Comertlik, elde var olanı, ondan mahrum olana ikram etmektir. Comertliğin zirvesi ise “îsÂr”dır.Comertliğin zirvesi “îsÂr”dır. ÎsÂrın en guzel tÂrifi, şu Âyet-i kerîmelerde verilmektedir:

“Onlar kendi canları cektiği, kendileri de muhtac oldukları hÂlde, yiyeceklerini yoksula, yetime ve esire yedirirler: «Biz sizi sadece Allah rızÂsı icin yediriyoruz, sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkur bekliyoruz. Biz, cetin ve belÂlı bir gunde Rabbimizden (O ’nun azÂbına uğramaktan) korkarız.» (derler). İşte bu yuzden Allah, onları o gunun fenÂlığından esirger; (yuzlerine) parlaklık, (gonullerine) surur bahşeder.” (el-İnsÂn, 8-11)

Comertlik, AllÂh ’ın sıfatlarından biridir. Zira O ’nun bir ismi de “kerem ve ihsÂnı bol, sonsuz comert” mÂnÂsındaki “Kerîm”dir. Ayrıca RahmÂn, Rahîm, VehhÂb, Latîf, TevvÂb, GaffÂr, Afuv, Raûf ve HÂdî gibi ilÂhî sıfatlar da AllÂh ’ın comertliğini farklı yonlerden ifÂde etmektedir.

Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- de oyle comert bir insandı ki, kendisinden bir şey istendiğinde, asl “yok” demezdi.[1] O, comertliğin ve bu vasfa sahip olanların fazîletini beyan sadedinde şoyle buyurmuştur:

“Comertlik, dalları dunyaya uzanan cennet ağaclarından bir ağactır. Kim onun dallarından birine tutunursa, bu onu cennete goturur. Cimrilik ise, dalları dunyaya uzanmış cehennem ağaclarından bir ağactır. Kim de, onun dallarından birine tutunursa, bu da onu cehenneme surukler!..” (Beyhakî, Şuab, VII, 435)

Comertlik, îmandan gelen bir merhamet mahsûludur. Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Gercek bir mu ’minde şu iki haslet asl bir araya gelmez: Cimrilik ve kotu ahlÂk!..” (Tirmizî, Birr, 41/1962)

Herkes imkÂnına gore comert olmalıdır. Bir gun Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:

“–Bir dirhem, yuz bin dirhemi gecmiştir.” buyurmuşlardı.

AshÂb-ı kirÂm:

“–Bu nasıl olur, ey AllÂh ’ın Rasûlu?” diye sordular. Şu cevabı verdi.

“–Bir adamın iki dirhemi vardı. Bunlardan en iyisini tasadduk etti. (Yani malının yarısını tasadduk etmiş oldu. Cok varlıklı olan) diğer bir kimse de malının yanına varıp, malından yuz bin dirhem cıkardı ve onu tasadduk etti.” (NesÂî, ZekÂt, 49)

Şeyh SÂdî Bostan isimli eserinde şoyle der:

“Elindeki nîmetleri sağlığında kendin ver! Sen oldukten sonra bunlar elinden cıkar, sahip olamazsın!.. Azığını obur dunyaya kendi goturen kimse, buyuk bir nîmete ermiş demektir. Zira sırtını seni duşunerek kimse kaşımaz, ancak kendi tırnağınla kaşırsın.

Kapına bir garip gelirse, eli boş gonderme. -Allah gostermesin- belki bir gun sen de garip olur, kapıları dolaşırsın!.. MÂdemki, bugun bir şey istemek icin kimsenin kapısına gitmiyorsun, bunun şukrÂnesi olmak uzere, kapına gelen ihtiyac sahibine ikram et!”

LÂkin comertlik yerli yersiz sacıp savurmak değildir. AllÂh ’ın kullarına, dikkatlice ve nîmetin kıymetini bilerek ihsanda bulunmaktır. Nitekim CenÂb-ı Hak bu hususta şu olcuyu koymuştur:

“Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, busbutun elini acıp tutumsuz da olma! Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini ceker durursun.” (el-İsrÂ, 29)

[1] Bkz. BuhÂrî, Edeb, 39; Muslim, FedÂil, 56.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Genclik , Erkam Yayınları
İslam ve İhsan