“Yerler ve goklerin altı gunde yaratılmasının hikmeti nedir? Bu altı gunun mahiyeti nasıldır, bizim gunlerimizle bir farkı var mıdır?” Prof. Dr. Omer Celik acıklıyor.
KAİNAT KAC GUNDE YARATILDI? Kur ’an-ı Kerim ’de şoyle buyrulur:
“Şuphesiz sizin Rabbiniz, gokleri ve yeri altı gunde yaratan sonra arşa istiv eden; gunduzu, kendisini suratle kovalayan geceyle buruyup orten; guneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğdiren Allah ’tır. Bilin ki yaratma da, emir ve idÂre yetkisi de yalnız O ’na aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah yuceler yucesidir.” (Araf Suresi, 54)
Bize gore “gun” 24 saatlik bir vakit diliminden ibarettir. Fakat Allah katında gun bizim hesap ettiğimiz 24 saatten ibaret değildir. Kur ’Ân-ı Kerîm ’in verdiği bilgilere gore Allah katında bizim hesap ettiğimiz bin seneye
(Secde 32/5), elli bin seneye (MeÂric 70/4) denk gunler olduğu gibi, “Allah, sayısız isim ve sıfatlarıyla her an sınırsız tecellî ve yaratma hÂlindedir.” (RahmÂn 55/29) Âyetinde “gun”, tek bir Ân mÂnasında kullanılmıştır. Buna gore Rabbimizin olculerine gore gun, duruma gore değişen ve miktarını ancak kendisinin bilebileceği bir zaman surecidir. Goklerin ve yerin altı gunde yaratılması da, yine suresini ancak Allah ’ın bilebileceği altı devir, ilmî calışmaların verdiği bilgiye dayanarak soylersek altı jeolojik devirde yaratılması anlamını taşır. Nitekim gunumuzde bu alanda gercekleştirilen bilimsel araştırmalar, kÂinatın, suresi milyar yıllarla ifade edilen cok uzun devirler icinde yaratıldığını soylemektedir.
CenÂb-ı Hak, gokleri ve yeri yarattıktan sonra “arşa istiv etmiştir.” اَلْعَرْشُ (arş) yuksek bir mekÂn, eve nispetle tavan, tavana nispetle catı, cadır ve catı gibi yukselen ve golge veren şeyler mÂnasına gelir. Bu mÂnalardan hareketle arş, hukumdarların oturduğu taht ve bu tahtın gereği olan kuvvet, hakimiyet ve saltanat mÂnasında da kullanılmıştır. اَلإسْتِوَاءُ (istivÂ) ise oturmak, kurulmak, yerleşmek, yonetmek, idare etmek demektir.
Allah ’ın arşa istivÂsını fizikî ve cismÂnî olarak duşunmek mumkun olamaz. Dolayısıyla bu ifade, butun varlıkların ustunde ve otesinde sonsuz yuceliğe sahip, mutlak hÂkim olan Allah ’ın, kÂinata ve kÂinatta bulunan her şeye hukmetmesi, onları en mukemmel şekilde duzenleyip yonetmesi mÂnasındadır. Bunun temsilî bir ifade olduğunu duşunursek, hukumdarlar tahta oturup ulkelerini yonettikleri gibi, mÂhiyetini sadece kendisinin bileceği bir şekilde Rabbimiz de tahtına oturup butun kÂinatı yonetmekte, sevk ve idÂre etmektedir. Bunun acık delillerinden biri geceyi gunduzun uzerine ortmesi; gecenin gunduzu suratle takip etmesi ve ona yetişmeye calışmasıdır. Bir başka acık delil de guneşi, ayı ve yıldızları yaratıp emrine boyun eğdirmiş olmasıdır.
Âyetin “Yaratma da, emir ve idÂre yetkisi de yalnız O ’na aittir.” (A‘rÂf 7/54) kısmı pek derin mÂnalar ifade eder: Maddesiyle, mÂnasıyla butun varlıkları yaratan ve onlarla ilgili her turlu emri veren Allah ’tır. Butun kÂinat O ’nun yaratığı; bunların yaratılması, varlıklarının devam ettirilmesi ve yonetilmesiyle ilgili kanunlar da O ’nun emridir. Madde ve mÂna, beden ve ruh, mulkiyet ve tasarruf hep Allah ’ın eseri ve duzenlemesi olup, O ’nun mukemmel ilmi, hur iradesi ve nihÂyetsiz kudretiyle ortaya cıkıp varlıklarını devam ettirmektedirler. İşte bu muazzam işleri gercekleştiren ve Âlemlerin Rabbi olan Allah pek yucedir.
