Mûs -aleyhisselÂm- Benî İsrÂîl ’i Kenan diyÂrına doğru goturdu.

Yolda giderken puta ve okuze tapan bir kavim gorduler. Bazıları:

“–YÂ MûsÂ! Bize de boyle bir şey yap da ona tapalım!” dediler.

Hazret-i MûsÂ, onlara nasîhat etti:

“–AllÂh sizi bir zulumden kurtardı. Kıptîler sizin oğullarınızı olduruyor ve kızlarınızı hizmetci olarak kullanıyorlardı. Buna rağmen siz AllÂh ’a isyÂn edip O ’na karşı şirke mi dalacaksınız?!” dedi.

AllÂh TeÂl buyurur:

“İsrÂîloğullarını denizden gecirdik. Orada kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir kavme rastladılar. Bunun uzerine:

«–Ey MûsÂ! Onların ilÂhları olduğu gibi, Sen de bizim icin bir ilÂh yap!» dediler.

MûsÂ:

«–Gercekten siz cÂhil bir toplumsunuz!» dedi.” (el-A ’rÂf, 138)

“Şuphesiz bunların icinde bulundukları (din) yıkılmıştır; yapmakta oldukları da bÂtıldır.

Mûs dedi ki:

«–AllÂh sizi Âlemlere ustun kılmışken, ben size AllÂh ’tan başka bir tanrı mı arayayım? Hatırlayın ki, size işkencenin en kotusunu yapan Firavun ’un adamlarından sizi kurtardık. Onlar oğullarınızı olduruyorlar, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. İşte bunda sizin icin Rabbiniz tarafından buyuk bir imtihan vardır.»” (el-A ’rÂf, 139-141)

Hazret-i Mûs -aleyhisselÂm-, 12.000 kişilik iki ordu yaptı. Mısır ’a gonderdi. Cocuk, hasta ve yaşlılardan başka kimse kalmamıştı. Ordunun birinin başında YûşÃ‚ bin Nûn -aleyhisselÂm-, diğerinde de KÂlib bin Yuhne kumandanlık ediyordu. Ganîmetlerle donduler. Taşıyamayacaklarını sattılar. Artık Kıptîler tamamen perişÃ‚n olmuşlardı. Bu durum, Âyet-i kerîmelerde şoyle anlatılır:

“(Sonunda) biz onları (Firavun ve kavmini), bahcelerden, pınarlardan, hazînelerden ve değerli bir yerden cıkardık.” (eş-ŞuarÂ, 57-58)

“Hor gorulup ezilmekte olan o kavmi (yahûdîleri) de, icini bereketle doldurduğumuz yerin doğu taraflarına ve batı taraflarına mîrascı kıldık. Sabırlarına karşılık Rabbinin İsrÂîloğulları ’na verdiği guzel soz yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta olduklarını ve yetiştirdikleri bahceleri helÂk ettik.” (el-A ’rÂf, 137)

“Boylece bunlara İsrÂîloğulları ’nı mîrascı yaptık.” (eş-ŞuarÂ, 59)

“Onlar geride nice bahceler, pınarlar, ekinler, guzel konaklar, zevk ve safÂsını surdukleri nice nîmetler bırakmışlardı.

İşte boylece Biz de onları başka bir topluma mîras bıraktık.

Gok ve yer onların ardından ağlamadı; onlara muhlet de verilmedi.” (ed-DuhÂn, 25-29)

CenÂb-ı Hak, kahr-ı ilÂhîye dûcÂr olan toplumların hazîn Âkıbetlerini ve tÂrihin copluğunde kaybolup gitmelerini, aşağıdaki Âyet-i kerîmede ne guzel tasvîr eder:

“Biz, onlardan once nice nesilleri helÂk ettik. Sen, onlardan herhangi birinden (bir varlık emÂresi) hissediyor veya onlara Âit cılız bir ses işitiyor musun?” (Meryem, 98)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-2, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan