
Peygamber Efendimizle (s.a.v) cennette yan yana olacak kişi kimdir? Bir Muslumanı Peygamber Efendimizle (s.a.v) yan yana getirecek amel nedir? İşte Peygamberimizin mujdesi...Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurdu:
“Ben ve yetime kol kanat geren kimse, Cennet ’te boyle (yan yana) olacağız.” (BuhĂ‚rî, TalĂ‚k, 25)
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, yetime nasıl bakılması gerektiğini ornek hayatıyla bizlere fiilen tĂ‚lim buyurmuşlardır. Nitekim bir rivĂ‚yete gore annesi tarafından Rasûlullah Efendimiz ’e hizmet etmek icin getirilen Enes -radıyallĂ‚hu anh- da on yaşında bir yetimdi. On yaşındaki bir cocuğun, elli kusur yaşındaki bir Peygamber ’e nasıl hizmet edeceği duşunulebilir? LĂ‚kin Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, Enes ’i kabul buyurdu. Onu buyuk bir muhabbetle terbiye etti. HattĂ‚ Rasûl-i Ekrem -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in eğitim ve oğretim usûlune, insanlara, ozellikle de cocuklara karşı engin şefkat ve musĂ‚mahasına dair bircok bilgi Enes -radıyallĂ‚hu anh- vasıtasıyla bizlere ulaştı.
Genellikle “yavrucuğum” diyerek hitap ettiği Enes ’in gonlunde, Rasûlullah Efendimiz ’in mustesnĂ‚ bir yeri vardı. Bir gun Enes -radıyallĂ‚hu anh-:
“–Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in kokusundan daha guzel ne bir amber, ne bir misk, ne de herhangi bir hoş koku kokladım. Allah Rasûlu ’nun mubarek teninden daha yumuşak ne bir atlasa ne de bir ipeğe dokundum.” demişti.
Onu dinlemekte olan talebesi SÂbit:
“–Ey Enes, sen sanki her dĂ‚im Allah Rasûlu ’ne bakıyormuş ve O ’nun mubarek sadĂ‚sını işitiyormuş gibi yaşıyorsun değil mi?” deyince Enes -radıyallĂ‚hu anh- şu cevĂ‚bı verdi:
“–Evet, vallĂ‚hi kıyĂ‚met gunu O ’na kavuşmayı umuyorum. Yanına varınca:
«–YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Kucuk hizmetcin geldi!» diyeceğim. Efendimiz ’e Medîne ’de on sene hizmet ettim. Ben o zamanlar kucuk bir cocuktum. Her yaptığım iş, Efendim ’in arzu buyurduğu gibi değildi. Buna rağmen Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bana, yaptığım hicbir iş icin «uf» bile demedi, «Bunu nicin (boyle) yaptın, şunu nicin yapmadın?!» diye azarlamadı.” (Ahmed, III, 222. Krş. BuhĂ‚rî, Savm 53, MenĂ‚kıb 23; Muslim, FedĂ‚il 82)
Yine uzun bir omur suren Enes -radıyallĂ‚hu anh- ’ın Efendimiz ’le nasıl bir gonul irtibatı kurduğunu, şu ifadesi ne guzel anlatmaktadır:
“Ruyamda Sevgili (Peygamberim) ’i gormediğim hicbir gece yoktur.” (İbn-i Sa‘d, VII, 20)
Peygamber Efendimiz ’in yetimleri himĂ‚yesine dĂ‚ir bir diğer misal de şoyledir:
CĂ‚fer -radıyallĂ‚hu anh- Mûte ’de şehid olmuştu. CĂ‚fer ’in Ă‚ilesinin gonlundeki yangın biraz sakinleşsin diye, Efendimiz uc gun sonra CĂ‚fer ’in evine gitti. “Bugunden sonra kardeşime ağlamak yok!” diye soze başladı. Sonra; “Getirin bana kardeşimin cocuklarını.” dedi. CĂ‚fer ’in oğlu Abdullah, hĂ‚diseyi şoyle anlatıyor:
“Bizi getirdiler, Allah Rasûlu ’nun karşısında dizildik. Kuş yavruları gibiydik.” (Bkz. NesĂ‚î, Zînet, 57)
İşte oyle mahzun bir ortamda, herkes Rasûlullah Efendimiz ’in ne diyeceğini merakla beklerken, Efendimiz once uzuntu ve kederden sacları darmadağın olmuş yetimlerin yuzu gozu acılsın diye bir berber cağrılmasını emir buyurdu. Sonra da işaret ve orta parmaklarını gostermek sûretiyle oradakilere şoyle seslendi:
“Ben ve yetime kol kanat geren kimse, Cennet ’te boyle (yan yana) olacağız.” (BuhĂ‚rî, TalĂ‚k, 25)
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in uzerinde hassĂ‚siyetle durduğu diğer bir husus, “cenĂ‚ze teşyii”. Hadîs-i şerîfte bildirildiği uzere, muslumanın musluman kardeşi uzerindeki haklarından biri de cenĂ‚zeye iştirak etmektir. (Bkz. BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 2; Muslim, SelĂ‚m, 4)
HattĂ‚ Efendimiz, şĂ‚hitliğinin makbul olması dolayısıyla mu ’minlere; “Cenaze namazı kıldığınız zaman olen kimseye samimiyetle duĂ‚ edin.”[2] diye emir buyurmuştur.
