
AlÂuddîn AttÂr Hazretlerinin hikmetli sozlerinden bazılarını sizler icin derledik.“İlim ve takvÂya îtin gostermek, mahviyet icinde bulunarak elde edilen mÂnevî hÂlleri gizlemek lÂzımdır. Tarîkat ehlinin her birine kendi mertebesine gore tavsiyelerde bulunmak îcÂb eder. Kalbe gelen havÂtıra/duşuncelere dikkat ederek ona mukayyed olup, gonul ehlini incitmekten sakınmak gerekir.”[1]
“Bu yola samimiyetle bağlanan ve usullerine dikkat eden kişinin taklitten tahkîke erişeceğine ben kefilim! HÂce BahÂuddîn Hazretleri bana kendilerini taklit etmemi emretti. Her hususta onları taklit ettim. Şu anda da taklit uzereyim. Elbette onun eser ve hÂllerini uzerimde muşÃ‚hede etmekteyim.”[2]
ZAHİR VE BATIN HALLERİNİN EN FAZİLETLİSİ
“ZÂhir ve bÂtın hÂllerinin en fazîletlisi ve en mukemmeli, hÂle uygun olarak tefvîze[3] calışmaktır. Yani rız hÂlinde yaşayarak işleri AllÂh ’a havÂle etmektir. Butun peygamberler ve velîler son Âna kadar bu hÂl uzerinde olmuşlardır. Kula lÂzım olan, zÂhir ve bÂtın hÂllerinin gerektirdiği uzere her an kalbiyle Hakk ’a tefvîz etmesidir. Kendisinden her ne ceşit ihtiyÂr/tercih zuhûr ederse, hemen tefvîze sarılarak onu bertaraf etmesidir. Kul şunu cok iyi bilmeli ve anlamalı ki Hak TeÂl ’nın kendisi icin secip lÂyık gorduğu şey, elbette kendi tercihlerinden daha faydalı ve hayırlıdır.”[4]
“BÂtında AllÂh ’a, zÂhirde ise AllÂh ’ın ipine sarılmak îcÂb eder. KemÂle ermek, bu iki sıfatı bir araya getirmekle olur.”
Yani tÂlibin bÂtınî kıblesi CenÂb-ı Hakk ’ın zÂtı olmalı ve gonul gozu O ’nun cemÂlinden hic ayrılmamalıdır. Ve iki cihanda Hak ’tan başka murÂdı olmamalıdır. Her neyi varsa Hakk ’a fed etmelidir.[5]
“SÂdık tÂlibe lÂzım olan; dÂim cismiyle şerîatte, akıl ve rûhuyla tarîkat ve hakîkatte, sırrı ile de keyfiyetsiz bir şekilde vuslatta olmasıdır.”[6]
“Allah dostlarının kabirlerini ziyaretten maksat, CenÂb-ı Hakk ’a teveccuh olmalıdır. O velînin rûhÂniyeti, teveccuhun en guzel şekilde yapılabilmesi icin vesîle ittihÂz edilmelidir. Bunun gibi, kişinin halka karşı tevÂzû ve hurmet gosterirken de, her ne kadar teveccuhu zÂhiren halka ise de hakîkatte murÂdı Hakk ’a teveccuh olmalıdır. Zira halka gosterilen tevÂzû ve hurmet, Hak TeÂl icin olduğu zaman guzel ve makbûl olur. Halkı, Hak TeÂl ’nın kudret ve hikmet eserlerinin tezÂhur yeri olarak gormek gerekir. Eğer halka gosterilen tevÂzû ve hurmet bu niyetle olmazsa, o bir aldatmadan ibÂret olur.”[7]
ALLAH İLE SOHBET NASIL GERCEKLEŞİR?
SÂdeddîn KÂşgarî Hazretleri buyurur:
“ZÂhirî ilimlere takılıp kalmak ve bu mevzularda tartışmak, kalbi karartır. Bu hususta AlÂuddîn AttÂr Hazretleri şoyle buyurmuştur:
«Talebenin, ilmî munÂzara ve munÂkaşalardan sonra yirmi kere istiğfÂr etmesi îcÂb eder.»”[8]
“Allah ile sohbet, Dost ’ta fÂnî olduktan sonra gercekleşir.”[9]
“Kur ’Ân-ı Kerîm ’in neredeyse tamamı, tevÂzû ve hicliğe işaret eder.”[10]
“Şayet (Hakk ’ın) cemÂli olmasaydı, celÂli cihÂnı yakardı. CelÂli olmasaydı bu sefer cihÂnı cemÂl nûruyla yakardı.”[11]
[1] ReşahÂt, s. 176.
[2] ReşahÂt, s. 185.
[3] Tefvîz: Kulun irÂdesini Hakk ’ın irÂdesine rÂm ederek kÂmil mÂnÂda teslîm olması ve neticeden rÂzı olabilmesidir. Boylece gam, keder ve kaygılardan kurtulmuş olur. Şu hÂdise bu hususu ne guzel îzah eder:
On dokuzuncu asrın meşhur mutasavvıflarından Şeyh Muhammed Nûru ’l-Arabî ’nin, “beşerî irÂde”yi, yani “cuz ’î irÂde”yi inkÂr ettiği yolunda bir dedikodu yayılır. Bunu duyan Sultan Abdulmecid Han, Hazret-i Pîr ’in huzur derslerine cağrılmasını ve orada kendisine bu meselenin sorulmasını irÂde buyurur. Kendisine meselenin keyfiyeti suÂl edildiğinde Hazret şoyle cevap verir:
“–Ben umûmî mÂnÂda cuz ’î irÂde yoktur deyip onu inkÂr etmedim. Ancak bÂzı insanlar icin onun Âdeta yok hukmunde olduğunu soyledim. Cunku evliyÂullÂh ’ın buyukleri, dÂim huzûr-i ilÂhîde oldukları idrÂkiyle yaşadıkları icin, cuz ’î irÂdelerinin tezÂhur imkÂnı yok denilecek kadar azdır. Bu sebeple her hÂlukÂrda kendi irÂdelerine değil, mulkunde bulundukları CenÂb-ı Hakk ’ın irÂdesine tÂbî olarak hareket ederler. Aksi hÂlde, edebe mugÂyir davranmış ve kusur işlemiş olurlar. Mesel bizler şimdi pÂdişÃ‚hın huzûrundayız. «Gel» denilir geliriz; «git» denilir gideriz. İrÂdemizi, bizi kuşatan pÂdişah irÂdesine rağmen isteğimize gore kullanmamız mumkun değildir. HÂlbuki bir de dışarıdaki gÂfillere ve diğer mahlûkÂta bakın; gÂyet serbest ve irÂdelerinde hurdurler.”
Bu îzÂhı cok beğenen pÂdişah, Şeyh Muhammed Nûru ’l-Arabî ’ye ihsan ve ikramda bulunur.
İşte Allah TeÂl ’nın her zaman ve mekÂnda hÂzır ve nÂzır olduğunun şuur ve idrÂki icinde yaşayan ihsÂn ehli has kullar, tefvîz-i umûr / işlerini AllÂh ’a havÂle ederek kendi arzuları yerine her hÂlukÂrda ilÂhî irÂdeye rÂm olurlar...
[4] ReşahÂt, s. 177-178.
[5] ReşahÂt, s. 179.
[6] ReşahÂt, s. 180.
[7] ReşahÂt, s. 181.
[8] ReşahÂt, s. 326-327.
[9] YÂkub Cerhî, RisÂle-i Unsiyye [Ney-NÂme icinde], s. 105.
[10] YÂkub Cerhî, a.g.e, s. 117.
[11] Cerhî, Şerh-i EsmÂ-i HusnÂ, s. 26; Cerhî, CemÂliyye-HavrÂiyye, s. 34.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan