
Borcun unsurları, taraflar, konu ve sebepten ibarettir. Borcun tarafları, alacaklı ve borcludur. Peki İslam'da borc alıp vermenin kuralları nelerdir?Borc ilişkisinde konu, para veya misli bir malın odenmesi (deyn), belirli bir malın teslimi (ayn) veya belli bir hizmetin ifası (iş) şeklinde olabilir. Borcun sebebi de, borcun kaynaklarıdır. Gerek taraflar ve konu ve gerekse sebep itibariyle belirsizlik ve aldatmanın bulunmaması ve gayri meşrû unsurlar icermemesi gibi ilkeler, İslÂm hukukcularının ısrarla uzerinde durduğu konulardır. Ozel borc munasebetlerinin bazı nevi ve şekillerinin cÂiz gorulup gorulmeyişindeki goruş ayrılıkları da bu mevzudaki yaklaşım ve olcu farklığından kaynaklanır.
Borcun kaynakları hususunda gerek klasik ve gerekse cağdaş doktrinde farklı taksimler yapılır. Borcun kaynaklarının hukukî işlem ve hukukî olay şeklinde ikiye indirgenmesi mumkundur. Bunun biraz daha acılmasıyla tek taraflı hukukî işlem akid, haksız iktisap, haksız fiil ve kanun şeklinde beş sebepten soz etmek mumkun olur.
İRADE BEYANI Tek taraflı hukukî işlem ve irade beyanı, gerekli şartlar taşıdığında bu işlemi yapan ve bu tur beyanda bulunan şahıs icin bağlayıcı olur. Bunun bir orneği, klasik literaturde “cuÂle” adı verilen odul vaadidir. Akid teklifi de (icap), bazı İslÂm hukukcularına gore, karşı tarafın kabulune kadar icapta bulunanı bağlayıcıdır. Kefalet, vasiyet ve vakıf da İslÂm hukukunda tek taraflı irade beyanı ile kurulur. İbrÂ, Âriyet ve hibe de yine temelde tek taraflı irade beyanına dayanan hukukî işlemlerdir.
Tarafların irade beyanlarının hukukî bir sonuc doğuracak tarzda bir araya gelmesiyle oluşan akid, borcun en yaygın ve tabii kaynakları arasında yer alır. İslÂm hukukunda isimsiz akid ve akid serbestisi ilkesi hÂkim olduğundan, kişiler dinî emir ve yasakları ihlÂl etmediği, dinin genel ilke ve amaclarına ters duşmediği surece diledikleri tarz ve şekilde sozleşme yapabilirler. Kur ’an ’da akdin gereğine uyma, akde vefa (el-Bakara 2/177; el-MÂide 5/1; el-İsr 17/34; el-Mu ’minûn 23/8), borc munasebetlerinde karşılıklı rız ve gonul hoşnutluğu (en-Nis 4/4, 29) uzerinde ısrarla durulur. Hz. Peygamber de, “Muslumanlar şartlarına bağlıdırlar” (BuhÂrî, “İcÂre”, 14; Ebû DÂvûd, “Ak- zıye”, 12) buyurmuştur. Bu sebeple, kişilerin akidleşme esnasında mumkun olduğu olcude acıklığı ve belirliliği sağlaması hatta şahit veya yazışma usuluyle hukukî guvence sağlaması, akdin kuruluşunda olanca titizliği gostermesi, akid kurulduktan sonra da akdin kendisine yuklediği borcları yerine getirmesi gerekir.
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMENİN HUKMU Haksız iktisap veya sebepsiz zenginleşme de yine İslÂm hukuk doktrininin genel ilke ve mantığı goz onunde bulundurulursa ayrı bir borc kaynağı oluşturur. Zaruret veya ihtiyac sebebiyle başkasının malını kullanan kimsenin belli durumlarda bunun icin mÂkul bir ucret (ecr-i misl) odemesi, borclu olduğu zannıyla yapılan odemenin geri alınabilmesi, bir başkasının malına hukukî ve meşrû bir sebep olmaksızın karışan malın aynının veya değerinin alınabilmesi gibi hukumler, İslÂm hukukunda emeğe ve haklı kazanca atfedilen onemin bir gostergesidir.
Mala veya şahsa yonelen haksız fiil (zararlı fiil), onemli borc sebeplerinden birini teşkil eder. Mala yonelik haksız fiillerden olan hırsızlıkta calınan mal hırsızın elinde mevcutsa geri vermesi gerektiği acıktır. Ancak hırsız caldığı malı elinden cıkarmışsa hırsıza hem ceza hem de bu malın tazmini yuklenip yuklenemeyeceği tartışmalıdır. Bir başkasının malına hukukî bir sebep olmadan el koyan ve kullanan kimse de, malın hangi sebeple olursa olsun uğradığı zararı tazmin etmek zorundadır. Mala yonelik haksız fiilden hırsızlık ve gasp dışında kalanlar genelde itlÂf olarak adlandırılır. Başkasının malına doğrudan zarar verilmesi halinde fÂilin sorumluluğu icin kusurlu olup olmadığına bakılmazken (Mecelle, md. 92), dolaylı (tesebbuben) itlÂf durumunda ise fÂilin kusurlu olması şartı aranır (Mecelle, md. 93). Şahsa yonelik haksız fiillerden oldurme ve yaralama, gerekli şartlar mevcutsa denk bir ceza olan kısasla cezalandırılır. Değilse diyet, erş veya hukûmet-i adl denen ve tazminat karakteri ağır basan malî bir odeme yapılması gerekir. Hatta belli durumlarda mağdura başka olculerle belirlenecek maddî veya mÂnevî tazminat, mehir vb. odenmesi de soz konusu olabilir. Butun bu haksız fiiller İslÂm hukukunda ayrı birer borc kaynağı teşkil ederler.
BORC KAYNAKLARI Kanun da (şer‘) yukarıdaki dort sebebe ilÂve olarak ayrı bir borc kaynağı sayılır. Kişinin belli yakınlarına karşı nafaka borcu, eksik ehliyetler uzerindeki velÂyetin gereği olan edimler, miras bırakanın borclarını ustlenme, hatta zekÂt ve bazı kefÂretler de kanundan doğan borclar olarak anılabilir.
BORC NASIL ODENİR? Borc ilişkisinde aslolan tarafların borclarını, gerektiği zaman ve şekilde odemesidir. Borcun aynen yerine getirilmesi mumkun olmazsa bedeli odenir. Ancak bu bedel bir yonuyle tazminat ozelliği taşıdığından alacaklının fiilen mahrum kaldığı menfaatin, hatta bazı durumlarda kuvvetle muhtemel menfaatlerin de tazmini gerekebilir. Yalnız bu tazminat alacaklının fiilen veya kuvvetli bir ihtimalle uğradığı bir zararı telÂfiye yonelik olduğundan, farazî bir menfaat kaydı iddiası iceren ve onceden belirlenen faiz gelirinden farklıdır. Borclu gonul rızÂsı ile borcunu odemeye yanaşmazsa, malları haczedilip satılır ve borcu odenir. Bazan da borclu cezalı değil de tedbir olarak hapsedilerek odemeye zorlanır. İslÂm hukukcuları, kişinin borclarına karşı şahsıyla değil de malıyla borclu olduğu ilkesini benimserler. Borcun nasıl, nerede ve hangi şekilde odeneceği, bu konuda taraflara terettup eden ayrıntılı hukumler hususunda taraflar arası anlaşma, o toplumda ve kesimde yerleşik kural ve olculer esas alınır.
BORCU SONA ERDİREN NEDENLER Borcun sona ermesinin en tabii yolu ifadır. Bunun yanı sıra alacaklının razı olması halinde ifa yerine gecebilen başka tur bir odeme de borcu sona erdirebilir. İfanın imkÂnsızlaşması halinde taraflar haksız/sebepsiz olarak edindikleri malları diğer tarafa iade eder. Zamanaşımı kural olarak hak ve borcu duşurmemekle birlikte dava edilebilmesine engel olur. Bu durumda borc, kazÂen olmasa da dinen devam eder.
Borc, İslÂm hukuk doktrininde kazÂen borc-diyaneten borc şeklinde ikili bir ayırıma tÂbi tutulur. Bu bir bakıma Batı hukukundaki medenî borc-tabii borc ayırımına benzer. Hukukî mueyyideden mahrum olup yargı yoluyla talep ve tahsili mumkun olmayan fakat hakikatte var olup dinen ve ahlÂken odenmesi gereken borca, diyaneten borc denilir. İslÂm hukukunda gerek tarafların ve gerekse ucuncu şahısların haklarını koruyabilmek icin borc munasebetinde acıklık, belirlilik ve objektif olculer esas alınmış, getirilen hukukî ve şeklî tedbirlerle borcların odenmesi kişilerin vicdanına kalmış diyanî bir konu olmaktan cıkarılmaya calışılmıştır. Soz gelimi Kur ’an ’da borc ilişkilerinin yazılması, şahit veya rehin gibi ispatı kolaylaştırıcı vasıtaların kullanılması istenmiştir (el-Bakara 2/282-283). Akdin kuruluşunda irade beyanına ve birtakım şeklî şartlara onem verilmesi de bu amaca yoneliktir. Bununla birlikte, her borc munasebetinin hukuken dava ve ispat konusu yapılabilir şekilde belgelenmesi de her zaman mumkun olmadığından, borcun kazÂen ve şeklen varlığından ziyade diyaneten ve gercekten varlığına da onem verilmiş ve hangi tur olursa olsun mevcut bir borcun odenmesi dinî bir yukumluluk, odenmemesi ise kul hakkının ihlÂli ve gasp olarak nitelendirilmiştir. Zaten hukukî de olsa butun insan ilişkileri sağlam bir dinî ve ahlÂkî zemine dayandığında sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşur. İslÂm ’ın gercekleştirmek istediği de budur.
Kaynak: İslam İlmihali 2, TDV Yayınları
İslam ve İhsan
İSLAM ’DA BORC KİMLERE VERİLİR? BORC VERMENİN HUKMU NEDİR?