
Her hastalıkta olduğu gibi manevî hastalıklarda da erken teşhis onemlidir. Hastalık derinleşip butun benliği sardıktan sonra hayata geri donuş kolay olmayacaktır. Bu itibarla yıllık, haftalık ve hatta gunluk bir muhasebe ile hÂli olcmek, kulluk kıvamının sıhhati icin son derece onemlidir.Hazret-i Ebûbekir –radıyallahu anh- ’in hilafeti doneminde Yemen ’den bir grup insan Medine-i Munevvere ’ye gelirler. Mescid-i Nebevî ’de Kur ’an-ı Kerim okuyanları işittiklerinde ağlamaya başlarlar. Onların bu hÂlini goren ResulullÂhın halifesi Ebûbekir Sıddik şoyle der: Biz de bir zamanlar boyleydik. Sonra kalpler katılaştı...1
O bu sozleriyle şu Âyet-i kerimeye işaret ediyor ve Âdeta kendi gonlundeki duyarlılıkta eksilme hissediyordu:
“İman edenlerin Allah ’ı zikretmekten ve Hak ’tan inen hakikatlerden dolayı kalplerinin saygı ile urpermesinin zamanı daha gelmedi mi? (Mu ’minler) Daha once kendilerine kitap verilip de, uzerinden uzun zaman gecen, boylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onlardan bircoğu fasık kimselerdir.” (Hadid Sûresi, 16)
Zaman gectikce heyecan eksilmesi, ya da dînî hakikatlere karşı kalbî hassasiyetlerin donuklaşması, Âyet-i kerimede bir buyuk tehlike işareti olarak gosteriliyor ve muminlerin bir an once tedbir almaları gerektiği hatırlatılıyor.
SAHABE NESLİNİN KALBİ HASSASİYETİ
İslÂm ummetinin onculeri diyebileceğimiz sahÂbe neslinde bu hassasiyet yuksek seviyede idi. Onlar kufre, şirke ve nifaka karşı surekli kendilerini yoklayıp duran bir rûh hÂline sahiptiler. Zira biliyorlardı ki, insan bazen farkında olmadan istikÂmet cizgisinden uzaklaşır da kendini hÂl iyiler zumresinden sayabilir. Şu derin muhasebe ve murakabe hissiyatına bir bakın:
Hazret-i Ebû Bekir –radıyallahu anh-, bir gun Hanzala ’ya rastlar. HÂl ve hatırını sorar. Hanzala –radıyallÂhu anh- buyuk bir teessur ve endîşe icinde:
“– Hanzala munÂfık oldu, ey Sıddîk!” der.
Hazret-i Ebû Bekir:
“– SubhÂnallah! Bu nasıl soz boyle Hanzala?” deyince, o hassas insan sozlerine şoyle devÂm eder:
“– Biz, Allah Resûlunun yanında onun sohbetinde iken, O bize cennet ve cehennemi hatırlatıyor, hatt onları gozle goruyormuş gibi bir hÂle burunuyoruz. O ’nun huzûrundan cıkıp coluk-cocuğumuz ve dunyevî maîşetimizle meşgûl olmaya dalınca da, duyduklarımızın pek coğunu unutuyoruz. (O ’nun sohbetindeki feyz ve rûhÂniyetimizi kaybediyoruz.)”.
Ebû Bekir –radıyallahu anh-:
“–Vallahi, buna benzer hÂller bizde de oluyor.” diye onun bu tespitine katıldığını ifade eder.
Bunun uzerine ikisi birlikte kalkıp doğru Rasûlullah –sallallÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in huzûruna varırlar ve durumu kendisine arz ederler. Habib-i Hud Efendimiz bu iki guzel insana buyururlar ki:
“–Canım kudret elinde olan Allah ’a yemîn ederim ki, benim yanımdaki hÂlinizi devÂmlı muhÂfaza edip, zikr-i dÂimî uzere olabilseydiniz, yatakta yatarken de, yollarda yururken de melekler sizinle musÂfaha ederlerdi. (Uc def tekrarlayarak):
«–YÂ Hanzala! BÂzen oyle, bÂzen de boyle olur!» buyurdu.” (Muslim, Tevbe, 12)
Evet, hayatın med ve cezirleri karşısında insanın dumduz bir cizgide aynı hÂlini koruması her zaman mumkun olmasa da, duşuşlerinin farkında olması onemlidir. İcinde bulunduğu kulluk kıvamından memnun olma duygusu, coğu zaman insanda kendini beğenme, terakki ve tekÂmul surecinde gerileme ve hatta donuklaşma nişanıdır.
MANEVİ DİRİLİK İCİN KENDİNİ MUHASEBE VE MURÂKEBE ETMEK
Gonlumuzu, amellerimizi, ahlÂkımızı, tavır ve davranışlarımızı, ilÂhî ve nebevî olculer ışığında surekli sorgulamak, esasen uyanıklığın, manevî diriliğin ve Âli himmetin bir alÂmeti iken, boyle bir muhasebe ve murÂkebeden uzak kalmak, gafletin, nisyÂnın ve dûn himmetin bir gostergesidir.
Bir zamanlar namazdaki huşû ve huzur duygusuna sahip iken, şimdilerde dunyevî meşgaleler arasında Âdet namazı aradan cıkarıverme duygusuyla bir kıvam duşmesi yaşanıyorsa,
Farzların yanında nÂfile ibÂdet ve taatlere artık yer veremez hÂle gelmiş ve hatta sunnetleri bile ihmÂl ederek sadece farzları îf etmeye calışan bir şevk kaybı soz konusu ise,
Haram-helal hassasiyetinde duyarlılıklar zaafa uğramış, yeme-icme ve muamelelerde İslÂmî olculer gundemden duşmeye başlamışsa,
Merhamet ve şefkat duyguları donuklaşmış, yalnız kendini duşunen bir hÂlet-i rûhiyeye burunulmuş ise,
Âhiret azığına yonelik kaygılar eksilmeye başlamış ve buna mukÂbil dunyevî meşgale ve kazanımlar gundemin ana maddesini oluşturuyorsa,
Allah icin yapılan fedakÂrlık ve hizmetlere karşı, soğuma, yorulma, uzaklaşma ve hatta ilgisiz kalma nişÃ‚neleri gorulmeye başlamışsa,
Seyr u sulûk surecinde Allah dostluğu kıvamına vÂsıl olma heyecan ve gayretinde duşuşler hissediliyorsa,
İşte bu ve buna benzer daha nice hÂller goruluyorsa, Rabbimizin duşmememiz icin uyardığı kalp katılığı tehlikesi ciddi boyutlara ulaşmış demektir. Tedbir alınmaz ise manevî dunyamızın karanlığa burunmesi ve ebedî hayatın husrÂnla sonuclanması kacınılmaz olacaktır.
ŞÃ‚irin ifadesiyle “Yukseldik sanıyorlar alcaldıkca tabana” durumu yaşanmaması icin zaman zaman kişiliğimizin RabbÂnî ve nebevî değerler mizÂnında olculmesi zaruridir. Bu olcme değerlendirme sonucunda ortaya cıkan netice hayır ve guzellik ise hamd ve şukre, zaaf ve hastalık ise tovbe ve istiğfara yonelmek gerekecektir.
MANEVİ HASTALIKLARDA ERKEN TEŞHİS ONEMLİDİR
Her hastalıkta olduğu gibi manevî hastalıklarda da erken teşhis onemlidir. Hastalık derinleşip butun benliği sardıktan sonra hayata geri donuş kolay olmayacaktır. Bu itibarla yıllık, haftalık ve hatta gunluk bir muhasebe ile hÂli olcmek, kulluk kıvamının sıhhati icin son derece onemlidir.
Gozun gorduğunu, kulağın işittiğini, dilin soylediğini, ellerin yapıp ettiğini ve kalbin duygu dunyasını Kur ’an ve sunnet terazisinde tartıp değerlendirmek, hassas bir mumin yureğinin tabii bir vazifesidir.
İnsan coğu zaman kendi kendini olcup bicemez. Maddî hastalıklarda ehliyetli doktorların teşhis ve tedavisi luzumlu olduğu gibi kişilik zaaflarının tespit ve tedavisinde de insanın sağlıklı dostlara ve manevî tabiplere yani RabbÂnî Âlim ve Âriflere ihtiyacı acıktır. Nitekim “Mu ’min muminin aynasıdır”2 buyrulmuştur ki bu durum, muminlerin birbirlerini arındırma ve guzelleştirme gibi bir sorumluluklarının bulunduğuna da bir işarettir.
Hulasa, hayat yolculuğu devam ederken zaman zaman bir durum değerlendirmesi yapmak, hedefin sapmaması ve yolculuğun selameti bakımından hayatî bir oneme sahiptir. Omur damlalardan oluşan bir bardak su ise bu suyun tatlı, berrak ve temiz olması, buyuk bir dikkat, titizlik ve murakabe ister.
Dipnotlar: 1) Suyûtî, TÂrihu ’l-hulefÂ, s. 82. 2) Ebû DÂvud, Edeb, 49.
Kaynak: Dr. Adem Ergul, Altınoluk Dergisi, 373. Sayı
TEZKİYE NEDİR?
KIYAMETTE MUTLAKA HESAP VERECEĞİMİZ BEŞ SORU
İslam ve İhsan