Nureddin Yıldız Hocaefendi ile “İyilik ve Takvada Yardımlaşın, Gunah ve Duşmanlıkta Yardımlaşmayın” (Maide, 2) ayeti uzerine Ahmet Taşgetiren'in yapmış olduğu mulÂkatta "Bu Ayet Kime Hitap Ediyor?" bugun Muslumanların yaşadığı problemlere değiniliyor ve cozum onerileri sunuluyor.
Ahmet Taşgetiren: Kıymetli hocam Altınoluk Dergimizin Ekim sayısında “Bu ayet kime hitap ediyor?” sorusuyla, Maide suresinin, ikinci ayetinde zikri gecen Allah TeÂla ’nın şu uyarıları uzerine biraz daha yoğun bir şekilde eğilelim istedik.

Allah Zulcelal “Ey iman edenler” diye başladığı ayeti kerimede muminlere hitaben şu uyarıda buyuruyor:

İyilik ve takva uzere yardımlaşın. Ama gunah ve duşmanlık uzere yardımlaşmayın”

Bu ayeti onumuze koyalım ve onun uzerinde duşunelim istedik..

“Birr ’de, takvada yardımlaşma, gunahta ve duşmanlıkta yardımlaşmama.”

Bu ayetler 1400 kusur yıl evvelki bir topluma nazil oldu. Biz de 1400 kusur yıl sonra bu ayetleri okuduğumuzda, kendi hayatlarımıza baktığımızda, nasıl bir şey cıkıyor ortaya? Bize, muminlere, ulaştığımız insanlara nasıl dokunuyor bu ayetler? Bu ayet ne diyor bize sorumuzla başlayalım isterseniz.

Nureddin Yıldız: Oncelikle şunun altını cizelim, evet bu ayet 1400 sene once indi, doğru. Ama insan yaratılmadan, binlerce yıl once Lehvi Mahfuz ’a yazılmıştı bu ayet. Bu ayet insandan eski. Adem (a.s) ’dan cok eski. Kainattan da eski. Demek ki Rabbimiz henuz biz toprakta bir nesne iken, zikredilecek bir şey değil iken, Rabbimiz “iyilikte yardımlaşma kotuluye karşı yardımlaşmama” karakteriyle aradığı bir kul olacağımızı biliyordu. Bunu Levhi Mahfuz ’una yazmıştı. Sonra 1400 sene once bize talimat diye indirildi.

Sonra bizim kitabımız bazı olaylar uzerine indirilmiş bir kitap değildir. Tefsir ilminde şoyle bir kural vardır; Bir ayetin ozel bir sebeple inmiş olması, ummetin umumu icin olmasını engellemez. Sebepler ozel gibi gorunur bu cok da onemli değildir. Birisi icin inmiş biz de onu kullanıyoruz değil. Birisi sebep olmuştur ama Rabbim hepimize indirmiştir bu kitabı. Kur ’an ’ımız ebedi kitaptır. Hukumleri ebedidir. Butun muminlerin kitabıdır. Daveti kabul ederlerse butun insanlığın kitabıdır.

Dolayısıyla “iyilikte yardımlaşın” ayeti Levhi Mahfuz ’un var olduğu zamandan beri var olan bir ayettir. Ayetin muhtevasına gelmeden başka bir hususa daha dikkat cekmek istiyorum.

Biz ahlakı yansıtıyor gibi gorunen ayetlerde mesela “Anne babanıza uf bile demeyin” ayetinde, “Cehenneme girersiniz” ya da “faiz yerseniz Allah ve Resulu ile savaşmış olursunuz.” gibi bir urkutuculuk hissetmiyoruz. Anne babaya uf bile demeyin ayetinde “onlara balyozla vurmayın” gibi bir ağırlık soz konusu değil cunku.

Kur ’an ’ımızın nasihat gibi duran ayetlerini zihnimiz, fark etmeden hafifleştiriyor.

Kur ’an ’ımızın iman ile alakalı bolumunde olduğu gibi algılama yerine ifade tarzlarına, ulemanın, fukahanın farzdır vaciptir, mustehaptır tasnifine takılıyor zihnimiz. Rahatlıyoruz boylece. Ancak “soyleyen Allah TeÂl olduktan sonra sunnet olmuş, farz olmuş ne fark eder” dememiz gerekiyor aslında.

İmam Gazali ’nin cok guzel bir sozu var;

“Gunahın buyuğune, kucuğune bakmadan once kime karşı işlediğine bak” diyor.

Ha kucuk olmuş ha buyuk olmuş, hangi sınırı aşıyorsun onemli olan o?

Dolayısıyla “İyilikte ve takvada yardımlaşın…” ayetini once “Bu soz Rabbimin sozu” diyerek okumamız lazım. Bunu, Allah Teala ’nın; “Ey kulum bunu yapsan iyi olur” ya da “Ya bunu yaparsın ya da senin ile savaşırım” şeklindeki iki ifadenin benim icin hic fark etmemesi lazım. Yani her ikisinin de benim icin aynı etkiyi yapması gerekiyor.

Mesela bu ayeti kerimeyi bir hoca efendi Cuma gunu “Ey cemaat Rabbimiz iyilikte yardımlaşın” buyuruyor, falanca kardeşimizin catısı yapılamadı, kış geliyor, yağmur geliyor, cocuğu ıslanacak” diyor. Bu nasihat, o adamın cocuğunun ıslanmadan once ona yardım edin şeklinde anlaşılıyor ya zannederim bizim kıyametimiz burada kopuyor.

“İyilik ve takva uzere yardımlaşın. Ama gunah ve duşmanlık uzere yardımlaşmayın” emrini de “Cuma namazına koşun” diye emreden Rabbimiz emrediyor aslında.



Taşgetiren: Rabbimiz “İyilik ve takva uzere yardımlaşın.” Dediğinde de koşuyor musun, demek istiyorsunuz?

Yıldız: Cok guzel ifade ettiniz. Yani “Cuma ’ya koşun” diyen Allah, “İyilikte yardımlaşın” diyorsa, biz bunu vakit bulursan yaparım diye esnetebilir miyiz? Cuma namazını vakit bulursam kılarım demek mumkun mu?

Once bizim, Rabbimizin ayetlerini bu mantıkla anlama, kavrama kampanyası başlatmamız lazım. Bunu anlamayınca bir faydası olmuyor. Hoca efendiler yardım toplayacağı zaman bu ayetleri sıklıkla okuyorlar. Ancak hic etki etmiyor.

Şimdi meşrubat deyince hep aklımıza meyve suyu geliyor değil mi? Ancak meşrubatın da, hayatın da aslı sudur. Ama su ucuz ve kolay bulunduğu icin bir turlu suyu aklımıza getiremiyoruz. Su, arada kaybolup gidiyor. Oysa meşrubatı yuz sene icmesem bir şey olmaz ama suyu uc gun icmesem soluğu hastanede bile alamayabilirim. Şimdi bazen Rabbimizin ayetleri, su gibi hayatımızın icinde kayboluyor, “İyilik ve takvada yardımlaşın.” ayetinde olduğu gibi… “Birbirilerinize lakaplar takmayın”, “fasıklık yapmayın ayetlerinde olduğu gibi… “Hepinizi topraktan yarattım, sakın ırk, etnik yapıları gundeme getirmeyin, birbirinize ustunluk iddiasında bulunmayın” ayetinde buyurduğu gibi…

Ne yazık ki biz kulluk deyince namazı hatırlıyoruz hep. Meşrubatı hatırladığımız gibi… Tamam, namaz ibadetlerin sultanı. Zirvesi İslam ’ın. Ama abdest suyla alınıyor. Namaz susuz olmuyor. Bu sebeple nasıl meşrubat denilince su aklımıza gelmiyor, kaynayıp gidiyorsa aynı onun gibi yuzlerce ayet de kaynayıp gidiyor aradan.

Taşgetiren: O zaman gunah kime karşı işleniyor diye bakmamız gerektiği gibi her ayete, kimin sozu bu, hassasiyetiyle bakmamız lazım.

Yıldız: Kimin sozunu konuşuyoruz? Bana kim hitap ediyor? Kim cağırıyor beni? Niye bazı ayetler “Ey insanlar” diye başlıyor da “Ey Muminler” diye başlayan bir ayetin arkasından; “İyilik ve takva uzere yardımlaşın” uyarısı geliyor bana? gibi sorular sormamız gerekiyor kendi kendimize.

“Demek ki insanlığın ustunde farklı bir potansiyeldeyim ben ve bu ayete muhatap olmuşum” dememiz gerekiyor. Rabbim benden mumin olarak istiyor bunu. Mu ’min kalitesinde istiyor. Yoksa Kızılay da veriyor. Sorunumuz yardım sorunu değil bizim. Allah ’ın emri olarak yapma kalitesi sorunu var bizde. Yoksa kimini vergi olarak kimini komşulardan cekinerek, kimisini malının, gozunun sadakası olarak veriyorlar insanlar. Ama sabah namazına kalkar gibi yardımlaşmaya kalkmak. Alkolden, zinadan kacar gibi duşmanlıktan, birisinin gunahına alet olmaktan kacmak başka bir şey.

