1976 yılından bu yana İstanbul ’u sevdirmek icin ceşitli gezilere rehberlik yapan gazeteci-yazar Fahri Sarrafoğlu, İstanbul sevgisini genclere aşılamak icin hayatını bu yola adamış bir “İstanbul gonullusu” ya da kendi deyimiyle “İstanbul seyyahı”. Fahri Sarrafoğlu, yaptığı işi şu şekilde ozetliyor: “Anlatmak icin girdiğim her camiye ilk defa giriyormuş gibi hissederek buradaki tarihi anlatıyorum; başka turlu anlatamam, oğrenemem, hissedemem. O zaman bu işi para icin yapmış olurum. İş, ruhaniyetten cıkar. Evet işimi profesyonel yapıyorum, eyvallah! Ama İstanbul ’u o amator ruhumla anlatıyorum.” İstanbul seyyahı, gazeteci-yazar Fahri Sarrafoğlu ile yıllardır genclerle yaptığı "İstanbul gezileri" uzerine konuştuk.


Roportaj: Abdullah Guner

İstanbul ’da tarihi yerlere baktığınızda neler goruyorsunuz?

Oncelikle bir fotoğraf gostereyim size. Nedir bu fotoğraf? Sultanahmet Camii ’ne, Fatih Camii ’ne ve bir de Suleymaniye Camii ’ne bir gidin, orada bu camileri gezenlerin kimler olduğuna bir bakın! Baktığınızda İstanbul ’un sahibinin kim olduğunu gorursunuz. Fotoğrafta ne var? Yabancılar, turistler var. Yeni yeni şimdi Araplar geliyor. Eee bizim gencler nerede? Nerede universite gencliği? Bırakın dışarıyı, İstanbul ’da yaşayan, universite okuyan genclere “Fatih Camii nerede?” diye soruyorum, 5 yıl olmuş geleli ama İstanbul ’dan bihaber. Oğrencilerime “Suleymaniye Camii ’ni gordun mu?” diye soruyorum; onlar da “Ya hocam dersten vakit bulamıyoruz, gidemiyoruz” diyorlar.

“İstanbul ’un sahibi kim?” diye sorduğumuzda “İstanbul ’un sahibi gencler”diyebilirim ancak. Bu da tabi anlatılmayınca olacak iş değil. Tarihimiz genclere kuru kuru anlatıldığı icin onlar da sıkılıyor haklı olarak. Rakamsal bilgilerle, tarihi olaylarla anlatılıp bırakılan bir tarih oğretme anlayışımız var. Bu cami şu tarihte yapıldı, mimarı şu, ozellikleri de bu şeklinde anlatılıp gecildiği icin gencler de haklı olarak sıkılıyorlar. Guzel bir cami, namaz kılıyoruz, evet. Ama bunun hikÂyesi nedir? İşte onun icin genclere ve bunu anlatacak kişilere iş duşuyor.

Gencleri İstanbul ’daki tarihle buluşturmak icin neler yapılabilir?

Bu anlamda benim de calışmalarına katıldığım Lider Eğitim Derneği ’nin ve HudÂyi Vakfı ’nın cok guzel calışmaları oluyor. 3 yıldır devam ettiğimiz bir calışma var. Anadolu ’dan ortaokul ve lise cağındaki gencleri getirerek İstanbul ’u ve Canakkale ’yi gezdiriyoruz.

İstiyorum ki bunu diğer sivil toplum orgutleri de yapsın. Onumuzde 2016 yılı programı var. Ben istiyorum ki bu STK ’larımız 2016 yılı programlarının bir bolumune “Genclerle İstanbul gezilecek, genclerimize İstanbul anlatılacak” diye yazsınlar.



Peki, bu STK ’lar İstanbul ’u genclere nasıl gezdirmeli?

İstanbul ’u genclerimize anlatırken “50-60 kişiyi bir otobuse doldurup da “hadi, burası bu, şurası şu!” şeklinde değil, lutfen buna dikkat edelim! En fazla 20 kişilik gruplarla yapalım bu programları.

Anlatacak kişinin 50-60 kişiyle hem gezmesi hem de anlatırken o grubu idare etmesi cok zor. 60 kişiyle Topkapı Sarayı gezilir mi? 60 kişiyle Suleymaniye Camii anlatılır mı? Bağıra bağıra olacak iş değildir bu. Zaten cami de musait değil buna. Ama nedir, azar azar ve birebir anlatıcı ile dinleyenin birbiriyle buluşabildiği, soru-cevapla şekillenebilen bir gezi programı yapılmalı. O tarihi yapının uhrevi havası verilmeye calışılacak, tasavvufi bilgiler anlatılacak ki o genc tarihle bir buluşma yakalayabilsin. Bu teknik bir konudur ama cok onemlidir.

Burada İstanbul ’u nasıl gezdireceğimize biraz kafa yoralım. Cunku o kadar masraf ediyoruz, gencleri topluyoruz, zaman harcıyoruz ama teknik uygulanmadığı zaman her şey yarım kalıyor. Tekrar soyleyelim: Sayılar az ve anlatacak kişinin de tarihi yerlerin teknik boyutunu değil ruhani boyutunu one cıkararak anlatması onemli.

İstanbul ’un ruhani yonunu nasıl anlatıyorsunuz?

Mesela, Suleymaniye Camii ’ni anlatırken minarelerinin neden el şeklinde, duadaymış gibi gorunduğunu anlatıyorum. Oradaki 4-10 meselesi nedir? Hafif sağ ya da sol tarafa donse ne olurdu? Bunların anlatılması lazım!

Hangi eserimiz olursa olsun Osmanlı neden bazı Bizans eserlerini onarmış, ihya etmiş, otekileştirmemiş? Buradaki anlayış guzelliği neydi? Demek ki Osmanlı bir şey yapmış. Bugun bazılarının yakıp-yıktığını Osmanlı yapmamış. Tam tersi işlevselleştirmiş, kullanılır hale getirmiş. Kiliselerini, su terazilerini, ceşmelerini insanların kullanımına sunmuş. Bugun 2 bin yıllık bir eser olan Bozdoğan Kemeri hÂl onumuzde duruyor. Demek ki Osmanlı, iki kulturu meczetmiş, birleştirmiş. Bunları o zaman genclerimize anlatalım.



Genclerin tarihe ilgilerini arttırmak, dikkatlerini cezbetmek icin neler yapılabilir?

Bunun icin sevgili tarih hocalarımızdan rica ediyorum, olay sınav olduğu ve tarih sorusuyla başladığı icin genclerimiz olayı sınav olarak goruyor maalesef. “Dersimiz tarih mi, ayy sınavda ne cıkar?!” hesabıyla bakılıyor tarih dersine. Bu ders sevilmezse zor gelir insana.

İnsan sevmediği yemeği yer mi? Acı bir ilac icmeye benzetiyorum genclerin durumunu. Evet, sınıfı gecmem lazım diyorlar ve sınıfı gecmem icin de bu tarihi bileceğim. Hayır, ecdadın bu! Siz merak etmez misiniz dedenizin dedesi neredeydi acaba? Aslın nereden geliyor? Senin koklerin nerede? İnsan bunu merak ederse oğrenir.

Bizim dedelerimiz merak edilecek insanlar. Gelmişler 1453 ’te İstanbul ’u fethetmişler ve yeni bir şeyler yapmışlar. Yaparken de ne yapmışız buna dikkat edelim! Hep soruyorum “İstanbul ’un merkezi neresidir?” diye. Cocuk bilmiyor. “Taksim” diyor. İstanbul ’un merkezi Taksim değil, Şehzadebaşı ’nın koşesindeki mavi mermer taştır.

İstanbul ’un merkezi neden burası?

İstanbul ’un surları 33 km ’dir. Ve bu surların ortasıdır orası. Mimar Sinan olcmuş bicmiş ve demiş ki burası İstanbul ’un ortası. Ve oraya o taşı koymuş. “Merkez” demiş. Yani merkeze oturtturmuş Şehzadebaşı Camii ’ni. Hep bir mÂnası vardır.

Mesela eski Osmanlı camilerinin dış pencerelerinde yatay ve dikey şeklinde demirler ve uzerlerinde halkalar vardır. Bu ne demektir? Camilerin ic pencerelerinde, turbelerde, hazirelerde gorduğumuz bu halkalar Kur ’Ân ve sunneti temsil eder. Yukarıdan aşağı olan Kur ’Ân, sağa doğru donen de sunnettir. Yani “Allah ’ım Kur ’Ân ve sunnetten beni ayırma!” mÂnÂsını taşır.

Genclerimizle camiyi gezmeye geldiğimizde daha iceri girmeden duruyoruz, “bakın bu Osmanlı camilerinin bircoğunda gorebileceğiniz ‘zıvana ’dır” diyorum. Caminin dış pencerelerinde yer alan demir orguler ve onlara dikkatli baktığınızda gorebileceğiniz duğum noktaları yani zıvanadır. Hani derler ya “beni zıvanadan cıkartma”, bunun mÂnÂsı “Allah ’ım sen beni Kur ’Ân ve sunnetten ayırma” anlamına geliyor. Bunu anlattığım zaman cocuklar “aa” yapıyor! İşte “aa” yaptıralım. Genclerimize tarihi eserlerimizi “aa” yaptırarak gezdirelim.

Neden Suleymaniye ’nin vitrayları dediğimiz mihrabın ustundeki o renkli camlar ışıl ışıl ve cok farklı? Niye oraya koymuş ecdad onları? Guneş doğduğunda gokkuşağı gibi olmasının ne mÂnÂsı var? Cunku guneş doğduğu zaman camiye ayrı bir letafet, ışıltı verir bu camlar. Bunun bir de işlevsel yonu vardır, saatimiz olmadığı icin İşrak vaktinin geldiğini anlatır bize. Boylece insanlar İşrak namazına durmuşlardır.

İstanbul ’daki camilerde başka bilmediğimiz neler var?

Mesela, Fatih Camii ’nde ozellikle muezzin mahfili uzerindeki resim. Bu resimde Fatih Camii ve yanında Topkapı Sarayı vardır. Hemen onun yanında Mekke ve Medine ’yi gorursunuz. Resmin siluetinde dunya haritası vardır. Bu resim şunu der bize: “Musluman, dunyanın gidişatından sorumludur.”



Musluman, dunyanın gidişatından sorumlu, işte bu bizim icin onemli. Bu resmin hikÂyesi nedir? Neden buraya asılmıştır? Kim getirmiştir? İşte bunu genclerin merak edip sorması gerekiyor. Gencleri her tarihi eserle buluşturduğumuzda “Aa aa!” dedirteceğiz.

Şadırvan mesela. Şadırvan ne demek? Abdest alınan yer. Değil. O birinci işlevi. Şadırvanların ozellikleri nedir? En onemli ozelliği caminin icerisine oksijen vermesi, havayı tazelemesi. Şadırvanda su akıp gidiyor. Havuzun boşalıp dolmasının bana faydası nedir? Guzel ses. Hayır. Her akışında caminin altından ve ustunden oksijen gidiyor iceriye, caminin icindeki havayı temizliyor.

Bunları anlattığınızda heyecanlanan gencler oluyor mu?

Tabii, cok oluyor.

Genclerle yaptığınız gezilerde anlattıklarınız arasında en cok hangisine şaşırıyorlar?

Eyup Sultan Hazretleri ’ne… İstanbul ’un fethi icin Eyup Sultan Hazretleri ’nin İstanbul ’a ikinci gelişi… Gece saat 2,5 civarında genc sahabelerle birlikte İstanbul ’a “huruc” ediyorlar. Eğrikapı taraflarına geliyorlar, tabi surları kıramıyorlar. O donemde Grejuva ateşi (Rum ateşi) var. 7 maddeden oluşan bu ateş onune cıkan her şeyi yakıyor ve suyu da cok seviyor. Ateşi sondurmek icin uzerine dokulen suyla daha da canlanıp yanıyor. Bunun panzehiri yok. Allah vermesin, bunun olumu de cok acı oluyor.

