“Allah ’ın azÂbından ancak husrÂna uğrayanlar emin olabilirler” ayetini nasıl anlamalıyız?İnsanın sağlığı yerinde iken, korku ve umidi birbirine eşit olmalıdır. Hastalık halinde ise, umidi daha ağır basmalıdır. Kitap, sunnet ve diğer naslardan cıkarılan şer ’î kurallar bu konuda birbirini desteklemektedir.
HUSRANA UĞRAYANLAR Ayet-i kerimede şoyle buyrulur:
“Allah ’ın azÂbından ancak husrÂna uğrayanlar emin olabilirler.” (A ’rÂf sûresi, 99)
Âyette gecen mekr, Allah TeÂl ’nın nimet verip dururken ansızın azÂba carptırması, gunah işlemelerine rağmen insanlara azÂb etmeyip sure tanıması gibi anlamlara gelmektedir. Mekr, sonucta Allah TeÂl ’nın azÂbı, duzen kuranların duzenini bozması, onları belki de hic beklemedikleri bir zamanda yakalayıvermesi demektir. Bu sebeple mevcut duruma bakarak kimsenin Allah ’ın azÂbına karşı kendisini emniyette hissetmemesi, daima bir gun azÂba uğrayabileceği endişe ve korkusu icinde bulunması gerekir. İnsanın başarıları ve ne yaparsa yapsın başına herhangi bir sıkıntının gelmemesi onun icin asl bir garanti anlamı taşımaz. Hata ve gunahlarından dolayı her an hesaba cekilebileceğini asla unutmamalıdır.
Allah ’ın azÂbına karşı anlamsız bir korkusuzluk duygusuna kapılan kimseler ancak gercek husrÂna uğrayanlardır. Zira aldanmak asıl boyle bir yanlış duyguya kapılmaktır. Asıl korkulacak olan şey, boylesi bir korkusuzluktur. Bu sebeple mu ’minlerin, surekli bir hesaba cekilme kaygı ve endişesi ile yaşamaları uygun olur. Bu, işin bir tarafıdır.
Kaynak: Riyazus Salihin, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan