Hadisi şerifte mujdelenen hesapsız ve azapsız Cennet'e girecek 70 bin kişi kimlerdir? İşte ahirette hesap sorulmayacak kişiler... Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhum ’dan rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“(Gecmiş) ummetler bana gosterildi. Peygamber gordum, yanında uc-beş kişilik kucuk bir grup vardı. Peygamber gordum, yanında bir iki kişi bulunuyordu. Ve peygamber gordum, yanında kimsecikler yoktu. Bu arada onume buyuk bir kalabalık cıktı. Kendi ummetim sandım. Bana ‘Bunlar Mûs ’nın ummetidir, sen ufka bak! ’ dediler. Baktım; (cok) buyuk bir karaltı. ‘İşte bunlar senin ummetindir. İclerinden hesapsız-azabsız cennete girecek yetmiş bin kişi vardır ’ dediler.”
(İbni Abbas diyor ki) Soz buraya gelince Peygamber aleyhisselÂm kalkıp evine gitti. Oradaki sahÂbîler bu hesapsız-azabsız cennete girecek yetmiş bin kişinin kimler olabileceği hakkında konuşmaya başladılar: Kimileri, “Bunlar peygamberin sohbetinde bulunanlar olmalıdır” derken, kimileri, “Bunlar İslÂm geldikten sonra doğup, şirki tanımamış olanlardır” dediler. Daha başka bircok goruş ileri surenler oldu.
Onlar bu meseleyi tartışırken Peygamber aleyhisselÂm cıkageldi.
- “Ne hakkında konuşuyorsunuz?” diye sordu.
- Hesapsız-azabsız cennete gireceklerin kim oldukları hakkında konuşuyoruz, dediler.
Bunun uzerine Nebi sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Onlar buyu yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve Rablerine guvenenlerdir” buyurdu.
UkkÂşe İbni Mihsan yerinden fırladı ve:
- Beni de onlardan kılması icin Allah ’a dua et (YÂ Resûlallah)! dedi.
Peygamber aleyhisselÂm da:
- “Sen onlardansın!” buyurdu. Sonra bir başka kişi daha kalktı ve:
- Beni de onlardan kılması icin dua buyur, dedi.
Peygamber aleyhisselÂm bu defa:
- “Fırsatı değerlendirmekte UkkÂşe senden once davrandı” buyurdu.
BuhÂrî, Tıb 1, Rikak 50, LibÂs 18; Muslim, ÎmÂn 374. Ayrıca bk. Tirmizî, KıyÂmet 16

HADİSİ NASIL ANLAMALIYIZ?
Hadisin Allah ’a tam guven (tevekkul) ve tereddetsuz imÂn (yakîn) ile ilgili kısmı, son tarafıdır. Baş tarafında Peygamber Efendimiz ’in bu anlattıklarını ruyada mı yoksa Mi ’rac ’da mı gormuş olduğuna dair bir acıklama bulunmamaktadır. İşin bu yonu yani nerede, ne zaman ve nasıl gorduğu aslında hic de onemli değildir. Efendimiz, “gordum” veya “bana gosterildi” dedikten sonra, bizim icin olayın kendisi ehemmiyet kazanır.
Ancak burada cok onemli bir nokta daha vardır. Efendimiz ’in “Bana arzolundu, gosterildi (urizat aleyye)” beyÂnı, vahiy dışında daha başka yollarla kendisinin bilgilendirildiğini ortaya koymaktadır. Bu ise, sunnetin - en azından bir bolumunun- ilÂhi menşeli olduğuna nassî delildir. İfÂde ve olay, ozellikle gunumuzde bu yonuyle son derece onemlidir.
Peygamberlerin ummetten yana nasipleri farklı farklıdır. Kimine bir-iki kişi iman ederken, kimine de sayılamayacak kadar insan iman etmektedir. Ummeti en cok olan Peygamber, Efendimiz ’dir. Bu buyuk ummet icinde hesapsız-azabsız doğrudan cennete girecek bahtiyarlar, yetmiş bin kişidir. İşte bu mujdeli haber, duyulduğu anda, orada bulunan sahÂbîlerin ilgisini cekmiş, Hz. Peygamber ’in yanlarından ayrılmasını fırsat bilerek, bu bahtiyarların kimler olabileceğini araştırmaya, aralarında konuyu tartışmaya başlamışlar.
Konu yeterince tartışılıp zihinlerinde tam bir uyanıklık belirince Hz. Peygamber yanlarına cıkagelmiş ve onların tahminlerinin cok dışında ve ummetin her neslini kucaklayan bir acıklamada bulunmuştur:
“Onlar, buyu yapmayanlar, yaptırmayanlar, uğursuzluğa inanmayanlar ve sadece Rablerine guvenenlerdir!”
