
Altınoluk dergisi, MûsĂ‚ Efendi Hazretlerinin vefĂ‚tının 20. sene-i devriyesinde okurlarının istifadesine sunmak uzere Abdullah Sert Bey ile bir mulakat gercekleştirdi.Abdullah Sert Bey, Altınoluk ’a vefĂ‚tının 20. sene-i devriyesinde MûsĂ‚ Efendi ’yi anlattı.
Altınoluk: Sahib ’ul-Vefa MûsĂ‚ Efendi ’nin irşĂ‚d uslûbu hakkında neler soylemek istersiniz?
Abdullah Sert: Teşekkur ederim. MûsĂ‚ Efendi rahmetullahi aleyh ustĂ‚dımızın vefĂ‚tlarının 20. sene-i devriyesi. Oncelikle kendisini bir kere daha rahmetle yĂ‚d edelim... Merhûm Necip FĂ‚zıl beyin tabiri ile guzel yaşayan, arkalarında nice guzellikler bırakan guzel insanlar sonunda guzel atlara binip arkalarından dualarla gozyaşları ile başka bir yolculuğa, sonsuzluk Ă‚lemine uğurlanıyor. Onun icin bizim kulturumuzde oldu kelimesi pek kullanılmıyor, irtihal-i dĂ‚r-ı beka = sonsuzluk yurduna yolculuk deniyor. TĂ‚bi, MûsĂ‚ Efendi hazretleri cok değişik yonleri ile hep bir model, hayatının her tarafı ornekliklerle anlatılacak, bir guzel Allah dostu. Sorunuzsa irşĂ‚d uslûbu… Oncelikle reşd, ruşd, murşid bu kelimeler Kur ’Ă‚nda zikredilen kelimeler... Kur ’Ă‚n-ı Kerîmde “Sebîler-Ruşd” dosdoğru, hakîkat yolu olarak geciyor. Zıddı ise “sebîle ’l-ğay” azgınlık ve taşkınlık yolu.
Murşidler ise insana Allah ’ın rĂ‚zı olacağı yola, bir hayat tarzına rehberlik eden, yol gosteren, delĂ‚let eden insanlar... Kendileri yine bir murşidin terbiyesinde, seyr u sulûklarını tamamlamış ve murşidinden irşĂ‚d izni, irşĂ‚d icĂ‚zeti almış insanlar... İşte MûsĂ‚ Efendi, murşidi MĂ‚hmud SĂ‚mî Efendi (rahmetullahi aleyh) hazretlerinin ifĂ‚deleri ile tarikat-i aliyyey-i nakşibendiyeye “Hizmet, Gayret, ve Samimiyet”i ile temĂ‚yuz edip, murşidinden hem bir icĂ‚zet hem de buyuk dualar alarak, 1976 ’dan murşidinin vefĂ‚t ettiği 1984 ’e kadar (8) sene yine O ’nun murakabesinde, murşidinin vefatından sonra da irtihal dĂ‚r-ı beka ettikleri 16 Temmuz 1999 ’a kadar 15 sene olmak uzere 23 sene fiili irşĂ‚dla meşgûl olmuşlar.
MURŞİTLERİN OZELLİKLERİ Oncelikle O ’nun nazarında murşidler kimdi, gayeleri nedir diye bakacak olursak:
“Murşidler kemĂ‚l ve fazilet ehlidirler. AhlĂ‚kları cok guzel olup merhamet, şefkat, sehavet, tevazu, iffet, istikamet, basîret gibi daha bircok guzel huylarla muttasıftırlar. Seyr u sulûklarını tamamlamışlardır. Yuzleri nurlu, her hĂ‚l ve hareketleri mu ’tedil, konuşmaları yumuşak ve guler yuzludurler. Herkesi severler herkes tarafından sevilirler. Herkesin ihtiyacını giderirler doğru sozludurler, temkin ehlidirler, medh ve zemm nazarlarında aynıdır. Hakkı soylerler, munakaşadan sakınırlar. Allah kendilerine hangi hĂ‚li ikram ettiyse o hĂ‚lin gereğini yapmaya gayret ederler, ibĂ‚detleri, namazları, niyazları, istiğfarları coktur. İstekleri tekdir. O da CenĂ‚b-ı Hakk ’ın rızasıdır. Bid ’at nedir bilmezler. Her hareketleri Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ahkĂ‚mına sunnet-i seniyye Ă‚dĂ‚bına uygundur.
Her hareketleri nizamlı ve olculudur. Daima vakarlıdırlar boyunları eğiktir, her hallerinde huşû hali gorulur. Gecelerini namaz, istiğfar, dua ve zikrullahla gecirdikleri gibi, gunduzlerinde de halka yardım ve nasîhat ederler. CenĂ‚zelerde bulunurlar, sĂ‚lihleri, zayıfları ziyĂ‚reti ihmal etmezler, yetimlerle ihtiyac sahibleri ile alĂ‚kadar olurlar, ellerinden geldiği kadar yardım ederler. Nezaket nezĂ‚fet, hayĂ‚ ve edeb onların mumeyyiz vasıflarıdır.”[1]
MûsĂ‚ Efendiyi aynen bu ifĂ‚delerle tarif etmek de mumkun. Murşidlerin gayelerine gelince, yine kendi ifĂ‚deleri ile “terbiyesi ile meşgul oldukları insanların bu guzel vasıflarla muttasıf olmalarını arzu ederler ve butun gucleri ile yetiştirmek icin itinĂ‚ gosterirler. Onların butun gayret ve himmetleri; sĂ‚likleri şımartmadan, ucûb ve kibre duşurmeden guzel ahlĂ‚k uzere Halik TeĂ‚lĂ‚ ve tekaddes hazretlerine vasıl etmektir.”
Peki bu gĂ‚yenin gercekleşebilmesi icin nasıl bir yol nasıl bir uslûb gerekli? Butun murşidlerin bu mevzuda takib ettikleri usûl elbetteki nebevî usûldur. Efendimiz -sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem- ashabını hangi usûllerle yetiştirdi ise murşîd-i kamiller de ayni yolu takib etmeye gayret ediyorlar. Cunku onların onundeki tek rehber, tĂ‚kib edilecek tek yol Efendimizin yoludur.
USLUBUN İLK MADDESİ Bu uslûbun ilk maddesi herhĂ‚lde muhabbet olsa gerek. Yaptığımız işi, yetiştirmek istediğimiz insanı sevmek. Efendimiz -sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem- sĂ‚dece bir dua oğreteceği sahabisine “vallahi seni cok seviyorum” diye soze başlıyor. MûsĂ‚ Efendi hazretleri sanki muhabbette bir istiğrak halinde, yani muhabbette kendi varlığından gecmiş bir halde idi. Bu muhabbetin zirvesinde Allah ve Resûlu, sonra Sahabe-i Kiram Efendilerimiz, sonra derece derece sevilmesi gereken herkes ve her şey, yaşayanlar safhasına gelince murşidi Mahmud SĂ‚mî Efendi ve terbiyesi ile meşgul olduğu kardeşleri vardı. Ozellikle “ustĂ‚zım” derken “ihvan” derken bu muhabbetin nasıl mucerred bir kelime olmaktan cıkıp, Ă‚deta ete kemiğe burunduğu, etrafa en guzel kokular gibi izler bıraktığı gorulurdu. Onun huzuruna ihlasla, teslimiyetle, bir irşĂ‚d arzusu ile cıkan herkes daha ilk buluşmasında yuzundeki nuraniyetten, ilgisindeki derinlikten, ilişkisindeki nezaket ve zarafetten nasıl bir muhabbetle kucaklandığını fark eder ve kendini bu buyuk murşide, Ă‚deta gayr-i irĂ‚di teslim ediverirdi.
