
CenÂb-ı Hak, kullarının guzel, sağlam, durust, acık, beliğ, tesirli, tatlı, gonul alıcı ve yumuşak soz soylemelerini arzu buyurmaktadır.Âyet-i kerîmede şoyle buyrulur:
“Kullarıma soyle, sozun en guzelini soylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Cunku şeytan, insanın apacık duşmanıdır.” (el-İsrÂ, 53)
YUMUŞAK SOZUN TESİRİ Gonle, yumuşak soz kadar tesir eden başka bir şey yoktur. “Tatlı dil, yılanı deliğinden cıkarır.” darb-ı meseli de bunu acıkca ortaya koymaktadır. Yumuşak bir lisÂna sÂhip olmayı gerektiren en muhim saha da, hic şuphesiz İslÂmî hakîkatleri tebliğ faÂliyetleridir.
Pek cok Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfte, tebliğin yumuşak ve hikmetli sozlerle, muhÂtabı rencide etmeden yapılması lÂzım geldiği anlatılmaktadır. CenÂb-ı Hak, MûsÂ'yı ve HÂrun'u -aleyhimesselÂm- Firavun gibi azgın ve doğru yoldan sapmış bir insana gonderirken bile, yumuşak bir uslûp kullanmalarını emrederek şoyle buyurmuştur:
“Ona yu­mu­şak soz soy­le­yin. Bel­ki o, na­sihat din­ler ve­ya Allah ’tan kor­kar.” (T­hÂ, 44)
Firavun ’a bile yumuşak soz soylenmesi emredildiğine gore, onun kadar azgın ve sapkın olmadığı muhakkak olan diğer insanlara karşı nasıl bir uslûb ile yaklaşmak lÂzım geldiği kolayca anlaşılabilir. Nitekim Allah Resûlu ’nun -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- tebliğ vazifesindeki muvaffakıyeti, O ’nun yuksek hilim ve musÂmahasının bir bereketi olmuştur. CenÂb-ı Hak, Peygamber Efendimiz ’in bu husustaki fazîlet ve kemÂlini şoyle ifÂde buyurur:
“(Ey Resûlum!) O vakit Allah ’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet Sen kaba ve katı yurekli olsaydın, hic şuphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi...” (Âl-i İmrÂn, 159)
“Andolsun ki size kendi icinizden oyle izzetli bir peygamber geldi ki, sıkıntıya duşmeniz O ’na cok ağır gelir. O, size cok duşkundur. Mu ’minlere karşı raûf (cok şefkatli) ve rahîm (son derece merhametli)dir.” (et-Tevbe, 128)
Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- de şoyle buyurmuştur:
“Allah TeÂlÂ, bana farzların ikÂmesini emrettiği gibi, insanlara lutuf ve merhametle muÂmele edip yumuşak soz soyleyerek onların kalpleri arasında muhabbet filizleri yeşertmemi de emretti.”[1]
Zunnûn-ı Mısrî -kuddise sirruh- der ki:
“Her ne kadar nefsÂniyetleri sebebiyle cÂhillik edip hoş gormeseler de, insanları muhtac oldukları hususlarda yumuşak bir lisan ve mutebessim bir cehre ile irşÃ‚da calışmak, îmÂnın alÂmetlerindendir.”
Uslûbun guzelliği ve yumuşaklığı yanında samîmiyet de başta gelen esaslardandır. Zîr meşhur bir darb-ı meselde ifÂde edildiği gibi:
“Soz kalpten cıkarsa kalbe kadar gider, dilden cıkarsa kulağı aşamaz.”
Yine bu hususta Hazret-i MevlÂn -kuddise sirruh- da:
“Kalbi ve sozu bir olmayan kimsenin yuz dili bile olsa, o yine dilsiz sayılır.” buyurmuştur.
Samîmî bir kalpten sÂdır olan tatlı sozler ve yumuşak bir uslûp, ahlÂkî olgunluktaki yuksek seviyeyi gosteren alÂmetlerdir. Bu olgunluk hÂli, kişinin şahsına karşı yapılan kabalık, eziyet ve cefÂlara sabretmesini ve hatÂlar karşısında affedici olmasını îcÂb ettirir. Dolayısıyla tatlı bir dil ve yumuşak bir uslûp sÂhibi olmak, zor, lÂkin feyizli ve bereketli bir yoldur.
Dipnot:
[1] Suyûtî, el-CÂmiu ’s-Sağîr, Kahire 1321/1903, Matbaatu ’l-Hayriyye, I, 59/1695.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan