İslÂm, bir hayat nizÂmıdır. Hayatın butun muhtevÂsını ve omrun her Ânını Kur ’Ân ve Sunnet olculeriyle tanzim eder. Kulluk vazifelerimizin yanı sıra, gunluk meşgalelerimizi, oturup kalkmamızı, yiyip icmemizi, hatt istirahatimizi bile ulvî gayelere bağlayıp idealize eder, bunlara dahî, bir nevî ibadet mÂhiyeti kazandırır.Yunus Emre Hazretleri buyurur:
Soz ola kese savaşı,
Soz ola bitire başı,
Soz ola ağulu[1] aşı,
Bal ile yağ ede bir soz!
İslÂm, bir hayat nizÂmıdır. Hayatın butun muhtevÂsını ve omrun her Ânını Kur ’Ân ve Sunnet olculeriyle tanzim eder. Kulluk vazifelerimizin yanı sıra, gunluk meşgalelerimizi, oturup kalkmamızı, yiyip icmemizi, hatt istirahatimizi bile ulvî gayelere bağlayıp idealize eder, bunlara dahî, bir nevî ibadet mÂhiyeti kazandırır.
KONUŞMA EDEBİ İslÂm ’ın hassas olculer getirdiği beşerî davranışlar icinde “konuşma edebi”nin mustesn bir yeri ve ehemmiyeti vardır. Şu hÂdise, bu hakîkati ne guzel îzah etmektedir:
Bir gun MuÂz bin Cebel -radıyallÂhu anh-, Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’e, hangi amelin daha hayırlı olduğunu sormuş ve bu meyanda, insanların yapabileceği cihad, oruc, zekÂt ve benzeri pek cok sÂlih ameli saymıştı. Fakat Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- her defasında;
“–İnsanlar icin bundan daha hayırlısı vardır.” buyurmuştu.
MuÂz -radıyallÂhu anh-:
“–Anam, babam Sana kurban olsun; insanlar icin bunlardan daha hayırlı olan nedir?” diye sorunca, Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- mubÂrek ağzını gosterdi ve;
“–Hayır konuşmayacaksa susmak!” buyurdu.
MuÂz -radıyallÂhu anh-:
“–Konuştuklarımızdan dolayı da hesÂba mı cekileceğiz?” diye sordu. Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, MuÂz ’ın dizine -îkaz kabîlinden- hafifce vurarak şoyle buyurdu:
“–Allah hayrını versin ey MuÂz! İnsanları yuzustu Cehennem ’e surukleyen, dillerinin soylediğinden başka nedir ki?
Kim AllÂh ’a ve Âhiret gunune inanıyorsa, ya hayırlı soz soylesin veya sussun, zararlı soz soylemesin! Sizler, hayırlı soz soyleyerek kazanclı cıkınız; zararlı soz soylemeyerek rahat ve huzura kavuşunuz.” (Bkz. HÂkim, IV, 319/7774)
Şunu unutmamak gerekir ki, insan, konuştuğu her sozden mes ’ûldur. Âyet-i kerîmelerde buyrulur:
“İnsan hicbir soz soylemez ki yanında onu gozetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın!” (Kāf, 18)
“Şunu iyi bilin ki uzerinizde bekciler, KirÂmen KÂtibîn (değerli yazıcılar) vardır; onlar, yapmakta olduklarınızı bilirler.” (el-İnfitÂr, 10-12)
Dolayısıyla mu ’min, yapmış olduğu fiiller gibi, soylemiş olduğu sozlerin de dÂim ilÂhî kayıtlara gectiğini unutmamalıdır.
Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, ağızdan cıkan sozlerin ne getireceğini cok iyi duşunmek gerektiğini şoyle ifade buyurmuşlardır:
“Kul, AllÂh ’ın hoşnud olduğu bir soz soyler, fakat onunla AllÂh ’ın rızÂsını kazanacağı hic aklına gelmez. HÂlbuki Allah, o soz sebebiyle, kendisine kavuştuğu kıyÂmet gunune kadar o kimseden hoşnud olur.
