
Hizmet şuuruna sahip mu ’minler, bereketli bir ırmak gibidirler. Oyle ki, akıp gittikleri uzun yollar boyunca binbir canlıya; insana, toprağa, ağaca, gule, sumbule, bulbule Âdeta hayat bahşederler. Bu ırmağın varacağı nihÂî menzil ise, CenÂb-ı Hakk ’ın ebedî vuslat deryÂsıdır.Ote yandan, mu ’minlerin hizmet seferberliğine insanlığın her zaman ihtiyacı vardır. Bilhassa din kardeşliği bağlarının zayıfladığı, ictimÂî huzur ve sukûnun kaybolmaya yuz tuttuğu, menfaatperestlik, kin ve husûmetin arttığı zamanımızda buna daha fazla ihtiyac hissedilmektedir. Boyle zamanlarda yapılan ufacık bir hayır ve hizmete CenÂb-ı Hak nice buyuk mukÂfÂtlar ihsÂn etmektedir.
İmÂm-ı RabbÂnî Hazretleri ’nin bu husustaki sozu ne guzeldir:
“Peygamber Efendimiz ’in sunnetine ve O ’nun şeriatine tÂbî olma nîmetine nÂil olan kimse ne kadar bahtiyardır. Bugun O ’nun dîninin hak olduğuna inanarak yapılan kucuk bir iş bile buyuk işler mesÂbesinde kabûl edilir…” (MektûbÂt-ı RabbÂnî, 44. Mektup)
Şunu da unutmamak gerekir ki, dînî hayatın zayıfladığı, insanların yanlış mecrÂlara kaydığı bir zamanda tebliğ hizmeti, îmandan sonra ilk ve en ehemmiyetli vazife durumuna gelir. Hakkı ve hayrı tebliğ etme husûsunda bir başarı elde edilmedikce bircok meşrû işin bile meşrûiyeti kaybolur. Mesel bir annenin sut emme cağındaki bir cocuğunu emzirmesi, gÂyet tabiî ve hatt hurmet edilecek bir davranıştır. LÂkin, evinin yanmakta olduğunu goren bir anne, cocuğunu emzirmeye devam ederse vebÂle girer ve mes ’ûl olur. Cunku yangına karşı bir şeyler yapmak, o anda cocuğu emzirmekten cok daha ehemmiyetli ve Âcildir. İşte dînin temsil planında mağlub olduğu bir zamanda hakkı ve hayrı telkin ve tebliğ eden bir zumre mevcut olmadıkca başka işlerle meşgûliyet, sÂir zamanlardan daha ağır bir vebÂli mûcib olur.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hizmet, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan