Bir mu ’min, din kardeşleriyle alÂkadar olmalı, onları duşunmeli, dertleriyle dertlenmelidir. Hatt kendisinden evvel onların ihtiyacını gidermeye calışmalıdır.Muhabbetin, kardeşliğin en bÂriz alÂmeti fedÂkÂrlıktır. Bir sevginin buyukluğu, sevilen uğrunda yapılan fedÂkÂrlıkla olculur. O hÂlde AllÂh ’a ve dînine muhabbet besleyen mu ’minlerin, Allah yolunda infaklarda bulunup bÂzı meşakkatlere gonullu olarak katlanmaları lÂzımdır.

Allah yolunda maldan ve candan fedÂkÂrlık, cennete girebilmek icin gerekli iki muhim şarttır. Bunu şu rivÂyet acıkca ortaya koymaktadır:

Beşîr bin HasÂsiyye -radıyallÂhu anh- anlatıyor:

Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e bey ’at etmek icin geldim. Bana, Allah ’tan başka ilÂh olmadığına ve Muhammed ’in de O ’nun kulu ve Rasûlu olduğuna şehÂdet etmemi, namazı, zekÂtı, haccı, Ramazan orucunu ve Allah yolunda cihÂd etmemi şart koştu. Ben de şoyle dedim:

«–Ey AllÂh ’ın Rasûlu! VallÂhi bunlardan ikisine gucum yetmez. Onlar da cihad ve sadakadır. İnsanlar cihaddan kacan kimseye AllÂh ’ın gazab ettiğini soyluyorlar. Ben ise cihad meydanına gelince nefsimi olum korkusu kaplayıp kacmaktan endişe ediyorum. Sadakaya gelince, benim malım birkac koyun ve uc beş deveden ibÂrettir. Onlar da ehlimin maîşet kaynağı ve binek hayvanlarıdır.»

Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- elini yumdu, salladı ve şoyle buyurdu:

«–Cihad yok, sadaka yok, peki ne ile cennete gireceksin?!»

Bunun uzerine:

«–YÂ RasûlÂllah, bey ’at ediyorum.» dedim ve Allah Rasûlu ’ne, koştuğu butun şartlar uzerine bey ’at ettim.” (Ahmed, V, 224)

KARDEŞLİK FEDAKARLIKTIR

Canakkale harbindeki îman ordusunun erleri, Peygamber Efendimiz ’in terbiyesinde yetişen ashÂb-ı kirÂmın ahlÂkını tÂkip ediyorlardı. Bunlardan biri olan er Huseyin, cok ağır yaralanmış, tedÂvi gormekteydi. Ancak durumu hic de iyi değildi. O da bunun farkındaydı. Bunun icin arkadaşlarının kendisine verdiği ekmeği eline almış, tam ısırmak uzereydi ki, Âniden durakladı. Mu ’min kardeşlerini kendine tercih ederek buyuk bir îman vecdiyle:

“–Can dostlarım! Bu ekmeği benim yemem doğru değildir. Cunku benim olumum iyice yaklaştı. Alın bunu yaşayacak olan yiğitlere verin!..” dedi.

Elindeki ekmeği silÂh arkadaşı Mustafa ’ya uzattı. Ne kadar ısrar edip “Olmaz!” dedilerse de kabul ettiremediler. NihÂyet bir muddet sonra, sînesi îman dolu bu ferÂgat Âbidesi, kendisine nasîb olan mÂnevî rızıkların haz ve neşvesi icinde şehÂdet şerbetini icti.

AllÂh ’ın rızÂsını arayan kişi, mÂtemlerin civÂrında dolaşmalıdır. RivÂyete gore Mûs -aleyhisselÂm- bir gun:

“−Y Rab! Senʼi nerede arayayım?” diye niyazda bulunmuştu. Allah TeÂl ona:

“−Beni kalbi kırıkların yanında ara!” buyurdu. (Ebû Nuaym, Hilye, II, 364)

VelhÂsıl, CenÂb-ı Hakk ’a vÂsıl olmayı arzulayan ince ve rakik gonullu mu ’minler, mÂtemlerin civÂrında bulunarak insanların dertleriyle dertlenmeyi îtiyad hÂline getirmelidirler. Kuluna hizmeti, Allah TeÂl ’ya ibadet; ummetine hizmeti de Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e hizmet bilmelidirler.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Genclik , Erkam Yayınları
İslam ve İhsan