اَلْبَرَكَةُ (bereket) kelimesinde buyukluk, yucelik, sureklilik ve sağlamlıkla birlikte buyume, artma ve gelişme mÂnaları vardır. Bunlara ilÂve olarak iyilik ve refah mÂnalarını da taşır. Buna gore Âyet, “Allah ’ın iyilik, ihsÂn, ikram ve faziletleri nihÂyetsizdir. O ’nun hayrı her yere ulaşır. O, hudûdu olmayan yuce bir makam ve mevki sahibidir. Ustelik, O ’nun iyilikleri ve faziletleri icin bir bozulma veya eksilme sozkonusu değildir, surekli ve sabittir. İnsanı yaratan ve onu kullukla sorumlu tutan da O ’dur.” Dolayısıyla insan Rabbini en iyi şekilde tanımaya calışacak, O ’nun emrini her şeyin ustunde tutacak ve var gucuyle kulluğunun gereğini yerine getirmeye gayret gosterecektir. Bunu başarmak icin de acziyetini fark edip Rabbine yalvaracaktır:
Sizi imtihan edip hanginizin daha guzel amel işleyeceğini ortaya cıkarmak icin gokleri ve yeri altı gunde yaratan O ’dur. Arşı ise daha once su uzerinde idi. Buna rağmen şayet: “Siz oldukten sonra kesinlikle diriltileceksiniz” diyecek olsan, inkÂra saplananlar muhakkak: “Bu dupeduz bir buyuden başka bir şey değil” derler. (Hud Suresi, 7)
“Allah ’ın arşınının su uzerinde olması” meselesi zaman, su ve arş kavramları acısından incelendiğinde, bundan farklı yorumlar cıkarılabilmektedir: Eğer Âyette kastedilen zaman kÂinatın yaratılışından once ise, o takdirde “su” kelimesinin burada bir istiareden ibaret olduğunu ve arş gibi onun da gercek niteliğini bilemeyeceğimizi kabul etmemiz gerekir.
KÂinatın ilk yaratılma aşamalarında ise, bizim dunyamızın “su” kavramına oldukca yaklaşmış oluruz. Cunku bugun bilim dunyasının ortak kanaati hÂline gelmiş ve oldukca ciddi kanıtlarla desteklenen teoriler, kÂinatın sıfır hacim ve sonsuz yoğunlukta, trilyonlarca derece sıcaklıkta bir kozmik corbadan yaratılmış olduğu ve daha sonra da adım adım atom parcacıklarının inşa edildiği yonundedir. Buna gore kÂinatın ilk donemlerinde, madde butunuyle hidrojen cekirdeklerinden ibaretti ki, hÂlen de kÂinattaki maddenin dortte ucunun hidrojenden ibaret olduğu hesaplanmaktadır. Hidrojen ise suyun hammaddesidir; kelimenin koku “su”dan gelmekte ve hidrojen adı da “suyu doğuran” anlamını taşımaktadır. Bu acıdan yaklaşıldığında, kÂinatın uzun cağlar boyunca ağırlıklı olarak hidrojen uzerinde tecelli eden ilÂhî irade ile şekillendiğini ve suyun hammaddesi ile goklerin ve yerin yaratılarak bugunku hÂlini aldığını soyleyebiliriz.
Eğer Âyetteki ibÂre “yerin yaratıldığı” zamana işaret ediyorsa, bu defa, bizim bildiğimiz suya iyice yaklaşmış oluruz. Her uc halde de suyun yaratılış icin taşıdığı onem ÂşikÂrdır. “Arş” kelimesine gelince, Allah ’ın kudret ve hÂkimiyetini ifade etmesi itibariyle bu kelimenin su ile ilişkisi de acıktır. Cunku Allah ’ın ilim, irade, kudret ve rahmetinin eserleri, butun ihtişamıyla, hayat uzerinde kendilerini gostermektedir ve hayatta suya bağlıdır. Nitekim Enbiy sûresi 30. Âyette buna acıkca işarette bulunulmuştur. (Kandemir ve diğerleri, MeÂl, I, 750-751)
Arşın, suyun, goklerin, yerin ve bunlarda bulunan her şeyin yaratılma maksadı, akılla donatılıp sorumlu kılınan insanı imtihan etmek ve bunlar icinde en guzel amel işleyenleri secip ortaya cıkarmaktır. Efendimiz ’in beyÂnıyla: “Hangisinin akılca en guzel, Allah ’ın haram kıldığı şeylerden sakınmada en muttaki, O ’nun taatine koşmada en suratli olduğunu belirlemektir.” (Suyûti, ed-Durru ’l-Mensûr, IV, 404)
GOKLERİN VE YERİN YARATILMASINDA ALTI GUNDEN MAKSAT NEDİR? “O Allah ki, gokleri, yeri ve bunlar arasında bulunan her şeyi altı gunde yarattı, sonra da arş uzerine istiv etti. Sizin O ’ndan başka ne bir dostunuz ne de bir şefaatciniz vardır. HÂl duşunup ders ve oğut almayacak mısınız?” (Secde Suresi, 4)
“Altı gun”den maksat, suresini akılla idrÂk etmemiz mumkun olmayan altı uzun zaman dilimidir. Gokler, yer ve onlarda bulunan varlıkların yaratılması bu uzun zaman dilimleri icinde gercekleşmiştir. CenÂb-ı Hak, kÂinatın yaratılışını tamamladıktan sonra arşa istiv etmiş yani varlıkları kendi hÂline bırakmayıp, onların saltanat, hÂkimiyet, tedbir ve tasarrufunu kudret elinde tutmuştur. Her şey O ’nun kudret ve iradesine
bağlı olduğu ve ancak O ’nun izni ile hareket ettiği icin, gercek mÂnada bizim icin Allah ’ın dışında bir dostun veya bir şefaatcinin olması imkÂn dışıdır.
Kaynak: Prof. Dr. Omer Celik, Hakk ’ın Daveti Kur ’an-ı Kerim Meali ve Tefsiri, Erkam Yayınları


İslam ve İhsan