Yine bir kul da AllÂh ’ın gazabını gerektiren bir soz soyler, fakat o sozun kendisini AllÂh ’ın gazabına carptıracağını duşunmez. Oysa Allah, o kimseye, o kotu soz sebebiyle, kendisine kavuşacağı kıyÂmet gunune kadar gazab eder.” (Tirmizî, Zuhd, 12; İbn-i MÂce, Fiten, 12)
Demek ki insanı saÂdete de felÂkete de goturen, ağzından cıkan sozleridir. Bu itibarla, nasıl ki ağzımıza giren lokmaların helÂl mi, şupheli mi, haram mı olduğuna dikkat etmemiz zarûrî ise, ağzımızdan cıkan sozlerin de hayra mı şerre mi sebep olacağını evvel duşunup sonra konuşmamız, yahut susmayı tercih etmemiz elzemdir.
Yine Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- sozun uhrevî mes ’ûliyetine dÂir şoyle buyurmuşlardır:
“Âdemoğlunun, emr-i bi ’l-mÂrûf ve nehy-i ani ’l-munker veya Allah TeÂl Hazretleri ’ni zikir hÂric, butun sozleri aleyhinedir, lehine değildir.” (Tirmizî, Zuhd, 63/2412)
Dolayısıyla dilimizi boş ve cirkin sozlerden koruyup dÂim hayır konuşmaya ve ifadelerimizi zikrullÂh ile tezyîn etmeye calışmamız gerekir. Nitekim bu ahlÂkı hayatlarına aksettiren mu ’minler;
P Bir işe veya yemeğe başlarken besmele ceker, bitirdiklerinde AllÂh ’a hamd ederler.
P Birbirleriyle karşılaştıklarında evvel selÂm vererek, yani AllÂh ’ın selÂmını, rahmetini, bereketini dileyerek birbirlerine du ederler.
* Birbirlerinden ayrılırken de;
“‒AllÂh ’a emÂnet ol!” derler.
* Seyahatlerde;
“‒AllÂh ’a ısmarladık! Allah yoldaşın olsun!” derler.
* İstirahate cekilirken AllÂh ’a sığınıp du eder, uyanınca AllÂh ’a şukrederler.
* Evlenenlere;
“‒Allah mesut eylesin! Allah bahtından guldursun!” derler.
* Ticaret esnasında ilk siftahını yapanlar;
“‒Siftah senden, bereket Allah ’tan…” derler.
* Hastalıkta;
“‒Rabbimiz şifÂlar ihsÂn eylesin! Cektiğiniz sıkıntıları gunahlarınıza kefÂret, derecenizin terfiine vesîle kılsın!” derler.
* Yeni doğan yavrular icin;
“‒Allah sÂlih veya sÂliha kullarından eylesin! Rabbimiz kendisine hayırlı bir kul, Rasûl ’une hayırlı bir ummet, anne-babasına hayırlı bir evlÂt kılsın! Allah, hayırlı ve uzun omurler versin!” derler.
* Vefatlarda;
“‒Allah rahmet eylesin, mekÂnı Cennet olsun! Geride kalanlara Allah sabr-ı cemîl ihsan buyursun!” derler.
Bu misalleri coğaltmak mumkundur.
İşte mu ’min, dilini boylesine zikrullÂh ile tezyîn edip guzel ve latîf konuşmaya alıştırmalıdır. Buna mukÂbil; yalan, gıybet, dedikodu, iftira, kufur, alay, hakÂret, munÂkaşa, hayÂsız ve mustehcen sozlerle dilini kirletmekten de sakınmalıdır. Zira bunlar, kalpteki fesÂdın gostergesidir. Ebedî saÂdet ve selÂmetimiz icin, dilin bu nevî Âfetlerinden sakınmamız elzemdir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2020 – Ağustos, Sayı: 414
İslam ve İhsan
KÂinat Kitabını Oku!