Nitekim Enes -radıyallĂ‚hu anh- şoyle anlatıyor:
“Peygamber Efendimiz ile bazı sahĂ‚bîler birlikte bulunurlarken yanlarından bir cenĂ‚ze gecti. AshĂ‚b-ı kirĂ‚mdan bazıları o cenĂ‚zeyi hayırla yĂ‚d ettiler. Bunun uzerine Efendimiz:
«–Vecebet! (VĂ‚cib oldu, kesinleşti!)» buyurdu.
Sonra bir cenĂ‚ze daha gecti. Orada bulunanlar onun menfî durumundan bahsettiler. Rasûl-i Ekrem Efendimiz yine:
«–Vecebet! (VĂ‚cib oldu, kesinleşti!)» buyurdu.
Bunun uzerine Omer bin HattĂ‚b -radıyallĂ‚hu anh-:
«–YĂ‚ RasûlĂ‚llah, kesinleşen nedir?» diye sordu.
Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
«–Once gecen cenĂ‚zeyi hayırla yĂ‚d ettiniz, bu sebeple onun Cennet ’e girmesi kesinleşti. Sonrakinin de menfî durumundan bahsettiniz, onun da Cehennem ’e girmesi kesinleşti. Cunku siz (mu ’minler), AllĂ‚h ’ın yeryuzundeki şĂ‚hitlerisiniz.» buyurdu.” (BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 86; Muslim, CenĂ‚iz, 60)
Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh- ’ın naklettiğine gore, Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuştur:
“Kim bir oluyu yıkar, onu kefenler, (kefenine) guzel koku surer, (cenĂ‚zesini) taşır, cenĂ‚ze namazını kılar ve olunun uzerinde gorduğu (olumsuz şeyleri) yaymazsa, anasından doğduğu gibi gunahlarından arınmış olur.” (İbn-i MĂ‚ce, CenĂ‚iz, 8)
Bu ifadeler de bizlere, cenĂ‚ze teşyîinin Hak katında ne kadar kıymetli olduğunu gostermektedir.
Aslında insanın uzerinde durması gereken en muhim husus, kabir hayatı ve sonrasıdır. Bu sebeple bir kimse, defnedilen bir mevtĂ‚ gorduğunde, bu hĂ‚disenin bir gun kendi başına da geleceğini tefekkur etmelidir. Nitekim Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz CenĂ‚b-ı Hakk ’a sık sık şoyle ilticĂ‚ ederdi:
اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ وَمِنْ عَذَابِ النَّارِ
“YĂ‚ Rabbi, kabir azĂ‚bından ve Cehennem azĂ‚bından Sana sığınırım…” (BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 88; Muslim, MesĂ‚cid, 128-134)
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in, ashĂ‚bından uzerinde hassĂ‚siyetle durmalarını istedikleri diğer bir sĂ‚lih amel de “hasta ziyareti”dir.
Hayatta Ă‚cizliği tattığı icin yureği de mahzun olan bir hasta, elbette dostlarının, akrabalarının ve komşularının kendisini arayıp sormasını, ziyaret etmesini arzu eder. Boyle gonlu yaralı bir hastayı ziyaret edip hĂ‚lini-hatırını sormak ve tesellî etmek, AllĂ‚h ’ın rızĂ‚sına medĂ‚r olan muhim bir ictimĂ‚î kulluk vazifesidir.
Nitekim Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, şiddetli veya hafif oluşuna bakmaksızın ashĂ‚bından hasta olanları ziyaret etmiş, hattĂ‚ rahatsızlığının uzun surmesi durumunda onları tekrar tekrar ziyarete gitmiştir. MeselĂ‚ ağır hasta olan CĂ‚bir bin Abdullah ’ı evinde ziyarete gitmiş, kendinden gecmiş bir vaziyette bulduğu CĂ‚bir ’i daha sonra Hazret-i Ebû Bekir ve Hazret-i Omer ’le birlikte tekrar ziyaret etmiştir. (Bkz. Tirmizî, FerĂ‚iz, 7)
Yine Hazret-i Âişe ’nin naklettiğine gore Hendek Gazvesi ’nde kol damarından yaralanan Sa‘d bin MuĂ‚z icin mescitte bir cadır kurdurmuş ve onu sık sık ziyarete gitmiştir. (Bkz. BuhĂ‚rî, MegĂ‚zî, 30)
HattĂ‚ Sevgili Peygamberimiz; “Bir kimse hastayı ziyaret ettiğinde rahmetin icine dalar; onun yanında oturunca da rahmet onun gonlune yerleşir.”[3] buyurmak sûretiyle, bu ziyaretlerde hastanın yanında bir miktar kalmayı ozellikle tavsiye etmişlerdir. Bu zaman diliminde de hastanın gonlunu mesrûr edecek, onun moralini yukseltecek guzel sozler soylenmesini arzu buyurmuşlardır.[4]
Selman -radıyallĂ‚hu anh- şoyle anlatır:
“Ben hasta iken Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ziyaretime gelmişti. Cıkarken:
ياَ سَلْمَانُ! كَشَفَ اللّٰهُ ضُرَّكَ وَغَفَرَ ذَنْبَكَ وَعَافَاكَ ف۪ي د۪ينِكَ وَجَسَدِكَ اِلٰى اَجَلِكَ
«Ey Selman! Allah sıkıntılarını gidersin, gunahını affetsin. Olunceye kadar dînine kuvvet, bedenine sıhhat versin!» buyurdu.” (Heysemî, II, 299)
Fahr-i KĂ‚inat Efendimiz, hastanın yaptığı duĂ‚nın meleklerin duĂ‚sı gibi olduğunu bildirmiş[5] ve şoyle buyurmuştur:
“Hastayı ziyaret edin ve ondan size duĂ‚ edivermesini isteyin. Zira hastanın duĂ‚sı makbuldur. GunĂ‚hı da affedilir.” (Suyûtî, el-CĂ‚miu ’s-Sağîr, II, 57)
Bu muhim vazifeyi ihmĂ‚l etmek ise, musluman icin buyuk bir kayıp ve ağır bir mes ’ûliyettir. Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz bunu şoyle haber vermişlerdir:
“Allah TeĂ‚lĂ‚, kıyĂ‚met gununde şoyle buyurur:
«–Ey Âdemoğlu! Hastalandım, Ben ’i ziyaret etmedin!» Âdemoğlu:
«–Sen Âlemlerin Rabbi iken ben Sen ’i nasıl ziyaret edebilirdim?» der. Allah TeĂ‚lĂ‚:
«–Falan kulum hastalandı, ziyaretine gitmedin. Onu ziyaret etseydin, Ben ’i onun yanında bulurdun. Bunu bilmiyor musun?..” (Muslim, Birr, 43)
Yetim, garip, hasta ve muzdaribin derdiyle fiilen alĂ‚kadar olmanın yanı sıra, onlara bir de kalbî duĂ‚larla mĂ‚nen destek olmak, muhim bir din kardeşliği vazifesidir. Bunun icindir ki CenĂ‚b-ı Hakk ’a her ilticĂ‚sında şu sozlerle duĂ‚ etmek, necip milletimizde bir nevî orf hĂ‚line gelmiştir:
“YĂ‚ Rabbi! Hastalara şifĂ‚, dertlilere devĂ‚, borclulara edĂ‚, mevtĂ‚lara rahmet ve mağfiret ihsĂ‚n eyle. NĂ‚-murĂ‚d olanları ber-murĂ‚d, nĂ‚-şĂ‚d olanları da lûtf u kereminle handĂ‚n u şĂ‚dĂ‚n eyle!..”
VelhĂ‚sıl toplum icindeki kanadı kırık yetimlere kol-kanat germek, vefat eden mu ’min kardeşimizin cenĂ‚zesine iştirak etmek, yakınlarına tĂ‚ziyede bulunmak sûretiyle acılarını paylaşmak ve hastaları ziyaret etmek, AllĂ‚h ’ın rızĂ‚sını celb eden muhim ictimĂ‚î ibadetlerdendir. Yani İslĂ‚m ’ı, hayatın her safhasında yaşayabilmek îcĂ‚b eder.
Ayrıca şunu da unutmamak gerekir ki muzdarip ve muhtac insanların yerinde biz de olabilirdik. Bu sebeple hasta, garip, yetim ve yoksullarla ilgilenip kimsesizlerin kimsesi olmak, Rabbimiz ’e karşı bir şukur borcumuzdur.
CenĂ‚b-ı Hak, elimizdeki imkĂ‚nları muhtaclarla paylaşabilmeyi, memnun ve mesrur ettiğimiz gonullerin; dunyada rûhĂ‚niyetimiz, Ă‚hirette imdĂ‚dımız, Cennet ’te de saĂ‚detimiz olmasını lûtf u keremiyle ihsĂ‚n eylesin.
Âmîn!..
Dipnotlar:
[1] Tirmizî, Birr, 16; Ebû DĂ‚vûd, Edeb, 58.
[2] Ebû DĂ‚vûd, CenĂ‚iz, 54, 56; İbn-i MĂ‚ce, CenĂ‚iz, 23.
[3] Muvatta ’, Ayn, 7; İbni Hanbel, III, 174.
[4] Bkz. Tirmizî, Tıb, 35.
[5] Bkz. İbn-i MĂ‚ce, CenĂ‚iz, 1.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Şubat Sayı: 180
Kaynak: Altınoluk Dergisi 2020 - Ocak, Sayı:407
İslam ve İhsan
YETİME BAKMANIN FAZİLETİ
YETİM HAKKI YİYENİN AKIBETİ NEDİR?
YETİMLERE NASIL MUAMELEDE BULUNMALIDIR?