
Peygamber Efendimiz; fakir, yetim, kimsesiz ve dullara şefkat ve yakınlığı ile tanınırdı.
Efendimiz; Kole, hizmetci ve fakirlerin arasına girerek onlarla sohbet eder, dÂvetlerine icÂbet buyurur, hastalarını ziyÂret eder ve cenÂzelerine katılırdı. O ’nun, Allah ve Rasûlu ’ne samimiyetle bağlı siyÂhî bir koleye gosterdiği ihtimÂma, EnsÂr ve MuhÂcirlerin ileri gelenleri dahî gıpta etmişlerdi.
Koleler, kendisini arpa ekmeğine bile dÂvet etseler, Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- bunu memnûniyetle kabul eder, onların sıkıntılarıyla alÂkadar olur, meselelerini hallederdi.
AbbÂd bin Şurahbîl -radıyallÂhu anh- şoyle anlatır:
“Bir zamanlar fakir duşmuştum. Bunun uzerine Medîne bahcelerinden birine girdim. Başak ovup hem yedim hem de torbama aldım. Derken bahce sahibi gelip beni yakaladı, dovdu, torbamı elimden aldı ve RasûlullÂh ’a goturup şikÂyet etti.
Allah Resûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, bahce sahibine (benim hÂlimi kastederek):
«−CÂhilken oğretmedin, acken doyurmadın!» buyurdu.
Sonra bahce sahibine torbamı iÂde etmesini soyledi. Daha sonra Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- bana bir veya yarım sa‘ miktarında yiyecek verdi.” (Ebû DÂvûd, CihÂd, 85/2620-2621; NesÂî, KudÂt, 21)
İslÂm ’ın gÂyesi, suclu kimseleri kaybetmek değil kazanmaktır. Onları ıslah ederek fazîlet sahibi muʼminler hÂline getirmektir. Bunun icin de suca suruklenen kişi cÂhilse ona oncelikle tebliğ zarurîdir. Zira muslumanlar, cÂhili haramdan sakındırmak icin ona hakkı ve hayrı oğretmekle mukelleftirler.
EN MUHİM VİCDÂNÎ MES'ELELER
Ayrıca aclık ve yokluk, gÂfil insanı cÂresizlik icinde harama el uzatmaya zorlayabilir. Bu sebeple acları doyurmak, yoksulları koruyup kollamak da, en muhim vicdÂnî vazifelerimizdendir.
RÂfî bin Amr -radıyallÂhu anh- şu hÂdiseyi nakleder:
Ben cocukken EnsÂr ’ın hurma ağaclarını taşlardım. Bu sebeple beni tutup Peygamber Efendimiz ’e goturduler.
Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- bana:
“–Yavrucuğum! Hurma ağaclarını nicin taşlıyorsun?” diye sordu. Ben:
“–YÂ RasûlÂllah! (Actım) yemek icin taşladım.” dedim.
Fahr-i KÂinÂt -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“–Bir daha taşlama! Altlarına duşenlerden al, ye!” buyurdu ve başımı sıvazladı. Daha sonra da:
“AllÂh ’ım! Onun karnını doyur!” diye benim icin du etti. (Ebû DÂvûd, CihÂd, 85/2622; İbn-i MÂce, TicÂrÂt, 67)
Bir gun Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Medîne ’de otururlarken ser-sefil bir kabîle geldi. Uzerlerinde doğru duzgun bir elbise bile yoktu, aclıktan ve sıcaktan derileri kemiklerine yapışmıştı. Bunu goren Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- cok muteessir oldu, rengi değişti; BilÂl -radıyallÂhu anh- ’a ezÂn okutup ashÂb-ı kirÂmı topladı. Âyet-i kerîmeler okuyarak onları infÂka teşvik etti. Bu fakir kimselere yardım edilerek bolca ihsanda bulunulduğunu gorunce biraz rahatladı. (Muslim, ZekÂt, 69-70; Ahmed, IV, 358, 361)
İYİLİĞİ EMRETMEK SADAKADIR
Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- kendilerini Allah yoluna adamış fakir sahÂbîler olan AshÂb-ı Suffe ’ye buyuk ehemmiyet verirdi. Onların muhtac hÂllerini gorduğunde:
“...Eğer Allah katında sizin icin hazırlanmış olan nîmetleri bilseydiniz, ihtiyacınızın daha da artmasını isterdiniz!..” diye mujde vererek kendilerini tesellî ederdi.
Bir gun bÂzı fakir sahÂbîler:
“–Ey AllÂh ’ın Rasûlu! Zengin kardeşlerimiz butun sevapları alıp goturuyorlar. Zira bizler gibi namaz kılıyor, oruc tutuyor ve ayrıca mallarının fazlasından da sadaka veriyorlar.” dediler.
Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“–Allah size sadaka verme imkÂnı bahşetmedi mi (sanıyorsunuz)? Her tesbih (subhÂnallah demek) sadaka, her tekbîr (AllÂhu ekber demek) sadaka, her tahmid (elhamdu lillÂh demek) sadaka, her tehlil (l ilÂhe illÂllah demek) sadakadır. İyiliği emretmek sadaka, kotulukten sakındırmak sadakadır…” buyurdu. (Muslim, ZekÂt 53, MesÂcid 142)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Fahr-i Âlem - Habîbi Hud Hz. Muhammed MustafÂ, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan