
Olen kişinin ardından yapılan yanlışlar neler? Olen kimsenin ardından yapılan hatalar...Mu ’minlerin bu fĂ‚nî dunya hayatında birbirlerine karşı vazifelerinin sonuncusu; vefĂ‚t eden din kardeşlerinin cenĂ‚zesine iştirak etmek, namazını kılmak ve onu kabrine defnetmektir. Bu, mevtĂ‚ya karşı son vazife olduğu gibi, arkada kalan yakınlarına karşı da bir kadirşinaslıktır.
Muslumana yakışan, sevincli anlarında olduğu gibi kederli zamanlarında da din kardeşlerinin yanında olabilmektir. İşte cenĂ‚ze, bu kederli anların en acı ve ibretli olanıdır. CenĂ‚ze merasimlerinde gonuller, derin bir tefekkur, ayrılık acısı ve huzun ikliminde rakikleşir. VefĂ‚t eden din kardeşlerinden ibret alabilenler, omurlerinin kalan kısmını CenĂ‚b-ı Hakk ’ın emirlerine daha buyuk bir hassĂ‚siyetle riĂ‚yet noktasında nefislerini muhĂ‚sebe imkĂ‚nı bulurlar.
OLEN KİŞİNİN ARDINDAN YAPILAN YANLIŞLAR HĂ‚l boyleyken, gunumuzde cenĂ‚zenin bu ulvî muhtevĂ‚sıyla tezat teşkil eden ve İslĂ‚mî Ă‚dĂ‚ba uymayan birtakım hĂ‚l ve davranışlarla karşılaşılmaktadır. Kimi cehĂ‚letten, kimi gafletten, kimi menfaatperestlikten, kimiyse bĂ‚tıl din ve kulturlerin tesirinde kalmaktan kaynaklanan bu bid ’at ve yanlışlıkların başlıcalarını maddeler hĂ‚linde sıralayacak olursak:
1. CenÂzeye celenk gondermek.
2. CenĂ‚zenin katafalka konularak saygı duruşunda bulunulması.
3. CenĂ‚zenin hayattayken vazife yaptığı yerlere goturulerek başında nutuk cekilmesi.
4. Bando vb. calgılar eşliğinde teşyî edilmesi.
Oluler Neden Hemen Gomulmeli? 5. CenĂ‚zenin -zarûret olmadığı hĂ‚lde- morgda veya soğuk depolarda bekletilmesi.
Zira İslĂ‚m ’da cenĂ‚zeyi bekletmeyip bir an once defnetmek esastır. Resûlullah Efendimiz ’in bu hususta pek cok îkĂ‚zı bulunmaktadır. Nitekim Talha ibni ’l-BerĂ‚ hastalandığında Peygamber Efendimiz onu ziyarete gitmiş, yanından cıkınca da orada bulunanlara şoyle buyurmuştur:
“Talha ’ya olumun yaklaştığını goruyorum. Olecek olursa bana haber verin. Techîz ve tekfîn işlerinde elinizi cabuk tutun. Cunku bir Muslumanın cesedini ailesinin yanında bekletmek uygun değildir.” (Ebû DĂ‚vûd, CenĂ‚iz, 34)
Yine Resûlullah Efendimiz, Hazret-i Ali ’ye de şoyle buyurmuşlardır:
“Uc şeyi geciktirme! Vakti giren namazı, hazırlanan cenĂ‚zeyi ve (evlendirmek icin) dengini bulduğun kocasız kadını.” (Tirmizî, SalĂ‚t, 13/171)
Cenaze Neden Ilık Suyla Yıkanır? 6. CenĂ‚zeyi kaynar veya soğuk su ile yıkamak da yanlıştır. Zira diriye gosterilen şefkat ve hassĂ‚siyetin cenĂ‚zeye de gosterilip ılık suyla yıkanması îcĂ‚b eder.
Ummu Kays bint-i Mihsan anlatıyor:
“Oğlum olmuştu. Bu sebeple cok uzuldum. Onu yıkayan kimseye teessurle:
«–Oğlumu soğuk su ile yıkama, onu oldureceksin!» dedim.
UkkĂ‚şe hemen Resûlullah ’a gidip benim soylediklerimi haber verdi. Allah Resûlu tebessum ettiler ve:
«–Boyle mi soyluyor! Oyleyse onun omru uzadı.» buyurdular.”
Hadîsin rĂ‚vîsi; “Biz, bu kadın kadar uzun yaşayan başka bir kimse bilmiyoruz.” demiştir. (NesĂ‚î, CenĂ‚iz, 29)
Cenaze Nereye Defnedilmeli? 7. CenĂ‚zeyi bulunduğu yerden başka bir yere goturup orada defnetmek de gunumuzde sıkca karşılaşılan yanlışlıklardan biridir. CenĂ‚ze ancak, olduğu beldede bir Musluman mezarlığı yoksa başka bir yerde defnedilebilir. Bu da muhim bir hassĂ‚siyettir. Zira hayattayken sĂ‚lihlerle beraber olmaya dikkat edildiği gibi, vefĂ‚t eden mu ’minleri de sĂ‚lihlerin arasına defnetmeye îtinĂ‚ gosterilmelidir.
Cenaze Uğurlanırken Ne Yapılmaz? 8. CenĂ‚ze hizmetlerinin yaşayanlara yonelik gĂ‚yelerinden biri, olumu hatırlamak, Ă‚hiret Ă‚lemini duşunmek ve ibret almaktır. HattĂ‚ bu maksadı ihlĂ‚l edebileceği endişesiyle cenĂ‚zeyi teşyî ederken yuksek sesle Kur ’Ă‚n-ı Kerîm okumak, tekbir getirmek ve zikir cekmek bile bazı Ă‚limler tarafından hoş karşılanmamıştır. Bundan dolayı; tevĂ‚zu, hiclik, sĂ‚delik ve samimiyetin hĂ‚kim olması gereken cenĂ‚ze hizmetlerinde, gosteriş ve israfa sebep olan merasimlerin icrĂ‚ edilmesi doğru değildir.
Nitekim sahĂ‚be-i kirĂ‚mdan Useyd bin Hudayr fazîletli kişilerden biriydi. Sık sık şoyle derdi:
“Eğer şu uc hĂ‚lden biri uzere devamlı durabilseydim, hic şuphesiz Cennetliklerden olurdum:
1. Kur ’Ă‚n ’ı okuduğum veya okunan Kur ’Ă‚n ’ı dinlediğim zamanki hĂ‚let-i rûhiyemi koruyabilseydim,
2. Nebî Efendimiz ’in sohbetlerini dinlediğimde burunduğum ruh hĂ‚limi surdurebilseydim,
3. Bir cenĂ‚ze teşyîinde duyduğum hisleri devam ettirebilseydim. Evet, ne zaman bir cenĂ‚zede bulunsam kendi kendime; «Acaba bu cenĂ‚zeye neler yapılacak, hĂ‚li nice olacak ve sonunda nereye gonderilecek?!» diye duşunurum.” (Bkz. Ahmed, IV, 351; HĂ‚kim, III, 326/5260)
Cenaze Namazı Ve Defin Sırasında Kadınlar Ve Erkekler Bir Arada Olabilir Mi? 9. Kadınların cenĂ‚ze namazında erkeklerin arasına karışması ve mecburiyet yokken kabre gitmeleri doğru değildir.
Erkekler icin buyuk bir fazîlet olarak teşvik edilen cenĂ‚ze namazı ve kabre defin vazifesi, kadınlar icin hoş karşılanmamış, “tenzîhen mekruh”[1] kabul edilmiştir. Cunku fıtraten şefkat ve merhamet hissiyĂ‚tı yuksek olan kadınların boylesine acı ve huzunlu durumlarda uygun olmayan davranışlarda bulunmaları kuvvetle muhtemeldir.
Nitekim hanım sahĂ‚bîlerden Ummu Atıyye şoyle demiştir:
“Biz hanımlar, cenĂ‚zeye iştirĂ‚k etmekten men edildik. Fakat cenĂ‚ze teşyîi bize kesin olarak haram kılınmadı.” (BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz 29, İ‘tisam 27; Muslim, CenĂ‚iz, 34-35)
Kadınlar, erkeklerin arasına karışmasalar bile cenĂ‚ze namazı icin gidip saf tutmaları mekruhtur. HattĂ‚ cemaatle namaza gitmeleri de birtakım şartlara bağlanmıştır. Bilhassa kadın-erkek ihtilĂ‚tından sakınmak, en muhim şarttır. Nitekim bu maksatla Peygamber Efendimiz Mescid-i Nebevî ’nin bir kapısı hakkında:
“Bu kapıyı kadınlara ayırsak.” buyurmuş ve erkek sahĂ‚bîler bir daha orayı kullanmamışlardır. (Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t, 53/571)
Namazdan sonra da erkeklerle kadınların birbirine karışmaması icin Efendimiz bir miktar bekler, kadınlar evlerine dağıldıktan sonra kalkar, erkekler de O ’nu takip ederlerdi. Bilhassa sabah namazı, hava tam aydınlanmadan kılınır, kadınlar selĂ‚m verir vermez hemen kalkıp elbiselerine iyice burunerek evlerine giderler, kimse onları tanımadığı gibi, bĂ‚zen onlar da birbirlerini tanıyamazlardı.[2]
Peygamber Efendimiz bir gun cĂ‚miden cıkarken, erkeklerle kadınların birbirine karıştığını gorunce, kadınlara seslenerek:
“–Cekilin! Yolun ortasından yurumeyin, yolun kenarlarından yuruyun!” buyurmuştu. Bunun uzerine kadınlar duvara yakın yurumeye başladılar. Oyle ki elbiseleri duvara takılıyordu. (Ebû DĂ‚vûd, Edeb, 167-168/5272)
Hazret-i Âişe, Emevîler doneminde kadınlarla erkeklerin birbirine karıştığını gorunce şoyle demiştir:
“Resûlullah kadınların boyle yaptığını gorseydi, tıpkı İsrĂ‚iloğulları kadınlarının cĂ‚miden men edildiği gibi, onları da cĂ‚miden men ederdi.” (BuhĂ‚rî, EzĂ‚n, 163)
İslĂ‚m, namazı cemaatle kılmaya son derece ehemmiyet verdiği hĂ‚lde, erkek ve kadın ihtilĂ‚tını onlemek icin kadınları bundan muaf tutmuş ve onlar icin evde namaz kılmanın, cĂ‚mide kılmaktan daha fazîletli olduğunu bildirmiştir. Nitekim Allah Resûlu Efendimiz:
“Kadınların en hayırlı mescitleri, evlerinin koşesidir.” buyurmuştur. (Ahmed, VI, 297)
Bu itibarla bilhassa fitne zamanlarında, kadınların namazlarını evlerinde kılmaları îcĂ‚b eder. Ancak herhangi bir fitnenin soz konusu olmadığı zamanlarda hanımlar namaz icin mescide cıkmak isterlerse, suslenmeden ve koku surunmeden gidebilirler.
Harameyn-i Şerîfeyn ’de (Mescid-i HarĂ‚m ve Mescid-i Nebevî ’de) ise, mekĂ‚nın fazîleti sebebiyle, zaten ibadet maksadıyla gelmiş olan hacılar veya umreciler, orada cenĂ‚ze namazı dĂ‚hil, butun namazları mescitte cemaatle kılabilirler. Fakat suslenmemek, koku surunmemek, kadın-erkek ihtilĂ‚tından sakınmak ve herhangi bir fitneye sebebiyet vermemek şartlarına her zaman riĂ‚yet etmeleri gerekir.
Olunun Arkasından Ağlamak Caiz Midir? 10. Olunun ardından feryĂ‚d u figān ederek ağlamak da doğru değildir.
Hazret-i Enes ’ten rivĂ‚yet edildiğine gore, Resûlullah, cocuğunun mezarı başında feryĂ‚d ederek ağlayan bir kadının yanından gecmişlerdi. Ona:
“–Allah ’tan kork ve sabret!” buyurdular.