Taşgetiren: Biraz da “yardımlaşın” denen alana bakalım isterseniz. Yani “birr”de yardımlaşın, takvada yardımlaşın.” Birr ’de yardımlaşın buyurduğunda Rabbimiz bizden ne istiyor? Takvada yardımlaşın dediğinde Rabbimiz bizden ne istiyor? Mukabil olarak “gunahta ve duşmanlıkta yardımlaşmayın” dediğinde bizi neden sakındırıyor? Duşmanlık mesela ne demek?

Yıldız: “Birr” kelimesinin Turkce tam karşılığı iyilik dediğimiz şeydir. “Buyurun hediyemiz olsun” dediğimiz şey bir iyiliktir. Mendili olmayana mendil veriyorsunuz. Amma bunun daha otesi var. Dardaki bir mumine para yardımı da yapıyorsun, moral desteği de yapıyorsun.

Bir de bizim insani ilişkiler olarak gorulen maddi-manevi yardımlaşma boyutunun bir basamak otesi daha var. Takva dediğimiz, yeryuzunde Allah ’ın seveceği salih muminler olarak yaşama mucadelesinde yardımlaşmamız gerekiyor. Mesela sabah namazına kaldırmada da birbirimizle yardımlaşmamız gerekiyor. Kotu sozu kullanmama konusunda da kardeşimize yardım etmemiz gerekiyor. Kardeşimizin cocuk yetiştirmesine yardım etmemiz gerekiyor. Camiye cemaate gelemiyorsa yardım etmemiz gerekiyor.

Yani benim de bu konuda yardıma ihtiyacım var sizin de almaya ihtiyacınız var. Niye ihtiyacımız var? Cunku nÂkıs yaratmış Allah Teala bizi. NÂkısız derken kemal sıfatımız yok bizim. Arızalarımız, şehvetimiz, bir suru sıkıntılarımız var. Allah TeÂla ’nın masum olarak yarattığı peygamberler dışında bir insan tek başına aşamıyor bunları. Nasıl bir insan hem marangoz, hem terzi ya da bakkal olmuyor, toplumun bir parcası olması gerekiyor. Veriyorsun alıyorsun. Terzi kumaş dikiyor karşılığında ekmek alıyor. Nasıl maddi boyutuyla sosyal hayatta bir butun oluyoruz da bir işe yarıyoruz. İman hayatında da toplanıp bir butun oluyoruz biz. Onun icin “iyilikte ve takvada yardımlaşın” buyuruyor Allah TeÂlÂ. Sadece Afrika ’ya yardım gondermek yetmiyor. Vakıfların, derneklerin Afrika ’ya yardım gonderdiği gibi ahlak kampanyaları başlatmaları gerekiyor ki zor olan budur. Anadolu ’nun, Ege ’nin hatta İstanbul ’un ahlak seferberliğine ihtiyacı var. Hoca efendilerin otobuslere dolup koyleri taraması lazım. Koyler de internet gibi iletişim aracları yuzunden İstanbul oldu. Hatta Paris oldu. Yardımlaşmayı biz sadece sel olan bolgeye kolilerle yardım gondermek olarak anlıyoruz. Takva onarımı yapmamız lazım. Birr-iyilik bir şekilde yapılıyor. Bu binada ac varmış dedirtmiyor kimse. İki milyon multeciye bakılıyor bu ulkede. Bu şukredilmesi gereken bir durum elhamdulillah. Aynı şekilde insanların takva konusundaki aclığının kapatılması noktasında gayret sarf edilmesi gerekiyor..



Taşgetiren: Bu noktada takva kelimesini biraz acmak lazım herhalde. Takvada yardımlaşmak denildiğinde neyde yardımlaşmak anlaşılması gerekiyor?

Yıldız: Takvaya şoyle bir benzetme yapabiliriz. Hasta, hastaneye gider, tedavi olur. Midesinden, şundan bundan vs. Bir de koruma tıbbı var. On tedbir alıyor tıp. Ne yapılıyor? Hastalanmamak icin şunu yemeyeceksin, şoyle yapacaksın, boyle yapacaksın şeklinde uyarılarda bulunuyor doktor. Yani tıbbı ikiye ayırıyorlar. Bir hastaya mudahale tıbbı, iki hastalanmamak icin korumalı hayat. Sıklıkla kullanılan ifadesiyle koruyucu hekimlik. Koruyucu hekimliği insanlar cok onemsemiyorlar. Kacımız, beş sene sonra romatizma olmamak icin ne yapayım diye doktora soruyoruz?

