
Ahiret demek, Allah ’a yonelmek ve O ’na kavuşma saÂdetine erişmek demektir. Uzun iştiyaktan sonra, ebediyen sevgilisine kavuşup hicbir engel olmadan sevgili ile devamlı olarak baş başa kalmaktan daha buyuk sevinc ne olabilir?Kim uc şeyi iddia eder, uc şeyden kendini temizlemez ise o aldanmıştır.
Allah ’ın koyduğu ahlÂk esaslarına uymanın zevkliliğini soyler, fakat dunyanın sevgisini bırakmaz ise, Amellerini sırf Allah ici yapmayı sevdiğini soyler, fakat insanların da kendisine tazim etmesinden hoşlanır ise, Allah TeÂl ’yı sevdiğini soyler, fakat nefsini terbiye etmez ise o kimse aldanmıştır. Sevginin kemÂli, butun mevcûdiyetiyle kalbin Allah ’ı sevmesidir. Gonul başkasına iltifat ettiği nispette, başkası ile meşguliyeti var demektir. Sirke konmak istenen bir bardakta su bulunduğu vakit, ne kadar su varsa o nisbette az sirke alacağı gibi, başkası ile meşgul olan kalp de o meşgale nispetinde Allah sevgisi azalır. Bardağı tamamen sirke ile doldurabilmek icin, suyunu tamamen boşaltmak gerektiği gibi, kalbi de tamamen Allah sevgisi ile doldurmak icin başka her şeyden temizlemek lÂzımdır. KUL ALLAH ’I TANIDIĞI ZAMAN AbdulkÂdir GeylÂnî kuddise sirruh Hazretleri buyurur:
– Kul Allah ’ı tanıdığı zaman insanlar onun kalbinde yer etmez, cıkar. Ve tıpkı kuruyan yaprakların ağactan dokulmesi gibi dokulurler. Boylece onun kalbi, insanlardan tamamen arınmış, temizlenmiş olarak kalır. Bu mertebeye ulaşan kişi, kalbi ve ozu yonunden insanlara karşı kordur, sağırdır, onları gormez, sozlerini işitmez...
Bir hadis-i şerifte şoyle buyurulmuştur:
– Sizden Allah ’a en sevgili ve en yakın olanınız, başkaları ile kaynaşan ve kendisi ile kaynaşılabilen insandır. Mu ’min de başkaları ile dost olan ve kendisi ile dostluk kurulabilendir...
Buradaki bu inceliğe dikkat etmek lÂzımdır. O da: Allah icin uzleti ve yalnızlığı tercih eden ve toplumdan uzak, tek başına yaşayan kimseden başkaları ile dost olan ve kendisi ile dostluk kurulabilen kişiliğin ve bu ozelliğin gitmemesi gerceğidir.
Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem burada insanda doğuştan bulunan ahlÂkî bir yapıya işaret etmiştir. Boyle bir ahlÂk, ehliyet ve kabiliyet bakımından yetkili olan, herkesin yanında kemÂle erebilir. İnsanlar arasında bu vasfa en fazla sahip olanlar, once peygamberler sonra da velilerdir. Hepsi icinde ulfet bakımından en ustun olanı da şuphesiz Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selemdir.
Yine bunun icindir ki yuksek mertebeye yukselen herkes Allah ’a kavuşmayı sever, olumu arzu eder. Ve olmekten hoşlanır. Ancak marifette daha cok kemÂl bulmak icin yaşamak ister. Cunku marifet bir tohum gibidir. Tohum ne kadar kuvvetli ve cok olursa, mahsul de o nisbette cok olur. Zaten marifet, sahili bulunmayan bir deryÂdır. Allah TeÂl ’nın celÂlini ihÂta ve onu tam mÂnÂsıyla anlamak muhaldir.
Allah TeÂl ’nın, zatını, sıfatını, ef ’alini ve mulkundeki sırları bilmek, ne kadar coğalır ve kuvvetlenirse, Âhiret nimetleri de o nisbette buyur ve coğalır. Bu tohum, iyi ve cok olduğu o vakit, mahsulun coğalması gibidir. İşte bu tohum ancak dunyada temin edilir. Ve ancak temiz gonullere ekilir. Mahsul ise ancak Âhirette alınır. Bunun icin Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Saadetlerin efdali, Allah ’a itaat yolunda gecen uzun omurdur” buyurmuşlardır.
Zira marifetin coğalıp kemale ermesi, fikir ve mucahedeye devam ile dunya iyiliklerinden uzaklaşmak ve yalnız O ’nu aramakla, uzun omur sayesinde temin edilir. Âhirette en cok mesut olanlar, Allah ’ı en cok sevenlerdir. Cunku Âhiret demek, Allah TeÂl ’ya yonelmek ve O ’na kavuşmak saÂdetine erişmek demektir. Uzun iştiyaktan sonra, ebediyen sevgilisine kavuşup hicbir engel olmadan sevgili ile devamlı olarak baş başa kalmaktan daha buyuk sevinc ne olabilir?
Kaynak: SÂdık DÂnÂ, Altınoluk Sohbetleri-6, s. 114
İslam ve İhsan