Kadın:
“–Cekil git başımdan; zira benim başıma gelen felĂ‚ket, Sen ’in başına gelmemiştir!” dedi.
Kadın, Resûlullah Efendimiz ’i tanıyamamıştı. Kendisine, O ’nun Allah Resûlu olduğunu soylediler. Kadın bunu duyar duymaz Nebiyy-i Ekrem Efendimiz ’in kapısına koştu. Orada kendisini engelleyen herhangi bir kimse olmadığı icin, doğrudan Efendimiz ’in huzûr-i Ă‚lîlerine cıktı ve:
“–YĂ‚ ResûlĂ‚llah! Siz ’i tanıyamadım.” diyerek ozur diledi.
Allah Resûlu buyuk bir merhametle o kadına şu nasihatte bulundular:
“–Hakikî sabır, felĂ‚ketin ilk Ă‚nında gosterilendir!” (BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 32)
Yine Resûlullah Efendimiz:
“CenĂ‚ze, (mĂ‚tem) sesiyle de, ateşle de takip edilmez!” buyurmuşlardır. (Muvatta ’, CenĂ‚iz, 13; Ebû DĂ‚vûd, CenĂ‚iz, 46/3171)
11. MĂ‚temi aşırıya goturmek, haftalarca, aylarca yas tutmak, hayata kusmek, muslumanca bir davranış değildir.
12. Olunun ardından kotu konuşmak, gecmişlere vefĂ‚sızlık etmek ve onları unutmak da doğru değildir.
13. Kabre doğru namaz kılmak veya kabir uzerine mescit inşĂ‚ etmek de yanlıştır.
Muslumanın Kabri Nasıl Olmalı? 14. Şatafatlı mezarlar yapmak ve mezar taşlarına aşırı iltifatlarla dolu ifĂ‚deler yazmak, İslĂ‚m ahlĂ‚kına da kulluk Ă‚dĂ‚bına da uygun değildir. Olen kişi ne kadar fazilet sahibi biri olursa olsun, onun Cennetlik olacağını biliyormuş gibi teminat verircesine kat ’î ifĂ‚delerde bulunmaktan sakınmak gerekir. Şu ibretli hĂ‚dise, bu hakîkati ne guzel îzah etmektedir:
Zuhd ve takvĂ‚sıyla bilinen Osman bin Maz ’ûn, Medîne ’de EnsĂ‚rî kardeşinin evinde vefĂ‚t etmişti. Evin hanımı Ummu ’l-AlĂ‚:
“–Ey Osman! ŞehĂ‚det ederim ki şu anda Allah TeĂ‚lĂ‚ sana ikram etmektedir.” dedi.
Resûlullah Efendimiz mudĂ‚hale ederek:
“–AllĂ‚h ’ın ona ikram ettiğini nereden biliyorsun?” buyurdular.
Kadın:
“–Bilmiyorum vallĂ‚hi!” deyince de Allah Resûlu şoyle buyurdular:
“–Bakın, Osman vefĂ‚t etmiştir. Ben şahsen onun icin Allah ’tan hayır umîd etmekteyim. Fakat ben peygamber olduğum hĂ‚lde, bana ve size ne yapılacağını (yani başımızdan ne gibi hĂ‚ller gececeğini tam olarak) bilmiyorum.”
Ummu ’l-AlĂ‚ der ki:
“‒VallĂ‚hi, bu hĂ‚diseden sonra hic kimse hakkında bir şey soylemedim, (sadece Rabbimden hayır umîd ettim).” (BuhĂ‚rî, TĂ‚bîr, 27)
SĂ‚lih kulların yureklerini titreten en muhim hususlardan biri de, kendilerine yapılan aşırı iltifatlar sebebiyle CenĂ‚b-ı Hakkʼın huzûrunda hesĂ‚ba cekilme endişesidir. Nitekim bu endişe sebebiyle, ilim ve irfanda “Guneşler Guneşi” diye anılan HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî Hazretleri, mezar taşına ovgu ve iltifat ifĂ‚deleri yazılmamasını vasiyet etmiştir.
Olu İcin Para karşılığı Kur ’an Okumak Caiz Midir? 15. Defin sırasında veya daha sonra, olu icin “para karşılığında” Kur ’Ă‚n okutmak, hatim indirtmek, yine olu icin muhtelif gun ve yıl donumlerinde “ucret mukĂ‚bili” mevlid okutmak, ziyafet vermek, bid ’at sayılmıştır. Olum munĂ‚sebetiyle Kur ’Ă‚n okunmasının, okuyan icin sevĂ‚ba vesîle olacağı gibi olene de fayda sağlayacağı umîd edilir. LĂ‚kin bunun başkasına ucret mukĂ‚bili yaptırılması ve Kur ’Ă‚n okuyanların Allah rızĂ‚sını değil de alacakları para veya hediyeyi gĂ‚ye edinmesi, bu fiilin butun fazîlet ve ecrinin zĂ‚yî olmasına sebebiyet verir.
Devir Adeti Caiz Mi? 16. CenĂ‚zenin defninden sonra uygulanan “devir” Ă‚deti de bid ’at hĂ‚line getirilen işlerdendir. MevtĂ‚yı ibadet borclarından kurtarmak niyetiyle yapılan “iskāt”ı, bir “hîle-i şerʼiyye”ye cevirmemek îcĂ‚b eder.
İmam Muhammed ’in, zarûretler sebebiyle tutulamayan ve kazĂ‚ etmeye de guc yetirilemeyen orucların yerine fidye verilmesine kıyas ederek, kılınamamış namazların da affedilmesi umîdiyle, “iskāt-ı salĂ‚t” tĂ‚bir olunan bir ictihĂ‚dı mevcuttur. Buna gore, kılınamamış her vakit namaz icin, bir fakirin bir gunluk yiyecek ihtiyacının karşılanması veya buna tekĂ‚bul eden belli bir meblĂ‚ğın infĂ‚k edilmesi gerekmektedir. Ancak yapılacak olan bu infak, miktar bakımından hicbir değişikliğe uğramadan, aynen muhtaca intikĂ‚l ettirilmelidir.
İmam Muhammed Hazretlerinin bu ictihĂ‚dından uc muhim fayda mulĂ‚haza edilmektedir:
1. İnfĂ‚ka teşvik ve infĂ‚k edenin ecre nĂ‚il olması,
2. Muhtacların sevinip mevtĂ‚ icin duĂ‚ etmeleri,
3. MevtĂ‚ icin CenĂ‚b-ı Hakk ’ın af ve rahmetinin umîd edilmesi.
MevtĂ‚nın hayrına yapılmakta olan “iskāt” muĂ‚melesi, -maalesef- gunumuzde kimileri tarafından “devir”[3] yapılmak sûretiyle asıl gĂ‚yesinden uzaklaştırılarak İslĂ‚m ’ın rûhuna zıt bir mĂ‚hiyete burundurulmuştur.
“Devir” adı verilen bu uygulama, bir nevî hîleye donuşturulmuştur. Bu tur yanlış bir uygulama ile, îfĂ‚ edilmemiş bir ibadet, hakîkatte infĂ‚k edilmemiş sadaka gorunumlu bir davranışla telĂ‚fî edilmeye calışılmaktadır.
Şoyle ki; Ă‚hirete intikĂ‚l etmiş bir kimsenin, uzerinde bulunabilecek muhtemel namaz borclarından[4] kurtulması maksadıyla, ortaya bir miktar para konulmakta ve bunun hĂ‚lis bir niyetle ihtiyac sahiplerine intikĂ‚l ettirilmesi gerekirken, -maalesef- coğu kere birkac kişi arasında “ قَبِلْتُ aldım, kabul ettim; وَهَبْتُ hibe ettim” ifĂ‚deleriyle elden ele devredilmekte, bununla da guyĂ‚ infĂ‚k edilen meblĂ‚ğın miktarı -fiilen değilse de hukmen- coğaltılmış olmaktadır.
Az bir parayı bir insana -niyet unsuru baştan belli olan bir hareketle- once verip sonra geri almak, daha sonra bir başkasına verip tekrar geri almak ve bu sûretle hazır bulunanlar sayısınca bu meblĂ‚ğın coğalmış olduğuna ve hayrın arttığına inanmak, bunu yapanların ancak kendilerini kandırabildikleri cirkin bir bid ’attir.
Bilhassa varlıklı kişilerin boyle bir yola tevessul etmeleri ve bundan bir netice ummaları, cok daha hayret vericidir. Ustelik bu durum, İslĂ‚m ’a karşı menfî bir şartlanma ve tenkit nazarıyla bakanların, buyuk bir mantıksızlık olarak telĂ‚kkî edebileceği ve -hĂ‚şĂ‚- AllĂ‚h ’ı aldatmaya calışmak gibi gorebileceği, abesle iştigalden başka bir şey değildir.
Miras Paylaşımında Anlaşmazlığa Duşmek Caiz Mi? 17. Mal hırsına ve nefsĂ‚nî arzulara kapılarak, mîras yuzunden akraba ile duşman hĂ‚line gelmek de son derece yanlış bir durumdur. Mu ’minler, mîrĂ‚sı CenĂ‚b-ı Hakk ’ın istediği şekilde taksim etmeli, akrabalık bağlarını zayıflatacak bir davranışa mahal vermemelidir.
Maalesef bugun, îman ve İslĂ‚m ile irtibatları zayıflamış bulunan niceleri, AllĂ‚h ’ın takdir ve taksîmine rızĂ‚ gostermeyerek akraba arasına ofke ve dargınlık ateşi duşurmektedirler.
HĂ‚lbuki CenĂ‚b-ı Hakk ’ın bu husustaki emirlerine uymayanlar icin, cok ağır tehditler vĂ‚rid olmuştur. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de pek cok mevzu ana hatlarıyla anlatılırken, mîrĂ‚sın nasıl taksim edileceği hususu, tafsilĂ‚tıyla ve en acık ifĂ‚delerle net bir şekilde beyĂ‚n edilmiş,[5] sonra da şoyle buyrulmuştur:
“İşte bunlar, AllĂ‚h ’ın (koyduğu) sınırlardır. Kim AllĂ‚h ’a ve Resûl ’une itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan Cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte buyuk kurtuluş budur.” (en-NisĂ‚, 13)
“Kim de AllĂ‚h ’a ve Rasûl ’une karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun icin alcaltıcı bir azap vardır.” (en-NisĂ‚, 14)
Olunun Yedisi, Kırkı ve Elli İkisi Var Mıdır? 18. Olunun ardından; yedisi, kırkı veya elli ikisi gibi belli gun ve gecelerde mevlid veya hatim gibi merasimler tertib etmek hususunda da Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’e veya hadîs-i şerîflere dayanan herhangi bir bilgi veya tavsiyeye rastlanmamıştır.
VefĂ‚t eden mu ’min icin her zaman istiğfĂ‚r etmek, onun adına sadakalar vermek ve Kur ’Ă‚n-ı Kerîm okumak lĂ‚zımdır. Bunu yapmayı belli gunlere hasretmek, vefĂ‚t edenleri diğer gunlerde unutmaya, dolayısıyla daha az hatırlamaya sebep olur. Diğer taraftan, bilmeyen kimseler, belli gunlerde yapılan bu nevî merasimleri, İslĂ‚mî bir emir ve kĂ‚ide zannetmeye başlayabilirler.
Olunun ardından; yedisi, kırkı ve elli ikisi gibi gunlerde mevlid veya hatim okuyup okutma geleneğinin ancak, bu vesîleler de olmasa olunun busbutun unutulması mahzurunu ortadan kaldırmak icin ihdĂ‚s edilmiş olduğu duşunulebilir. Ancak boyle bir gelenek zarûreti de olmasa unutulup gitmek, bir bakıma olen kimsenin gonullerde yeteri kadar kıymetli hĂ‚tıralar bırakamadığının da acı bir delili olur.
Bu hĂ‚le duşmemek icin Hazret-i Ali şu îkazda bulunur:
“SĂ‚lih ve sĂ‚dıklarla beraber ol. Onlarla unsiyet kur (ki onların şahsiyet ve karakteri sana sirĂ‚yet etsin). Oyle kĂ‚mil bir hayat yaşa ki; insanlar hayattayken seni ozlesinler, vefĂ‚tından sonra da sana hasret kalsınlar!..”
ŞĂ‚ir de Ă‚deta bu mĂ‚nĂ‚yı ifĂ‚de edercesine şoyle seslenir:
Seni annen doğurup attığı gun dunyaya,
Ağlıyordun; butun Ă‚lem guluyordu bir yanda,
Şimdi oyle bir omur sur ki, olurken gulesin;
Cağlasın gozyaşı hĂ‚linde cihĂ‚n arkanda…
Ardında hayırlı nesiller, guzel hĂ‚tıralar, faydalı eserler ve hayır duĂ‚lar bırakarak Allah yolunda dolu dolu bir “hizmet omru” yaşayan sĂ‚lih zĂ‚tların cisimleri toprak altına girse de, isimleri asırlar boyunca gonullerde yaşamaya devam eder. Nitekim MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri bir rubĂ‚îsinde şoyle buyurur:
“Olumumuzden sonra mezarımızı yeryuzunde aramayın. Bizim mezarımız, Ă‚riflerin gonullerindedir.”
Gonullere silinmez bir muhabbet imzası atarak gok kubbede hoş bir sadĂ‚ bırakabilen sĂ‚lih kullara ne mutlu!..
Dipnotlar:
[1] Mekruh; dînen haram olmamakla beraber, ancak zarûrî hĂ‚lde cĂ‚iz olan ve normal hĂ‚llerde terk edilmesi gereken şeylerdir. Tenzîhen mekruh ise, helĂ‚le yakın mekruhtur.
[2] Bkz. BuhĂ‚rî, EzĂ‚n, 162-166.
[3] Devir: Nakdî bedeli vermek yerine muayyen bir miktarı bir bez parcasının icine koyup fukaraya hibe etmek, sonra onu hibe yoluyla tekrar geri almak ve borc bitinceye kadar bu işe devam etmeye denir. Boyle bir tatbikat Resûlullah, tĂ‚biîn ve tebe-i tĂ‚biîn devirlerinde yoktur. LĂ‚kin “iskāt”a hicrî ikinci asrın sonlarında, “devir” sûretiyle iskāta ise hicrî beşinci asırda cevaz verilmiştir. Zamanımızda Ă‚det hĂ‚line gelmiş olan ve İslĂ‚m ’ın kaynaklarına dayandığı sanılan devir Ă‚deti, infakta cimriliğe ve ibadetlerde tembelliğe sebep teşkil eden bir bid ’at mĂ‚hiyetindedir. Bu bakımdan, devir Ă‚detinin terk edilmesi ve mevtĂ‚ nĂ‚mına doğrudan doğruya sadaka verilmesi, hayırlar yapılması, kusurlarının affı icin de Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya yalvarılması gerekir. Boylece hem sunnete uygun hareket edilmiş, hem de yapılan mĂ‚lî ibadetler, hayırlar ve sadakalar, gercek sahiplerini, yani ona muhtac olan şahısları bulmuş olacaktır. (Hayrettin Karaman, Ebediyet Yolcusunu Uğurlarken, s. 81-85)
[4] Bu namaz borclarından kastedilen şudur: VefĂ‚t eden bir kimsenin hayattayken kılamadığı veya ihlĂ‚s ve huşû gibi bĂ‚tınî şartlarına lĂ‚yıkıyla riĂ‚yet edemeden kılmış olduğu namazlardır. Yoksa burada, boyle bir telĂ‚fi yoluna guvenerek gevşeklik ve tembellik sebebiyle edĂ‚ edilmemiş namazlar kastedilmemektedir.
[5] Bkz. en-NisÂ, 11-12.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan