde manevi arınma gercekleşmez, hicbir felsefe veya mistik akım bu yuce kurumun yerini tutamaz.
Yazımızın başında ifade edildiği uzere, Ehl-i Sunnetin diğer fırkalar ile arasındaki en onemli fark, onların ashab-ı kiram arasında ayırım yapmaması hem Ehl-i beyti, hem de diğer sahabeleri adil olarak kabul etmesidir. HÂlbuki Şia bu hususta aşırıya gitmiş, sadece Ehl-i beytten gelen nakilleri kabul etmiş, diğer sahabeleri dışlamıştır. İmam Rabbani Hz. Ali ile diğer sahabeler arasındaki ihtilafta Hz. Ali ’yi acık olarak desteklemiş, onu haklı bulmuştur:
“Bu arada şuna da inancımız tamdır ki Hazreti Ali (r.a.) hilafet hususunda haklı idi. Hata ise ona muhalif olan tarafta (Muaviye r.a ’da) idi. Lakin bu hata ictihada dayalı bir hata olup, sahibini fasık yapmaz. Hatta boyle bir hatanın sahibini kınamak bile soz konusu olamaz. Zira bu tur bir hataya duşen kimseye (muctehit olduğu icin) bir sevap vardır.”
Bununla birlikte imam Hz. Ali ’nin karşısında olan diğer sahabelere dil uzatmamıştır. Zira boyle bir ayrımcılık, sahabe vasıtası ile gelen Kuran ve sunneti de inkÂr etmeye sebep olacaktır. Onlar kendi aralarında ihtilaf etmişlerdir, bu bir ailenin fertlerinin kendi aralarındaki ihtilafına benzer. Kılıclarımız ile karışmadığımız bir mucadeleye bugun sozlerimiz ile karışmanın da kimseye bir faydası yoktur. İmam, Hz. Ali doneminde hilafet ile ilgili meseleden ortaya cıkan ve bazı sahabeleri tan eden Şiilerin iddialarına cevap vererek, sahabeleri kotulemenin yanlışlığını şu sozleri ile ortaya koyar:
Kuran-ı Kerim ’i ve şeriatı bize ulaştıranlar ashab-ı kiramdır. Eğer onlar kotulenirse, Kuran ve şeriatın da kotulenmesi gerekir. Zira Kuran ’ı Hz. Osman cem etmiştir. Eğer o kotulenirse, onun şahında Kuran ’a da tan edilmiş olunacaktır. Allah TeÂl zındıkların inancı olan bu gibi şeylerden bizi korusun. (54. Mektup)
Ne var ki imamın bu sevgisi sadece sahabe icin gecerlidir, Ehl-i beyte zulum eden Yezid ise sahabe değildir ve İmam onun Ehl-i beyte yaptığı zulmu şoyle lanetler: “Saadetten uzak olan Yezid ise sahabeden değildir. Onun kurtuluş sahasından uzak olması konusunda kimsenin diyeceği farklı bir sozu yoktur. Zira onun yaptığını Frenk kÂfirleri bile yapmazdı.” (54.Mektup)
İmam ’a gore ifrat ve tefrite kacılmadan tutulması gereken orta yol budur. Bunun dışında sahabenin bazısına lanet eden ve bunu inanclarının temeli yapan fırkalar bidatci durumuna duşerler.
Netice olarak Ehl-i Sunnet haklıya hakkını veren, orta yoldan ayrılmayan, Kuran, sunnet ve sahabeyi baş tacı eden yolun adıdır. Her tur ifrat ve tefrit bu guzel yolun dışındadır. İnsanların kafalarını rasyonalist felsefe ve sapık ideolojilerle bulandığı gunumuzde sufiyyenin buyuk coğunluğunun takip ettiği bu orta yola her gunden daha cok ihtiyacımız vardır. Ayrıca sufiler Ehl-i Sunnet inancına muhabbet ve merhameti de ilave ederek tum Ehl-i kıbleyi sevmeyi, muminler arasında temel haline getirmişlerdir. Allah TeÂl son gunlerini yaşadığımız Mubarek Ramazan ayı bereketi ile bizi her tur aşırılıklardan ve Ehl-i Sunnet ’e uymayan davranışlardan korusun. Tum muminleri sevmeyi, ehli hizmet olmayı hepimize nasip etsin, Âmin.
Kaynak: Suleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Yıl: 2019 Ay: Haziran Sayı: 400
İslam ve İhsan