Şahadetin bir diğer anlamı "şahitlik"dir. Şahit olduğu tarihler... İşte nice tarihi şehirlerimiz var ki nice şeylere şahit olmuşlar. Nice sultanlar, devletler, medenniyetler gelmiş gecmiş. Şehirlerin dili olsaydı kim bilir neler anlatırdı?Medeniyet kavramı, şehir anlamına gelen “Me­dine”den geliyor. Bir milletin tarih icinde meydana getirdiği okul, yol, ceşme, ibadet ve konaklama yerleri gibi maddî varlıklarının tamamı o milletin medeniyetini gosteriyor. Tarihte Hz. Omer ’in Kûfe, Basra ve Fustat şehirlerini kurdurması meşhurdur. Bu şehirlerde neşvu nem bulan ilim ve irfan, farklı bir medeniyet olarak ete kemiğe burunmuş ve hayata yansımıştı. Bunu gunumuze kadar gelen yuzlerce cilt kitaptan ve tarihî eserlerden anlıyoruz.

ŞEHİRLERİN DİLİ OLSA

Şehirlerin dili olsaydı kim bilir neler anlatırdı? Bağdat, Şam, İstanbul ve diğerleri… Her biri yuzlerce Âlim ve evliyaya şahitlik etti. Camiler, imarethaneler, kervansaraylar gordu. Ustunde yaşayan insanların bir zamanlar nasıl edep, ahlak, nezÂket, zarÂfet ve letÂfet sahibi insanlar olduğuna tanıklık etti. Şehirlerin şehÂdeti onemlidir. Kur ’Ân-ı Kerim ’de “işte o gun yer, kendi haberlerini anlatır” (Zilzal 99, 4) buyurulur. Ustunde yuruduğumuz toprağında anlatacağı şeyler var demek ki. Evlerin, caddelerin, carşıların anlatacakları var. Bireysel hayatımızda nasıl bir “kul” olduğumuzu ellerimizin ayaklarımızın şehadeti (YÂsin 33, 65) ortaya koyacak. Toplum olarak, ilim, iman, irfan ve ahlÂk kalitemizi de şehirlerin şehÂdeti ortaya koyacak. Uzerlerinde yaşayan butun nesilleri o şehirler biliyor. Onlardan bir kısmı hayırlı bir nesildi. Gokteki meleklerin bile gıpta ettiği bir hayatı yaşadı. Onlardan bir kısmı şerli bir nesildi. İlÂhî buyrukların muhatabı bir “insÂn” olduğunun farkında olan hic kimsenin kabul edemeyeceği, rezîl ve bayağı işleri irtikÂb etti. Kur ’an-ı Kerim istikÂmet uzere bir yaşantının surekli olmadığını iyi nesillerden sonra kotu nesillerin de gelip gectiğini haber veriyor:

“Onlardan sonra kitÂba varis olan (kotu) bir nesil geldi. Şu gecici dunyanın değersiz malını alır ve nasıl olsa bağışlanacağız derlerdi…” (A ’rÂf 7, 169)

“Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dunyevî tutkuların peşine duşen oyle bir nesil geldi...” (Meryem 19, 59)

MEDENİYET TERCİHİ

Bir şehri secmek, aslında bir medeniyet tercihidir. Ahmet Hamdi Tanpınar “Beş Şehir” adlı eserinde usullerin, Âdapların, alışkanlıkların, komşuluk tarzları, hayatı algılayış ve anlamlandırış ile ilgili nuansların farklı mekÂnlarda nasıl farklı teşekkul ettiğini anlatır. Bir medeniyet ağacının nasıl değişik dallar, ışkınlar verdiğini gozler onune serer. Şehir bir toplum, hayat ve alışkanlık tercihidir. Bireyi ve toplumu şehir belirler.

GUNUMUZDE ŞEHİRLER

İcinde yaşadığımız cağa gelelim, bastığımız toprakların yaşadığımız şehirlerinin de bir şehÂdeti olacak. Gunumuzde şehir ve kırsal ayrımı keskinleşti. Şehirlerin insan hayatını olumlu yonde belirleyiciliği azaldı. Toplum bireyi murakabe edemez oldu. Dunya zevklerinin helal-haram sınırı tanımadan yaşandığı sanayi ve sÂhil şehirlerine insanların ilgisi arttı. Oysa zevklerin ve tutkuların muptezelce yaşandığı şehirler, acımasızlığın, altta kalanı ezmenin de yaygın olduğu mekÂnlardır. Hayatı bireysel dizayn eden şehirlerde belki daha ozgur olursun, ama yaptıklarına toplumdan bir murakabe, olumlu ve yapıcı destek bulamayabilirsin. Hayatını doğrular ustune inşÃ‚ etmek yerine “ekonomik ozgurluk” ve “acımasız şartlarda ezilmeme” uzerine inşÃ‚ etmek zorundasın. Cunku altta kaldın mı ezilirsin. Gozyaşlarına bakan kimse bulamayabilirsin.

HADİS-İ ŞERİFLERDE ŞEHİRLER

Hz. Peygamber bir hadisinde “şehirlerde yaşayanlar Allah yolunda hapsedilmiş kimselerdir, gıda stokculuğu ve fÂhiş fiyatla onlara zulmetmeyin” (İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, II, 29) buyuruyor. Vahiyden neş ’et eden bir medeniyetin tezÂhuru icin kurulmuş şehirlerde yaşayan insanlar, Allah yolunda bir hapis hayatı yaşamışlardır. Hz. Omer ’in kurdurduğu şehirlerde işte boyle bir hayat yaşanmıştır. Bir medeniyete beşik olan şehirde yaşamak elbette guzeldir. İlim ve medeniyet uğruna uretimden, toprağa bağlı bir hayattan, tabiat guzelliklerinden daha cok istifade etmekten mahrum bir hayat yaşamak katlanılabilir bir sıkıntıdır.

Yaşadığınız şehirde bir medeniyet i ’marı değil bir medeniyet savruluşu gozleniyorsa cektiğiniz cilenin bir anlamı olmuyorsa haliniz harap demektir. Hele hicbir şey uretememek, her alanda tuketime mahkûm olmak ta azÂbın bir turudur. Gunumuzde şehirler, inanclarımızın ve o inanclarımızı yaşama umutlarımızın gonlumuze hapsolunduğu modern hapishaneler olma yolunda.

Eskiden koyler maddî gıdayı şehirler de manevî gıdÂyı ilim ve irfÂnı uretiyordu. Şehirler insÂnî yaşama bicimlerini, yuksek ahlÂkı ve medeniyeti inşÃ‚ ve i ’mÂr ediyordu. Şimdi her yer gunah uretir oldu. İnsanın şahsiyetini inşÃ‚ ve murakabe yonunde baskı azaldı ama gunaha baskı coğaldı. İnancını yaşamak elinde bir kor taşımak haline geldi. İmtihan cetin ve menzil-i maksûda erişmek kolay değil.

Şehirler şahitlik edecek, butun gorduklerini anlatacak. Topluma yonelik sorumluluklarımız da ihmal ve hatalarımız ortaya dokulecek. Allah ’ın dininden, İslam medeniyetinin guzelliklerinden habersiz yaşayan binlerce insan şehirlerin sokaklarında arz-ı endÂm ediyor, yureklerimiz burkuluyor. Mahkeme-i kubrÂda ellerimizin ayaklarımızın yaşadığımız mekÂnların şehadetinden berÂatla kurtulmak zor. Allah aklımızı, kalbimizi, iman ve istikametimizi korumayı muyesser kılsın. Amin.

Kaynak: Şemsettin Kırış, Altınoluk Dergisi, 2011 - Mart, Sayı: 301, Sayfa: 022
İslam ve İhsan