
Allah ne demek? İsm-i Azam nedir? Allah ’a iman ne demektir? Allah ’ın en guzel isimleri nelerdir? Allah ’a nasıl iman etmeliyiz? Allah ’a iman ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? Allah ’a iman hakkında bilinmesi gerekenler.KĂ‚inatı ve kĂ‚inatta bulunan tum varlıkları yaratan, koruyan, yoneten ve devam ettiren Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dır. O, başlangıcı olmayan, sonu bulunmayan, acıkta olan, gizli bulunan, her şeye gucu yeten, her şeyi bilen, işiten, goren, dileyen ve dilediğini yapandır. Allah araz olmadığı gibi, cisim, cevher, sûret ve şekil de değildir. Bir şeyin parcası ve bileşiği de değildir. Sınırı yoktur, cins ve keyfiyet ile nitelenemez. MekĂ‚ndan munezzehtir, uzerinden zaman gecmez. Her yerde her an bulunur ve her şey O ’nun gozu onundedir. O, gozleri gorur, fakat gozler O ’nu idrak edemez. Hicbir şey O ’na benzemez. Eşi, dengi ve benzeri yoktur. Butun mulkun gercek sahibi, emir ve hukum koymada tek yetkili, ovulmeye, itaat ve ibadet edilmeye lĂ‚yık en yuce varlık Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dır.
Yuce Allah Kur ’an-ı Kerîm ’de kendisini şoyle tanımlar: “De ki: O, Allah birdir. Hicbir şeye muhtac değildir, her şey O ’na muhtactır. O, doğurmamış ve doğmamıştır. O ’nun hicbir dengi yoktur.” [1] “Allah, kendisinden başka hicbir ilĂ‚h olmayan, surekli diri ve yaratıklarını koruyup yonetendir. O ’nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku tutmaz. Goklerde ve yerde olanların hepsi O ’nundur. O ’nun izni olmadan, katında kim aracılık edebilir? O, onların gecmişlerini ve geleceklerini bilir. Onlar ise, O ’nun ilminden, O ’nun dilediğinin dışında hicbir şeyi kavrayamazlar. O ’nun Kursusu, gokleri ve yeri kaplamıştır. Gokleri ve yeri koruyup gozetmek O ’na ağır da gelmez. O, cok yuce, cok buyuktur.” [2]
ALLAH NE DEMEKTİR? “Lafza-i celĂ‚l” denilen Allah kelimesi, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın zat, sıfat ve fiillerini hep birlikte ifade eder. Butun kemal sıfatları bu kelimede toplanmıştır. Dilcilerin kuvvetli goruşune gore, bu kelime Arapca olup, herhangi bir kelimeden turemiş değildir. Yalnız CenĂ‚b-ı Hakk ’a ait ozel isimdir. İkil veya coğulu yoktur. Bir dilde, cinsleri olan varlıkların isimleri coğul yapılabilir. Ancak ceşitli dillerde Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın değişik isimleri olabilir. Turkce ’de Tanrı; Farsca ’da HudĂ‚ ve YezdĂ‚n; İngilizce ’de God; Fransızca ’da Dieu gibi isimler her ne kadar Allah isminin yerine gecmezse de ilĂ‚h, rab, ma ’bud, mevlĂ‚ gibi Ă‚yet ve hadislerde gecen Allah ’ın diğer isimlerinin yerine kullanılabilir. Arapca ’da ilĂ‚hın coğuluna “Ă‚lihe”; rabbın coğuluna “erbĂ‚b”; Farsca ’da HudĂ‚ ’nın coğuluna “HudĂ‚yĂ‚n” denildiği gibi, Turkce ’de de “ilĂ‚hlar, rabler, ma ’budlar ve tanrılar” şeklinde coğul yapılır. Bu yuzden de tanrı kelimesi, tam olarak Allah kelimesinin yerini tutmaz.
Buna gore, İslĂ‚m ’ın temel ilkesi olan, “LĂ‚ ilĂ‚he illĂ‚llah (Allah ’tan başka ilĂ‚h yoktur)”, tevhid kelimesi, tercume edildiği zaman“(İlĂ‚htan başka ilĂ‚h yoktur)” şeklini alır ki, Allah kelimesi “ilĂ‚h” kelimesiyle tercume edilmiş bulunur. Bu da yanlış bir tercume olur. Cunku ilĂ‚h cins isim, Allah ise ozel isimdir. “Tanrıdan başka Tanrı yoktur” tercumesinde de aynı yapıyı gormek mumkundur. Ancak bu durum, yuce yaratıcı kastedilerek başka isimlerin kullanılamayacağı anlamına gelmez. CenĂ‚b-ı Hakk ’ın doksan dokuz isminin bulunması ve Kur ’an-ı Kerim ’de en guzel isimlerin O ’na ait olduğunun bildirilmesi,[3] bu isimlerden arzu edilenle veya istenilecek konuya uygun olarak secilecek bir isimle dua etmenin caiz olduğunu gosterir. Bu isimlerin başka dile tercumesi mumkundur. Bunlardan her biri CenĂ‚b-ı Hakk ’ın sıfatlarıyla yakından ilgili ve genel olarak onlardan alınan isimlerdir.
İSMİ AZAM NEDİR? Allah ’ın en buyuk ismi anlamına gelen, “İsm-i Azam”, terim olarak, Cenab-ı Hakk ’ın Kitap ve sunnette yer alan bazı isimleri icin kullanılmıştır.
Bir grup İslĂ‚m bilgini, Allah ’ın isimlerinin eşit derecede olduğunu soylemişse de, başka bir grup, hadisleri delil olarak alıp, bazı isimlerin diğerlerinden daha buyuk ve faziletli olduğu goruşunu benimsemiştir. Bazı hadislerde, bu isimle dua edildiği zaman, duanın kabul edileceği bildirilmiştir.[4]
AshĂ‚b-ı kiramdan EsmĂ‚ Binti Yezid, Ebû UmĂ‚me ve Ubey İbn Ka ’b (r. anhum) ’den gelen bir rivĂ‚yete gore, Hz. Peygamber, ism-i a ’zamın Bakara, Âl-i İmran ve TĂ‚hĂ‚ sûrelerinde bulunabileceğini bildirmiştir. Bu uc sûrenin butun Ă‚yetleri karşılaştırıldığında, ortak olan Ă‚yetin, “Allahu lĂ‚ ilĂ‚he illĂ‚ huve ’l-hayyu ’l-kayyûm” olduğu gorulur.[5] Burada “hayy (diri) ve kayyûm (her şeyi ayakta tutan, yoneten)” isimleri dikkati ceker.
Allah ’ın elcisi, bir gun Hz. Âişe ’ye, “kendisiyle dua edildiğinde, Allah ’ın duayı kabul ettiği ismini, bana bildirdiğini biliyor musun?” buyurmuş, Hz. Aişe ’nin bu duayı kendisine oğretmesini istemesi uzerine de; “Ey Âişe! Onu sana bildirmem uygun olmaz. Cunku onunla dunyaya ait bir şey istemen uygun duşmez.” cevabını vermiştir.[6]
Buna gore Hz. Peygamber, Allah ’ın en buyuk isminin hangisi olduğunu kesin olarak bildirmek istememiş, fakat bazı ip ucları ve işĂ‚retler vermiştir. Konu ile ilgili hadislerin bir kısmında Allah ismi, bir kısmında ise rahmĂ‚n, rahîm (esirgeyen, bağışlayan), hayyu ’l-kayyûm (diri olan ve her şeyi ayakta tutan), zu ’l-celĂ‚l ve ’l-ikrĂ‚m (ululuk ve ikrĂ‚m sahibi) gibi isimler Allah ’ın en buyuk ismi olarak belirtilmektedir.
ALLAH ’IN EN GUZEL İSİMLERİ En guzel isimler tamlaması, Allah ’ın butun isimleri icin kullanılan bir terimdir. Bunlara “esmĂ‚-i ilĂ‚hiye” de denir. Kur ’an-ı Kerim ’de şoyle buyurulur: “En guzel isimler Allah ’ındır. O halde O ’na bu isimlerle duĂ‚ edin.” [7] “En guzel isimler O ’nundur. Goklerde ve yerde olanlar O ’nun şanını yuceltmektedirler. O mutlak ustundur, tam hukum ve hikmet sahibidir.” [8] Allah ’ın isimlerinin cok olması, bu isimlerin sahibinin birden cok olmasını gerektirmez. “De ki: İster Allah deyin, ister rahmĂ‚n deyin, hangisini deseniz olur.” [9]
Hz. Peygamber bir hadislerinde, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın 99 isminin bulunduğunu, bu isimlere inanan ve inancı doğrultusunda yaşayan kişinin cennete gireceğini bildirmiştir.[10] CenĂ‚b-ı Hakk ’a, bu isimlerle hitab ederek dua edilmesi, duanın kabulune sebep olur. Ancak ilĂ‚hî isimler 99 ’dan ibaret de değildir. Bunlar CenĂ‚b-ı Hakk ’ın en meşhur isimleridir.
Tirmizî ve İbn MĂ‚ce ’nin rivĂ‚yet ettikleri bir hadiste bu 99 isim tek tek sayılmıştır.[11] Bu isimler şunlardır:
1.Allah,
2.Rabb,
3.RahmÂn (esirgeyen),
4.Rahim (bağışlayan),
5.Melik (buyrukları tutulan),
6.Kuddûs (eksikliklerden arınmış)
7.SelĂ‚m (esenliğe cıkaran)
8.Mu ’min (guven veren),
9.Muheymin (hukmu altına alan),
10.Azîz (mutlak ustun),
11.CebbĂ‚r (zorla boyun eğdiren),
12.Mutekebbir (yegÂne buyuk),
13.HĂ‚lik (yaratıcı),
14.BĂ‚rî (eksiksiz yaratan),
15.Musavvir (her şeye şekil veren),
16.GaffĂ‚r (cok bağışlayan),
17.KahhĂ‚r (isyankĂ‚rları kahreden),
18.VehhĂ‚b (karşılıksız veren),
19.RezzĂ‚k (cok rızık veren),
20.FettĂ‚h (hayır kapılarını acan),
21.Alîm (her şeyi bilen),
22.KĂ‚bız (ruhları alan),
23.BĂ‚sıt (rızkı genişleten),
24.HÂfid (kufur ehlini alcaltan),
25.RĂ‚fi ’ (mu ’minleri yukselten),
26.Muiz (yucelten, azîz kılan),
27.Muzill (değersiz kılan),
28.Semî ’ (her şeyi işiten),
29.Basîr (her şeyi goren),
30.Hakem (hukmeden, iyiyi kotuden ayırt eden),
31.Adl (adaletli),
32.Latîf (kullarına lutfeden),
33.Habîr (her şeyden haberli olan),
34.Halîm (yumuşaklık sahibi),
35.Azîm (azametli olan),
36.Gafûr (cok bağışlayıcı),
37.Şekûr (az amele bile cok ecir veren),
38.Âlî (yuce, yuceltici),
39.Kebîr (buyuk),
40.HĂ‚fız (koruyucu),
41.Muhît (kuşatan),
42.Hasîb (hesaba ceken),
43.Celîl (yucelik sıfatları bulunan),
44.Kerîm(cok comert, bağışlayan, gunahın yerini sevapla dolduracak kadar bağışı bol)
45.Rakîb (gozeten),
46.Mucîb (duaları kabul eden),
47.VĂ‚sî (ilmi ve rahmeti geniş),
48.Hakîm (hikmet sahibi),
49.Vedûd (mu ’minleri seven),
50.Mecîd (şerefi yuksek),
51.BÂis(oldukten sonra dirilten ve peygamber gonderen),
52.Şehîd (her şeye tanık olan),
53.Hakk (gerceğin ta kendisi),
