
Tasavvufun hedefi nedir? Tasavvufun hayatımızda ki yeri nedir? Tasavvuf ulkemizde nasıl algılanıyor? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplyor...
Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz ile…
Konuşan: Suleyman Ragıp Yazıcılar
300 Soruda Tasavvufi Hayat adlı kitabınız nasıl meydana geldi? Sizin icin ne mÂnaya geliyor bu kitap?
Oncelikle teşekkur ederim boyle bir roportaj icin. 300 Soruda Tasavvufi Hayat kitabının macerası El Luma`nın Altınoluk Dergisi tarafından hediye kitap olarak verilmesiyle başladı. Luma yayımlanırken onun sonuna tasavvufla ilgili olumlu ya da olumsuz soruları koyalım, onların cevaplarını okuyucularımızla paylaşalım diye duşunmuş ve Altınoluk Dergisi vasıtasıyla anons etmiştik. Muthiş bir soru bombardımanı oldu. Tasnif ettik, mukerrerleri ayıkladık ve aşağı yukarı 170 civarında bir soru cıktı karşımıza. Onları cevaplandırarak kitabın sonunda koymuştuk. Ancak biz yine konferanslarımızda, mail adresimize ulaşan sorularda bu tur sorulara muhatap olmaya devam ettik. Ve bunları biriktirdik.
Daha sonra bunları yeniden gozden gecirmek suretiyle gorduk ki Turk okuyucusunun boyle bir kitaba ihtiyacı var; soru cevap tarzında, insanların kafalarındaki istifhamlara cevap verecek bir kitaba ihtiyac var. Her yerde konuşulan ve her yerde sorulan sorular var. Bunların cevaplandırılmış olması pek cok bakımdan faydalı olacak diye duşunduk. Onun uzerine birkac seneden beri bu tur soruları yeniden tasnif ederek, yeni sorular ilave ederek bir calışma başlattık. Bu soruları ayıklayarak 300`e tamamladık. Bu 300 soruyu onemsiyorum. Cunku 300 sorudaki calışma, bizim yaklaşık 40 yıla varan mesleki hayatımızın da bir urunudur diye duşunuyorum. Daha once yazdığım kitapların, makalelerin bir ozeti gibi. Sorulan sorulara cevap tarzında anlatım şeklinde olduğu icin okuması daha kolaydır.
Anladığımız kadarıyla kitap onemli bir boşluğu dolduracak. İceriğinde neler var?
Evet, ben bu calışmanın bu mÂnÂda bir boşluğu dolduracağına inanıyorum. Kitapta muhtelif alanlar var. Giriş bolumde cağdaş insanın tasavvufla ilgili sorduğu sorular var. Aşağı yukarı herkesin aklına gelebilecek sorular bunlar. Birinci bolumde ise tasavvufi hayata dair, murîd-murşîd ilişkileri, intisÂb meselesi, rabıta konusu gibi boyle cok spesifik ama cok yaygın sorulan soruları ele aldık. Şirk midir değil midir gibi merak edilen şeylere değinildi… İkinci bolumde tasavvufi duşunceye dair sorular var. Nedir tasavvufi duşunceden kastettiğimiz? Varlık alemi ile ilgili, vahdet-i vucûd, vahdet-i şuhûd gibi konularla ilgili sorular. Bu bolumler biraz daha felsefe okumuş, aydınlanma noktasına gelmiş insanların sormuş olduğu soruları iceriyor. Ucuncu bolumde ise kısmen tasavvufî bÂzı dînî konulara dair soru ve cevaplara yer verilmiştir. Ozellikle gunumuzde halk arasında cok sorulan ve medyada da sıkca gundeme getirilen bu konulara dÂir soruların da bu eserde bulunmasının yararlı olacağını duşunerek yer verdik. Bunlar arasında sihir ve buyu konusu ile cin ve nazar konusu onemli bir yer tutmaktadır.
Ulkemizde tasavvuf onceden nasıl algılanıyordu, şimdi nasıl algılanıyor? Kırk senelik meslek hayatınızın penceresinden bakacak olursanız, neler soylemek istersiniz bize?
Tasavvufi hayat her zaman bir şekilde hayatın icerisinde olmaya devam ediyor. Oranları belki artıyor, tezahurleri belki farklılaşıyor ama insanların hayatında tasavvuf her donemde var. Ama 40 sene onceki tasavvufi hayatla bugunku tasavvufi hayat arasında farklar olduğunu gormek gerekiyor. Eskiden tasavvufla ilgili yazılanlar, konuşulanlar biraz daha sınırlıydı. Bilinmeyen bir vechesi vardı. Tasavvuf klasikleri bilinmiyordu. Tasavvufi hayata ait eserlerin coğu Arapca, Osmanlıca ve diğer dillerde yazılmıştı. Turkce yazılmış olanların sayısı cok sınırlıydı. Ama 40 yıl icerisinde bizim bildiğimiz tasavvuf kulturune ait temel eserlerin aşağı yukarı tamamına yakını tercume edildi. Bunun otesinde tasavvuf vadisinde ciddi araştırmalar yapıldı. Yuksek lisans ve doktora tezleri yapıldı. Sadece bizim fakultemizde yaptırdığımız tezler neredeyse otuzlara kırklara ulaştı. Yapılan tezlerin aşağı yukarı hepsi yayımlandı. Bilgi planında baktığımızda tasavvuf kulturunde gercekten ciddi birikim meydana geldi. Yanlışları azaltacak, insanların yanlış yapmalarını engelleyecek bir takım imkÂnlar ortaya cıktı.
Tasavvufi hayat bakımından derseniz, o konuda insanların tercihleri var. Tasavvufi hayat denince, murid-murşid ilişkisi şeklinde yaşanan klasik şekli var ki, bu zaten Turkiye`de yaşanması mumkun olmayan bir nokta. Cunku malum Turkiye`deki kanunlar buna imkan vermiyor. Ancak geleneksel ve kulturel planda tasavvufi hayat yaşanabiliyor. İnsanların tasavvufi muhit olarak bilinen cevrelerde, bir takım sohbetlerle, bir takım goruşmelerle istifadeleri ve istifazaları soz konusu. O bildiğimiz tekke ve zaviyelerin acık olduğu donemdeki, dergahların acık olduğu donemdeki tasavvufi hayatı bugun gormemiz, algılamamız mumkun değil. Ama tasavvuf sadece dergahlarda yaşanan, tekkelerde yaşanan bir hayattan ibaret değil. Tekkeler ve dergahlar kapanırsa gonuller bir dergahtır, gonullerde yaşanmaya devam etmiştir, devam edecektir de. Bunun busbutun kaldırılması mumkun değildir. Tasavvufun kultur olarak tamamını kaldırmaya kalksanız Turk kulturunu inkar etmiş olmanız gerekir. Necip Fazıl`ın ifadesiyle Turk edebiyatından tasavvufu cıkardığınızda sutten laktozu cıkarmış gibi, geriye bir şey kalmaz, su kalır. Ninnilerden “Hû”ları cıkardığınız zaman ninniler de anlamsız kalır. O “Hû” sesi tasavvuftan kulturumuzde girmiş olan bir namedir. Onu atamazsınız annenin zihninden, yureğinden.
Dolayısıyla tasavvufi kultur bir şekilde devam ede gelmektedir. Yasaklanmış olmasından kaynaklanan bozulmalara zaman zaman rastlanmaktadır. Ve bunları istismar eden insanlar cıkmaktadır. Nitekim 28 Şubat surecinde bunun orneklerini hep beraber gorduk. Ama guneş balcıkla sıvanmıyor. Cunku tasavvuf ve tasavvufi hayat tıp gibi, tıp fakulteleri gibi. Siz bir memlekette tıp fakultelerini kapatırsanız, tıp fakulteleri mezun vermezse problem olur. İnsanlar o zaman hastalıklarını tedavi icin doktor bulamazsa sağlık memuruna, hemşireye, veterinere ya da baytara gidecek. Tasavvufi hayat da boyle. Siz bu ihtiyacı engellemeye kalkarsanız bir takım istismarcılar cıkar. Dolayısıyla yapılması gereken istismarcıları onlemektir ve diğerlerini otokontrol mekanizmasıyla kontrol altında tutmaktır. Zaten şu anda yapılan da budur bence. Bu yuzdendir ki tasavvufi hayat 40 sene oncesine gore hem kultur hem de ilgi bakımından da iyi yere gidiyor. Hayatın kalitesi bakımından elbette dun de problemler vardı bugun de problemler var. Temennimiz kalitenin her gecen gun artmasıdır. Bu da, tasavvufun takvayı ozendiren, ihsÂn duygusu anlamına gelen bir kavram olduğu mesajını surekli hatırlatmak ve bu vadide yayınlar yapmak suretiyle olacak. Yoksa tasavvuf bir ozentiden, musikiden ve ahenkten ibaret değildir.
Tasavvufun asıl amacı takvadır, ihsÂndır, kalbin tasfiyesi, nefsin tezkiyesidir. Zaten bir Allah ve ahiret inancı varsa, nefsini tezkiye etme ihtiyacına insanlar varıyor. Bu kanaate vardığı zaman da carelerine bakıyor. Sonucta insan kendinin derdine duşuyor. Aslında tasavvufun da temel hedefi budur. İnsanları kendi derdine duşurmek. Yani benim ahiretim ne olacak, ben Allah`a karşı hesabımı nasıl vereceğim diye bir dert aşılamayı hedefliyor. Takva da budur aslında. Takva; benim Allah ile hesabım ne olacak kaygısını omrumuzun her safhasına yaymaktır. Kalbimizi bu manada korumaktır.
Tasavvuf ve genclik bağlamında neler soylemek istersiniz? Tavsiyeleriniz var mı?
Gunumuz gencliğinin tasavvuf ile olan ilgisi onemli bir konu. Tasavvufun aslında genclere soyleyeceği cok şey var. Ozellikle duyguları yoğun olan, hakikaten duygu bakımından yoğun bir donem yaşayan genclerin tasavvuftan alacağı cok şey var. Hem tasavvuf kulturunden hem de tasavvufi muhitlerden alacağı şeyler var. Cunku genc insan şahsiyetini yeni inşa eden insan demektir. Bu şahsiyetin inşası esnasında model kahramanların goz onunde bulundurulması onemli. Hayatı daha duzgun anlamasında ve o model kahramanlarla aynileşmesinde kolaylık sağlar bu. Bu bakımdan ben genclerin tasavvuf tabakatı ile ilgili, sufi tabakatı ile ilgili eserler okumalarını, o kahramanları tanımalarını tavsiye ediyorum. Ozellikle Mesnevi gibi hayatının icinden, ruhi tecrubeleri cok yuksek olan şahsiyetlerin yazdığı eserlerin cok buyuk rehberlik edeceğini duşunuyorum.
Diğer yandan tasavvufi romanlar var. AmÂk-ı Hayal mesela, Filibeli Ahmet Hilmi`nin. Okumalarını tavsiye ederim. Tasavvufu hem kultur planında hem de hayat planında algılamaya calışmaları son derece onemli. Ben bir de genclerin şiir ile ilgilenmelerini ozellikle tavsiye etmek isterim. Cunku şiir demek duygu demektir. Şiir, şÃ‚r, şuur, şiÂr aynı kokten kelimelerdir. Şiir hissetmek demektir sozluk manası itibariyle. ŞÃ‚r sac demektir, sıklığı ifade eder. Bir duygunun sıklıkla ifade edilmiş olması şiÂr haline gelir. ŞiÂr; sembol, remz hatta slogan demektir. İnsanın duygusal mesajları sıklıkla tekrarlayarak onları hayatının merkezine koyması ve onlarla butunleşerek bu duyguyu şuur haline getirmesi, bilinc haline getirmesi bence cok onemlidir. Şiirin bu vadide cok faydalı bir tesiri olduğunu duşunuyorum. Genclerin şiire yonelmelerini, şiir okumalarını, hatta şiir yazmalarını tavsiye ediyorum.
Kaynak: Genc Dergi, Haziran 2010
KISACA TASAVVUF NEDİR?
TASAVVUFUN GAYESİ NEDİR?
İslam ve İhsan