Hocalara da insanlar genelde bu krediyi aldım ne yapacağım diye sorarlar. Krediye duşmemek icin takvalı hayat nasıldır sorulmaz ama. İşte koruyucu hekimlik bu. Mikrobik ortamı oluşturmamak gerekiyor. Takvalı hayat mikrobik hayata engel olmak demek. Yoksa, faiz, zina gibi haramlar yayıldıktan sonra iş takvayı değil imanı korumaya doner. Operasyonluk, ameliyatlık bir vakıasın artık…

Takva korku ve endişe uzerine yaşamak demektir aynı zamanda. Tıpkı koruyucu hekimlikte olduğu gibi. Yani olmayan hastalığa tedbir almaktır. Gunahlara duşulduğunde tovbe, istiğfarda bulunmak standart diyebileceğimiz bir Muslumanlık gorevidir. Bir de tıpkı Ashabı Kiram ’ın yaptığı gibi cocuğumuzun on sene sonra gunaha duşmeyeceği bir ortamı hesap etmektir.

Taşgetiren: Demek ki takvada yardımlaşma, o ortamı inşa etme gorevini de yukluyor Muslumana.

Yıldız: Cok doğru buyurdunuz. O ortamı inşa etmemiz gerekiyor. Ya da şoyle diyelim, bizim bir insani boyutumuz var, bu insani boyutu Muslumanca, insanca, vasıflı bir şekilde yaşamak. İyilikte yardımlaşın kısmı yani… Ancak sadece mevcut sorunlarla mucadele yetmiyor. Sorunsuz donem ihdas etmek gerekiyor. Bu cok onemli.

Şeytanın mumin bir bireye, aileye, topluma surekli enjekte etmek istediği haramlar var, yanlışlar var. Bundan şeytanın şırıngayı eline almasından once koruyucu hekimlik mantığıyla toplumun muhafaza edilmesi gerekiyor.

Taşgetiren: Ayetin ikinci bolumunde “gunahta ve duşmanlıkta yardımlaşmayın” buyuruluyor. Rabbimiz bu ayetle bizi neyden sakındırıyor? Bugun kendimize baktığımızda onu nasıl anlayabiliriz. Mesela gunahta nasıl yardımlaşıyoruz? Ya da duşmanlıkta nasıl yardımlaşıyoruz?

Yıldız: Madde madde sayalım. Ne dedik kimin kitabı bu Kur ’an? Mu ’minin, muttekilerin kitabı bu. Ne buyuruyor Rabbimiz; “gunahta ve duşmanlıkta yardımlaşmayın.” Kime diyor? “Ey imanlar” diye başlayan ayetin icinde diyor.

Burada bir gerceği hatırlamazsak bu ayeti de anlayamayız. Medineli Musluman olmama rağmen, bugun sabah namazını camide kılmış olmama rağmen, bende muhtemel bir gunahta yardımlaşma sıkıntısı, potansiyeli var. Oncelikle boyle bir vakıanın olduğunu kabul edelim. Yani mis gibi baklava yemiş olabilirim. Yarın da bağırsaktan ameliyat olabilirim. İnsanım cunku.

Kur ’an-ı Kerim ne diyor: “Şeytan apacık duşmanınızdır.” Duşmanlığın kokunde de şeytan var. Muminlerin arasındaki insani duyguları kırpma arzusu var şeytanın. “O sizin apacık duşmanınızdır demedim mi” buyuruyor Allah TeÂla. Durup dururken abi, kardeşi niye dover? Niye iki mumin durup dururken birbirlerine silah ceker? Niye birbirinin onurunu peş paralık eder? Cunku ucuncu bir kişi var devrede. O da şeytandır. Goğuslere vesvese veren, kalpleri ifsat eden şeytan var ortada. Dolayısıyla “gunahta ve duşmanlıkta yardımlaşmayın” ifadesinde bu yardımlaşmanın bizde bulunduğunu hatırlamamız gerekiyor. Bu potansiyel var bizde. Bunun bir ucuncu guc tarafından hareketlendirilebileceğini de unutmayacağız. Mesela en basit misali Ashabı Kiram ’dır bunun. Allah onlardan razı olsun. Efendimizin huzuru şeriflerinde Mescid-i Nebevi ’de, Evs ve Hazrec ’in on seneye yakındır unuttukları kavgalarını nasıl hatırlattı şeytan onlara? Dolayısıyla duşmanlık fitnesi eken şeytana dikkat etmek gerekiyor.

“Gunahta ve duşmanlıkta yardımlaşmayın” ayeti herkeste bu potansiyelin olduğuna işaret ediyor… İnsansın cunku. Miden var ama posa uretmiyorsun. Yok boyle bir durum. En onemli gaflet bunu unutmamızdır. Mesela, biz zannediyoruz ki imam hatip talebesinin, hocanın, hacının, hafızın, diyanet gorevlisin “gunahta ve duşmanlıkta yardımlaşması” soz konusu olmaz. Falancalar falanca zulme nasıl seyirci kalıyor? Falanca haramı sessizlikle karşılıyor diye hayretlerimizi dinlendiriyoruz. Bunları soylerken ozellikle bir taifeyi kastetmiyorum. Hepimiz icin gecerli bir durum bu. Evvela bizim boyle bir karakterimiz, boyle bir potansiyelimiz var bunu kabul edelim. Dolayısıyla “Gunahta ve duşmanlıkta yardımlaşmayın” ayeti hayali bir tehdit değil.



Taşgetiren: Bunu herkesin kendi hayatı icin bir cerceve olarak alması gerekiyor değil mi? Arkadaş sende gunahta yardımlaşma potansiyeli var, bende var. Duşmanlıkta yardımlaşma potansiyeli var, tedbirini al. Setleri oluştur kendi icinde demek gerekiyor o halde.

Yıldız: Doğru. “Aclık nasıl onleniyor?” diye bir konferans yapılıyor ya aynı şekilde birbirimizi gunaha nasıl kışkırtıyoruz diye bir inceleme-araştırma yapmamız lazım. “Niye koylerde gunah yayılıyor?” diye araştıracağız, inceleyeceğiz, sebep nereye dayanıyorsa oradan başlayacağız duzeltmeye.

Toparlarsak “yardımlaşın” ve “yardımlaşmayın” diye iki emir var; “İyilikte ve takvada yardımlaşın, gunahta ve duşmanlıkta yardımlaşmayın.”

Yardımlaşın derken biz “al bunu” diye bir yardımlaşma anlıyoruz, yardımlaşmayın derken de “cekil kenara, destek olma” gibi anlıyoruz. Bu yuzde elli anlamadır. Yardımlaşma, vererek ve engel olarak cift taraflı olmalıdır. Sadece vererek değil, yani muspete destek, menfiyi de engellemek gerekiyor. Aynı şekilde “benim hic kotuluğum olmadı” demek yeterli değil. Kotuluğun ağırlığını ikiye katlayacak iyilik yapmam lazım. Eğer ben iyiliğin ağırlığını artırmazsam, kotuluk yapmasam da kotuluk yapılır zaten. Ne gibi, cocuğu ben mubah, meşru bir şeyle meşgul etmezsem boş bırakırsam, haram onu alır. “Ben bu cocuğa bir şey yapmadım ki” deme hakkım olmaz. Haram, arkadaş veya bir kılıkla gelir onu alır. Doldurmadığın enerjiyi şeytan doldurur.

Taşgetiren: Ortamı inşa etmek gibi bir zarurete işaret etmiş oluyorsunuz oyleyse.

Yıldız: Ozellikle belirtmek istiyorum ki bu bir ortam meselesi. Ummet olmak, yardımlaşmak, sadece sıkıntıya duşulduğunde devreye girmek değildir. Takvayı izah ederken verdiğimiz misalde olduğu gibi koruyucu mantığı muhafaza etmek gerekiyor. Yani insanlara ummet şuurunu bi hakkın oturtmadığın zaman sıkıntı ortaya cıkıyor. Biz Arap, Turk, Kurt, şu bu değiliz. Ummeti Muhammediz. “Haddimizi bilelim diye Allah Teala bizi topraktan yarattı” şuurunu vermemek ırkcılığın sebebi olmaktır. Cunku herkesin kafasında, potansiyel bir boşluk var. Onu iman ile doldurmadığın zaman şeytan onu negatifi ile dolduruyor. Velhasıl on koruyucu tedbirleri almamız gerekiyor.

Kaynak: Altınoluk Dergisi, Ekim 2015, 356. Sayı
İslam ve İhsan