54.Vekîl (kulların işlerini yerine getiren)
55.Kavî (guclu),
56.Metîn (guclu, kuvvetli, sağlam),
57.Velî (mu ’minlerin dost ve yardımcısı),
58.Hamîd (ovguye lĂ‚yık),
59.Muhsî (her şeyi sayan, bilen),
60.Mubdî (yoktan var eden),
61.Muîd (oldurup, yeniden dirilten),
62.Muhyî (hayat veren, dirilten),
63.Mumît (olduren),
64.Hayy (diri),
65.Kayyûm (her şeyi ayakta tutan),
66.VĂ‚cid (istediğini istediği anda bulan),
67.VĂ‚hid (şanı yuce ve keremi bol),
68.Samed (hicbir şeye muhtac olmayan),
69.Kadîr (kudret sahibi),
70.Muktedir (her şeye gucu yeten),
71.Mukaddim (istediğini one alan),
72.Muahhir (istediğini geri bırakan),
73.Evvel (başlangıcı olmayan),
74.Âhir (sonu olamayan),
75.ZĂ‚hir (varlığı acık olan),
76.BĂ‚tın (zat ve niteliği gizli olan),
77.VĂ‚lî (sahip),
78.MuteĂ‚lî (eksikliklerden yuce),
79.Berr (iyiliği cok olan),
80.TevvÂb (tevbeleri cok kabul eden),
81.Muntekim (isyancılardan intikam alan),
82.Afuv (affedici),
83.Raûf (şefkati cok olan),
84.MĂ‚liku ’l-mulk (mulkun gercek sahibi),
85.Zu ’l-celĂ‚li ve ’l-ikrĂ‚m (ululuk ve ikram sahibi),
86.Muksit (adaletli),
87.CĂ‚mi ’ (birbirine zıt şeyleri bir araya getirebilen),
88.Ganî (zengin, kimseye muhtac olmayan),
89.Muğnî,(dilediğini muhtac olmaktan cıkaran)
90.MĂ‚cid (şanı yuce),
91.MĂ‚ni ’ (istediği şeylere engel olan),
92.DĂ‚rr (dilediğini zarara sokan),
93.HĂ‚dî (hidĂ‚yete erdiren),
94.Bedî ’ (cok guzel yaratan),
95.BĂ‚kî (varlığı surekli olan),
96.VÂris (mulkun gercek sahibi),
97.Reşîd (yol gosteren),
98.Sabûr (cok sabırlı),
99.NĂ‚fi ’ (dilediğine fayda veren). [12]
İnsanda Allah fikri ve kutsal bir varlığa bağlanma meyli fıtrî ve doğuştandır. Nitekim Âdem (a.s) ’in birtakım isim ve bilgilerle mucehhez kılınması ve yeryuzunde Allah ’ın bir halifesi, yani yeryuzunde O ’nun adına hareket edecek bir temsilci olarak gonderilmesi bunu gosterir.[13]
Peşin hukumlerden arınmış ve objektif duşunme yeteneği kazanmış olan akıl, Allah ’ın varlığını kavramakta gucluk cekmez. Ozellikle yalnızlık ve felĂ‚ket anlarında ruhun derinliklerindeki bu duygu kendini gosterir.
Kur ’an-ı Kerim ’de buyuk bir sıkıntı, felĂ‚ket ve darlıkla karşılaşan kimsenin Allah ’a yonelişi şoyle tasvir edilir: “İnsana bir zarar dokunduğu zaman yan ustu yatarak veya oturarak yahut ayakta bize yalvarır. Fakat biz onun sıkıntısını giderdiğimiz zaman, sanki kendine dokunan bir zarardan dolayı bize hic yalvarmamış gibi, eski yoluna doner gider.” [14]
Deniz yolculuğunda karşılaşılan sıkıntılar da yolculara daima Allah ’ın varlığını hatırlatır. Ayetlerde bu durum şoyle ifade buyurulur: “Sizi karada ve denizde yuruten O ’dur. Gemide olduğunuz zamanı duşunun: Gemiler, yolcuları hoş bir ruzgĂ‚rla alıp goturduğu ve yolcular bununla sevindikleri bir sırada, birden gemiye, şiddetli bir kasırga gelip de, her yerden gelen dalgalar onları sardığı ve artık kendilerinin tamamen kuşatıldıklarını, (bir daha kurtulamayacaklarını) sandıkları zaman, dini yalnız Allah ’a hĂ‚lis kılarak O ’na yalvarmaya başlarlar: “Andolsun, eğer bizi bundan kurtarırsan, şuphesiz şukredenlerden olacağız.” (derler). Fakat Allah onları selĂ‚mete erdirince de, bakarsın ki, yeryuzunde yine haksız yere taşkınlıklarda bulunuyorlar.” [15]
Goklerin ve yerin yaratılışı uzerinde duşunmek, bunların bir rastlantı sonucu var olamayacağını anlamak icin yeterlidir. Gok cisimlerinin dengeli hareketi, galaksilerin akla durgunluk veren buyukluğu ve ince hesaplarla uzaydaki seyirleri, sonsuz kudret sahibi Allah ’ın varlığını gosteren delillerdir. Dunyamızdan 1,3 milyon kat daha buyuk olan guneşin uzayda her metre kareye 167.400 beygir gucu kadar enerji yayması, bu enerjilerin ancak, iki milyonda birinin dunyamıza ulaşması, bu dev enerji kaynağının buyuk yıldızlar safına bile girmemesi, bize evrenin buyukluğu ve onu yaratanın yuceliği hakkında bir fikir vermektedir. Saniyede ucyuz bin kilometre hızla giden ışık uzerinde duşunduğumuzde, dunyamıza 150 milyon km. kadar uzaklıkta bulunan guneşin ışığı 7,5-8 dakikada dunyamıza ulaşırken, en yakın sayılan kutup yıldızı ışığının 40 yılda ulaşması ve dunya yaratılalıdan beri halen ışığı dunyamıza ulaşamamış uzaklıktaki yıldızların belirlenmiş olması, pozitif bilimin Allah ’a imanı guclendiren verilerindendir.
İnsan, yer ve goklerin yaratılışı uzerinde duşunmeye teşvik edilir. Âyetlerde şoyle buyurulur: “Onlara, gokleri ve yeri kimin yarattığını sorsan, şuphesiz; ‘Allah ’ derler. Sen de; ‘el-hamdu lillĂ‚h (hamd, Allah ’a mahsustur) ’ de”.[16] “De ki goklerin ve yerin Rabbi kimdir? De ki: “Allah ’tır” [17]
“Ustlerindeki goğe bakmıyorlar mı? Onu, nasıl yapmış ve nasıl suslemişiz? Onda hicbir catlak yoktur. Ve yeri nasıl uzatmışız, tespit edici kazıklar atmışız ve orada gonul acan her turlu cifti bitirmişiz. Butun bunlar, Allah ’a yonelen her kul icin bir ibret ve oğuttur.” [18]
Diğer yandan butun delillerin ve yaratma zincirinin CenĂ‚b-ı Hakk ’a bağlanıp, daha ilerisinin duşunulmemesi gerekir. “Allah butun varlıkları yarattı, fakat Allah ’ı kim yarattı?” gibi bir soru yersizdir. Cunku Allah TeĂ‚lĂ‚ ezelîdir, başlangıcı yoktur, doğmamış ve yaratılmamıştır. Akıl, sonradan var olmuş şeylerin, bir var edene muhtac olduğunu ve bu zincirin Allah ’ta sona ermesi gerektiğini kabul ve ispat etmiştir. Şeytanın kendisine bu şekilde bir vesvese verdiğini soyleyen bir sahabiye Rasûlullah (s.a.s); “Ben Allah ’a iman ettim” demekle yetinmesini tavsiye etmiştir. [19]
ALLAH ’IN SIFATLARI Alemlerin yaratıcısı ve Rabbi olan Allah ’ın guzel isimleri yanında, eşsiz ve benzersiz sıfatları vardır. Allah ’a imanın bu sıfatlara imanı da kapsaması gerekir. Cunku CenĂ‚b-ı Hakk ’ı bilmek sıfatlarıyla olur.
Allah ’ın sıfatları ile yaratıklarının sahip olduğu sıfatlar birbirinden farklıdır. Her şeyden once yaratıklara bazı nitelikleri veren yine Allah ’tır. Ancak bu nitelik ve yetenekler varlıklarda sınırlı, vasıtalı ve sonuc olarak Allah ’ın yaratması ve yardımıyla iş gorebilir.
Allah ’ın sıfatları zĂ‚tî, subûtî ve fiilî olmak uzere uce ayrılır:
a) ZĂ‚tî sıfatlar
Allah ’ın zatıyla birlikte olan, ondan ayrı kabul edilmeyen sıfatlardır. Bunlara “selbî sıfatlar” da denir. Bunlar, Allah ’ın yuceliği ve kemaliyle celişen sıfatları O ’ndan kaldırdığı ve butun noksan sıfatlardan tenzih ettiği icin bu adı almıştır.
ZĂ‚tî sıfatlar altı tane olup; vucûd, kıdem, bekĂ‚, vahdĂ‚niyet, muhĂ‚lefetun li ’l-havĂ‚dis ve kıyam binefsihidir.
1. Vucûd: “Var olmak” demektir. Buna “sıfat-ı nefsiye” de denir. Allah olmasaydı hicbir şey var olamazdı. KĂ‚inĂ‚tın varlığı O ’nun varlığına en buyuk tanıktır. Hicbir şey ne kendi kendine var olabilir ne de yok olabilir. Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya; varlığının mutlak gerekli olması, var olmayışının mumkun bulunmaması sebebiyle “VĂ‚cibu ’l-Vucûd (varlığı mutlak gerekli olan)” denir.
Varlığın zıddı olan yokluk, Allah TeĂ‚lĂ‚ icin duşunulemez. Allah ’ın varlığı başka bir varlık vasıtasıyla olmayıp, ilĂ‚hi vucûdu zĂ‚tının gereğidir. Yukarıda, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın varlığı ile ilgili olarak zikrettiğimiz deliller “vucûd” sıfatının da delilleridir.
2. Kıdem: “Başlangıcı olmamak, ezelî olmak” demektir. Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın oncesi ve başlangıcı yoktur. O kadîm ve ezelîdir. Gecmişe doğru ne kadar gidilirse gidilsin Allah ’ın var olmadığı bir zaman duşunulemez. Eğer Allah ezelî olmasaydı, sonradan meydana gelmiş olması gerekirdi. Her sonradan olanın bir yaratıcıya ihtiyacı vardır. Allah ’ın varlığı, zatının gereğidir, yani varlığı kendindendir.
Allah ’ın ezelî sıfatları: Hayat, ilim, semî ’, basar, kudret, kelĂ‚m, irade ve meşiyyet, yaratma ve rızık vermedir.[20]
Kur ’an-ı Kerim ’de CenĂ‚b-ı Hakk ’ın ezelî oluşu şoyle beyan edilir: “O, her şeyden oncedir, kendisinden sonra hicbir şeyin kalmayacağı sondur, varlığı acıktır, gercek niteliği (yaratılanlar icin) gizlidir. O her şeyi bilendir.” [21]
Sonuc olarak dunyada ve evrende butun varlıkların oncesi, yani bulunmadıkları bir zaman vardır. Allah TeĂ‚lĂ‚ ise zaman ve mekĂ‚ndan munezzeh olarak vardır. Zaman kavramı, dunya ile bazı gezegen, yıldız, yıldız kumesi veya galaksiler arasında ortaya cıkan bir surectir. Allah hakkında ilerleyen bir zaman surecinin bulunmaması; başlangıc ve sonunun olmamasını, başka bir deyimle ezel ve ebedi, kıdem ve bekayı ifade eder.
3. BekĂ‚: “Varlığının sonu olmamak, ebedî olmak” demektir. Kur ’an-ı Kerim ’de şoyle buyurulur: “Yeryuzundeki her şey yok olucudur, fĂ‚nîdir. CelĂ‚l ve ikram sahibi olan Rabbinin varlığı ise ebedidir.” [22] “O, her şeyden oncedir, kendisinden sonra hicbir şeyin kalmayacağı sondur..” [23] Bu Ă‚yetler, Allah ’ın ebedî olduğuna delĂ‚let eder. Varlığını devam ettirememe Ă‚cizliktir. Âcizlik ise eksikliktir. Allah butun eksikliklerden uzaktır. O, sonsuz kudret sahibidir. O ’nu yok edecek bir guc de mevcut değildir.
4. VahdĂ‚niyyet: “Allah ’ın bir olması” demektir. Allah, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde tektir. Allah ’ın zatı cuz ve parcalardan oluşmamıştır, cisim değildir, eşi ve benzeri yoktur. Yarattıklarına benzemez. Allah ’ın sıfatları da, yaratıklarının sıfatlarına benzemez. Fiillerinde tek oluşu, yaratmada tek olması demektir. Yoktan var etme anlamında yaratma Allah ’a aittir. Allah ’ın bir tek oluşu İhlĂ‚s sûresinde şoyle ifade edilir: “De ki: O Allah bir tektir. Allah hic bir şeye muhtac değil, her şey O ’na muhtactır. O doğurmamıştır ve doğmamıştır. Hicbir şey O ’na denk değildir.” [24]
KĂ‚inatı yaratan ve yoneten birden fazla ilĂ‚h olsaydı, farklı yonde istek ve iradeleri olunca, birisinin dediği gercekleşir, diğeri Ă‚ciz kalırdı. Âciz kalan ise ilĂ‚h olamazdı. İlĂ‚hlar arasındaki bu tezatlar kĂ‚inatın duzenini bozardı. Bu durum Kur ’an-ı Kerim ’de şoyle belirtilir: “Yerde ve gokte, Allah ’tan başka ilĂ‚hlar bulunsaydı, yer ve gok harap olurdu” [25] “Allah ’tan başka bir yaratıcı var mıdır?” [26] “O gun, guc kimindir? En buyuk egemen olan Allah ’ındır.” [27]
Alemde bir duzenin oluşu ve bozulmadan devam edişi, bir tek Allah ’ın eseridir. İlĂ‚hta birlik, evrende birliği, uyum ve duzeni getirmiştir. Allah ’ın ortağı bulunsa bu duzen bozulurdu. Âyette şoyle buyurulur: “Onun yanında hicbir ilĂ‚h yoktur. Eğer olsaydı, şuphesiz her tanrı kendi yarattığını kabullenir ve korur, kimisi de diğerine ustun olmaya calışırdı..” [28]
İnsanlar tarih boyunca zaman zaman yollarını şaşırarak Allah ’ın yanında başka tanrılara da yer vermişlerdir. Buna “şirk (ortak koşma)” denir. Bunu yapana da “muşrik” adı verilir. Şirk koşmak iki turlu olur:
a) Allah ’ın yanında başka bir varlığı da tanrı kabul etmek. İnsan, put, ağac, hayvan vb. şeyler gibi.
b) İbadetlerde ve amellerde Allah ’a eş, ortak koşmak. Amellere riya, gosteriş karıştırmak gibi.
Allah, muşriklerin nitelendirmesinden uzaktır. O, cocuk edinmemiştir. O ’nun yanında başka bir ilĂ‚h yoktur. Olsaydı, yukarıda sozunu ettiğimiz şekilde belirtiler ortaya cıkar, evrende duzensizlikler gorulurdu.
Kur ’an-ı Kerim ’de Hıristiyanların şirkinden şoyle soz edilir: “Allah uc ilĂ‚htan ucuncusudur, diyenler şuphesiz kĂ‚fir olmuşlardır.” [29] Buna gore Allah, Mesih İsa ve Rûhu ’l-Kudus olarak uc ilĂ‚hı birlikte kabul eden (teslise inanan) Hıristiyanlar vahdaniyet inancından uzaklaşmışlardır. “Şuphesiz, Allah Meryem oğlu Mesih İsa ’dır, diyenler kufre girmişlerdir.” [30] Ă‚yeti de, onların Allah ’a “oğul” isnat ederek, duştukleri başka bir şirk halini belirtir.[31]
Hıristiyanların benimsediği gibi uc tane ilĂ‚h bulunsaydı, aralarında evreni ve merkez gucu ele gecirmek icin bir catışma kacınılmaz olurdu. Şu Ă‚yette boyle bir varsayımın sonucuna işaret edilir: “De ki; eğer dedikleri gibi Allah ’la beraber tanrılar bulunsaydı, o takdirde hepsi arşın sahibi olmaya yol ararlardı. O, onların bu soylediklerinden uzaktır. Yucedir. Uludur.” [32]
5. MuhĂ‚lefetun li ’l-havĂ‚dis: “Sonradan olan şeylere benzememek” demektir. Allah hicbir şeye benzemez, hicbir şey de Allah ’a benzemez. Allah ’ın zĂ‚tî sıfatlarıyla, yarattıklarına benzemesi mumkun değildir. Cunku Allah kadîm ve ezelîdir, başlangıcı yoktur. Varlıklar ise sonradan meydana gelmişlerdir. Allah ebedîdir, bĂ‚kîdir. Varlıklar ise sonlu ve olumludurler. Diğer yandan varlıklar bir takım cuz ve parcalardan oluşmuşlardır. CenĂ‚b-ı Hakk ’ın zatı icin boyle bir şey soz konusu değildir.
Biz, yuce Allah ’ı nasıl duşunursek duşunelim, O, bizim duşunduğumuz, tasavvur ettiğimiz şekillerin hic birisine benzemez. Cunku insan, gorduğu, duyduğu ve bildiği varlıkları tasavvur edebilir. Bunlar sonradan yaratılan varlık ve şekiller olur. Allah ise sonradan yaratılanlara benzemez. Kur ’an-ı Kerim ’de şoyle buyurulur: “Goklerin ve yerin yaratıcısı, sizin icin kendinizden eşler, hayvanlardan da ciftler var etmiştir. Sizi bu şekilde coğaltır. O ’nun benzeri bir şey yoktur. O her şeyi işitendir, gorendir.” [33]
Allah ’ın yaratılanlara benzememesi sıfatı; diğer varlıklarda bulunan cisimlik, cevherlik, arazlık, cuz ve parcalardan oluşma, yemek, icmek, oturmak, uyumak, uzuntulu, kederli veya sevincli olmak gibi sıfatlardan da uzak olduğunu ifade eder. Bazı Ă‚yetlerde Allah ’a isnat edilen “el, yuz ve arşı istivĂ‚-istilĂ‚ etmesi” gibi ifadeler Allah ’ın başka varlıklara benzediğini gostermez. Bunlar mecaz anlamında kullanılmıştır. Allah ’ın eli, “kudret”; yuzu, “zĂ‚t”; Arşın uzerine oturma ise, “Arşa hĂ‚kim olma, hukmunu gecirme” olarak yorumlanmıştır.[34]
6. KıyĂ‚m binefsihî: “Varlığı kendisinden olmak, var olmak icin başka bir varlığa ihtiyac duymamak” demektir. Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın varlığı kendisinden olup başkasından değildir. Diğer butun varlıklar, kendisi dışında bir varlığın yaratmasına muhtac olduğu halde, Allah, kendisini yaratacak bir yaratıcıya, oturacağı bir yere, mekĂ‚na veya başka bir varlık, cisim veya guce muhtac değildir.
Varlıklar mumkun ve vĂ‚cib olmak uzere ikiye ayrılır. Allah ’ın dışında butun gorulen veya gorulmeyen varlıklar mumkun varlıklardır. Bunların varlıkları ile yoklukları eşittir. Allah dilediği icin var olmuşlardır. Yok olmalarını dilerse, o anda yok olurlar. Kur ’an-ı Kerim ’de varlıkların bu ozelliği şoyle ifade buyurulur: “Gokleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya guc yetiremez mi? Elbette guc yetirir. Cunku her şeyi yaratan ve her şeyin gerceğini bilen O ’dur. O, bir şeyin olmasını dilediği zaman, O ’nun buyruğu o şeye yalnızca “Ol” demektir. O da hemen oluverir.” [35]
İşte bu varlıkların yaratıcısını akıl zorunlu olarak kabul eder. Bu yuzden de Allah ’ın varlığı “vĂ‚cib”tir. Akıl başka turlusunu kabul etmez. Allah ’ın varlığı kendi zĂ‚tının gereğidir. O, kendisini Kur ’an-ı Kerim ’de ne şekilde tanıtmışsa, O ’nu o şekilde bilmek ve tanımak zorunluluğu vardır.[36]
Kısaca acıkladığımız bu zĂ‚tî sıfatların zıtları Allah TeĂ‚lĂ‚ icin duşunulemez. Cunku O, yaratılan değil, yaratandır.[37]
b) Subûtî Sıfatlar
Bunlar, varlığı zorunlu olan ve kemal ifade eden sıfatlardır. Subûtî sıfatların zıtları olan ozellikler Allah hakkında duşunulemez. Bu sıfatlar ezelî ve ebedî olup, diğer yaratıkların sıfatları gibi sonradan meydana gelmiş değildirler. İster hay (diri), Ă‚lim (bilen), kadîr (guc sahibi) gibi dil kuralları acısından sıfat kelimeler olsun, isterse hayat, ilim, kudret gibi mastar kalıbındaki kelimeler olsun butun subûtî sıfatlar Allah ’a verilebilir. Kullanımda insanların sıfatlarına benzerlik olsa da, gercekte Allah ’ın sıfatları sonsuz, mutlak, ezelî ve ebedî iken, insanlara ait sıfatlar sonlu, sınırlı ve sonradan yaratılmış, eksik ve yetersiz sıfatlardır.[38] Subûtî sıfatlar sekiz tane olup şunlardır:
1. Hayat: “Diri ve canlı olmak” demektir. Yuce Allah diridir. Gunluk hayatta, bir fiili, hareketi ve eylemi ancak diri olan varlığın yapabildiğini goruruz. Olunun bir eylemi gorulmez. Allah ’ın diriliği, yaratıklarda gorulen ve maddenin ruh ile birleşmesinden doğan gecici ve maddî bir dirilik olmayıp, başlangıcı ve sonu bulunmayan, bir dış etken ve desteğe de muhtac olmayan diriliktir. Olum bir eksiklik sıfatıdır. Allah ise eksikliklerden uzaktır.
Kur ’an-ı Kerim ’de bu sıfatla ilgili olarak şoyle buyurulur: “Olmeyen diriye guvenip dayan ve O ’nu ovgusuyle tesbîh et..” [39] “Allah, kendisinden başka ilĂ‚h olmayan, surekli diri olan ve yarattıklarını gorup gozetendir..” [40] “(Artık butun) yuzler, diri ve her şeye hĂ‚kim olan Allah icin eğilip boyun bukmuştur..” [41]
2. İlim: “Bilmek” demektir. Allah her şeyi bilendir. Olmuşu, olanı, olacağı, gelmişi, gecmişi, gizliyi, acığı bilir. Bunları gerek butun halinde, gerekse parca ve ayrıntı olarak bilir. Bu bilgi bir arac ve alete bağlı değildir, CenĂ‚b-ı Hak ’la birlikte vardır, ezelî ve ebedîdir. O ’nun ilmi insanların ilmi gibi sınırlı, duşunce, tefekkur ve muhĂ‚kemeye dayalı bir ilim değildir. Allah her şeyi meydana geleceği icin bilir, yoksa hic bir şey Allah bildiği icin meydana gelmez. İlim sıfatının zıddı olan bilgisizlik (cehl) Allah hakkında duşunulemez.
Bazı filozofların, “Allah geneli bilir, detayları bilmez” iddialarını kelĂ‚mcılar reddetmiştir. Cunku boyle bir duşunce tarzı, Allah ’ın ilim sıfatı ile celişir ve O ’na eksiklik isnat etmek olur.
İlim sıfatıyla ilgili olarak Kur ’an ’da pek cok Ă‚yet vardır. Biz bunlardan dort tanesini zikredeceğiz: “Gaybın anahtarları yalnız O ’nun yanındadır. Onları ancak O bilir. O, karada ve denizde ne varsa bilir. Duşen hicbir yaprak yoktur ki, onu bilmesin. Yerin karanlıklarında olan hicbir tohum, yaş ve kuru, hicbir şey yok ki, apacık bir Kitap ’ta (yazılı) bulunmasın.” [42] “Goklerde ve yerde olanları Allah ’ın bildiğini gormuyor musun?” [43] “Siz, sozunuzu ister gizleyin, ister acığa vurun, şuphe yok ki O, goğuslerin icindekini cok iyi bilendir.” [44] “O, gozlerin hain bakışlarını ve kalplerin gizleyeceği her şeyi bilir.” [45]
Allah ’ın ilminin genişliği de Ă‚yetlerde şoyle acıklanmıştır: “De ki: Rabb ’imin sozlerini yazmak icin butun denizler murekkep olsa ve bir o kadar da ilĂ‚ve getirsek bile, Rabb ’imin sozleri bitmeden once denizler tukenecektir.” [46] “Yeryuzundeki ağaclar kalem, denizler de murekkep olsa ve yedi deniz daha katılsa da yazılsa, Allah ’ın kelimeleri bitmezdi.” [47]
Varlıkların yaratılışında gorulen ince hesap, denge, mantık, hikmet ve fizik kurallar, bunları yaratıp yonetenin her şeyi bildiğini gosterir.
3. Semî ’: “İşitmek” demektir. Allah her şeyi işitir, en gizli sesler, hareketler O ’nun işitmesinin dışında kalmaz. Allah ’ın işitmesi diğer canlıların işitip bilmesine benzemez. Diğer varlıklar işitebilmek icin kulak, ses, sesi ileten hava titreşimi, elektriksel iletişim aracları gibi aracılara ihtiyac duydukları halde, Allah bir aracıya muhtac olmaksızın duyar. Bu sıfatın zıddı olan işitmeme, Allah hakkında duşunulemez. Cunku O, bu gibi eksikliklerden uzaktır. İşitme sıfatı Kur ’an-ı Kerim ’in pek cok Ă‚yetinde, genellikle gorme (basar) veya bilme sıfatıyla birlikte zikredilmektedir. Birer ornek vererek gececeğiz. “Allah her şeyi işitendir ve gorendir.” [48] “Gercekten O, her şeyi işiten, her şeyi bilendir.” [49]
4. Basar: “Gormek” demektir. Allah ’ın gorme sıfatıdır. Allah her şeyi gorur. O ’nun gormesinden hicbir şey gizli kalamaz. Bir şeyi gormesi, başka bir şeyi gormesine engel değildir. Bu sıfatın zıddı gormemektir. Gormemek Ă‚cizliktir. Allah bu gibi eksikliklerden uzaktır. Diğer canlıların gormesi, goz organının ve ışığın bulunması, arada gormeyi onleyen bir engelin olmaması gibi şartlara bağlıdır. Allah ’ın gormek icin boyle bir şeye ihtiyacı yoktur. Allah ’ın işitici ve gorucu olduğuna dair pek cok Ă‚yet vardır. Bunlardan birisinde şoyle buyurulur: “O, gozlerin hain bakışlarını ve kalplerin gizleyeceği her şeyi bilir. Allah adaletle hukmeder. O ’nu bırakıp taptıkları ise hicbir şeye hukmedemezler. Şuphe yok ki Allah, işiten ve gorendir.” [50]
5. İrade: “Dilemek” demektir. Allah dileyicidir. Bir şey uzerinde karar kılarak, onu yapmaya azmetmeğe “irade” denir. Allah irade sahibidir ve yaptığı işlerde serbesttir. O ’nu herhangi bir işi yapmaya zorlayacak bir guc yoktur. Allah tam ve kĂ‚mil bir iradeye sahip olduğu icin, bu kĂ‚inatı ezelî olan iradesine uygun olarak yaratmıştır. KĂ‚inatta olmuş, olacak ne varsa, hepsi Allah ’ın dilemesi ve irade etmesiyle olmuştur ve olacaktır. O ’nun her dilediği olur, dilemediği ise olmaz.
