
Oldukten sonra neler olur? Ahirette muminlerin durumu ne olacak? Ahirette gunahkÂrların durumu ne olacak? Olunce melekler neler soracak? Oldukten sonra insanların durumu...Hazret-i Ber bin Âzib şoyle anlatır:
Resûlullah Efendimiz ’le beraber, EnsÂr ’dan bir zÂtın cenÂzesine gitmiştik. Kabrine kadar vardık, henuz defnedilmemişti. Efendimiz ’in etrafına oturduk. Bir semÂya, bir yere bakmaya başladılar. Uc defa mubÂrek gozlerini yukarı kaldırıp yere indirdiler. Sonra da:
“AllÂh ’ım! Kabir azÂbından Sana sığınırım!” diye du ettiler.
AHİRETTE MUMİNLERİN DURUMU NE OLACAK? Daha sonra şoyle buyurdular:
“Musluman bir kimse Âhirete yaklaştığı ve dunyadan ayrılma vakti geldiği zaman, olum meleği gelir ve başucuna oturur. SemÂdan da melekler inerler; yuzleri guneş gibi parlaktır. Yanlarında Cennet kefenlerinden ve kokularından vardır. O şahsın onune, baktığı yere otururlar. Olum meleği şoyle der:
«‒Ey itmi ’nÂna ermiş nefs! Rabbinin mağfiretine ve rızÂsına kavuşmak icin cık!»
O da su damlasının kaptan aktığı gibi kolaylıkla cıkıverir.
Diğer melekler, o rûhu olum meleğinin elinde goz acıp kapayıncaya kadar bile bırakmadan hemen alırlar ve semÂya yukseltirler. Yanlarından gectikleri her melek topluluğu:
«‒Bu guzel ruh da kim?» derler.
Rûhu yukselten melekler de onu en guzel isim ve sıfatları ile yÂd ederek:
«–Bu falan oğlu falandır.» derler.
SemÂya vardıklarında butun sem kapıları acılır. Yedinci kat semÂya varıncaya kadar, icinden gectikleri her bir semÂnın AllÂh ’a en yakın olan mukarreb melekleri, bu rûhu teşyî eder (uğurlar).
Sonra:
«–Onun amel defterini İlliyyîn ’e yazın!» denilir.
Daha sonra da:
«‒Kulumu yeryuzune geri goturun. Cunku Ben, onları yerden yaratacağımı, tekrar ona dondureceğimi ve yine oradan cıkaracağımı vaad ettim.» denilir.
O kimsenin rûhu cesedine geri getirilir.[1]
OLUNCE MELEKLER NE SORAR? Melekler olunun yanına gelirler ve:
«‒Rabbin kim?» derler.
«‒Allah.» der.
«‒Dînin nedir?» derler.
«‒İslÂm.» der.
«‒Sizin icinizden cıkan şu zÂt kimdi?» derler.
«‒AllÂh ’ın Resûlu ’ydu.» der.
«‒Bunu nereden bildin?» derler. O da:
«‒AllÂh ’ın KitÂbı ’nı okudum, O ’na îmÂn ettim ve O ’nu tasdîk ettim.» der.
Bunun uzerine semÂdan bir munÂdî şoyle nid eder:
«‒Doğru soyledi, ona Cennet ’te bir yer hazırlayın, Cennet elbiseleri giydirin ve Cennet ’teki mekÂnını gosterin!»
Daha sonra bu kimse kabrine yatırılır. Cennet ’in ruzgÂrı ve hoş rÂyihası kendisine gelir. Ona bunlar yapıldıktan sonra, yanında guzel yuzlu, temiz kıyafetli ve hoş kokulu bir adam temessul eder:
«‒Hoşlandığın şeylerle sevin! Bu sana vaad edilen gundur!» der.
Musluman:
«‒Sen kimsin? Hayır mujdeleyen bir yuzun var!» diye sorduğunda o şahıs:
«‒Ben senin sÂlih amelinim.» der.
Sonra o kimse şoyle yalvarır:
«YÂ Rabbi! KıyÂmeti hemen gercekleştir ki (Cennet ’te bana lûtfedeceğin) ehlime ve malıma kavuşayım!»”
Bunu soyledikten sonra Resûlullah Efendimiz şu Âyet-i kerîmeyi tilÂvet buyurdular:
“Allah TeÂlÂ, sağlam sozle (yani «LÂ ilÂhe illÂllah!» diyerek) îmÂn edenleri(n ayağını kaydırmaz) hem dunya hayatında hem de Âhirette sapasağlam tutar…” (İbrahim, 27)
AHİRETTE GUNAHKARLARIN DURUMU NE OLACAK? Sonra Efendimiz şoyle devam ettiler:
“FÂcir (gunahkÂr) kimseye gelince; Âhirete yaklaşıp dunyadan ayrılma vakti geldiğinde, olum meleği gelir ve başucuna oturur. SemÂdan melekler inerler; yuzleri simsiyah ve ellerinde kıldan yapılmış kaba ve sert giysiler vardır. Onune, gozunun baktığı yere otururlar. Olum meleği:
«‒Ey pis ruh! AllÂh ’ın hiddet ve gazabına uğramak icin cık!» der.
Ruh cesetten, kancalı ve catallı bir şişin ıslak yunun icinden cekilip cıkarılması gibi oldukca zor ayrılır. Onunla birlikte vucuttaki butun damarlar ve sinirler de (sanki) kopar, (yani o derece ıztırap verir).
Melekler hemen kalkarlar, o rûhu bir an bile bekletmeden semÂya yukseltirler. Yanlarından gectikleri her melek topluluğu:
«‒Bu pis ruh da kim?» derler.
Melekler, kotu sıfatlarını zikrederek «falan kimse» derler.
SemÂya vardıklarında sem kapıları yuzune kapanır.
«–Amel defterini Siccîn ’e yazın!» denilir.
Daha sonra da:
«–Kulumu yeryuzune geri goturun. Cunku Ben, onları yerden yaratacağımı, tekrar ona dondureceğimi ve yine oradan cıkaracağımı vaad ettim.» denilir.
Rûhu yere atılır. Cesedinin icine duşer.”
Allah Resûlu burada da şu Âyet-i kerîmeyi tilÂvet buyurdular:
“…Kim AllÂh ’a ortak koşarsa, sanki o, gokten duşup parcalanmış da kendisini kuşlar kapmış, yahut ruzgÂr onu uzak bir yere suruklemiş (bir nesne) gibidir.” (el-Hac, 31)
Sonra da Efendimiz sozlerine şoyle devam ettiler:
“Melekler o (gunahkÂr)a gelirler ve:
«–Rabbin kim?» derler.
«–Bilmiyorum!» der.
SemÂdan bir munÂdî şoyle nid eder:
«–Yanlış soyledi. Ona ateşten bir yer hazırlayın, Cehennem elbiseleri giydirin ve Cehennem ’deki yerini gosterin!»
Kabri onu sıkar. Oyle ki kaburga kemikleri birbirine gecer.[2] Cehennem ’in kokusu ve sıcaklığı ona gelmeye başlar. Bunlar yapıldıktan sonra yanında cirkin suratlı, perişan kıyafetli ve kotu kokulu bir adam temessul eder:
«–Hoşlanmadığın şeyle mujdelen! Bu, sana vaad edilen gundur.» der.
FÂcir:
«–Sen kimsin? Yuzun şer habercisi!» der.
O da şoyle cevap verir:
«‒Ben senin kotu amelinim!»
Bunun uzerine fÂcir:
«YÂ Rabbi! KıyÂmeti hic getirme!» der.” (HÂkim, Mustedrek, I, 93-95/107. Krş. Ahmed, IV, 287, 295; Heysemî, III, 50-51)
Dipnotlar:
[1] Tefekkur ufku ne kadar gelişirse gelişsin, Âm bir kimsenin idrÂkinde, renkleri tam mÂnÂsıyla canlandırmak nasıl mumkun değilse, bu dunya hayatında bizlerin de, hic gormediğimiz kabir Âleminin keyfiyetini tam mÂnÂsıyla idrÂk etmemiz soz konusu olamaz. Bu sebeple bizler, kabir ve otesine Âit hÂdiselerin Kur ’Ân ve Sunnet ’te bildirildiği uzere olacağına inanır ve îmÂn ederiz. Beşer idrÂki, dunyevî intibÂlarla duşunebildiğinden, Resûlullah Efendimiz de, kabir hayatına dÂir hakîkatleri bizim idrak seviyemize gore beyan buyurmuşlardır. O Âlemin asıl mÂhiyet ve keyfiyetini ancak Rabbimiz bilir.
[2] Bu nevî tÂbirlerin mecÂzen mi, yoksa hakîkî mÂnÂsıyla mı kullanıldığı, bizim icin mechuldur. Zira bizler, kabirde gercekleşecek hÂllerin keyfiyetini dunyevî idrÂk imkÂnlarımızla tam olarak bilmekten Âciziz. Hadîs-i şerîflerde Berzah Âlemi ’nin şartları hakkında verilen haberlerin, dunyada yaşanan ve bilinen şeylerle tasvir edilmiş olması, -AllÂhu a‘lem- kabir azÂbının dehşet ve şiddetini biz kullara lÂzım olduğu derecede idrÂk ettirmek ve gerekli ders ve ibretleri almaya sevk etmek icindir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
MUNKER VE NEKİR MELEKLERİ HANGİ SORULARI SORACAK? - VİDEO