
İnsanın kalbinde îman hassasiyeti kaybolmaya başlayınca, gunahlar insanın gozunde normalleşir. Gunah işledikce de insanın kalbine siyah bir leke konur. Bir muddet sonra bu lekeler artıkca, insanın kalbi katılaşır ve îmandan uzaklaşır.Îman, bir kimsenin kalbiyle tasdik ettiği İslÂm ’a bağlılık ve inancını, diliyle de ikrar etmesidir. Her ne kadar îman, başlangıcta sadece kalbin ve dilin bir ameli olmuş olsa da, kişi:
“-Ben AllÂh ’ın var ve bir olduğuna inandım!” demekle, O ’nun kendi uzerindeki hÂkimiyet ve kararlarını da kabul etmiş ve O ’na olan teslimiyetini îlan etmiş olur.
Yani ozu itibariyle mu ’min olan bir kişinin, butun organları, duygu ve duşunceleri, inanc ve hareketleri hep îmanın rengiyle boyanır ve îmandan izler taşır. Kısacası, mu ’minin her turlu tavır ve hareketi, onun îmanına işaret eder, etmelidir. Mu ’minin ozu sozu bir olmalıdır.
Kalbinde îman hassasiyeti kaybolmaya başlayınca, gunahlar insanın gozunde normalleşir. Gunah işledikce de insanın kalbine siyah bir leke konur. Bir muddet sonra bu lekeler artıkca, insanın kalbi katılaşır ve îmandan uzaklaşır.
GAYRİ İSLAMİ HAYAT TARZI BİZİ ESİR ALIYOR
Toplumumuzda kulturel yozlaşmalar sebebiyle, hayatın en muhim safhalarında bile gayr-ı İslÂmî bir hayat tarzı hÂkim hÂle geldi. Şeytan, duygularımızda, duşuncelerimizde yer almaya; sahip olduğumuz evlatlarımıza, mal ve mulkumuze ortak olmaya başladı.
Hakikaten nice muslumanlar, ev duzeninden yeme-icmeye; hatta duğun ve sunnetten cenÂzeye kadar İslÂm ’a ait olan alanlarda bile mağlubiyeti kabul etti ve gayr-ı İslÂmî hayat tarzıyla İslÂmî olanı birbirine kattı.
Bir misal olmak uzere, insanın bir yuva kurarak hayata başladığı evlilikler, eskiden cami ve bahcelerde yapılır; mevlutler, Kur ’Ân-ı Kerimler ve duÂlarla şenlendirilirdi. Zengin-fakir ayırt etmeden herkes dÂvet edilir ve ev sahipleri israfa kacmadan butce ve gonullerine gore ikramda bulunurdu. Yeni bir hayat, duÂların golgesinde kurulur, Allah ’ın rızasına kavuşturacak bir merÂsim tertip edilmeye calışılırdı.
Gunumuzde ise, biraz imkÂnı olanlar, hatta butcesini gereğinden fazla zorlayarak cok yıldızlı otellerde veya luks restoranlarda avrupÂî usûl bir eğlenceyle, sadece secme, zengin bir dÂvetli topluluğuna hitap eden duğunler, sunnet yapılır oldu. Bu ve benzeri hÂllere şÃ‚hid olmak, insana mutluluktan ziyÂde huzun vermeye başlıyor. “Nereden nereye?” der gibi, aradan gecen yıllar, kaybettiğimiz mÂnevî değerleri hatırlatıyor.
İslÂm ’ın rûhundan uzak, besmelesiz, Kur ’Ân ’sız, duÂsız kurulan bu yuvalar da maalesef uzun surmuyor ve bircoğu anlaşmazlık ve boşanmalarla nihayete eriyor. Bir taraftan gecimsizlikler, bir taraftan rûhî bunalımlar, kalbimizi ve toplumumuzu kemiriyor.
HAYRA ANAHTAR, ŞERRE KİLİT OLMALIYIZ
Ozenti ve taklit ile rûhumuza uymayan, mÂnevî duygu ve duşuncelerimize ters duşen bu orf ve Âdetler; bir muddet sonra, “Herkes yapıyor!”, “Biz yapmazsak ayıp olur!” diye toplumsal bir baskıya donuşerek yaygınlaştırılıyor. Aslında herkes, birbirinden cekinerek istemeye istemeye bu yanlış orf ve Âdetleri coğaltmış oluyor. Ozu itibariyle İslÂm ’dan kaynaklanmayan bu Âdet ve gelenekler, bize mîllî-mÂnevî değerlerimizi, kendi kultur ve medeniyetimizi unutturuyor. Biz, lif lif kendi benliğimizden, şahsiyet ve inanclarımızdan kopup gidiyoruz.
O hÂlde bu yanlış gidişÃ‚tı bir taraftan duzeltmeye calışmamız lÂzım! Once îmanımızı ve ihlÂsımızı kuvvetlendirmeli; her işimizi AllÂh ’ın rızÂsına ulaşmak gÂyesiyle yapmalıyız. Hata ve yanlışlarımızda ısrar etmemeli, en kısa zamanda pişman olup tevbeye sarılmalıyız. Kısacası hayra anahtar, şerre kilit olmalıyız. Rabbimiz, cumlemizi bu şuurda yaşayan, bu hissiyatla cevresine ornek olan mu ’min kullarından eylesin. Âmin.
Kaynak: Zahide Topcu, Şebnem Dergisi, 146. Sayı
İslam ve İhsan