Cehennem dolacak mı? Cehennem ateşinin dehşeti nasıl olacak?Cehennem ’in dehşeti, buyukluğu ve derinliği hakkında Ebû Hureyre -radıyallÂhu anh- ’tan şoyle bir rivÂyet nakledilmektedir:
“Bir defasında Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ile birlikte idik. Ansızın, duşen bir şeyin sesini duyduk. Bunun uzerine Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
«‒Bu nedir biliyor musunuz?» buyurdular.
Biz de:
«‒Allah ve Resûlu daha iyi bilir!» cevÂbını verdik.
Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
«‒Bu bir taştır. Yetmiş sene evvel Cehennem ’e atılmış, o gunden beri aşağı doğru duşuyordu, daha yeni dibine varabildi. (Yani bu taş Cehennem ’in dibine duştu ve siz de onun duşme sesini işittiniz).» buyurdular.” (Muslim, Cennet, 31; Ahmed, II, 371)
CenÂb-ı Hak, normalde insanlara duyurmadığı bir sesi, ibret olması icin, o anda Peygamber Efendimiz ’e ve yanındaki ashÂbına hÂrikulÂde bir şekilde işittirmiştir.
Burada tekrar hatırlatalım ki, bizdeki mesafe mefhumu, dunyevî şartlara goredir. Âhiret Âleminin zaman ve mekÂn mefhumu ise kendine has bir keyfiyettedir. Dunya hayatının imkÂn ve şartlarıyla berzah ve Âhiret Âlemlerinin imkÂn ve şartları cok farklıdır. İnsan olumle bambaşka bir Âleme gececektir. Bu sebeple berzah ve Âhiret Âlemleriyle alÂkalı haberleri okurken dÂim o Âlemlerin farklı şartlarının olabileceğini goz onunde bulundurmalı, dunyada alıştığımız şartlara gore değerlendirme yapmamalıyız.
CEHENNEM DOLACAK MI? Âyet-i kerîmede CenÂb-ı Hak şoyle buyurur:
“O gun Cehennem ’e «Doldun mu?» deriz. O da «Daha var mı?» der.” (Kāf, 30)
Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, bu Âyet-i kerîmede bildirilen hÂdiseyle alÂkalı olarak şoyle buyurmuşlardır:
“Cehennem ’e suclular atıldıkca o, «Daha var mı?» diye sorar durur. Nihayet izzet sahibi olan Rabbimiz, uzerine ayağını[1] koyunca buzuşup toplanır (icindeki boşluklar kapanır) ve (Cehennem bu defa):
«‒İzzetin ve keremin hakkı icin yeter, doldum artık!» der.
Cennet ’teki fazla yerler ise devam eder. Allah TeÂl oralar icin yeni kullar yaratır ve onları Cennet ’in artan yerlerine iskÂn eder.” (Muslim, Cennet, 38)
Hadîs-i şerîfte ifÂde edilen, Cennet ’in boş kalan yerleri icin kendilerine ihsanda bulunacağı kullar yaratması ve Cehennem ’in boş kalan yerlerini ise toplayıp yok etmesi, hem CenÂb-ı Hakk ’ın kimseye zulmetmeyeceğinin[2] hem de rahmetinin gazabını gecmiş olduğunun bir ifÂdesidir.
“CEHENNEM ATEŞİNİN YETMİŞ CUZUNDEN BİR PARCADIR” Yine Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir sohbetinde ashÂb-ı kirÂma:
“‒Sizin (şu dunya) ateşiniz, Cehennem ateşinin yetmiş cuzunden bir parcadır!” buyurmak sûretiyle Cehennem ateşinin dehşet ve azametine dikkat cekmişlerdi.
AshÂb-ı kirÂm:
“‒YÂ RasûlÂllah! Cehennem ateşi dunya ateşi gibi olsaydı, şuphesiz ki o bile azap icin kÂfî gelirdi!” diyerek karşılık verdiler.
Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise idrÂklerin bu hususta daha da berraklaşmasını arzu ettiği icin sozlerine şoyle devam ettiler:
“‒Cehennem ateşi, dunya ateşleri uzerine altmış dokuz derece daha fazla kılındı. Bu derecelerden her birinin sıcaklığı, butun dunya ateşleri­nin sıcaklığı gibidir.” (BuhÂrî, Bed ’u ’l-Halk, 10; Muslim, Cennet, 30)
İmÂm Kurtubî bu ifÂdeleri şoyle îzah etmişlerdir:
“Âdemoğullarının yaktığı butun ateşler toplansa, Cehennem ’in yetmiş cuzunden biri kadar bile olamazdı. Yani Dunya ’nın butun odunları ve yanıcı maddeleri toplanarak yakılsa, muhakkak ki Cehennem ’in yetmişte biri, bu ateşten daha şiddetli olurdu. (Kurtubî, Tezkire, s. 861)
CEHENNEM ATEŞİNİN ŞİDDETİ Şu hadîs-i şerîf de Cehennem ateşinin ne kadar şiddetli olduğunu gostermektedir:
“Cehennem, Rabbine şikÂyet etti:
«–YÂ Rabbi, bir kısmım bir kısmımı yiyor!»
Bunun uzerine Allah TeÂl onun iki defa nefes almasına izin verdi. Bir nefes kışın, bir nefes yazın. Sıcağın en şiddetli olduğu zaman ile soğuğun en şiddetli olduğu zemherîr, işte bu nefeslerdir.” (BuhÂrî, Bed ’u ’l-Halk, 10)
İbn-i AbbÂs -radıyallÂhu anhumÂ- da kışın en soğuk zamanı olan zemherîr ile alÂkalı olarak şoyle buyurur:
“Cehennem ehli sıcaktan kurtulmak icin yardım isterler. Onlara yardım olarak soğuk bir ruzgÂr gonderilir (zemherîr). Bu oyle bir soğuktur ki, şiddetinden Cehennemliklerin kemikleri kırılmaya başlar. Bunun uzerine (onlar) tekrar Cehennem ateşine donmeyi isterler.”[3]
Dunya şartlarında ateş, yaktığı şeyi yer bitirir. LÂkin Âhirette olum ortadan kaldırılıp her şey ebediyet vasfı kazanacağı icin, kÂfirler olmez ve azapları da surekli bir sûrette devam eder. Hatt hadîs-i şerîflerde bildirildiği uzere, azÂbın şiddetini daha cok tadabilmeleri icin vucutları daha buyuk ve mukÂvemetli yaratılır.
Sonsuz bir rahmet ve merhamet sahibi olan CenÂb-ı Hak, Kur ’Ân-ı Kerîm ’inde biz kullarını bu şiddetli azÂba duşmekten sakınmamız icin defalarca îkaz buyurmaktadır.
Şunu hicbir zaman unutmamalıyız ki, Kur ’Ân-ı Kerîm ’de ve hadîs-i şerîflerde bize bildirilen Âhiret haberleri, asl efsÂne kabîlinden şeyler değil, tıpkı olum gibi mutlak sûrette insanoğlunun karşılaşacağı hakîkatlerdir. Bu sebeple o haberleri ciddiyetle oğrenip muktezÂsınca amel etmek ve fırsat eldeyken ebedî hayata guzelce hazırlanmak îcÂb eder.
Cehennem ’e dÂir verilen ilÂhî ve nebevî haberlerin ciddiyetini idrÂk edemeyip onları dunyevî intibÂlarla ve kendi nÂkıs akıllarıyla olcmeye calışan kufur mantığının icine duştuğu gulunc, ahmakca ve acınacak hÂli, şu hÂdise ne guzel ortaya koymaktadır:
İbn-i Cerîr, İbn-i AbbÂs -radıyallÂhu anhumÂ- ’dan naklettiği bir hadiste şoyle anlatmaktadır:
(Sekar Cehennemi ’nin) uzerinde on dokuz (muhafız melek) vardır.” (el-Muddessir, 30) Âyet-i kerîmesi nÂzil olduğunda (Allah ve Rasûl ’unun duşmanı) Ebû Cehil, Kureyş ’e:
“–Analarınız size ağlasın!” dedikten sonra Peygamber Efendimiz ’i kastederek;
“–İbn-i Ebî Kebşe size, Cehennem bekcilerinin on dokuz olduğunu haber veriyor. Siz ki bu kadar cok ve guclusunuz. Sizden on kişi Cehennem bekcilerinden birini tutamayacak (hakkından gelemeyecek) mi?” demişti. İşte bunun uzerine Allah TeÂl Peygamber ’ine, Ebû Cehil ’e gitmesini ve ona;
“–Yazıklar olsun sana, yazıklar olsun! Yine yazıklar olsun sana, yazıklar olsun!” demesini vahyetmiştir. (Suyûtî, LubÂbu ’n-Nukūl, II, 189)
Şu Âyet-i kerîmeler, husûsan Ebû Cehil, umûmen ise onun gibi gurur, kibir ve kufur şaşkınlığı icindeki gÂfillere hitÂb etmektedir:
“LÂyıktır (o azap) sana, lÂyık! Evet, lÂyıktır sana (o azap) lÂyık!” (el-KıyÂme, 34-35)
Dipnotlar:
[1] Bu tur teşbihî ifÂdeler, mucerred hakîkatleri muşahhaslaştırmak sûretiyle akılların idrÂkini kolaylaştırmak icindir. Yoksa CenÂb-ı Hak -hÂşÃ‚- yaratılan varlıklara benzemekten munezzehtir.
[2] Bkz. Muslim, Cennet, 35-39.
[3] İbn-i Receb, LetÂifu ’l-MeÂrif, DÂru İbn-i Hazm, 1424, s. 333.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan