İnsanoğlu omru boyunca sayısız kere olumle yuz yuze gelmektedir. Yaşanan hastalıklar, beklenmeyen surprizler, meydana gelen felÂketler, hayatta her an mevcud olan, fakat insanın gaflet ve acziyeti sebebiyle coğu kez habersiz olduğu nice hayatî tehlikeler, olumle insan arasında ne ince bir perde bulunduğunu gostermiyor mu?
CenÂb-ı Hak, bek sıfatını bu Âlemde yalnız kendisine tahsis buyurmuştur. Bu yuzden, onun yuce zÂtından başka her varlık fÂnîdir. Nitekim Âyet-i kerîmede:

“Yeryuzunde bulunan her şey fÂnîdir...” (er-RahmÂn, 26) buyrulmuştur.

Bunun tecellîsi de:

“Her can, olumu tadacaktır…” (el-EnbiyÂ, 35) beyÂnı uzere olum iledir.

Bu itibarla bilhassa insanın her dÂim bu gerceği tefekkur ile yaşaması zarûrîdir. Bunun icin bir başka Âyet-i kerîmede şoyle buyrulur:

“Olum sarhoşluğu gercekten gelir de: İşte (ey insan) bu, senin oteden beri kactığın şeydir, denir.” (KÂf, 19)

İnsan ki, bu fÂnî dunyaya bir imtihan icin gonderilmiştir. Dolayısıyla onun en buyuk gÂyesi, CenÂb-ı Hakk ’ın rızÂsını kazanıp DÂru ’s-selÂm ’a, yÂni selÂm ve saÂdet evi olan cennete nÂil olmaya calışmak olmalıdır. Bunun da yolu:

“O gun ne mal fayda verir, ne evlÂd! Ancak kalb-i selîm ile gelenler mustesnÂ!..” (eş-ŞuarÂ, 88-89) hakîkatinin muhtevÂsına girebilmektir.

NEFS TERBİYESİNİN OZU

Bu ise, nefs terbiyesi ile mumkundur. Nefs terbiyesinin ozu de, RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e tam teslimiyet, bağlılık ve itaattir. YÂni yirmi uc senelik nebevî hayattan, daha doğrusu Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in gonul iklîminden hisse alabilmektir. Zîr CenÂb-ı Hak, Kur ’Ân-ı Kerîm ’i CebrÂil -aleyhisselÂm- vÂsıtasıyla RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in kalbine indirmiştir. Dolayısıyla RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in butun ibÂdet, soz, davranış ve muÂmelÂtı, Kur ’Ân-ı Kerîm ’in tefsiri mÂhiyetindedir. Bu hakîkatler cercevesinde Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in kalb Âleminden lÂyıkıyla nasip almak icin, onu candan, maldan, ehl u ıyÂlden, velhÂsıl her şeyden daha cok sevmek şarttır. Bu muhabbet kulu, CenÂb-ı Hakk ’ın muhabbetiyle yoğurur. YÂni ona muhabbet, AllÂh ’a muhabbet, AllÂh ’a muhabbet de ona muhabbettir. İşte vuslat icin gonlun, bu kıvÂma ulaşması zarûrîdir.

Butun bunlar, son nefese hazırlığın en guzel adımlarıdır. Nasıl ki bardağa duşen son damla, onceki damlalara gore farklı bir iş gorup bardağın taşmasına sebep oluyorsa, daha onceki nefeslerimiz de boyledir. YÂni son nefesimiz, evvelki nefeslerimize gore bir netice hÂsıl eder. Onun icin, son nefese hazırlık, şu an aldığımız nefesleri nasıl kullandığımıza bağlıdır. Omrunu AllÂh ve RasûlullÂh aşkı ile geciren ve bu istikÂmette amel-i sÂlihlerle susleyen has kullar, son demlerinde kelime-i şehÂdet ile huzûr icerisinde gocerler. YÂni Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in şu mujdesine nÂil olurlar:

“Bir kimse son nefeste (hÂlis bir kalb ile) kelime-i tevhîd getirirse, cennete girer...” (HÂkim, Mustedrek, I, 503)

YÂni bir omur kelime-i tevhîd ikliminde yaşayanlar, son demde onunla Hakk ’a yolculuk ederler. Cunku onlar, vakitlice kelime-i tevhîddeki «l» ile butun fÂnî, izÂfî ve nefsÂnî takıntıları ve putları gonulden silip atmışlar ve «ill» ile kalbe yalnız CenÂb-ı Hakk ’ın muhabbetini doldurmuşlardır.

DUNYA HAYATININ GAYESİ

Bilmelidir ki şu kÂinÂt, kudret eliyle kurulmuş, binbir nakışla tezyîn edilmiş fÂnî bir ikÂmetgÂhtır. KÂinatta hicbir şey gÂyesiz yaratılmamıştır. İnsanoğlu icin dunya hayÂtının gÂyesi, Âhiret saÂdetini elde edebilmektir. Bu sebeple Rabbimiz, biz kullarını şoyle îkaz buyuruyor:

“Ey îmÂn edenler! AllÂh ’a karşı, O ’nun azamet-i ilÂhiyyesine gore takv uzere olun ve ancak muslumanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrÂn, 102)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları,
İslam ve İhsan