
Altınoluk Dergisi Yazarı Ali Rıza Temel, derginin Nisan sayısında, Muslumanların gunumuzde yaşadığı ayrılıklara dikkat cekerek din kardeşliğinin onemini vurguluyor. Yazısında din kardeşliğiyle ilgili hadis ve ayetlere dikkat ceken Temel, yazısında Hz. Omer'in gruplaşmaya yonelik tepkisine de yer veriyor.DOST TOKADI DAHA ACIDIR
İnsan en cok , en yakınını kaybettiği zaman uzulur. En yakınının vefasızlığını, hıyanetini, adavetini gorduğu zaman kahrolur. Dost tokadı daha acıdır, derler. Hallac-ı Mansur, oldurmek icin kendisine taş atanlardan ziyade gul atan dostuna uzuldu. Şibli ’nin gulu dostların taşlarından daha acıtıcıydı.
Duşmandan duşmanlık, dosttan dostluk beklenir. Duşmanın dost olmasına sevinilir. Fakat dostun duşman olması insana acı ve uzuntu verir. Guven duygusu yıkılır. Barındığı evin, uzerine yıkılması gibi bir hisse kapılır.
DUŞMANLA İTTİFAK HALİNDE OLAN MUSLUMANLAR VAR
Biz Muslumanları bugunlerde en ziyade uzen, dostların birbirlerine cephe almaları, duşmanlarla ittifak halinde olmaları, tarihte bile eşine az rastlanır şekilde amansız bir kardeş kavgasına tutuşmalarıdır.
MevlÂ, Hz. Peygamberin safında olanları “Kafirlere karşı onurlu ve kararlı, kendi aralarında ise cok merhametli” (Fetih, 29) olarak tanımladığı halde durum tam tersine donuştu. Vaziyetten duşmanlar emin dostlar ise tedirgindir. Muslumanlar bugun, Kur ’an tabiriyle “bir ateş cukurunun kenarında” bulunmaktadırlar. (Al-i İmran, 103)
“BİRBİRLERİNİN BOYNUNU VURAN KAFİRLER HALİNE GELMEYİN”
Hz. Peygamber (s.a.v.) veda hutbesinde “Benden sonra birbirlerinin boynunu vuran kafirler haline gelmeyin.” buyurmuştu. Hz. Peygambere ummet olduğunu, onu cok sevdiğini soyleyenler onu son derece incitip uzecek bir konum icinde nasıl bulunabilirler? Birbirleriyle cekiştiklerinde guclerini kaybedip bozguna uğrayacaklarını, duşmanlara yem olacaklarını nasıl akıl etmezler?
DİN KARDEŞLİĞİYLE İLGİLİ 5 HADİS
Hz. Peygamber (s.a.v.) ’in adı anılınca salavat getirenler, sunnettir diye sakal bırakıp misvak kullananlar, kutlu doğum programları duzenleyenler, senin yoluna kurban olayım diyenler, onun şu sozlerine nasıl kulak tıkarlar;
“Birbirinizden nefret etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt cevirmeyin. Ey Allah ’ın kulları, kardeş olun. Bir Musluman ’ın din kardeşiyle uc gunden fazla kus durması helÂl olmaz.” (Buhari, Edep, 62)
“Musluman kardeşine bir sene kus duran kimse onun kanını dokmuş gibi vebaldedir. (Ebu Davud, Edeb, 47)
“Muminler birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat gostermede tıpkı bir organ rahatsızlandığında diğer organlarda uykusuzluk ve yuksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer” (Muslim, Birr, 66)
“El sıkışın, icinizdeki kin gitsin, birbirinize hediye verin sevginiz artsın ve duşmanlıklar yok olsun” (Muvatta, Husnu ’l huluk, 4)
“İman etmedikce cennete giremezsiniz, aranızda sevgi ve muhabbeti ikame etmedikce de iman etmiş olamazsınız.” (Muslim, İman, 93)
Hz. Peygamber (s.a.v.) bizim, kendisine layık ummet, Mevl ’ya layık kul olabilmemizin şartlarını ayan-beyan ortaya koymuşken Muslumanlar olarak biz bu şartlara aykırı nasıl davranabiliriz? Allah ve Rasûlunun emir ve tavsiyelerine kulak vermeden nasıl musluman olunur?
Kur ’an-ı Kerimde defalarca “Allah ’a ve Rasulune itaat edin” dendiği halde, sergilediğimiz bu isyan tablosuyla biz ne derece Muslumanız, Allah ve Rasûlunu ne kadar seviyoruz? Yaşadığımız hale bakıp Muslumanlığımızı sorgulamak, kendimizi cek etmek durumunda değil miyiz?
Rabbimiz bir, Peygamberimiz bir, Kitabımız bir, kıblemiz bir olduğu halde biz kendi aramızda nasıl bir ve beraber olamıyoruz? Aynı kıbleye yonelmek, aynı camide saf tutmak aynı bayramlarda sevinmek bizleri birleştirmeye yetmiyor mu? Aynı cennette buluşmak istemiyor muyuz? Peki bu ayrılık, aykırılık, bu fitne, bu fesat, bu haset niye?
BİR MUSLUMAN SURU MANTIĞIYLA HAREKET ETMEZ
Akıllı bir mu ’min yaptığı işin, bulunduğu konumun gerekcesini bilmek durumundadır. Ben neyi nicin yapıyorum, neden bu konumda ve safta bulunuyorum? diye kendini hesaba cekmelidir. Bir Musluman suru mantığıyla hareket etmez. “Hakkında bilgin olmayan şeyin peşine duşme. Cunku kulak, goz ve kalp, bunların hepsi de yaptıklarından sorumludur.” (İsra, 36)
Genellikle yaşadığımız fitne ve tefrikaların sebebi nefsi zaaflarımız, cehaletimiz, şahıs, grup ve mezhep taassubumuzdur. Araştırıp soruşturmadan, İslam ’ın ruhunu ve temel değerlerini oğrenmeden “uydum kalabalığa” mantığı ve “suru ruhu”yla hareket bir Muslumana yakışmaz.
PEŞİNDEN GİTTİĞİMİZ ŞAHISLARA DİKKAT ETMELİYİZ
Peşinden gittiğimiz şahıslar bizi birbirimize duşman yapıyor, tefrika ve fitneye onculuk ediyorlarsa bunları derhal terk edip sevÂd-ı a ’zam ’a yani ummetin ana kitlesine donmeliyiz. Cemaat rahmet, fitne azaptır.
Cemaat liderleri, kanaat onderleri bizi birbirimize yaklaştırdıkları, kaynaştırdıkları nispette değerlidirler. Ummetin birlik ve butunluğunu değil de kendi cemaatlerinin varlığını on planda tutarlarsa ummetin birliğine kastediyorlar demektir. Musluman hic bir şahıs ve ekibin kapris ve ozel cıkarlarının aleti olamaz. Aslolan ummet butunluğudur.
OMER: “DUYDUM Kİ BU FİLANIN EKİBİNDEN DENİYORMUŞ”…
Hz. Omer (r.a.) Muslumanların dağınıklığı ve bu dağınıklığın yol acacağı tehlikelere karşı bizleri şoyle uyarmaktadır;
“Duyduğuma gore ozel meclisler ediniyormuşsunuz. Oyle ki meclisler parsellenmiş ve iki kişi bir araya geldiğinde; bu filanın arkadaş grubundan, bu filanın ekibinden deniyormuş.
Allah ’a yemin ederim ki; bu durum hem dinimiz, hem şerefimiz, hem de huzur ve guvenimiz acısından ciddi bir tehlikedir. Bu hal sizden sonra gelenlerin İslam ’ı parca parca bolerek bu filanın goruşu, şu filanın goruşudur demelerine yol acar, meclislerinizi birleştirin, birlikte oturun. Boyle yapmanız dostluğunuzun daha devamlı olmasını, insanlar arasında daha heybetli gozukmenizi sağlar.”
Bu ikazı daima goz onunde bulundurursak tefrika ve dağınıklığın onune gecer, ummet birliğini korur, gucumuzu, onur ve izzetimizi muhafaza etmiş oluruz.
Aynı safta namaz kılan, aynı kıbleyi tavaf eden, Kur ’an ’ı ve sunneti kendine rehber edinen bir Musluman abartılmış, sivriltilmiş, hayali guc ve meziyetlerle donatılmış şahısların kaprisleri icin oz kardeşlerine cephe alamaz.
Tefrikanın gerekcesi olamaz. İhtilaf anında nereye muracaat edileceği bellidir. İttifak icin aslolan iyi niyet ve samimiyettir. Enaniyetin, menfaatin, ihtirasın esiri olanlarla bir yere varılmaz. Boylelerinin ateşine odun taşımak, bunların ihtiraslarına alet olmak buyuk vebaldir.
BAŞKALARINA KORU KORUNE TABİ OLANLARIN KIYAMETTEKİ FECİ HALİ
Başkalarına koru korune tabi olanların kıyametteki feci hali şoyle belirtiliyor:
“Yuzleri ateşte cevrildiği gun; ‘Keşke Allah ’a itaat etseydik, Peygambere itaat etseydik ’ derler. Yine onlar derler ki: ‘Ey Rabbimiz! Biz yoneticilerimize, buyuklerimize tabi olduk, onlar da bizi doğru yoldan saptırdılar. Ey Rabbimiz! Onlara azabı iki kat ver ve onları buyuk bir lÂnete uğrat.” (Ahzab, 60-68)
“Halkın hepsi Allah ’ın huzuruna cıkarlar. Gucsuzler, buyukluk taslayanlara: Şuphesiz ki biz size tabi idik. Şimdi Allah ’ın azabından hic bir şeyi bizden uzaklaştırabiliyor musunuz? derler. Onlar da: Eğer Allah bizi doğru yola iletmiş olsaydı biz de sizi doğru yola gotururduk. Artık sızlansak da sabretsek de birdir. Bizim icin kacıp sığınacak bir yer yoktur, derler.” (İbrahim, 21)
HERKES KENDİ AKLI VE AMELİNE GORE HESABA CEKİLİR
Suc da ferdidir. Ceza da ferdidir. Herkes kendi aklı ve ameline gore hesaba cekilir. Herkes kendi gozuyle gormek, kendi kulağıyla duymak, kendi aklıyla duşunmek durumundadır. Melekeleri yerinde olanların mazeret uretmeye hakları yoktur. İradi ve gonullu olarak yapılan işlerin vebali sadece yapana aittir. Şeytana uymak da bu kabildendir. Onun icin hic kimse şeytanı suclayarak kendini aklayamaz.
ŞEYTAN ‘BENİ KINAMAYIN, KENDİNİZİ KINAYIN ’ DİYOR
Sorumluluğun ferdi olduğunu bilmek ve buna gore hareket etmek gerekir. Şeytan da bir imtihan aracıdır. Nitekim Şeytan kendi konumunu şoyle belirtiyor: “Aslında benim sizi zorlayacak hic bir gucum yoktu. Ancak sizi isyana davet ettim, siz de benim davetimi hemen kabul ettiniz, oyle ise beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz.” (İbrahim, 22)
Dostluğumuzu, kardeşliğimizi bozanlar kim olursa olsun, hangi konumda bulunursa bulunsunlar, onlara tabi olmak bizi vebalden kurtaramaz. Telkinleri dinî icerikli olsa da, Allah ve peygamber adına yapılsa da bizi birbirimize duşman ediyor, bizi kendi ihtiraslarına ve duşmanların emellerine basamak yapıyorlarsa onların yaldızlı ve tahrik edici soz ve davranışlarına kanmamalıyız.
Tarih boyunca bilhassa icimizdeki dost kılığındaki duşmanlarca aldatılmış olmamız, birbirimizin kanına girmiş olmamız artık sona ermelidir. Bir mumin bir delikten iki defa ısırılmaz. Bize yakışan feraset sahibi olmak ve gecmişten ders almaktır.
Duşmanları guldurup dostları ağlatmak daha ne kadar surecek? Bilal ’i, Selman-ı Farisi ’yi, Suheyb-i Rumî ’yi kardeş yapan İslÂm “en hayırlı ummet” cercevesinde bizi neden bir araya getirmesin?
Allah yolunda kenetlenmiş binalar gibi saf olması gerekenler neden duşman safında olmuşlar? Neden başkalarını tamir, kendilerini tahrip etsinler?
Neden bir tebessumu bile kendilerinden esirgesinler?
Kendisi siftah edince muşteriyi kardeşine yollayanlar, birbirlerine: Canım, kardeşim, iki gozum diye hitap edenler bugun neden birbirlerine lÂnet etsinler?
Omrumuz eski dostlukların hasretleriyle mi gecsin? Sevmek ve sevilmek varken yermek yerilmek neyin nesi?
Kaynak: Ali Rıza Temel / Altınoluk Dergisi, Sayı, 350
İslam ve İhsan