
Peygamber Efendimiz ’in Ummu Mabed ’in (r.a.) kısır ve hasta bir koyundan sut sağma mucizesi...ResûlullÂh, Medine ’ye hicret yolculuğunda Ebûbekir Sıddık ve azatlısı Âmir bin Fuheyre ile birlikte AbdullÂh bin Ureykıt rehberliğinde Kudeyd mevkiinde bulunan bir cadıra uğradılar. Bu cadır Ummu MÂbed adında bir kadına aitti. Kendisi gelip gecen yolcuların su ve yiyecek ihtiyaclarını karşılamaya calışırdı. Medine ’nin mukaddes yolcuları da Ummu MÂbed ’den sut istediler. Ummu MÂbed ’in cadırında gayet zayıf bir koyunu vardı. Bu koyunun sutu olmak şoyle dursun, aşırı zayıflığı sebebiyle, suruye katılıp meraya gitmeye bile mecali yoktu. Bu sebeple cadırın bir koşesinde kalmıştı. ResûlullÂh, koyunu sağmak icin Ummu MÂbed ’den izin istedi.
Kadın:
“−Şayet onda sut bulabilirsen sağ!” dedi.
Sevgili Peygamberimiz, Allah TeÂl ’nın bereket ihsan etmesi icin dua ettikten sonra besmele cekerek bizzat kendi elleriyle o gun koyundan bol miktarda sut sağdı.
ResûlullÂh oradan ayrıldıktan sonra Ummu MÂbed ’in kocası Ebû MÂbed cadıra geldi ve bolca sut gorunce hayretle:
“−Ey Ummu MÂbed! Bu sutler nereden geldi? Koyunlar uzak merada, hepsi de kısır, burada ise sağılı hayvan yok! Bu ne hÂldir?” diye sordu.
Hanımı:
“−Bugun bize mubarek bir zÂt uğradı. Şoyle şoyle guzel hÂlleri vardı.” diye o gun yaşadığı hÂdiseleri kocasına anlattı.
Kocası:
“−Aman şu zÂtı bana tÂrif et!” deyince, Ummu MÂbed, Varlık Nûru ’nun dış gorunuşunu (şemailini) şoyle tÂrif etti:
“−Gorduğum zÂt, guzelliği her hÂlinden belli olan, nûr yuzlu, guzel ahlÂklı biriydi. Vucudunda hic bir kusuru olmayıp gayet endamlı ve guzel yuzluydu. Mutebessim bir cehreye sahipti. Gozunun siyahlığı, kirpiklerinin cokluğu, sesinin nezÂketi dikkat cekiyordu. Gozunun beyazı gayet beyaz, siyahı gayet siyah ve yaratılıştan surmeliydi. Sacları koyu siyah, sakalı ise sık ve hafif uzundu.
Sustuğunda uzerinde sekînet ve vakar hÂsıl oluyor; konuştuğunda ise guzelliği, guler yuzluluğu ve tatlı dilliliği ortaya cıkıyordu. Sozleri sanki dizilmiş inci taneleri gibi ağzından birer birer cıkıyordu. Sozu gayet acıktı, hak ile bÂtılı iyi ayırıyordu. Ne acizlik sayılacak kadar az, ne de bıktıracak kadar cok konuşuyordu. Yanında bazı arkadaşları vardı ki O, bir şey soylediği zaman O ’nu dikkatlice dinliyor ve verdiği emri yerine getirmek icin hemen koşuşuyorlardı. O, hizmetine koşulan ve hurmet edilen biriydi. Ayrıca kimseyi ayıplamıyor ve azarlamıyordu.”
Ebû MÂbed bu guzel sıfatları işitince:
“−Vallahi bu zÂt Kureyş kabîlesinde ortaya cıkan Peygamber ’dir. O ’nunla beraber olup kendisine arkadaşlık etmeyi ne kadar isterdim. Yine de bir yol bulabilirsem muhakkak ona ulaşacağım!” dedi.[1]
Allah Resulu ’nun mubarek elleriyle sağdığı o koyun, Hazret-i Omer ’in halifeliği zamanında meydana gelen şiddetli kuraklığa kadar yaşamıştır. Ummu MÂbed (r.a.):
“−Yeryuzunde hayvanlar yiyecek bir şey bulamayıp da sutleri kesilmişken, biz o koyunu akşam sabah sağardık.” diyerek koyundaki bereketi ifade etmiştir.
[1] Bk. İbn-i Sa ’d, I, 230-231; VIII, 289; HÂkim, III, 10-11
İslam ve İhsan