İslÂm ’da, kibirli ve hasis zenginler ile hakkında takdîr edilene sabredemeyip isyanda bulunan fakirler zemmedilmiştir. Bu yuzdendir ki Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-: “Y Rabbi! Fakirlik ve zenginliğin fitnesinden Sana sığınırım.” (Muslim, Zikir, 49) niyÂzında bulunmuştur.Fertlerin ve toplumların guclu-gucsuz, sıhhatli-sıhhatsiz, bilgili- bilgisiz, zengin-fakir gibi farklı durumlarda bulunması, takdîr-i ilÂhînin nice derin ve ince hikmetlerini ihtiv etmektedir. Her şeyden once, hayatta sahip olduğumuz butun nîmetleri CenÂb-ı Hak bize bir imtihan vÂsıtası olarak lûtfetmiştir. Hatt sahip olduğumuz nîmetler kadar icine duştuğumuz mahrûmiyetler de birer imtihan vesîlesidir. CenÂb-ı Hak şoyle buyurur:

“Her ne zaman Rabb ’i, imtihan icin insana ikrÂm edip bol nîmet verse, «Rabb ’im bana ikrÂm etti!» der. Ne zaman da imtihan edip rızkını daraltsa, «Rabb ’im bana değer vermedi!» der.” (el-Fecr, 15-16)

Buna gore mesel zenginlik bir izzet, fakirlik de bir zillet değil, taksîm-i ilÂhîdir. Allah TeÂl şoyle buyurur:

“...Dunya hayatında onların maîşetlerini aralarında Biz taksîm ettik. Birbirlerine iş gordurmeleri icin de kimini(n maîşetini) derecelerle otekine ustun kıldık. (Ancak) Rabb ’inin rahmeti, onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.” (ez-Zuhruf, 32)

CenÂb-ı Hak kulları arasındaki taksimÂtı farklı yaptığı gibi mukellefiyetleri de ona gore tanzîm ederek kullarına asl haksızlık etmemiştir. Bu Âyet-i kerîmeden ayrıca, insanlar arasındaki farklılığın, toplum Âhenk ve nizÂmını temin etmede muhim bir role sahip olduğunu anlıyoruz.

Zengin, malını nereden kazanıp nereye sarf ettiği husûsunda, yani helÂl veya haram kazanclarından, zekÂt, sadaka, hayır ve hasenÂt fasıllarından AllÂh ’ın huzûrunda hesap verecektir. O, varlığının muayyen bir kısmını fakirlere vermeye memur kılınmakla, serveti bakımından buyuk bir imtihana tÂbîdir. Ancak diğerleriyle birlikte bu imtihanı da kazandığı takdirde rızÂ-yı ilÂhîye ve Cennet nîmetlerine nÂil olacaktır.

Fakir de, sabır, şikÂyet, isyan, kin, haset, iffet gibi hususlardan hesÂba cekilecektir. Bunların neticesi AllÂh ’ın rızÂsına uygun duşerse, onun dunya cilesi, ebedî bir Âhiret saÂdetine donuşecektir.

Fakir, dunyada zenginin maddî desteğine muhtac olduğu gibi, zengin de hem dunyada hem de Âhirette fakirin duÂsına muhtactır.

Şukur ehli comert zenginler ile sabırlı ve haysiyetli fakirler, insanlık şerefinde ve ilÂhî rızÂda beraberdirler. Ancak İslÂm ’da, kibirli hasis zenginler ve buna mukÂbil sabırsız ve istemeyi Âdet hÂline getiren fakirler zemmedilmiştir. Nitekim Hazret-i Peygamber :

“Y Rabbî! Zenginlik ve fakirliğin fitnelerinin şerrinden Sana sığınırım!” diye du buyururlardı. (Muslim, Zikir, 49)

O hÂlde kanaat, tevekkul, teslîmiyet ve itaat kimde galebe hÂlinde ise, gercek zengin odur...

Calışmak ve helÂl yoldan mal-mulk sahibi olmak, elbette meziyettir. Doğru olan, bunları kalbe sokmadan, yani putlaştırmadan Hak yolunda infÂk edebilmektir. Aksi hÂlde servet, dunyada hamallık, Âhirette de acıklı bir azap sebebi olur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Din İslam, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan