İmÂm-ı RabbÂnî Hazretleri, kucuk-buyuk her hareketinde, mutlak Rasûl-i Ekrem -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in sunnetine uyar ve herkese de boyle yapmalarını tavsiye ederdi.İmÂm-ı RabbÂnî Hazretleri bir defasında şoyle buyurmuştu:

“Muvaffak olmamızda gayretlerimizin payı ne ki! Ne varsa hepsi AllÂh ’ın lûtfudur. Ama buna mutlak bir sebep gosterilmesi gerekirse derim ki butun lûtufların sebebi; gelmiş ve gelecek butun insanlığın efendisi olan Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’e bağlanıp O ’nun mubÂrek izinden gitmektir. Ben butun muvaffakıyetlerimi buna bağlıyorum. İnsana bir şeyin azı veya tamamı nasîb olmamışsa bunun da tek sebebi, Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’e tam olarak uyma hususunda bir kusurunun olmasıdır.

Bir defasında gaflete duşerek abdesthÂneye sağ ayağımla girdim. (Sunnete uymayan bu davranışım sebebiyle) o gun bircok mÂnevî hÂlden mahrum kaldım.”[1]

Yine İmÂm-ı RabbÂnî Hazretleri bir gun talebelerinden birine:

“–Bizim bahceden birkac karanfil getir!” buyurmuştu. O da gidip altı tÂne karanfil getirdi. Hazret bunu gorunce mahzun bir ed ile şoyle buyurdu:

“–Bizim talebeler hÂl Peygamber Efendimiz ’in; «Allah tektir, teki sever!» (BuhÂrî, DeavÂt, 68) hadîs-i şerîfine dikkat etmiyorlar. HÂlbuki buna dikkat etmek mustehabdır. İnsanlar mustehabı ne zannediyorlar? Mustehab, CenÂb-ı Hakk ’ın sevdiği şeydir. Allah TeÂl ’nın sevdiği bir amelin karşılığında butun dunya ve Âhiret verilse, yine de hicbir şey verilmemiş demektir. Biz mustehaba o kadar riÂyet ederiz ki yuzumuzu yıkarken bile suyu once sağ tarafımıza getiririz. Zira işlere sağdan başlamak da mustehabdır.”[2]

İmÂm-ı RabbÂnî Hazretleri bir mektubunda şoyle yazmıştır:

“Fazîlet, Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in şerefli sunnetine uymaya; meziyet de O ’nun getirdiği şerîati yaşamaya bağlıdır. MeselÂ, sunnete ittib niyetiyle oğle uykusuna yatmak, sunnete muhÂlif (bir şekilde îf edilen) pek cok nÂfile ibadetten daha fazîletlidir… AllÂh ’ın emrine uyarak bir dirhem zekÂt vermek, kendi arzusu istikÂmetinde (şahsî ve nefsÂnî niyetlerle karışık olarak) dağlar kadar altın harcamaktan cok daha buyuk bir meziyettir.”[3]

Talebelerinden biri, Hazret-i İmÂm ’ın gunluk duÂ, evrÂd ve nÂfile ibadetlerini yazmak icin izin istemişti. İmÂm-ı RabbÂnî Hazretleri:

“–TÂbî olmaya lÂyık ameller, Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in amelleridir. Hadis kitaplarına bakıp oradan oğreniniz!” buyurdu.

Talebesi:

“–Efendim, zÂt-ı Âlînizin amelleri de zÂten Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in amellerine uygundur!” diye ısrar edince İmÂm-ı RabbÂnî g:

“–Peki o hÂlde yazınız! Ama cok dikkatli olunuz! Kavlî ve fiilî sunnete uygun olanları yazıp boyle olmayanları yazmayınız!” buyurdu.[4] (Kişmî, BerekÂt, s. 427-428)



[1] Kişmî, BerekÂt, s. 197.

[2] Kişmî, BerekÂt, s. 198; Ebû ’l-Hasan en-Nedvî, a.g.e, s. 180-181.

[3] İmÂm-ı RabbÂnî, a.g.e, I, 418, no: 114.

[4] Bu izni alan Muhammed SÂlih KûlÂbî, HidÂyetu ’t-TÂlibîn veya Hediyyetu ’t-TÂlibîn ismiyle bir eser te ’lif etmiştir. Bkz. Beyazıt Devlet Ktp., Beyazıt bolumu, nr. 3823, vr. 1a-17a.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları


İslam ve İhsan