Bazı Âyet ve sûreleri ve Hz. Peygamber ’den nakledilen duaları okuyarak Allah ’a sığınmak ve ondan şifa dilemek cÂiz ve meşrûdur. Gayr-i meşrû olan ise, birtakım tılsımlı ifadelerle hastalık ve şerlerden kurtulmayı duşlemektir. Bu hareket, Allah inancına ters duşer. Bu sebeple de Allah ’a guvensizlik anlamına gelir.
Hadisin Muslim ’deki bir rivayetinde, “vucutlarını (kızgın demirlerle) dağlamayanlar (doğme yapmayanlar) ve buyu (efsun) yaptırmayanlar...” ifadesi yer almaktadır. Gerek dağlama yoluyla yapılan doğmeler, gerekse buyu, kendini fenalıklardan korumak niyetiyle yapılır. Bu sebeple o işler Allah ’a guveni sarsan anlayış ve uygulamalardır. Gercek ve olgun mu ’minin tavrı değildir. Hadiste “tetayyur” veya “teşe ’um” diye ifade buyurulan kuşların ucuşundan “uğursuzluk anlamı cıkarmak” ve ona gore davranmak da imanın nezÂket ve kalitesine sığmamaktadır.
Bu tur saplantılardan yakasını kurtarmak ve “sadece Allah ’a guvenmek”, sonucta hesapsız ve azabsız cennete girmektir. Bu tur bir yakîn ve tevekkul, daha dunyada iken sahibini asılsız kuşku ve korkuların azab ve stresinden kurtarır. Bu, mu ’minin olumsuz his ve anlayışlara karşı ozgurluğunu ilan etmesi, her şeyi Allah ’ın irade ve takdirine havÂle etmesi demektir. Yani son derece yuksek bir seviyedir.
Bu hadisi, tıbbî tedÂvî ’nin gereksizliğine delil saymak doğru değildir. Hz. Peygamber hem bizzat tedÂvî olmuş hem de hastalıklardan tedÂvî olmayı emir ve tavsiye buyurmuştur. Burada soz konusu olan, Allah ’ın kaza ve kaderinin onune gecebileceği inancıyla bazı anlamsız davranışlara başvurulmamasıdır. Allah ’a guveni zedeleyici tavırlardan uzak kalınmasıdır.
Konu ile doğrudan bir ilgisi olmamakla birlikte, UkkÂşe İbni Mihsan radıyallahu anh ’ın uyanıklığına dikkat edilmelidir. İstek ve temennide zamanlamayı bilmek, isteğine kavuşmak icin birebirdir. Hz. Peygamber ’in ikinci kişinin isteğine cevap vermeyip onu “Fırsatı UkkÂşe değerlendirdi” diye nazikce reddetmesi, ardı arkası kesilmeyecek bir istek zincirine fırsat vermemek icindir.
Bu metod, eğitim ve oğretimde, fırsatların değerlendirilmesini oğretmekte pek guzel bir ornektir. Hatib BağdÂdî, bu ikinci zÂt ’ın Sa ’d İbni UbÂde radıyallahu anh olduğunu nakletmektedir. O takdirde bu nakil “MunÂfıklardan olduğu icin Hz. Peygamber o şahsa dua etmedi” şeklindeki yorumları gecersiz kılmaktadır. Şayet bu zÂt Sa ’d İbni UbÂde değil de Sa ’d İbni UmÂre ise, bahis konusu yorum doğru olur ve rivayette, hadis usûlu terimiyle tashîf yapılmış sayılır.
HADİSTEN CIKARMAMIZ GEREKEN DERSLER Hz. Peygamber ’in ummeti, onceki peygamberlerin ummetlerinden daha fazladır. Hesapsız cennete girecek olan yetmiş bin kişi, Allah ’a guveni tam olanlardır. Buyu yapmak-yaptırmak, uğursuzluğa inanmak, tevekkule aykırı ve yasaktır. Şer ’î bir delil uzerinde munÂkaşa yapmak cÂizdir. Zira ashÂb-ı kirÂm bu yetmiş bin kişinin kimler olabileceğini aralarında tartışmışlardır. Mu ’mine uhrevî ve dînî meselelerde gozu acık davranmak yaraşır. Allah ’a guven ve tam i ’timat, insanı dunyada birtakım yersiz kuşku ve duygulardan, yanlış uygulamalardan, Âhirette de sorgu-sualden ve azaptan kurtarır.
İslam ve İhsan
HESAPSIZ CENNET'E KİMLER GİRECEKTİR?