Sahabeler İstanbul ’a sessizce huruc yapacakları sırada bir Bizans askeri onları fark ediyor. Hemen aşağıya uzerlerine doğru Grejuva ateşi geliyor ve birden “cıs” diye bir ses. Askerler ve Eyup Sultan Hazretleri şaşıyor. Meğer onlarla birlikte gelen at ve develerin idrarı Grejuva ateşinin panzehriymiş. Hemen develerin idrarını fıcılara dolduruyor ve bunu kullanıyorlar. Rum ateşinin panzehrini bulan kim oluyor: Eyup Sultan Hazretleri. Ve İstanbul ’a geldiklerinde develeri kestiriyor, kule yaptırıyor, kulelerin de dışına deve derisini sardırıyor. Savaşta ahşap kulelerin bu sayede yanması onleniyor. Yani Eyup Sultan Hazretleri bununla da amyantı buluyor. Genclerin bircoğu bunları dinlerken şaşırıyor.

Bizi hayretler icerisinde bırakacak bilmediğimiz başka neler var?

Millet Kutuphanesi ’nin ismi mesela. Fatih-Fevzipaşa ’da bulunan alelade bir kutuphanedir. Ozelliği nedir Millet Kutuphanesi ’nin? Burasının adı once Feyzullah Efendi Kutuphanesi ’dir fakat daha sonra İstanbul ’un 1918-1923 arası işgali sonrasında adı değişmiştir. Niye adı sonradan Millet Kutuphanesi olmuştur? Şundan:

İstanbul ’u işgal eden Fransız komutan geliyor ve bu kutuphanenin icerisine giriyor, kitapların arasında Kaşgarlı Mahmud ’un Divan-ı Lugati Turk ’unun elyazmasını goruyor. Bunları Paris ’e goturmek istiyor. 30 bin altın teklif ediyor. Kime? Bugun kendi adını taşıyan kutuphaneci Ali Emiri Efendi ’ye. Ve ekliyor: “Bu kitapları alalım, sana 30 bin altın ve artı maaş, sen de gel Fransa ’da yaşa.” Ali Emiri Efendi, “Gelemem. Sahibinden izin almak lazım!” diyor. Komutan, “buranın sahibi kim, ondan izin alayım ben” diye sorunca o da cevaben “millet” diyor. Ondan sonra adı “Millet Kutuphanesi” oluyor. Millet de bu esere sahip cıkıyor. Dunyanın en onemli eseri Kaşgarlı ’nın Divan ’ı ulkemizdeki nadir nushalardan biridir. HÂl burada bir odada korunmaktadır.

İstanbul gezilerinde gencler en cok neyi merak ediyor?

İstanbul ’un fethini en cok merak ediyorlar. Fetih nasıl oldu? Gemiler karadan nasıl yurutuldu? Fatih Sultan Mehmet İstanbul ’un fethi icin geldiğinde Halic zincirlerle kapandı ve gemiler karadan yurutulecek. Gemilerin karadan yurutulmesi peki bir gecede mi oldu? Ya da ilk defa burada Fatih ’in duşunup uyguladığı bir şey miydi? Hayır. 960 yılında ilk defa Avar Turkleri İstanbul ’a geliyor ve burayı kuşatıyor, onlar da Halic ’e kapanıyor, ilk defa onlar burada karadan gemilerini yurutmuşlerdir.

İşte tarihi bileceksiniz. Fatih Sultan Mehmet Han eğer tarihini bilmeseydi nerden oğrenecekti gemileri karadan yurutmeyi. Tarih okudu, oğrendi, o guzergÂhı kullandı, B planı olarak bunu onceden gorerek gemilerin gececeği yolları ve surulecek yağları hazırladı ve Halic ’e boyle indi. Fatih iyi bir stratejistti. Mesela, karadan yurutulen gemilerin hepsi gercek değildi. Cakma gemiler de geldi. 20-30 tane gemi nasıl bir gecede inecek? 10 tane buyuk ana gemi indi, geri kalanı cakma gemiydi. Duşmanın moralini bozmak icin bunu yapmıştı.

Tarihi dizilerin İstanbul gezilerine etkisi oluyor mu?

Tarihi diziler bizi uzuyor. Bir yanıyla olumlu oldu, insanları meraka sevkettiler, bazı gencler “hocam işin aslı nedir?” diye sormaya başladı. Diğer taraftan olur olmadık her şey anlatıldığı icin yanlış bilgilenme de oldu.

Mesela dizilerde gorduğum en komik olaylardan birini soyleyeyim size: Padişahların aileleriyle beraber yemek yemesi. Halbuki Sultan Mehmet Reşat haric -ki o da bir sefer yaptı- hicbir padişah ailesiyle birlikte yemek yememiştir. Guvenlik nedeniyle boyle yapılmıştır. Filimde goruyoruz, herkes geliyor, padişahla beraber yemek yiyor. Sonra dizilerde kullanılan yuzukler, elbiseler gibi ihtişamlı değildir kıyafetleri.

Gencler tarihi nasıl okumalı?

Şunu oncelikle soyleyeyim: “Gencler okumuyor” diye asla onları suclamayalım. Gunumuzun gencliği artık hareketli genclik. Gencleri oturtup da “al kitabı, oku bunu” diye zorlamayalım. Genclere bir kere kitabı sevdireceğiz, sonra kitap okuma. “Google gencliği” olmaktan kurtaralım onları. “Aaa bana şu lazım” deyip google ’dan bakıp bulduğuyla değil, işin ozunu merak edeceği bir ruh vermeliyiz. Sonra sıkmadan anlatmamız lazım.

Benim gezilerimde bakarım bazı gencler başka şeyle ilgilenir. Yavaşca gider dokunurum, onu kolumun altına alırım, elinden tutarım, yanıma cekerim cunku sıkıldı, doğru. 10 kişiden bir kişi sıkılsın, dinlemesin ben onu bulur, keşfederim. Onun mutlaka vardır sevdiği, fark ettiği bir şey.

Fahri Sarrafoğlu, İstanbul gezilerine cıkmadan once tarihle ilgili hangi kaynaklardan yararlanıyor?

Her zaman istifade ettiğim iki kaynak kitabım var: İbret Işıklarıve Abide Şahsiyetleri ve Muesseseleriyle Osmanlı. Bu işin ozunun, ruhunun anlatıldığı iki kitabın muellifi de Osman Nuri Topbaş Hocaefendi ’dir.


Piyasadaki diğer kitaplardan hangilerini tavsiye edersiniz?

İlber Ortaylı'dan Osmanlı Toplumunda Aile, Osmanlı Tarihini Yeniden Yazmak, Osmanlı Sarayında Hayat. Murat Bardakcı'nın kitapları da ozellikle okuduğum eserler arasındadır. Yineİskender Pala, Semavi Eyice ve Murat Belge'nin kitaplarını mutlaka okurum. Ayrıca İstanbul ’la ilgili yapılan roportajları ne yapar eder bulur, okumaya buyuk gayret ederim.

İstanbul ’u anlatan isimlerden kimleri sayabilirsiniz?

Aklıma ilk gelenler Semavi Eyice, Dursun Gurlek, Murat Bardakcı, Murat Belge, Talha Uğurluel. İsimlerini sayamayacağım bircok insan daha var.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Genclere eğer tarihimizi sevdirmezsek, onlara buraları anlatamazsak, bakın bunu abartmadan uzulerek soyluyorum, İstanbul ’a ve ulkemize sahip cıkamayız, elimizden kayıp gider.

Şimdi birkac İstanbul'u seven yaşlılar var, onlar sahip cıkıyor, gidiyor. Duşunsenize, talep olmazsa ne olur? Tarihi binalar varmış, camiler yapılmış, eserler kalmış… Dursun bana ne diyorsak, merak yoksa kim sahip cıkar bunlara?

Avrupa ’dan İstanbul ’a gelenler akın akın sıraya giriyorlar bu eserleri gormek, oğrenmek, anlamak icin. Bakıyorum şoyle bir tane Turk cıksın, yok! Sultanahmet Camii ’ne girenlere bakın; Muslumanlar on tarafta serbest ya da boş, arka tarafa bakıyorum yabancılarla dolu ve kuyruk olmuş. Niye tarihi eserlerimizi gormeye gitmiyoruz? Cunku “nasılsa elimizin altında, nasılsa bir gun gideriz” diye duşunuyoruz. Hayır, gidemezsin! Boyle dersen gidemezsin. 4 yıl, 5 yıl İstanbul ’da okuyor cocuklarımız ama bir kere Suleymaniye Camii ’ne gitmemiş, gormemiş, merak etmemiş. Tarihe merakımızı kaybetmişiz, merakımızı bulalım!..



Kaynak: Dunyabizim
İslam ve İhsan