CenÂb-ı Hakk ’ın en cok gazabını ceken husus; yuce ZÂt ’ına kulluk icin yarattığı insanın, insan icin yarattığı fÂnî varlıklara gonlunu kaptırarak kendisinden yuz cevirmesidir.Haramlar; CenÂb-ı Hakk ’ın yasaklarıdır.

Haramlar, cennete giriş yasaklarıdır.

TakvÂ; zÂhirî ve bÂtınî haramlardan tamamen uzak durabilme şuurudur… Cunku haramlar AllÂh ’a isyan mahiyetindedir.

ALLAH ’TAN BAŞKA MÂBUD YOKTUR!

Eğer kalp, Allah ’tan uzaklaştırıcı haramlardan tam mÂnÂsıyla kurtulamazsa; «kelime-i tevhid» tam olarak yerine gelmemiş olur. Cunku;

لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ“Allah ’tan başka mÂbud yoktur!” sozunun hakikatine eren bir kişi; AllÂh ’ın yasaklarından hicbirini ciğnememeli, dolayısıyla O ’na isyana duşmemelidir. Cunku AllÂh ’ın bir haramını irtikÂb etmek; kalpte, nefsÂnî, şehvÂnî veya şeytÂnî başka bir tesire rÂm olmak demektir.

YOL VERİN ŞU EDEPSİZE!

Dunyevî arzulara rÂm olup AllÂh ’ın sonsuz nimetlerini unutanlar hakkında Ferîduddîn AttÂr ’ın naklettiği şu kıssa, cok ibretlidir:

Bir padişahın sevdiği bir av kopeği vardı. Padişah, ona son derece değer verir ve her ava cıkışında mutlaka onu yanına alırdı. Tasmasını mucevherlerle suslemiş, ayaklarına altın ve gumuşten halkalar taktırmıştı. Sırtı da sırmalı atlas bir culla kaplıydı.

Bir gun padişah, yine onu yanına almış, saray erkÂnı ile ava cıkmıştı. Tasmanın ipek ipi elinde, at uzerinde vakur bir şekilde ilerleyen sultan, gayet neşeliydi.

LÂkin gorduğu manzara butun neşesini kacırdı. Cok sevdiği kopeği, değersiz bir kemik parcasıyla oyalanmaktaydı. Padişah, once mahzun olarak elindeki ipi cektiyse de kopek direndi; pis kemik parcasını kemirmeye devam etti. Bu hÂl karşısında padişah, hayret ve hiddet hisleri arasında haykırdı:

“–Bunca nimetimle perverde iken, beni bırakıp da iki kemikle meşgul olmak!.. Kabul edilir şey mi?!.” dedi.

Son derece uzuldu. Kopeğinin bu nankorluk, vefÂsızlık ve duygusuzluğu ona cok dokunmuştu. Bir kopek de olsa, mÂzur gorup affetmek, icinden gelmedi. Gazapla;

“–Yol verin şu edepsize!” dedi.

Gafil kopek, bu hiddetin mÂnÂsını kavradığında iş işten gecmiş, yapacak bir şey kalmamıştı. Oyle ki, etrafındakiler padişaha;

“–Sultanım; uzerinde mucevher, altın, gumuş ne varsa alalım da oyle bırakalım!” dediklerinde padişah;

“–Hayır! Bırakınız oyle gitsin!” dedi. Ardından ilÂve etti:

“–Bırakınız oyle gitsin! Oyle gitsin de, ıssız ve kızgın collerde garip, ac ve susuz kalsın; onlara bakarak kaybettiği ikram ve lutufların acısını yaşasın!..”

CENÂB-I HAKK ’IN EN COK GAZABINI CEKEN HUSUS

İşte CenÂb-ı Hakk ’ın en cok gazabını ceken husus da; yuce ZÂt ’ına kulluk icin yarattığı insanın, insan icin yarattığı fÂnî varlıklara gonlunu kaptırarak kendisinden yuz cevirmesidir.

CenÂb-ı Hak buyurur:

“(İnsan kendisine lutfettiğimiz onca nimetten sonra ister şukredici olsun, ister nankor olsun! (Karşılığını elbette gorecektir.)” (el-İnsÂn, 3)

Demek ki;

Bir insan icin en Âdî suc; CenÂb-ı Hakk ’ın verdiği bunca nimetlere karşı nankor olmasıdır.

Nefsin; «emmÂre, levvÂme ve mulheme» mertebelerinde, CenÂb-ı Hakk ’ın insana; «Kulum!» diye bir hitabı yoktur. Bu mertebelere dikkat ceken Âyetlerde, Rabbimiz ’in boyle bir rız ve kabulune işaret eden ifade yer almamıştır.

«Kulum!» hitabı «mutmainne» makamında başlar.

İtmi ’nÂna kavuşmak ise; CenÂb-ı Hakk ’ın takdirine rÂzı olmak, O ’nunla huzur bulabilmektir. Allah ne verdiyse, onu Allah yolunda sarf edebilmektir.

Bir annenin en cok fedÂkÂrlıkta bulunduğu, yavrusudur. Anne en cok evlÂdını sever. EvlÂt da en cok annesini sever. Anne, cocuğunu azarlasa bile; cocuk yine annesine sığınır.

Rabbi ile kulu arasında, anne ile evlÂdı arasındaki munasebetten cok daha yucesi vardır. Kul da hicliğini mudrik olarak dÂim Rabbine sığınmalıdır. Hatasından donmeli, hemen Rabbine iltic etmelidir.

İhtiras, ofke, gıybet, enÂniyet, istihfaf, istihkar ve tecessus gibi bÂtınî haramlar; kalbi yaralayan cirkin hÂllerdir.

BÂtınî haramları tanımak, onların hangi nefsÂnî duygulardan kaynaklandığını bilmek, onları bertarÂf edebilmek icin cok muhimdir.

Benlikten kaynaklanan bir başka bÂtınî haram da gazaptır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yuzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Temmuz Sayı: 149
İslam ve İhsan