
Ahirete iman, imanın 6 şartından biridir. Peki Ahirete iman nedir? Ahiret hayatının safhaları nelerdir?CenĂ‚b-ı Hak, beşer hayatı icin beş safha takdir buyurmuştur. Bunların birincisi Ă‚lem-i ervĂ‚h, ikincisi ana rahmi, ucuncusu dunya hayatı, dorduncusu berzah ve kabir Ă‚lemi, beşincisi ise Ă‚hiret ve onun neticesi olan Cennet veya Cehennem ’deki ebedî hayattır. Bunlardan dunya hayatı, insana bir imtihan icin verilmiş ve ebedî saĂ‚det veya azap, beşerin bu Ă‚lemdeki fiil ve davranışlarına bağlı kılınmıştır. Her kulun bu fiil ve davranışlarının musbet veya menfî karşılığının olduğunu bilmesi ve boylece mes ’ûliyetini mudrik olması icin de Ă‚hiret, îmĂ‚nın altı esası arasında yer almıştır. Oyle ki, Ă‚hirete îman, ehemmiyetine binĂ‚en bircok Ă‚yet-i kerîmede AllĂ‚h ’a îmanla birlikte zikredilmiştir. Bilhassa Kur ’Ă‚n ’ın son uc cuz ’unde Ă‚hirete îman uzerinde ısrarla durulur.
Allah TeĂ‚lĂ‚ şoyle buyurur:
“AllĂ‚h ’a ve Ă‚hiret gunune îmĂ‚n edip sĂ‚lih amel işleyen kimselerin Rab ’leri katında buyuk ecirleri vardır. Onlar icin korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.” (el-Bakara, 62)
Mu ’minleri medih şĂ‚nında da:
“...Onlar ki AllĂ‚h ’a ve Ă‚hiret gunune îmĂ‚n ederler...” buyurur. (et-Tevbe, 45)
Âhiret, olumden sonra başlayacak olan yeni, sonsuz ve gercek bir hayattır. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Bu dunya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Âhiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı! ” (el-Ankebût, 64)
Zira bunu bilenler, şu fĂ‚nî Ă‚lemlerindeki her nefesi değerlendirir ve CenĂ‚b-ı Hak ’tan bir an dahî gĂ‚fil kalmazlar. Onların omurleri, amel-i sĂ‚lihlerle dolu bir ibĂ‚det omru olur. Âkıbetleri hakkında dĂ‚imĂ‚ havf ve recĂ‚ (korku ile umit) arasında olurlar. Mahşerdeki buyuk hesĂ‚bın dehşet ve şiddetinden gonulleri urperir, Allah korkusuyla gozyaşı dokerler.
Şu kıssa, ilĂ‚hî hesĂ‚bın şiddetini îzah bakımından ne ibretlidir:
SĂ‚lihlerden bir zĂ‚t pazara uğramıştı. Luzumlu birkac şey alacaktı. Alacağı şeylerin karşılığını da evde hesaplamış ve elindeki paranın buna kĂ‚fî olduğuna kanaat getirmişti. Fakat pazar yerine vardığında o para, alacaklarına yetmedi. Bunun uzerine o sĂ‚lih kişi ağlamaya başladı ve bu hĂ‚li uzun bir muddet devam etti. Etrafındakiler, buna şaşırdılar. Parası yetmediği icin bu kadar ağlamasının yersiz olduğunu soyleyerek kendisini teskîne calıştılar. Bir zaman sonra kendine gelen o sĂ‚lih zĂ‚t, boğazında duğumlenen hıckırıklar arasında şaşkın kalabalığa şoyle seslendi:
“–Gozyaşlarımı bu dunya icin sanmayın! Duşundum ki, bugun evdeki hesap carşıya uymuyor! Peki şu dunyada yaptığımız hesaplar yarın Ă‚hirete nasıl uyacak?!.”
