
Şebnem Dergisi Yazarı Meliha Aydınlı Fuzulî'nin meşhur Su Kaside'sinin şerhini yapıyor.Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gonlum cÂk cÂk
Kim murûr ilen bırağur rahneler dîvÂre su
(Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden, gonlum parca parca olsa, buna şaşılmaz!.. Nitekim akarsu da gelip gecerken duvarda yarıklar acar.)
Kılıcın îmal edilirken su ile celikleştirilmesi, kılıc suyu, kılıcın parlak ve keskin hÂle getirilmesi gibi sebeplerle “kılıc” deyince akla “su” gelir. Akarsuyun akıp dururken duvarda yarık bırakması gibi, senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının verdiği acıdan gonlumun paramparca olmasında şaşılacak bir şey yoktur.
Sanatlar: Âşığın parca parca olmuş, gonlunun yarılmış duvara benzetilmesi “teşbih”, “cak” kelimesinin birinci mısrada iki kez tekrarlanması “tekrîr”, “Tiğ”-“cak”; “su”-“murur”-“rahne”; “zevk”-“gonul” kelimeleri arasında mÂn irtibatları bulundurularak bir araya getirilmesiyle “tenÂsub” sanatı yapılmıştır.
Gonul Gozu ile MÂnÂsı: YÂ RasûlÂllah!.. Sen ’in kÂinata bir kez şefkatli bakışından, gamzelerinden, kirpiklerinden suzulup gelen o hancer, o temren, o ok, benim bağrıma geliyor; topraktan yaratılan bedenime, gozumden akan yaşlar bağrımda yarıklar acıyor ki, sevgilinin bakışları yaralayıcılık bakımından kılıca benzer ve gonlu paramparca eder de bu ancak zevk verir, O ’na Âşık gonullere…
Vehm ilen soyler dil-i mecrûḥ peykÂnun sozin
İhtiyÂt ilen icer her kimde olsa yÂre su
(Yarası olanın suyu ihtiyatla, cekine cekine icmesi gibi, benim yaralı gonlum de senin ok temrenine (ok ucuna) benzeyen kirpiklerinin sozunu korka korka soyler.)
Sevgilinin kirpiklerine karşılık kullanılan “peykan” kelimesi, okun ucundaki demir mÂnÂsına gelir. Sevgilinin oka benzeyen kirpikleri, bu guzel kirpiklere sahip sevgilinin sevene bakması, Âşığı yaralar. Yaralanmış olan kişi de yarası olduğu icin suyu artık sakınarak, ihtiyatla, icer.
Sanatlar: Peykan ile sevgilinin kirpiklerinin kastedilmesinde “acık istiÂre”, yaralı gonlun hasta bir insana benzetilmesi “teşbih”, “Mecrûh”-“yÂre”; “vehm”-“ihtiyat”; “soz”-“soylemek”; “su”-“icmek” kelimeleri arasında mÂn irtibatı bulunarak bir araya getirilmesinde “tenÂsub” sanatı kullanılmıştır.
Gonul Gozu ile MÂnÂsı: Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in mÂnevî şahsiyetinin tarîkat meclislerinde her an hazır bulunduğuna ve nazarı ile zikir halkasında bulunanlara ilÂhî feyiz dağıttığına inanılır. Bu sebeple, zikir meclisinden sonra ilÂhî feyzin dağılmaması icin uzun sure su icilmemesi veya suyun ihtiyatla icilmesi tavsiye edilmiştir.
Suya virsun bağ-bÂn gul-zÂrı zahmet cekmesun
Bir gul acılmaz yuzun tek virse min gul-zÂre su
(Bahcıvan nÂfile yorulmasın, gul bahcesini sele versin; cunku gul bahcesini bin kere sulasa, Senin yuzun gibi bir gul acmaz.)
Bahcıvan gul bahcesini bin kere sulasa, hatta sulamaktan sele verse de Sen ’in yuzun gibi bir gul yetiştirmesi imkÂn dÂhilinde değil; soyleyin ona boşuna yorulmasın.
Sanatlar: Yuz; rengi ve şekli dolayısıyla gule benzetilerek “teşbih”; suya vermek, bağbÂn, gulzÂr, gul, su kelimeleriyle “tenÂsub”; “Tek” kelimesinin hem “bir”, hem de “gibi” mÂnÂsıyla kullanılmasında “tevriye” sanatı vardır. “Bir” ve “min” (bin) kelimeleri arasında ise “tezad” sanatı bulunmaktadır.
Gonul Gozu ile MÂnÂsı: CenÂb-ı Hak, butun kÂinÂtı (gul bahcesini) yaratmış ve bu bahcenin en nadide gulu olarak da Âlemlerin Efendisi Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’i var etmiştir. Artık hicbir gul bahcesinde O Gul gibi her yonuyle kÂmil bir insan, Gul Kokulu bir Sevgili var olacak değildir. O gelmiş-gecmiş butun insanların, cinlerin, hatt cumle mahlûkÂtın en şereflisidir. Bırakın onun gibi bir gul yetişmesini, ona benzer bir gul bile mumkun değildir.
Tirmizî ’nin Hazret-i Enes -radıyallÂhu anh- ’ten rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz şoyle buyurmuştur:
“AllÂh ’ın gonderdiği butun peygamberler guzel yuzlu ve guzel sesli idi. Fakat sizin Peygamberiniz hepsinden daha guzel yuzlu, daha guzel seslidir.”
Şuphesiz bu bir ovunme değil, hakîkati ifadedir. Boyle bir hakîkati Peygamber Efendimiz dile getirmemiş olsa, kim soyleyecekti ki? Gerci Âyet-i kerîmelerde Rabbimiz, O ’nun fazilet ve meziyetlerine de sayısız şehÂdette bulunmuştur.
Bir misÂl olmak uzere “Muhakkak ki Sen yuce bir ahlÂk uzeresin” (el-Kalem, 4) Âyet-i kerîmesi, Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in sadece sûreten değil, sîreten de kemal noktasında bir mefhar-i mevcûdÂt olduğuna işaret etmektedir. HÂlbuki ahlÂk guzelliği, bedenî guzellikten daha zor elde edilen ve daha ehemmiyetli bir yondur.
Hazret-i Âişe -radıyallÂhu anhÂ- VÂlidemiz de Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in eşsiz guzelliğini şoyle anlatır:
“Yusuf ’u gorenler bıcakla ellerini kestiler. Eğer onlar benim Efendim ’i -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- gorselerdi, değil ellerini kesmek, bıcağı kalplerine saplarlardı da haberleri olmazdı.”
Ezcumle; guzelini, daha guzelini, en guzelini yetiştirmek icin kimse uğraşmasın. Allah TeÂlÂ, varlık Âleminin gelmiş ve gelecekte, ezel ve ebedde guzellik adına ne ozellik var ise, -Hazret-i Rûh-i PÂkine salavÂt- Efendimiz ’de dercetmiş, tum husn-i melÂhati O ’nun vasfında muzeyyen kılmıştır. O ’ndan once bu mukemmellikte kimse gelmediği gibi, Hatem-i Enbiya olması dolayısıyla da kendisinden sonra cemÂlî ve kemÂlî vasıflarda ustun birinin yetişmesi imkÂn dÂhilinde değildir.
Kaynak: Meliha AYDINLI / Şebnem Dergisi, Sayı; 122
İslam ve İhsan