
Muʼmin, HÂlıkʼın şefkat nazarıyla mahlûkÂta bakış tarzı kazanmalıdır. Merhamete muhtac insanlara infak ile mukellef olduğu gibi, kapısına gelmiş olan kedi-kopekten bile mesʼûl bulunduğunun farkına varmalıdır.
Zira, zerre hÂdiseler vardır ki kulu buyuk mukÂfatlara nÂil eder; yine zerre hÂdiseler vardır ki buyuk bir ÂzÂba dûcÂr eder. CenÂb-ı Hakkʼın rahmeti de gazabı da bÂzen buyuk, bazen orta, bazen de kucuk gorulen bir hÂdisede tecellî edebilir.
Allah TeÂlÂ, DÂvûd -aleyhisselÂm- ’a şoyle vahyetti:
“–Ey DÂvûd! Sıddıkları korkut. FÂsıkları mujdele!”
DÂvûd -aleyhisselÂm- (aldığı bu ilÂhî emrin derûnundaki hikmeti kavrayamadığından, buyuk bir hayret icerisinde şoyle sordu):
“–YÂ Rabbi! Sıddıkları mujdeleyip, fÂsıkları korkutmam gerekmez miydi?”
CenÂb-ı Hak yine şoyle vahyetti:
“–Ey DÂvûd! Sıddıkları korkut ki, kendi amellerine guvenerek mağrur olmasınlar. FÂsıkları mujdele ki, rahmetim gazabımdan coktur.”[1]
KORKARAK VE UMÎD EDEREK DUÂ ETMEK
Her şeyden evvel şunu unutmamak îcÂb eder ki, kulun işlediği sÂlih ameller, ebedî kurtuluşun bir bedeli değil, sadece bir vesîlesidir. Zira insanı amel-i sÂlih işlemeye muvaffak kılan da, butun eksikliklerine rağmen onları kabul eden de CenÂb-ı Hak ’tır. Burada kula duşen vazife ise, yaratılışının îcÂbı olarak bir omur “kulluk” istikÂmetinde yaşamak ve dÂim CenÂb-ı Hakk ’a iltic etmektir. Nitekim Âyet-i kerîmede şoyle buyrulmuştur:
“…AllÂh ’a, korkarak ve (rahmetini) umîd ederek du edin. Muhakkak ki ihsan sahiplerine AllÂh ’ın rahmeti cok yakındır.” (el-A ’rÂf, 56)
ALLAH'IN RAHMETİ HER ŞEYİ KUŞATMIŞTIR
Bu bakımdan, ebedî saÂdet ve selÂmetin yolu, AllÂh ’a duyulan korku ve umit duygularını kalpte Âhenk icinde muhÂfaza etmekten gecer. Zira seven, dÂim sevdiğini incitme korkusuyla ve onun muhabbetini kaybetme endişesiyle yaşar. Mu ’min de AllÂh ’ın muhabbetini kaybetmekten korkmalı, fakat O ’nun rahmetinden de umitvÂr olmalıdır.
Âyet-i kerîmede CenÂb-ı Hak şoyle buyurmaktadır:
“…Rahmetim her şeyi kuşatmıştır…” (el-A ’rÂf, 156)
Fahr-i KÂinÂt -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bu Âyeti tefsîr sadedinde şoyle buyurmuştur:
“Allah TeÂl varlıkları yarattığı zaman, kendi katında Arş ’ın ustunde bulunan kitÂbına: «Rahmetim gercekten gazabıma gÂliptir!» diye yazmıştır.” (BuhÂrî, Tevhîd, 15, 22, 28, 55; Muslim, Tevbe, l4-l6)
DİNÎ KONULARDA GEVŞEKLİK GOSTERMEMELİ
Fakat CenÂb-ı Hakk ’ın rahmetinin gazabından cok olması, insanda asl bir rehÂvete yol acmamalı, dînî konularda kendisine en ufak bir gevşeklik vermemelidir. Zira bilinmelidir ki CenÂb-ı Hak, “RahmÂn” ve “Rahîm” olduğu kadar, “KahhÂr” ve “Muntakim[2]”dir.
Peygamber Efendimiz ’in gonderiliş hikmeti de insanoğlunu sadece cennetle mujdelemek değil, mustesn bir hayat muvÂzenesi icerisinde yaşaması icin, Âhiret azÂbıyla da îkÂz etmektir. Bu hakîkat Âyet-i kerîmede şoyle bildirilmektedir:
“Ey Peygamber! Biz Sen ’i hakîkaten bir şahit, bir mujdeleyici ve bir uyarıcı (ikaz edici) olarak gonderdik.” (el-AhzÂb, 45)
"NASIL OLSA ALLAH AFFEDER" DİYEREK GUNAH İŞLEMEK
Yani bir kimse, fısk u fucûr denizinde nefsini tatmin arzusuyla yol alıyor ve; “Nasıl olsa Rabbimin merhameti geniştir, beni affeder!” diyerek kendisine hoş gelen gunah fırtınaları icinde calkalanıyorsa, varacağı son nokta saÂdet limanı olamaz. Fakat buyuk bir gonul yangını icinde tevbe ve istiğfÂr edebilirse durum değişir. Zira hadîs-i şerîfte şu mujde vÂrid olmuştur:
“Allah TeÂl gunduz gunah işleyenin tevbesini kabul etmek icin geceleyin kapısını acar. Geceleyin gunah işleyenin tevbesini kabul etmek icin de gunduz boyu kapısını acar. Guneş battığı yerden doğuncaya kadar bu boyle devam edip gider.” (Muslim, Tevbe, 31)
Yani fÂsıkların, mucrimlerin ve gunahkÂrların da yegÂne sığınak, barınak ve dayanağı CenÂb-ı Hak ’tır.
SÂLİH AMELLERE GUVENMEMELİ
Diğer taraftan bir mu ’min, ebedî saÂdet ve selÂmeti icin asl ibadetlerine ve yaptığı sÂlih amellere guvenmemeli, dÂim AllÂh ’ın rahmetine sığınmalıdır. Nitekim bir defasındaRasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, ashÂbına şoyle buyurmuşlardı:
“–(İşlerinizde) orta yolu tutunuz, dosdoğru olunuz. Biliniz ki, hic biriniz ameli sÂyesinde kurtuluşa eremez.”
(Ebedî kurtuluşun sadece amelle kazanılamayacağı hakîkati, ashÂb-ı kirÂmı o kadar hayrete duşurdu ki, bu konuda Peygamber Efendimiz ’in bir istisn teşkil edip etmediğini merak ederek

“–Siz de mi kurtulamazsınız, ey AllÂh ’ın Rasûlu?” diye sordular.
Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- şoyle cevap verdi:
“–(Evet) ben de kurtulamam. Şu kadar var ki Allah rahmet ve keremi ile beni bağışlamış olursa, o başka!”(Muslim, MunÂfikîn 76, 78)
Dipnotlar: [1] Darîr Mustafa Efendi, 100 Hadis 100 HikÂye, syf. 166, Haz. Doc. Dr. Selahattin Yıldırım-Dr. Necdet Yılmaz, DÂrulhadis, İstanbul, 2007. [2] Sucluları lÂyık ve mustahak oldukları şekilde cezÂlandırarak intikam alan.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Şebnem Dergisi, Yıl: 2013 Ay: Nisan Sayı: 98
İslam ve İhsan