Bir diğer kelime her şeyden once kendi şahsında ornek bir kulluk yaşamasıdır. O ’na gore insan şoyle duşunecek “Sanki yeryuzunde Hakk ’a kulluk etmek uzere yaratılmış, tek kul benim...” tabi boyle bir şuûr hali insanın zĂ‚hir/batın butun davranışlarına yansıyor. İnsan onu seyrettiğinde de hic bir soze ihtiyac kalmadan butun kemĂ‚lĂ‚tı seyrediyor ve bu kemĂ‚lĂ‚ta meclûb oluyor. Ben seni irşĂ‚d ediyorum değil işte ben boyle yaşıyorum. İstersen sen de boyle yaşayabilirsin demek.
VERMEK Bir diğer husus vermekti. MûsĂ‚ Efendi hep veren insandı. İhtiyacı gidermek icin verir, sevgisini ifĂ‚de icin verir, gonul kazanmak icin verir, bir vefĂ‚ olarak verir, verir ve verir. Vermek maddi bir şeyler olabileceği gibi, sizi kucaklayacak bir tebessum, icinden sevgi akan bir nazar, bir hĂ‚l hatır soruşta olabilir. Zaman ayırmak, dinlemek hepsi vermek tĂ‚bi. SĂ‚dece Allah icin, Allah ’a verir gibi incitmeden, minnet altında bırakmadan, alana medyunu şukran olarak verirdi. TĂ‚bi bu ilişkiler de gonullerde onu Sultan haline getirirdi.
Altınoluk: İrşĂ‚d hizmetinde kendilerine belirli sorumluluklar tevdi ettiği bağlılarına yonelik eğitimi nasıldı? Bu bağlılarında aradıkları vasıflar nelerdi? Heyecan ve diriliğin devamı icin ortaya koyduğu hususî calışmalar var mıydı?
A.Sert: Merhûm ustaz, gercekten usûl, erkĂ‚n, nizam ve duzen insanı idi. “Vusulsuzluk usûlu bilmemektir” olcusu ile her işin bir usûl icinde yapılmasını arzu ederdi. Bundan olsa gerek ki kendi irşĂ‚d zamanında, ma ’nevi evrĂ‚dın talim ve tarifi, sohbetlerin tanzimi, hizmetlere nezaret edilmesi gibi hususlarda belirli kişilere de gorevler vermişti. Bu gibi kimselerin de bu gorevlerini usûlunce ifĂ‚ edebilmeleri icin daha ozel buluşmalar, goruşmeler yapardı. Ma ’nevi hizmetlerin cok onemli bir emĂ‚net olduğunu, bu emĂ‚neti yuklenenlerin de oncelikle ihlas, teslimiyet ve fedakarlıkla bu hizmeti ifĂ‚ etmeleri gerektiğini hatırlatır, yolun butun hassasiyetlerine dikkat etmelerini, ornek olmalarını, kendi eğitimlerini ihmĂ‚l etmemelerini ozellikle tenbih ederlerdi. Nitekim bir ozel sohbetinde bizzat kendilerinin kaleme aldıkları Ă‚deta ma ’nevi hizmet esasları diyebileceğimiz şu hususları ifade etmişlerdi:
VAZİFELİ İNSANLAR “Ma ’nevî dersler ve murşidin hizmetleri ile vazifeli kardeşler:
Herhangi bir sĂ‚lik gibi evradlarını seher vaktinde kalkıp tevazu uzere yapmalıdır. Vazîfenin verdiği gurur ile benim derecem yukseldi, hayli kişileri Hakk ’a vĂ‚sıl ediyorum gibi mulahazalarla kat ’iyyen seher vakti ibĂ‚detleri terkedilemez. Muntehî sĂ‚liklerdeki ahlĂ‚kın kemĂ‚li, nafile ibĂ‚detlerin cokluğu, CenĂ‚b-ı Hakkın bahşetmiş olduğu fedakarlık, dirayet, merhamet, sehĂ‚vet, vakar gibi guzel hallerin bu vazifeli kardeşlerde gorulmesi gerekir. Bilhassa insanlarla cedelleşmek, gecimsiz olmak, tekebbur gibi evsĂ‚f-ı zemîmelerden (kotu vasıflardan) kacınılmalıdır. SĂ‚liklere daima nezĂ‚ket olculeri icinde muĂ‚mele edilmelidir. Aşırı nezĂ‚ketten de sakınmalı, kabahati olanların hatalarını ya kendisi veya başkası ile tenhĂ‚da soylemeli veya soyletmeli. SĂ‚likleri ve diğer vazifeli kardeşleri samîmi olarak sevmeli. Sevenler haksızlık yapmazlar. Cunku Allah icin sevenlerin her hareketleri samîmi olur. Bu samîmiyet iclerindeki hubb-i riyĂ‚set, (baş olma sevdası) gibi en kotu ahlĂ‚kın yeşermesine fırsat vermez. Hak yolunda hizmet edenler kendilerini en zavallı Ă‚ciz bir kul olduklarını bilmedikce Allah icin hizmet edemezler. Ben salĂ‚hatliyim diyerek her goruşunde ısrar edip onu tatbike kalkışmak muvafık değildir. İnsanın her mevzuda bilgisi olmayabilir. Uc kişilik dersi yuksek, istikamet ehli, sevilen takvĂ‚ sahibi kardeşleri toplayıp birlikte onlarla istişĂ‚re etmelidir. İstişĂ‚re icin de basiret, fetĂ‚net sahibi olup kendisine lĂ‚f taşıyan değil, Allah ’ı, zaman ve mekĂ‚nın nezĂ‚ketini iyi bilenleri tercih etmelidir. Bu temel hizmet olculerinin tahakkuku icin de ustĂ‚z, zaman zaman daha ozel eğitim ve terbiye ortamları hazırlar ve bunları fiilen de gosterirdi.
Ozellikle seyahatlerde refakatine aldığı evladları bu yolculuklarda bircok zĂ‚hirî ve batınî Ă‚dĂ‚bın eğtimini de almış olurlardı. Bahcesinde tertiblediği toplu duğunlerde hem hizmetteki uslûb, tertib, duzen hem de vermenin, fedĂ‚karlığın zirveleri yakînen gorulmuş olurdu.
Altınoluk: MûsĂ‚ Efendi UstĂ‚dımız kişinin şahsî tekĂ‚mulu ile hizmete yonelik gayret arasındaki dengenin nasıl kurulmasını arzu ederdi? Bu konuda ortaya koyduğu olculer var mıydı?
A.Sert: Bu husus yani hizmetlerle şahsî tekamul arasında sıhhatli bir denge oluşturmak cok onemli bir husus. MûsĂ‚ Efendi rahmetullahi aleyh bu dengenin doğru kurulmasında sık sık hatırlatmalarda bulunur, hayatımızın ciddi bir sıralama ve duzen icinde devamını hatırlatırdı. Tembelliği asla sevmez hep hayır, hizmet ve gayret icinde bulunulmasını hatırlatır, fakat bunların da asla gunluk evrĂ‚dın, sohbetlerin aksatılmasına sebeb ve mazeret olarak gosterilmesinden hoşlanmazdı. Bir sohbetlerinde “Yolumuz Ă‚tıl-bĂ‚tıl oturma yolu değil, Ashab-ı Kiram yoludur. Ashab-ı Kiram geceleri kaim, gunduzleri de duğune gider gibi cihĂ‚da giden insanlardı” buyurmuştu. Sevdiği evladlarını da zaman zaman cağırır, gunluk işlerini sorar ve “bu işleri bir sıraya koyalım en başta da ma ’nevi gorevlerimiz ve kulluğumuz” buyururlardı. Boylece ibĂ‚detlerin ve seyr u sulûkun tenbelliğe kapı acmamasını, bir takım hizmetlerin de esĂ‚s vazifemize yani Hak TeĂ‚lĂ‚ ile beraberliğimize bir engel olmamasını hatırlatırlardı. Kendisi de bu mevzûda her hususta olduğu gibi mustesnĂ‚ bir ornekti. İleri yaşına rağmen neredeyse son zamanlarına kadar bir uctan obur uca Anadoluyu dolaşırken, bu yolculuklarda bile gerek farz ibĂ‚detleri, gerek nĂ‚fileleri, gerekse gece evrĂ‚d ve ezkarını, gunluk Kur ’Ă‚n okumalarını aslĂ‚ ihmĂ‚l etmez, aceleye getirmez, buyuk bir aşk ve huzur ile bunları îfĂ‚ ederdi. Hastahane odalarında, hastalık gunlerinde de yine ma ’nevi programında bir değişiklik gorulmezdi.
ASHAB YOLU Altınoluk: MûsĂ‚ Efendi ustĂ‚zımızın bir ma ’neviyat yolcusuna tavsiye ettiği belli kitaplar veya hayatları bilinmesi gerekli zevĂ‚t var mı idi?
A.Sert: MûsĂ‚ Efendi hazretleri oncelikle murşidi Mahmud SĂ‚mî Efendi ’nin okuduğu, okuttuğu ve telif ettiği eserleri okur, hattĂ‚ murşidinin bazı eserlerini de bizzat istinsĂ‚h eder, yani aynen yazardı. TĂ‚bi bunların başında SallallĂ‚hu Aleyhi ve Sellem Efendimiz ’in hayatı geliyor. Bir kış boyunca Asr-ı Saadet ’i okumuşlar ve okutmuşlardı.
Bu ma ’nevi yolu “Ashab Yolu” olarak tarif etmeleri ile Ashab-ı Kiram menakıbını daha cok okuturlardı. Kendileri ozellikle, herhalde aynı meşrebde olsa gerek Hz. Ebûbekir Efendimizi daha cok okurlardı.
Tasavvufi kaynaklara gelince Geylanî hazretlerinin Fethur-Rabbanîsi, ma ’nevi Ă‚dabın inceliklerinin daha cok anlatıldığı Reşehat, Ahmed-er Rufaînin ve İbrahim Dusûki ’nin eserlerini zikredebiliriz...
O ’nun hayatındaki onceliği olan insansa şuphesiz Mahmud SĂ‚mî Efendidir. Murşidi ile MûsĂ‚ Efendi arasındaki ilişkiyi dışarıdan okumak mumkun değildir herhalde diye duşunuyorum. Hazretin butun gĂ‚yesi murşidini tanımak, onunla aynîleşmek ve onu başka yureklere taşımaktı. O buyuk murşidi gelecek nesillere taşımak ve tanıtmak gayesi ile de bizzat “Sultanu ’l-arifîn Mahmud SĂ‚mî Ramazanoğlu” isimli bir eser telif etmişti. O ayna da bir muridin, bir kĂ‚mil insanın nasıl olması gerektiğini de en guzel ifĂ‚delerle ortaya koymuştu. Mahmud SĂ‚mî Efendi aynasından bakarak da bizlere bir Hak yolcusu tarifi bırakmışdı ki:
– Hak yolcusu bilhassa, ihlaslı, mustakîm, zeki, nĂ‚zik, nezih, edebli, mahviyetli, fedĂ‚kar, dirayetli, sehĂ‚vetli, merhametli, herkesle gecimli hulĂ‚sa tam mĂ‚nĂ‚sı ile ahlĂ‚kı hamide sahibi olmalıdır.
MûsĂ‚ Efendi hazretleri tam da bu vasıflarla mucehhez bir Allah dostu ve bu vasıflarda insan yetiştirmek icin omrunu adayan bir murşîd-i kĂ‚mil idi.
Mevlam ona rahmet eylesin. Bizlere de emaneti teslim ettiği varisi; zamanımızın murşidiyle beraber yurumeyi ve bu guzel hallerle hallenmeyi nasîb eylesin...
Ruhu muazzezleri şĂ‚d olsun...
Dipnot:
[1] Altınoluk Sohbetleri / 1 Shf: 127-133
Kaynak: Altınoluk Dergisi, Sayı: 401
İslam ve İhsan