
Barbaros Hayreddîn Paşa ’nın koca CezÂyir ’de sultanlık yapabilecek bir imkÂndan ferÂgat edip de oraları Osmanlı ’ya ilhÂkı, her turlu takdîrin uzerindedir. Bu, ondaki rûhî kemÂl ile birlikte İslÂm birliği fikrinin ve halîfeye bağlılığının kuvvetini ortaya koymaktadır.Barbaros Hayreddîn Paşa bu mustesn davranışlarını gercekleştirmesinde Âmil olan muessir ise, sahip olduğu son derece yuksek mÂneviyatıdır. Onun bu ustun mÂneviyat istikÂmetinde hareket ettiğini, gormuş olduğu şu ruy ne guzel sergilemektedir. Nakleder ki:
“RuyÂmda bir zÂt gelerek elime bir rik ’a verdi ve:
«–YÂ Hayreddîn! Bunu devletlu hunkÂrımız Sultan Suleyman HÂn ’a takdîm et!» deyip gozden kayboldu.
Ben de rik ’ayı acıp baktım. Gordum ki beyaz kağıt uzerine yeşil bir hat ile:
«...(Ey Rasûlum!) Mu ’min kullarıma mujdele ki, yardım ancak Allah ’tan­dır ve fetih yakındır.» (es-Saff, 13) Âyet-i celîlesi yazılı idi. Okudum, yuzume ve gozume surdum.
Sonra da:
«YÂ İlÂhe ’l-Âlemîn! Sana hamd u senÂlar olsun!..» diyerek uyandım.”
Bu şekilde mÂnevî olarak da ilÂhî te ’yîde mazhar olan KÂnûnî Sultan Suleyman Han, uzun omrunu, insanlığı huzur ve saÂdete eriştirmek icin harcadı. Bircok zÂlim kralın zulmu altında inleyen insanları kurtararak, onlara İslÂm ’ın eşsiz merhamet, şefkat ve adÂletini tattırdı. Her yerde husûsiyle İslÂm memleketlerinde onun adı hayır ve hurmetle yÂd edilir oldu. Emsalsiz adÂlet ve doğruluğu sebebiyle halk arasında riÂyet edilmesi gereken “soz ve vaad”lere “ahd-i SuleymÂnî” (Suleyman sozu) ifÂdesi, bir darb-ı mesel hÂline geldi.
Onun devrinde muhteşem Osmanlı ordusunun onune hicbir duşman kuvveti cıkmaya cesaret edememekteydi. Hatt umûmiyetle butun Avrupa ’yı kendi etrafında toplamayı başarmış bulunan Şarlken bile, KÂnûnî ’nin karşısına cıkmaktan son derece cekinmekteydi. Uzerine yapılan sefer-i humÂyûnlarda koşe bucak kacmaktan başka bir şey ya­pa­mı­yordu. Cunku Âdeta bir mûsikî Âhenginde harp eden Osmanlı ordusuna karşı koymak, butun Avrupa ’nın Ren kıyılarına kadar kaybı demekti. Dolayısıyla Şarlken, her şeye rağmen kesin bir mağlûbiyeti ka­bûl­lenmek istemediği icin aczini gizlemiyor, surekli olarak Osmanlı ordu­sundan kacıyordu.
Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Muesseseleriyle OSMANLI, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013
İslam ve İhsan