Bizler, elbette evladımızı istikbale hazırlamaya calışacağız. Geleceğe dair planlar yapacağız; bunları ne kadar ciddiye aldıklarını takip edeceğiz. Ancak hepsinden onemlisi, evladın ebedî saadetini duşunmektir. Onların cehennem yakıtı olmamaları yonunde caba harcamaktır.Erhamu ’r-rÂhimîn olan Yuce Mevl şoyle buyuruyor: “Ey îmÂn edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, guclu; Allah ’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.”1

NEFSİNİ VE NESLİNİ ATEŞTEN KORU

Burada dikkat ceken ilk şey, boyle bir uyarının ozellikle îman edenlere seslenilerek yapılmış olmasıdır. Sanki her birimize şoyle sesleniliyor; “Ey mu ’min, nefsini ve neslini ateşten koru!” Tabiatıyla bu koruma, her birimizin hususi gayretleriyle ve toplum olarak birlikte alacağımız tedbirlerle mumkun olacaktır.

Âyette, işin ciddiyetini idrak etmemiz icin ateşin şiddeti ve başındaki meleklerin haşmeti hatırlatılmıştır.

Bu Âyet-i kerîme nÂzil olduğunda ashÂb-ı kirÂm; “YÂ Rasûlallah! Kendimizi ateşten koruyabiliriz, ya ehlimizi nasıl koruyacağız?” diye sordular. Rasûlullah (s.a.v);

“Onlara Allah ’a kul olmayı, itÂat ve ibÂdeti emredersiniz. Allah ’a isyÂn etmekten ve gunah işlemekten de sakındırırsınız. İşte bu onları korumaktır.”2 cevÂbını verdiler.

Âyet-i kerîmeyi şoyle anlayabiliriz: Rabbimiz bizi ikaz ediyor. KÂfirler icin hazırlanan ateşe,3 ilÂhî îkazlara kulak asmayanların da maruz kalacağını haber veriyor. Fırsat elde iken bu azaptan korunmak uzere tedbirler alın, buyuruyor. Peygamberimiz (s.a.v) de bu tedbirlerin nelerden ibaret olacağını oğretiyor.

KIYAMET GUNU EN ŞİDDETLİ AZABI CEKECEK OLANLAR

Buna gore hadîs-i şerîfin manasını şoyle acıklayabiliriz: Once Allah ’a kul olduğunuzu unutmayın. Kulluğun gereğini yerine getirin. Ki bunlar da, emirlerine uymak ve yasaklarından sakınmak sûretiyle Allah ’a itaat etmektir. İbadetleri aynı şuurla îf etmektir. O ’na isyan etmekten sakınmaktır; gunahta ısrar etmemektir. Sozunuzun tesirli olması icin bunları oncelikle kendiniz yapmalısınız. Ancak bundan sonra aynı esasları aile fertlerine oğretmeli, tatbik ederek alışmaları icin sabırla takip etmelidir.

Hadîs-i şerîf aynı zamanda, bunu yapabilenlerin “yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten” korunmuş olacağı mujdesidir, diyebiliriz. Bunun aksi Âyet-i kerîmede bildirilen akıbete adım adım yaklaşmak olur. Nitekim İslÂm Âlimleri; “Kıyamet gunu en şiddetli azabı cekecek olanlar, ailesi ile ilgili sorumluluklarını yerine getirmeyenlerdir.” demişlerdir.

EVLADIMIZI KOTU YOLLARDAN NASIL KORURUZ?

Âyet-i kerîme, emr-i bi ’l-marufun aile fertlerinden ve yakın akrabadan başlamak uzere yapılması gereğine delalet eder. Bu îtibarla ortada İslÂm ’a aykırı bir durum varsa; bir emir acıkca ciğneniyorsa veya bir yasak ihlÂl ediliyorsa bu, usûlu cercevesinde duzeltilmelidir. Eğer evladımız, yanlış inanc, hal ve hareketleriyle cehennem yolunu tutmuşsa, yaptıklarının kendisini ebedî husrana gotureceğini anlatarak buna engel olmalıdır.

Bizler, elbette evladımızı istikbale hazırlamaya calışacağız. Geleceğe dair planlar yapacağız; bunları ne kadar ciddiye aldıklarını takip edeceğiz. Ancak hepsinden onemlisi, evladın ebedî saadetini duşunmektir. Onların cehennem yakıtı olmamaları yonunde caba harcamaktır.

Burada şunu belirtmek isteriz; “kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun” emri, namaz, oruc, zekÂt ve hac gibi gunun/senenin belli zamanlarıyla mahdut ve mukayyet değildir. Bilakis mustemirdir; sureklilik arz eder. Dolayısıyla teyakkuz hÂlini son nefese kadar muhafaza etmeyi gerektirir.

HEPİMİZ COBANIZ VE GUTTUKLERİMİZDEN SORUMLUYUZ

Genclerin nefsÂnî duygularını kamcılayarak onları mÂnevîyattan uzaklaştıran haricî tesirler ortada iken, hicbirimiz “mahallede yangın varsa bana ne” deme luksune sahip değiliz. Hadîs-i şerîfte belirtildiği uzere “hepimiz cobanız ve guttuklerimizden sorumluyuz.”4 Ve sorumluluk alanlarımız birbiriyle ic ice. Ferdî anlamdaki mesuliyetimiz, cemiyet hayatından tamamen bağımsız ve alÂkasız olmadığı gibi, sosyal hayatta giderilemeyen puruzler de şahsî hayata tesir ediyor...

Diyebiliriz ki, bu Âyet-i kerime her zaman gundemimizde olmalı, hatta gundemin ilk sırasında tutulmalıdır. Cunku bize, dunya yolculuğunun ebedî husrana varan bir yuruyuş olmaması adına alınacak tedbirleri hatırlatıyor. Bunun icin once kendi yaşayışımıza bakmamızı, sonra aile fertlerinden başlamak uzere yakın cevremizle ilgilenmek gerektiğini bildiriyor.

Bu Âyet-i kerîme ile onu acıklayan hadîs-i şerîf, gereğini tutanların ahireti icin kurtuluş recetesi, dunyaları icin huzur kaynağıdır.

Dipnotlar: 1) Tahrîm sûresi, 66/6. 2) Âlûsî, Rûhu ’l-MeÂnî, XXVIII, 156. 3) Bkz; Bakara sûresi, 2/24; Âl-i İmrÂn sûresi, 3/131. 4) Bkz; BuhÂrî, AhkÂm, 1.

Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, 373. Sayı
İslam ve İhsan