
Bakara Suresi 171. ayeti ne anlatıyor? Bakara Suresi 171. ayetinin meali, Arapcası, anlamı ve tefsiri...Bakara Suresi 171. Ayetinin Arapcası:وَمَثَلُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا كَمَثَلِ الَّذ۪ي يَنْعِقُ بِمَا لَا يَسْمَعُ اِلَّا دُعَٓاءً وَنِدَٓاءًۜ صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَعْقِلُونَ
Bakara Suresi 171. Ayetinin Meali (Anlamı):Allah ’ın dÂveti karşısındaki tavırları itibariyle kÂfirlerin hÂli, tıpkı cobanın cağrısını duyduğu halde, bu sozleri mÂnasız bir ses ve gurultu olarak algılayan surunun durumuna benzer. Onlar sağır, dilsiz ve kordurler. Cunku akıllarını kullanmazlar.
Bakara Suresi 171. Ayetinin Tefsiri:Bu Âyet-i kerîmeler, Peygamberimiz ’in yahudileri İslÂm ’a davet edip Allah ’ın azabından sakındırdığı vakit onlardan bazılarının: “Biz, babalarımızı hangi yol uzere bulduysak ona uyarız. Cunku onlar bizden daha Âlim ve daha hayırlı idiler” demeleri uzerine inmiştir. (Taberî, CÂmi‘u ’l-beyÂn, II, 107-108) Fakat Âyetler, bu şekilde davranan herkesi şumûlune almaktadır.
Kur ’an, insanların şahsî telakkilerini ve atalarından gordukleri bir kısım İslÂm ’a aykırı adet ve gelenekleri bir tarafa bırakıp kayıtsız şartsız Allah ’ın buyruklarına tabi olmalarını ister. NefsÂnî bir hayatı terk edip, RahmÂnî bir hayata yonlendirir. Koru korune taklidi yasaklar ve reddeder. “Biz atalarımızın yolunu takip eder, onlardan gorduğumuzu uygular, başka bir şey tanımayız” şeklindeki, hicbir akıl, mantık ve sağduyunun kabul etmeyeceği, sırf taklit, inat ve ısrar kokan bÂtıl duşunceleri kokunden sokup atar. Boyle bir on kabulu, kendisine akıl, zeka, ilim ve irfan verdiği kuluna yakıştıramaz. Ondan aklını, tefekkur melekelerini ve hur iradesini calıştırmasını ister. Atalarının akıllı davranamadıklarını, doğruyu bulamadıklarını ve hidÂyete eremediklerini yani yanlış yolda olabileceklerini sorgulamasını talep eder. Gunahıyla sevabıyla kendinden ve kendi istikbalinden sorumlu olan kişinin yapması gereken en doğru hareket; hakla bÂtılı, hayırla şerri, faydalıyla zararlıyı, iyiyle kotuyu birbirinden ayırmaktır. Bunun icin de ilÂhî hukumleri ve doğru delilleri bilmek lazımdır. Zira bir şeye uymak icin, onun eskiliği veya yeniliğine değil, Allah ’ın emrine uygun olup olmadığına bakmak gerekir.
Bu gerceği kavrayıp şuurlu bir şekilde hakka kulak vermeyen ve taklit yolunu tutup inkÂr cukurlarında kaybolan kÂfirlerin durumunu devam eden Âyet-i kerîme bir hayvan surusune benzetmektedir: Ortada kulakları dikkat ceken bir hayvan surusu bulunuyor. Ama bu kulaklar, cobanın bağırış ve cağırıştan başka bir şey işitmiyor. O hayvanlar duydukları sozlerin mÂnasını ise hic anlamıyorlar. İşte kÂfirlerin hali de boyledir. Hayvanın, kendisine seslenen cobanın sesini duyduğu halde ne soylediğini anlamadığı gibi, kÂfirler de kendilerine acıklanan ayetleri, tebliğ ve davetleri duyar da bunların ihtiva ettiği hakikatleri bir turlu anlamaz ve inkÂrlarından vazgecemezler. Bir taraftan sadece kuru gurultulere, mÂnasız konuşmalara kulak verirler; diğer taraftan da haykırma kabilinden daha cok faydasız ve boş sozler sarfederler. Kendileri icin son derece faydalı olan Allah ’ın buyruklarına kulak vermez, dini mevzulara alaka duymazlar. Bu bakımdan onlar hayvandan da daha aşağı seviyededirler. Zira hayvanlar gorur, işitir ve bağırırlar. Fakat kÂfirler manen sağır, dilsiz ve kordurler; ilÂhî hakikatleri ne dinler, ne konuşur ne de gorurler. Bu sebeple akılları da dumura uğradığından, istenen şekilde calışamaz.
Hz. MevlÂnÂ, inkÂr ve gunahlara dalmış bu tip kimselerin, gonul kapılarını İslÂm ’ın guzelliklerine nasıl kapadıklarını şu misalle ne guzel dile getirir:
Adamın biri, buyuk bir şehre gelmişti. Carşıyı gezerken guzel kokular satan attarların sokağına saptı. Dukkanlardan gul, menekşe kokuları dalga dalga sokağa dokuluyordu. Adam birkac adım attı. Guzel kokular başını dondurmuştu. Fazla da­yanamadı, duşup bayıldı. Halk, bayılan adamın başına uşuşmuştu. Kimi kalbini yok­luyor, bileklerini ovuyor, kimisi de gul suyu ile yuzunu yıkıyor­du. Ne yaptılarsa adamı ayıltamamışlardı. Ferahlatıcı kokular, gulsuları boşuna harcanmış, adam bir turlu kendine geleme­mişti. Baygınlığı daha cok artmıştı. Caresiz kaldılar. Etrafa haber salarak akrabalarını arattılar. Hic kimse adama sahip cıkmıyor, saatler gectiği halde adam da bir turlu kendine gelemiyordu. Akşama doğru oradan gecen bir debbağ[1], adamı tanımıştı. Kalabalığa seslendi:
“- Sakın ona gulsuyu serpmeyin! Ben onun hastalığının ne olduğunu biliyorum. Siz ona hic dokunmayın, ben biraz sonra geleceğim” diyerek uzaklaştı. Bir virÂneye girdi. Avucuna bir parca hayvan pisliği aldı. Attarlar sokağına gelerek, elindeki hayvan pisliğini gizlice bayılan adamın burnuna tut­tu. Hayret!.. Adam kendine gelmeye başladı. Biraz sonra da ayağa kalktı. Debbağla birlikte yuruyerek gitti. Cunku bayılan adam da bir debbağdı. Yıllarca kokmuş de­riler arasında pis kokulara alışmış, attarlar sokağında guzel kokulara dayanamayarak duşup bayılmıştı. (bk. MevlÂnÂ, Mesnevî, 260-300. beyitler)
Hz. MevlÂn bu hikayeyi naklettikten sonra şu oğutlerde bulunur:
“Mayıs boceği dÂima pislik taşır durur. Bu yuzden de gul suyundan bayılır. Onun ilÂcı yine pis kokulu şeylerdir. Cunku ona alışmıştır, onunla hall u hamur olmuştur. Nasîhatciler de, kasvetli kişiyi, kendisine bir kapı acılma­sı, iyileşmesi ve şifa bulması icin hikmetli guzel sozlerle, am­berle, gulsuyu ile tedÂvî etmek isterler. Kime oğudun guzel kokusu fayda vermezse, muhakkak o, kotu kokulara alışmıştır. Sen de nurdan, oğutten, iyilik ve guzellikten nasîbini al!.. Burnunu pisliğe sokma da, mayıs boceği olma! İnsan ol, insan!”
Sabah meltemi; gul, karanfil ve nÂdîde ciceklerini acmış bir bahce uzerinden eserek gectiği zaman, nefis, leziz ve go­nullere bahar ferahlığı veren kokularını, estiği yerlere alır go­turur. Gonul erleri, sÂlihler ve arifler de, kalblerindeki muhabbet, aşk ve vecdlerini sohbetlerine taşırlar. Kalblerindeki esrÂrın nûru cemÂate akseder. İn ’ikÂs ve insibağ yani boyanma netice­sinde kÂbiliyyet ve istidada gore gonuller, feyz ve hakikatin nûru ile dolar. Teaffun etmiş, kokuşmuş mezbele ve leşler uzerinden gecip gelen bir meltem de, onların mulevves kokularını alarak etrafa yayar, nefesleri tıkar ve ruhları daraltır. Kulluk lezzetinden mahrum fÂsıkların meclislerinde de cevrelerine kasvet yayılır. Onlar da birbirlerinin kasvetleri ile hem-hÂl olurlar. Kasvetlerinin yÂrenliği ile lezzetlenirler.
Şunu unutmamak gerekir ki, insanın manen dirilip gonlunun harekete gecmesi ve semÂvî gerceklere kulak verebilmesi icin yediği LokmÂnın helÂl ve temiz olmasının cok buyuk bir ehemmiyeti vardır. Gelen ayetler bu gerceğe temas etmektedir:
[1] Debbağ: Deri işiyle uğraşan, derilerileri terbiye eden kişi..
Bakara Suresi tefsiri icin tıklayınız...
Kaynak: Omer Celik Tefsiri
Bakara Suresi 171. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler icin tıklayınız...
İslam ve İhsan