
Allah ’a ulaşmak mumkun mudur? Allah Teala ’ya ulaşmanın yolları nelerdir? Osman Nuri Topbaş Hocaefendi, Allah ’a ulaşmanın yollarını madde madde acıklıyor.
ALLAH ’A ULAŞMANIN YOLLARI Kalp, CenĂ‚b-ı Hakʼla beraber olacak. Bu beraberliği temin etmeden olmaz. Beraberlik ne şekilde olacak?
Birinci şart: Kitap ve Sunnetʼin muhtevĂ‚sı yaşanacak.
İkinci şey: CenĂ‚b-ı Hak merhale olarak:
“…Seherlerde istiğfar ederler.” (Âl-i İmrĂ‚n, 17)
“…(Geceleyin) secde ederek ve kıyamda durarak…” (ez-Zumer, 9)
“…Secde ederek ve kıyamda durarak…” (el-FurkĂ‚n, 64) buyuruyor.
Bir gece hayatı olacak muʼminin. Gece hayatında dolacak ic Ă‚lem. Feyzle dolacak, rûhĂ‚niyetle dolacak, gıdĂ‚ alacak. O şekilde gune girecek.
SĂ‚dıklarla sĂ‚lihlerle gunduz beraber olacak, temiz insanlarla beraber olacak. Nasıl bir atom parcalanıyor, bir radyasyon veriyor. İnsandan cıkan radyasyon, ondan cok daha guclu. Onun icin CenĂ‚b-ı Hak:
“…SĂ‚dıklarla beraber olun.” (et-Tevbe, 119) buyuruyor.
SÂlihlerle beraber ol.
“…ZĂ‚limler topluluğuyla oturma.” (el-En ’Ă‚m, 68) buyuruyor.
Kazanca dikkat edilecek. Lokma cok muhim.
MevlÂn Hazretleri buyuruyor:
“Bu seher (diyor), bende bir zuhurat, bir sunuhat olmadı (diyor). Anladım ki (diyor), birkac tane gece, yanlış bir lokma ağzıma girdi.” buyuruyor.
Kul hakkı muhim cok. Hakk-ı ibĂ‚d. O da kıyĂ‚mete kalıyor. AllĂ‚hʼın affının dışında kalıyor. Bir dedikodu, bir kul hakkı. Bir arabayla giderken hepsini sollayıp one gecmek, bir kul hakkı. Bir kalbe bir diken batırmak bir kul hakkı. Hayvanlara dahî. Hayvanlar da insanlar icin yaratıldı. Onlar icin de bir hak var.
-SallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, hayvanları uzerinde sohbet eden bir cemaat gordu:
“‒Hayvanları (dedi), bunları yormayın (dedi). Allah size bunları, uzerinde (sohbet edeceğiniz) bir koltuk olarak vermedi (buyurdu). Aşağı inin, oturun, aşağıda sohbet edin. Dinlendirin hayvanları.” buyurdu. (Bkz. Ahmed, III, 439)
Ac hayvana (yuk) taşıttırılmayacak. Hayvan hukukuna dĂ‚ir bir beyannĂ‚me verdi KĂ‚nûnî Sultan Suleyman. İşte cĂ‚misi devam ediyor muhteşem. Dunyanın en muhteşem bir Ă‚bidesi. CenĂ‚b-ı Hak bereket veriyor.
Efendimiz bir, bir kişi geldi, zekĂ‚t istedi. Ona biraz koyun verdi beytuʼl-mĂ‚lden, zekĂ‚t ambarından.
“‒Git (dedi), Ă‚ilene soyle (dedi), hayvanı toz-toprak icinde bırakmasınlar (dedi), ac bırakmasınlar (dedi), sutunu sağarken tırnaklarını kessinler, tırnakları hayvanın memesine batmasın (buyurdu). Hayvanın tamamen sutunu sağmasınlar, yavrularına da sut bıraksınlar.” dedi. (Bkz. Ahmed, III, 484; Heysemî, V, 168, 259, VIII, 196)
VelhĂ‚sıl kul hakkı ve hayvan hakkı. O da kıyĂ‚mette… Kapımızdaki kediden mesʼûluz, kediden mesʼûluz. Onlar da AllĂ‚hʼın mahlûku. Onlar bizim gibi yaratılabilirdi, biz onlar gibi olabilirdik. Kul daima bir tefekkurun icinde olacak.
Diğer husus:
KurʼĂ‚n bir ders kitabı. Herkes aynı rahle başında oturur. Kalbî durumuna gore KurʼĂ‚nʼdan ayrı ayrı neticeler alır.
Âyetler bize ne kadar huzur veriyor? Bunların neticesinde de KurʼĂ‚n ahlĂ‚kıyla Rasûlullah Efendimizʼin ahlĂ‚kıyla ahlĂ‚klanabilmek…
En kotu nefs, “nefs-i emmĂ‚re” -Allah korusun-. O, butun arzuları, nefsĂ‚nî arzuları tatminsizce; gunah, değil, hic duşunmuyor. Zulmunu yapıyor, nefsĂ‚nî arzularını tatmin ediyor vs. Bu, nefsin şiddetli bir hoyratlığı icinde. İşte bunlar, olu kalbe misal. Bu, nefs-i emmĂ‚re oluyor. Allah korusun, bunların sonu felĂ‚ket.
Nefs-i levvĂ‚me buyruluyor Ă‚yet-i kerîmede.
(“Nefs-i levvĂ‚meye de andolsun.” [el-KıyĂ‚me, 2])
Burada emir ve yasakları ihmal ediyor. Sırf namazı orucu değil. MĂ‚nevî hĂ‚lleri de oyle, ahlĂ‚kî durumları da zaafta. Merhameti, şefkati, kazancı, kul hakkı vs.
Nefs-i mulheme var. Onun bir ustunde. Hayır ve şerri ayırt edecek hĂ‚lde bu da. Fakat tam boyle kemĂ‚le ermemiş. Fakat hayrın ve şerrin idrĂ‚ki icinde.
Âyet-i kerîmede; “nefs-i mutmainne”: Emirler ve nehiyler titizlikle îfĂ‚ ediliyor, bir huşû ile îfĂ‚ ediliyor.
CenĂ‚b-ı Hak o şekilde bir nefs-i mutmainne, o şekilde bir hĂ‚limizin olmasını istiyor.
Sebeb-i nuzûlu:
Hazret-i Hamza -radıyallĂ‚hu anh- Uhudʼda şehîd oldu, Allah Rasûluʼnu mudĂ‚faa ederken. Bu Ă‚yet, o sebeple indi.
“Ey itmiʼnĂ‚na ermiş nefs!” (el-Fecr, 27)
Yani AllĂ‚hʼın verdiği o gucu Allah Rasûluʼnun selĂ‚meti, İslĂ‚mʼın selĂ‚meti icin kullanırken şehîd oldu.
Diğer bir rivĂ‚yette, Medîneʼye muslumanlar geldi. Sular acıydı, kuyu suları. Bir yahudinin bir kuyusu vardı; Rûme Kuyusu.
Hazret-i Osman -radıyallĂ‚hu anh- buyuk bir servet vererek yarımını satın aldı. Sonradan o da kĂ‚fî gelmedi, tamamını satın aldı, buyuk bir servet vererek. Onun uzerine:
“Ey itmiʼnĂ‚na ermiş nefs!” (el-Fecr, 27)
Onun uzerine bu Ă‚yet-i kerîme indi. HattĂ‚ bir rivĂ‚yete gore Hazret-i Osman da o kuyudan su almak icin sıraya girdi.
Ucuncusu; Hubeyb vardı. Bu, MĂ‚ûne hĂ‚disesinde esir olarak suruklene suruklene aldılar bunu. Cocukları topladılar Mekkeʼde.
“‒Bu (dediler) sizin babanızla Bedirʼde harp etti, savaş yaptı. Alın elinize mızrakları, bunu didik didik parcalayın.” dediler.
Bunun uzerine Hubeyb:
“‒YĂ‚ Rabbi! (Dedi.) Allah Rasûluʼne hic selĂ‚m gonderecek kimsem yok.” dedi.
Ne kadar bir muhabbet, bir rĂ‚bıta var, ne kadar bir (gonuller arasında) cereyan hattı var?..
Efendimiz de Medîne-i Munevvereʼde ashĂ‚b-ı kirĂ‚ma sohbet ederken “ve aleyhisselĂ‚m” dedi. SahĂ‚be şaşırdı:
“‒YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Bir muhĂ‚tap yok, kimin, bir mechulun selĂ‚mını aldınız?”
“‒Hubeyb (dedi), şimdi şehîd ediliyor, o bana selĂ‚m gonderdi, ben de onun selĂ‚mına karşılık verdim.” buyuruyor. (Bkz. BuhĂ‚rî, MegĂ‚zî, 10; VĂ‚kıdî, MegĂ‚zî, s. 280-281)
Bir sebep de bu Ă‚yet “Ey itmiʼnĂ‚na ermiş nefs!” (el-Fecr, 27) bu Hubeyb. Belki de bĂ‚zı şeyler, bu uc hĂ‚dise de bunun sebebidir, bu Ă‚yet-i kerîmenin sebeb-i nuzûlu.
Ebûbekir -radıyallĂ‚hu anh-:
“‒YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Bu ne guzel bir Ă‚yet-i kerîme.” dedi.
Efendimiz:
“‒Ebûbekir! Sen bu Ă‚yetin icindesin.” buyurdu.
VelhĂ‚sıl bu yol; “ilim” lĂ‚zım, “amel” lĂ‚zım, ucuncusu “takvĂ‚” lĂ‚zım. İlimle Ă‚mel, zĂ‚hirîsi; takvĂ‚ ise işin bĂ‚tınîsi. Ve bu ucu şerîati tamamlar mĂ‚hiyette. Şerîatin kemĂ‚le ermesi. İlim var amel yok, o fĂ‚cia. Amel var, o da kĂ‚fî değil, ihlĂ‚s şart, takvĂ‚ şart. İşte takvĂ‚ da kalbin sanatı olmuş oluyor. Kutsal bir eğitim olmuş oluyor.
Sayabildiğimizi sayalım:
ŞikĂ‚yeti unutma sanatı oluyor.
Ruh olarak kendini ikmĂ‚l eden insanın etrafında mahlûkĂ‚ta yonelmesi, onların eksikliğini telĂ‚fi etmesi.
Guzel ahlĂ‚ka kavuşabilme sanatı.
Yine Ă‚yet-i kerîmeler, nasıl bir kalp olacak?
“…Allah anıldığı zaman kalpleri titrer…” (el-EnfĂ‚l, 2) buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak; وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ .
“…AllĂ‚hʼın Ă‚yetleri okunduğu zaman îmanları artar…” (el-EnfĂ‚l, 2) buyuruyor.
“…Değişen şartlar altında teslîmiyetleri artar…” (Bkz. el-EnfĂ‚l, 2) buyuruyor.
“Namazlarını ikāme ederler, AllĂ‚hʼın verdiği rızıkları infĂ‚k ederler.” (el-EnfĂ‚l, 3) buyuruyor.
VelhĂ‚sıl bizden Rabbimiz, bu hĂ‚llerle hĂ‚llenmemizi arzu ediyor. Yani bu, Ă‚hiret işi kolay bir iş değil. Allah, cumlemizin yardımcısı olsun.
Tabi burada, bu takvĂ‚ yolunda olanlar icin de Fussilet sûresinde CenĂ‚b-ı Hak:
“Rabbim Allahʼtır deyip…” (Fussilet, 30)
(“…Sonra dosdoğru olanlar…” [Fussilet, 30]) Allah Rasûluʼnun o rûhĂ‚nî izinde gidenler icin, rûhĂ‚nî dokuda…
“…Melekler iner, (olum Ă‚nında, canın gırtlağa geldiği an) onlara melekler: «Korkmayın, uzulmeyin, AllĂ‚hʼın size vaad ettiği Cennetlerle sevinin.» derler.” (Fussilet, 30)
Ve o olum Ă‚nında ilk mukĂ‚fĂ‚tı ve ilk şeyi verirler, ilk mesajı verirler.
Tabi bu, CenĂ‚b-ı Hak KurʼĂ‚n-ı Kerîmʼde muhtelif Ă‚yetlerde olmeden evvel uyanmamızı istiyor. Olunce herkes uyanacak ama, olmeden evvel CenĂ‚b-ı Hak uyanmamızı istiyor.
Muʼminûn sûresinde 99-100. Ă‚yetlerde CenĂ‚b-ı Hak:
“NihĂ‚yet, onlardan birine olum gelince «Rabbim beni dunyaya geri gondersen de terk ettiğim şu dunyada sĂ‚lih bir amel yapabilsem diyecek. (CenĂ‚b-ı Hak

Bir daha donmelerine imkĂ‚n yoktur artık…
CenĂ‚b-ı Hak, -cok Ă‚yet var bu hususta- olmeden evvel uyanmamızı arzu ediyor.
Yine bu mucrimlerin sucları:
“Mucrimler, Rabʼleri huzurunda boyunlarını bukup; «Rabbimiz, biz (gerceği) gorduk, işittik (uyandık). Artık şimdi bizi (dunyaya) dondur ki sĂ‚lih ameller işleyelim. Biz artık kesin olarak (Senʼin her şeyine, azametine) inanmaktayız.» dedikleri vakit, (onların o perişan hĂ‚llerini) bir gorsen!” (es-Secde, 12) buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak.
Yine, ŞûrĂ‚ sûresinde:
“…AzĂ‚bı gordukleri zaman zĂ‚limler; «Dunyaya donmek icin bir yol var mı?» derler.” (eş-ŞûrĂ‚, 44)
VelhĂ‚sıl cok Ă‚yet-i kerîme var bu hususta.
Yine, FĂ‚tır Sûresiʼnde, 36-37. Ă‚yetinde, yine:
“Rabbimiz bizi (Cehennemʼden) cıkar derler…”
Dunyaya dondur bizi. Sana guzel bir kul olalım derler.
CenĂ‚b-ı Hak onlara iki şey sorar.
Birincisi:
“…Size duşunup oğut alacak kimsenin duşunup oğut alacağı kadar bir zaman vermedik mi?..”
Size duşunecek kadar bir zaman vermedik mi? Niye dunyaya geldin, kimin mulkunde yaşıyorsun? Olum niye? Sana duşunecek kadar bir zaman vermedik mi?
İkincisi:
“…Bir peygamber gelmedi mi?..”
“‒YĂ‚ Rabbi! (Diyecekler.) İkisi de oldu.” Fakat CenĂ‚b-ı Hak:
“…Tadın azĂ‚bı!..” buyuracak. (Bkz. FĂ‚tır, 37)
VelhĂ‚sıl benzer Ă‚yet-i kerîmeler cok. CenĂ‚b-ı Hak uyanmamızı arzu ediyor. Yine CenĂ‚b-ı Hak bu kalb-i selîm, ibadetlerle beraber bu guzel ahlĂ‚k, bahsettiğimiz… CenĂ‚b-ı Hak, Ă‚yet-i kerîmelerde ne şekilde ifadeler var?
Nahl sûresinde:
“Rabbinin yoluna hikmetle ve guzel oğutle davet et…” (en-Nahl, 125)
Hikmet nedir? Bir derinlik vereceksin, hikmet. Duşundureceksin onu.
Demek ki bir emr bi ’l-mĂ‚rûfʼta her muʼmin, Rabbinin yoluna hikmetle ve guzel oğutle davet edecek. Kabalık, sertlik vs. yok!..
Kaynak: www.osmannuritopbas.com
İslam ve İhsan
İNSAN RABBİYLE NASIL DOST OLUR?