KIYAMET VE YENİDEN DİRİLİŞ Dunya hayatı icin tĂ‚yin edilen sure nihĂ‚yete erdiğinde, buyuk meleklerden İsrĂ‚fîl -aleyhisselĂ‚m-, Sûr ’a ufurecek ve bu kĂ‚inĂ‚t infilĂ‚k edecek, kıyĂ‚met kopacaktır.[1]
KıyĂ‚metin kopmasıyla oylesine dehşetli manzaralar ortaya cıkacak ki; gok yarılacak, erimiş maden hĂ‚line gelecek, Guneş ve Ay kararacak, yıldızlar dağılıp dokulecek, dağlar atılmış yun gibi olacak, denizler kaynatılacak ve fışkıracak, Cehennem alevlendirilecek ve Cennet yaklaştırılacaktır. Gozler dehşetten kamaşacak, insanlar kacacak, fakat sığınacak bir yer bulamayacaklardır. Bu dehşetli manzara sebebiyle, buyuk bir kıymeti hĂ‚iz olan on aylık gebe develer bile salıverilecek, yani kıymetli malların bir değeri kalmayacak, yabĂ‚nî hayvanlar bir araya toplanacaktır. Kimse dostunu sormayacak, kulakları sağır edecek bir ses ve korkunc bir sarsıntı sebebiyle emzikli kadınlar kucaklarındaki cocuklarını unutacak, hĂ‚mile kadınlar bebeklerini duşurecek, insanlar o gunun dehşetinden sarhoşlar hĂ‚line donduruleceklerdir. GunahkĂ‚r bir insan o gunku azaptan kurtulmak icin fidye olarak yavrularını, eşini, kardeşini, kendisine sahip cıkan sulĂ‚lesini, hattĂ‚ dunyada var olan insanların tamamını verip kendisini kurtarmak isteyecektir.[2]
CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Onlar, AllĂ‚h ’ın kudret ve azametini hakkıyla takdîr edemediler (O ’na lĂ‚yık tĂ‚zîmi gostermediler). HĂ‚lbuki butun bir Dunya kıyĂ‚met gunu O ’nun avucunda, gokler Ă‚lemi de durulmuş olarak elinin icindedir. O, (boyle bir azamet ve hĂ‚kimiyet sahibi olan Allah), onların ortak koşmalarından yucedir, munezzehtir. Sûr ’a uflenir; AllĂ‚h ’ın diledikleri dışında, goklerde ve yerde kim varsa carpılıp cansız yere duşer. Sonra ona bir daha uflenir: Bir de bakarsın butun insanlar, kabirlerinden ayağa kalkmış, etrafa bakınıp duruyorlar.” (ez-Zumer, 67-68)
Yine CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Sûr ’a uflenince, kabirlerinden Rab ’lerine koşarak cıkarlar. «Vah hĂ‚limize! Bizi uykumuzdan kim kaldırdı?» derler. Onlara: «İşte Rahman olan AllĂ‚h ’ın vaad ettiği budur, peygamberler doğru soylemişlerdi.» denir.” (YĂ‚sin, 51-52)
BĂ‚zı Ă‚limlerin beyĂ‚nına gore, her ne kadar kufur ve isyĂ‚n ehli, kabirlerinde muazzeb olacaklarsa da bu azap, Ă‚hirettekine nazaran pek hafiftir. Bu cihetle kabirdeki hayat, uykuya benzetilmiştir. Onlar mezarlarından kalkınca oyle muthiş bir azĂ‚ba tutulacaklar ki;
«YĂ‚ veylenĂ‚/vah hĂ‚limize!» diye feryĂ‚d ve figĂ‚na başlayacaklardır. (Omer Nasûhi Bilmen, Tefsir, VI, 2943)
Bundan sonra artık ebediyet gunu (يَوْمُ الْخُلُودِ) başlamaktadır.
O gun insanların diriltilmesi, yoktan var edici olan Hak TeĂ‚lĂ‚ icin pek kolay bir keyfiyettir. CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“İnsan der ki: «Olduğum zaman sĂ‚hiden diri olarak (kabrimden) cıkarılacak mıyım?» İnsan duşunmez mi ki, daha once o hicbir şey olmadığı hĂ‚lde Biz kendisini yaratmışızdır.” (Meryem, 66-67)
“İnsan gormez mi ki, Biz onu bir nutfeden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apacık duşman kesilmiş! Kendi yaratılışını unutarak Biz ’e karşı misĂ‚l getirmeye kalkışıyor ve; «Şu curumuş kemikleri kim diriltecek?» diyor.
De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Cunku O, her turlu yaratmayı gĂ‚yet iyi bilir. Yeşil ağactan sizin icin ateş cıkaran O ’dur. İşte siz, ateşi ondan yakıyorsunuz. Gokleri ve yeri yaratan onların benzerlerini yaratmaya kĂ‚dir değil midir? Evet, elbette kĂ‚dirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır.
Bir şey yaratmak istediği zaman O ’nun emri sadece «Ol!» demekten ibĂ‚rettir. O da hemen oluverir. Her şeyin mulku kendi elinde olan AllĂ‚h ’ın şĂ‚nı ne kadar yucedir. Siz de O ’na doneceksiniz.” (YĂ‚sîn, 77-83)
“O oluden diri, diriden de olu cıkarıyor; yeryuzunu olumunun ardından O canlandırıyor. İşte siz de (kabirlerinizden) boyle cıkarılacaksınız.” (er-Rûm, 19)
Ebû Rezin -radıyallĂ‚hu anh- anlatıyor:
Bir gun:
“–Ey AllĂ‚h ’ın Rasûlu! Allah TeĂ‚lĂ‚, mahlûkĂ‚tı yeniden nasıl diriltir? Bunun dunyadaki misĂ‚li nedir?” diye sordum. Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“–Sen, hic kavminin yaşadığı vĂ‚diden kurak mevsimde gecmedin mi? Sonra bir kere de her tarafın yemyeşil olduğu bahar mevsiminde oraya uğramadın mı?” buyurdular. Ben, “Elbette!” deyince:
“–İşte bu, AllĂ‚h ’ın yeniden yaratmasına delildir. Allah oluleri de boyle diriltecektir!” buyurdular. (Ahmed, IV, 11)
Yaşatan, olduren ve dirilten CenĂ‚b-ı Hakk ’ın beyĂ‚n buyurduğu bu Ă‚yet-i kerîmeler ve Efendimiz ’in hadîs-i şerîfleri de gosteriyor ki, diriliş muhakkak gercekleşecektir. O hĂ‚lde onemli olan:
“Nasıl yaşarsanız oyle olursunuz; nasıl olurseniz oyle dirilirsiniz!”[3] hadîs-i şerîfinden nasîb alarak o gune varmaktır.
KIYAMET ANSIZIN KOPACAKTIR CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Onlar; «Eğer gercekten doğru soyluyorsanız, bu tehdit ne zaman gercekleşecek?» derler. Onların beklediği, sadece bir sayhadan ibarettir!.. Cekişip dururken kendilerini yakalayıverecek korkunc bir ses... İşte o anda onlar ne bir vasiyette bulunabilir, ne de Ă‚ilelerine donebilirler.” (YĂ‚sîn, 48-50, 53. Bkz. SĂ‚d, 15; Kàf, 42)
Buyukluk ve dehşetinden bahsettiğimiz bu muazzam kıyĂ‚met hĂ‚disesi, AllĂ‚h ’ın azamet ve kudreti karşısında o kadar basit ve kucuk bir şeydir ki, onu sadece bir sayha ile gercekleştiriverecektir.
En az bunun kadar muhim diğer bir husus da, bu muthiş hĂ‚disenin cok kısa surede gercekleşecek olmasıdır. CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“…KıyĂ‚metin kopması, goz acıp kapama gibi veya daha az bir zamandan ibarettir. Şuphesiz Allah, her şeye kĂ‚dirdir.”[4]
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- de kıyĂ‚metin ansızın meydana geleceğini muhtelif misallerle îzah etmişlerdir. Bir defasında şoyle buyurmuşlardır:
“Guneş batıdan doğuncaya kadar kıyĂ‚met kopmaz. Guneş batıdan doğduğu zaman, insanlar onu gorur ve hepsi toptan îmĂ‚n ederler. İşte bu vakit, şu Ă‚yet-i kerîmede bildirilen vakittir:
«…Rabb ’inin bĂ‚zı alĂ‚metleri geldiği gun, onceden inanmamış ya da îmĂ‚nında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık îmĂ‚nı bir fayda sağlamaz.» (el-En‘Ă‚m, 158)
Muhakkak ki, kıyĂ‚met kopacaktır, oyle ki, alışveriş icin satıcı ile muşteri aralarında bir kumaşı yaymış olacaklar da ne alışveriş yapmaya ne de kumaşı durmeye vakit bulamayacaklardır. Kişi sağmal devesinin sutunu sağıp getirdiği hĂ‚lde, onu icmeye fırsat bulamadan ansızın kıyĂ‚met kopacaktır. Yine kişi, havuzunu sıvayıp tamir edecek de suyunu kullanamadan ansızın kıyĂ‚met kopacaktır. Yine kişi lokmasını ağzına kaldıracak, fakat kıyĂ‚met ansızın kopacak da o lokmayı yiyemeyecektir.” (BuhĂ‚rî, RikĂ‚k, 40; Ahmed, II, 369. Bkz. Muslim, Fiten 140)
Burada en muhim husus, kıyĂ‚metin ne zaman kopacağı değil, herkesin kendi kıyĂ‚meti olan olum ve otesine hazır olup olmadığıdır. Dunya, aldatıcı bir serap, Ă‚hiret ise olumsuz bir hayattır. KıyĂ‚metimiz olan olum gelmeden evvel uyanalım ki cĂ‚resiz bir nedĂ‚mete dûcĂ‚r olmayalım. Zira her fĂ‚nînin mechûl bir zaman ve mekĂ‚nda AzrĂ‚il ile karşılaşacağı muhakkaktır. Olumden kacılacak hicbir yer yoktur. O hĂ‚lde insan:
“(Vakit kaybetmeden) AllĂ‚h ’a koşun...”[5] sırrından nasîb alarak rahmet-i ilĂ‚hiyeyi yegĂ‚ne sığınak bilmelidir.
Has kullar, gun bugundur deyip kendi kıyĂ‚meti kopmadan evvel Ă‚hiret tedĂ‚riğini gorenlerdir ki, o dehşetli kıyĂ‚met gununde boyleleri icin ne bir huzun, ne de bir korku vardır.
HESAP KıyĂ‚met gunu insanlar cok cetin ve şiddetli bir hesap ile karşılaşacaklardır. CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu gorur. Kim de zerre kadar kotuluk yapmışsa onu gorur.” (ez-ZilzĂ‚l, 7-8)
“O gun ki, ne mal fayda verir ne evlĂ‚t! Ancak AllĂ‚h ’a kalb-i selîm ile gelenler mustesnĂ‚!..” (eş-ŞuarĂ‚, 88-89)
HĂ‚sılı Ă‚hiret, hem kotuler hem de iyiler icin mutlakĂ‚ olması gereken zarûrî bir Ă‚lemdir. Zira iyilerin mukĂ‚fĂ‚ta nĂ‚il, kotulerin de cezĂ‚larına dûcĂ‚r olmalarından daha tabiî bir şey olamaz. Nitekim bu fĂ‚nî Ă‚lem şartlarında dahî iyilerin başını sokacağı yerler ve kotulerin de icine konulacağı zindanlar olmasaydı, hayat cekilmez hĂ‚le gelirdi!
Bir misal vermek gerekirse: Bir tiyatro grubunun, birinci sahneyi sergiledikten sonra perdeyi kapatıp, hĂ‚diseleri paramparca, dağınık ve îzĂ‚ha muhtac bir vaziyette bırakarak oyunu bitirdiği hic gorulmemiştir. Boyle bir durum soz konusu olsa, duşunceleri tam harekete gecmiş, sinirleri gerilmiş, oyunun ve yazarının maksadını ve ana fikrini oğrenmeye heveslenmiş seyirciler ne duşunur acaba?! Akıllı bir cocuk bile oyunun bu şekilde bitirilmesini uygun gormez. O hĂ‚lde her şeyi mukemmel yaratan ve her işten haberdar olan AllĂ‚h ’ın, bu koskoca kĂ‚inat kıssasını, bir cocuğun bile yapmadığı şekilde bitirmesi nasıl duşunulebilir?![6]
İnsanoğlu kendi vucûdunu ısıran bir sineğe bile kızıp onu cezalandırmak istemekte, diğer taraftan da bir kahvenin hatırını kırk yıl saymaktadır. Dolayısıyla kendisinden bir omur boyu sĂ‚dır olan musbet ve menfî davranışların Allah indinde karşılıksız kalacağını duşunmek kadar abes bir gaflet olamaz. Zira bu dunyada zĂ‚limin zulmu, mazlumun Ă‚hı; kĂ‚firin kufru, mu ’minin de îmĂ‚nı vardır.
CenĂ‚b-ı Hak buyurur:
“İnsanoğlu başıboş bırakılacağını mı sanır?” (el-KıyĂ‚me, 36)
“Biz ’im sizi boş yere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin Biz ’e dondurulup getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (el-Mu ’minûn, 115)
“(İnsan) «KıyĂ‚met gunu de ne zamanmış?» diye sorar. Gozler (hayret ve dehşetle) kamaştığı, Ay tutulduğu, Guneş ve Ay birleşip (karardığı) zaman... İşte o gun insan: «Kacacak yer neresi?» diyecektir. Hayır, hayır! O gun kacıp sığınacak hicbir yer yoktur! O gun herkesin varıp karar kılacağı yer, ancak Rabb ’inizin huzûrudur. O gun insana, onden yolladığı ve geri bıraktığı ne varsa hepsi haber verilecek.” (el-KıyĂ‚me, 6-13)
KIYAMET ALAMETLERİ KıyĂ‚metin tam olarak zamanı bildirilmemiş, ancak kucuk ve buyuk birtakım alĂ‚metleri haber verilmiştir. Bunları kısaca şoyle hulĂ‚sa edebiliriz:
Kucuk Kıyamet AlĂ‚metleri: 1. İlim ortadan kalkacak, buna mukĂ‚bil cehĂ‚let artacak. Bu durumda muskirĂ‚tı/sarhoşluk veren şeyleri icmek ve zinĂ‚, alenen irtikĂ‚b edilir hĂ‚le gelecek.
2. Pek basit sebeplerle ve yok yere adam oldurmeler olacak.
3. AdÂlet ve ehliyet kalkacak, haram ve helÂle dikkat edilmeyecek.
4. Ana-babaya isyan, buna mukĂ‚bil fĂ‚sık kadınlara itaat artacak.
5. Olcu ve tartıda hîle yaygınlaşacak, herkes bu hîlelerden şikĂ‚yet eder hĂ‚le gelecek.
6. İnsanlara hurmet ve merhamet son derece azalacak ve nasihatlere kulak asılmayacak.
7. Şehirlere gocler artacak, binalar yukselecek. Kotu ve ehliyetsiz kimseler îtibar gorecek, soz ve hukum onlarda olacak.
8. Kumar, fal ve oyun Ă‚letleri cok artıp revac bulacak, vaktin nasıl gectiği fark edilmeyecek.
9. İsraf artacak, dunya mal ve menfaati Ă‚hiret saĂ‚detine tercih edilir hĂ‚le gelecek.[7]
Buyuk Kıyamet AlĂ‚metleri: 1. Kırk gun surecek bir dumanın zuhûr etmesi,
2. DeccĂ‚l ’ın cıkması,
3. DĂ‚bbetu ’l-Arz denilen bir varlığın cıkması,
4. Guneş ’in batıdan doğması,
5. Ye ’cuc ve Me ’cuc ’un dunyaya yayılması,
6. Hazret-i ÎsĂ‚ ’nın yeryuzune inmesi,
7. Hicaz ’dan kuvvetli bir ateşin zuhûru,
8. Doğu, batı ve Arap yarımadasında olmak uzere uc adet yer batmasının meydana gelmesi.[8]
Âhiret inancı, mes ’ûliyet şuurunu kuvvetlendirir, vazifeye bağlı, hak ve hukuka hurmetkĂ‚r olmayı temin eder. Bu sûretle gayet sağlam bir ahlĂ‚k anlayışına, cok mukemmel bir nizam kavramına ve pek ulvî bir hakşinaslığa vesîle olur.
CenĂ‚b-ı Hakk ’ın huzûruna cıkarak butun soz, hĂ‚l ve hareketlerinin hesabını vereceğine, işlediği zerre kadar hayır ve şerri goreceğine kuvvetle îmĂ‚n eden bir kişide yuksek bir ahlĂ‚k ve yuce bir hukuk anlayışının bulunacağı muhakkaktır.
Peygamber Efendimiz ’in:
“Hicbir kul, kıyĂ‚met gunu omrunu nerede tukettiğinden, ilmiyle ne yaptığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, vucudunu nerede yıprattığından sorulmadıkca bir adım dahî atamaz!”[9] hadîs-i şerîflerini bilen bir mu ’min mutlakĂ‚ hakka, hukûka ve hesabına dikkat eder.
CenĂ‚b-ı Hakk ’ın devamlı kendisini gorduğunu bilen ve Ă‚hirete de inanan bir insan, kimsenin gormediği yerlerde bile yanlış hareketler yapamaz. Herkesin guvendiği temiz bir insan hĂ‚line gelir.
Kalbinden Ă‚hiret fikri, Allah korkusu ve Allah muhabbeti silinen insanlar, şahsî maksat ve menfaatlerine perestiş edeceklerinden, onların, bu Ă‚lemin en zararlı unsuru hĂ‚line geleceği şuphesizdir. Bu tur insanların nazarında millet ve vatan sevgisi, umûmî menfaat, tarihten ibret alma gibi fazîletler gayet gulunc şeylerdir. Ustunluk ve meziyet ise insan aldatmaktan ibĂ‚rettir. Bu sebeple, insanlardaki din ve Ă‚hiret fikrini zayıflatmak, cemiyetleri şiddetle helĂ‚ke surukleyecek son derece tehlikeli bir teşebbustur. Uzak ve yakın tarihte bunun misallerine cok tesaduf edilmiştir.
Âhirete îmĂ‚n eden ve hayatını ona gore tanzim eden mu ’minlerde olum korkusu olmaz. Sıkıntılardan kurtulup ebedî huzûra ulaşma, AllĂ‚h ’ın rızĂ‚sını elde etme ideali insanda yaşama sevincine yol acar, dunyanın ıztıraplarına karşı tahammul gucu verir. Gecici dunya arzuları insan rûhunu aslĂ‚ tatmin edemez. Rûhun huzuru, îmĂ‚nın kazandıracağı ulvî zevklerde ve mĂ‚nevî hazlardadır.
HĂ‚sılı, AllĂ‚h ’a tekrar geri donuleceği inancı olmadan, bu hayatta gercek bir başarı ve huzurdan bahsedilemez.
Dipnotlar:
[1] en-Neml, 87; ez-Zumer, 68; el-HĂ‚kka, 14-16. [2] Bkz. el-Hac, 1-2; el-MeĂ‚ric, 8-14; el-KıyĂ‚me, 6-12; et-Tekvir, 1-13; el-İnfitĂ‚r, 1-5. KıyĂ‚metin meydana gelmesindeki azametle ilgili ayrıca bkz. İbrĂ‚hîm, 48; TĂ‚hĂ‚, 105-107; el-Kamer, 7-8; el-HĂ‚kka, 14-16; el-Muzzemmil, 14; el-MurselĂ‚t, 8-11; Abese, 34-42; el-İnşikàk, 1-5; el-Kària, 1-5. [3] MunĂ‚vî, Feyzu ’l-Kadîr, V, 663. [4] en-Nahl, 77. [5] ez-ZĂ‚riyĂ‚t, 50. [6] Prof. Dr. M. S. Ramazan el-Bûtî, Kubra ’l-YakîniyyĂ‚ti ’l-Kevniyye, s. 180. [7] Kucuk alĂ‚metler icin bkz. BuhĂ‚rî, Hudûd 20, Fiten 25; Muslim, ÎmĂ‚n 1; Fiten 18, 55; Tirmizî, Fiten 34, 37, 39. [8] Buyuk alĂ‚metler icin bkz. Âl-i İmrĂ‚n, 55; en-NisĂ‚, 157-159; el-En‘Ă‚m, 158; el-Kehf, 93-99; el-EnbiyĂ‚, 96-97; en-Neml, 82; ez-Zuhruf, 61; ed-DuhĂ‚n, 10-13. BuhĂ‚rî, Buyû 102, EnbiyĂ‚ 49, Fiten 24, 25, 27; Muslim, ÎmĂ‚n 247, Fiten 23, 42, 100-103, 118; Tirmizî, Tefsîr, 27; İbn-i MĂ‚ce, Fiten, 31. [9] Tirmizî, KıyĂ‚met, 1/2417.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Din islam, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan