
Hak dostlarından Hasan-ı Basrî Hazretlerinin kuraklıktan, fakirlikten, tarlasının verimsizliğinden ve cocuğunun olmayışından yakınan ve himmet isteyen dort kişiye verdiği tavsiye.CÂfer-i SÂdık Hazretleri buyurur:
“Kimin rızkı daraldıysa, hemen istiğfÂrı coğaltsın!”[1]
Hak dostlarından Hasan-ı Basrî Hazretlerine dort kişi gelerek, biri kuraklıktan, diğeri fakirlikten, bir diğeri tarlasının verimsizliğinden, sonuncusu da cocuğunun olmayışından[2] yakınıp Hazret ’ten himmet talep ederler. O buyuk velî, onların her birine de “istiğfÂr”ı tavsiye eder.
Yanındakiler, kendisine:
“–Efendim, bu kimselerin dert ve sıkıntıları farklı, lÂkin sizin hepsine de tavsiyeniz aynı!” derler.
RABBʼİNİZDEN MAĞFİRET DİLEYİN Hasan-ı Basrî Hazretleri onlara şu Âyet-i kerîmeyle cevap verir:
“Rabbʼinizden mağfiret dileyin; cunku O cok bağışlayıcıdır. (Mağfiret dileyin ki) uzerinize gokten bol bol yağmur indirsin, mallarınızı ve oğullarınızı coğaltsın, size bahceler ihsÂn etsin, sizin icin ırmaklar akıtsın!” (Nûh, 10-12)[3]
Demek ki CenÂb-ı Hak, tevbe ve istiğfÂr eden kullarını, pek cok sıkıntıdan kurtarıp onlara nice lûtuflarda bulunmaktadır. Dolayısıyla Hakkʼın rahmetini celbedip gazabını teskin edecek en muhim vesîle, kulun, ihlÂsla Rabbine yonelip, Oʼndan, hatÂ, kusur ve gunahlarının affını dilemesidir.
ALLAH KİME AZAP ETMEZ? Nitekim diğer bir Âyet-i kerîmede de şoyle buyrulmaktadır:
“…İstiğfÂr ederlerken (bağışlanma dilerlerken) de Allah onlara azÂb edecek değildir.” (el-EnfÂl, 33)]
Dipnotlar:
[1] Abdulmecid HÂnî, el-HadÂikuʼl-Verdiyye, sf, 161, Rehber Yayıncılık, İstanbul 1986.
[2] Yeri gelmişken ifÂde edelim ki, bÂzen sebeplere tevessul edilip du ile Hakkʼa tevekkulde de bulunulmasına rağmen, insan umduğuna nÂil olamayabilir. Mesel bÂzı zevc-zevcelerin, cok istedikleri hÂlde cocukları olmaz. Bunun pek cok hikmeti vardır. Zira gaybı Allahʼtan başkası bilemez. Hakkımızda neyin hayır, neyin şer olduğunu, Rabbimiz bizden daha iyi bilir. Oʼnun bizim hakkımızdaki takdîri, bizim kendi arzu ettiklerimizden şuphesiz ki daha hayırlıdır.
Ayrıca Hak TeÂlÂʼnın, kulundan bÂzı nîmetleri esirgemesi, o kullarını sevmediği mÂnÂsına da gelmez. Nitekim Peygamber Efendimizʼin zevce-i tÂhiresi, ummetin annesi Hazret-i Âişe VÂlidemizʼin de cocuğu olmamıştı. CenÂb-ı Hakkʼın bÂzı nîmetlerden kullarını mahrum bırakması, onların sabredip ilÂhî takdîre rız gostererek Hak katındaki derecelerinin daha da yukselmesi ve o nîmetlerden cok daha hayırlı ve kalıcı olan uhrevî mukÂfatlara nÂil olmaları icindir. Bu bakımdan dÂim ilÂhî takdîre sabır, şukur, hamd, rız ve teslîmiyet hÂlinde olmamız îcÂb eder.
[3] İbn-i Hacer, Fethu ’l-BÂrî, XI, 98; Aynî, Umdetu ’l-Kārî, Beyrut ts. XXII, 277-278.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Cafer-i Sadık (rahmetullÂhi aleyh), Erkam Yayınları
İslam ve İhsan