Kur ’an-ı Kerim ’de şoyle buyurulur: “Senin Rabb ’in dilediğini mutlaka yapar”.[51] Hz. Meryem, bir erkekle ilişkisi olmadığı halde, nasıl cocuk doğuracağını sorunca, CenĂ‚b-ı Hak; “Bu boyledir. Allah dilediğini yaratır. O bir şeyin olmasına hukmedince, ona sadece “Ol” der ve o da hemen oluverir” [52] buyurur. “Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman ona sozumuz sadece “Ol” dememizdir. O şey hemen oluverir.” [53]
Bazan irade yerine eş anlamlısı olan “meşîet” terimi de kullanılır.[54] Her şeyin sonucta, Allah ’ın dilemesine bağlı olarak gercekleştiğini şu Ă‚yetler acıkca ifade eder: “De ki: Mulkun gercek sahibi olan Allah ’ım! Sen mulku dilediğine verirsin ve mulku dilediğinden alırsın. Dilediğini yuceltir, dilediğini de alcaltırsın..” [55] “Goklerin ve yerin mulku Allah ’ındır. Dilediğini yaratır, dilediğine kız cocukları bağışlar, dilediğine de erkek cocukları bağışlar.” [56]
6. Kudret: “Gucu yetmek” demektir. Allah ’ın her şeye gucu yeter. İrade sahibi olan Yuce Allah, her şeye yeten bir guce sahiptir. Boylece, iradesini yonelttiği şeyi dilediği anda ve nitelikte yaratır veya bu gucuyle var olan şeyi yok edebilir. O ’nun kudreti ilmine ve iradesine uygun olarak tecelli eder. Allah ’ın kudreti ezelî ve ebedîdir, varlığı ve yokluğu mumkun olan varlıklara yoneltir. Kudret sıfatının zıddı olan Ă‚cizlik ve guc yetirememe hĂ‚li Allah hakkında duşunulemez.
Kur ’an ’da Allah ’ın kudreti ile ilgili olarak şoyle buyurulur: “Goklerin ve yerin gorulemeyeni, Allah ’a aittir. Kıyametin kopuşu, yalnız goz kırpması gibi ya da daha kısa bir zaman icinde olur! Gercekten Allah, her şeye gucu yetendir!” [57] “O, yaratılışa dilediği şeyi ekler. Şuphesiz Allah, her şeye gucu yetendir.” [58]
7. KelĂ‚m: “Soylemek ve konuşmak” demektir. Allah ’ın konuşma sıfatı vardır. Allah bu sıfatı ile peygamberlerine kitaplar indirmiş, bazı peygamberler ile de konuşmuştur. Ezelî olan kelĂ‚m sıfatının niteliği insanlar tarafından tam olarak bilinemez. Cunku Yuce Allah ses, harf ve sozcuklere bağlı olmayan bir konuşma ve soyleme sıfatına sahiptir. KelĂ‚mın zıddı olan konuşmama ve dilsizlik Allah hakkında duşunulemez.
Yuce Allah ’ın kelĂ‚m sıfatının bir tecellisi olan Kur ’an ’da, bu sıfatla ilgili olarak şoyle buyurulur: “Musa, belirlediğimiz vakitte (Tûr ’a) gelip de Rabbi onunla konuşunca, Rabbim, bana kendini goster, seni goreyim, dedi..” [59] “..Allah Musa ile de bizzat konuştu.” [60] “De ki: Rabb ’imin sozlerini yazmak icin butun denizler murekkep olsa ve bir o kadar da ilĂ‚ve getirsek bile, Rabb ’imin sozleri bitmeden once denizler tukenecektir.” [61]
Kur ’an-ı Kerim, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın kelĂ‚m sıfatının tecellisidir ve Allah ’ın kelĂ‚mıdır. Allah ’ın bu sıfatı da kadîmdir, ezelîdir. Ancak ellerde dolaşan, okunan, yazılan Kur ’an, lafız, harf, nazım ve yazı olarak kadîm değildir. Ehl-i sunnet, Kur ’an-ı Kerim ’in kelĂ‚m-ı zat-ı ilĂ‚hî olması bakımından mahluk olmadığı, ezelî olduğu esasını benimsemiştir. [62]
8. Tekvîn: “Yaratmak, yok olanı yokluktan varlıklar Ă‚lemine cıkarmak” demektir. Allah ’ın yaratma, yoktan var etme sıfatını ifade eder. O, ezelî ilmiyle bilip dilediği her şeyi sonsuz gucu ile yaratmıştır. Yaratmak, rızık vermek, diriltmek, oldurmek, nimet vermek, azap etmek ve şekil vermek Allah ’ın tekvîn sıfatının sonuclarıdır. Pozitif bilimin ortaya koyduğu “hicbir şey yoktan var olmaz, var olan bir şey de yok olmaz” onermesi, Allah ’ın değişmeyen kanununun (sunnetullah) bir ifadesi olabilir. Ancak bu, Yuce Allah icin bağlayıcı bir onerme olamaz. Cunku yaratma sıfatı devam eden bir surectir ve ikiye ayrılır. Birincisi yok olan bir şeyi yoktan var etmektir. İkincisi ise, var olan madde uzerinde değişiklik ve terkiplerle yeni oluşumlar meydana getirmektir. Bu ikincisinde yaratma ve yoktan var etme “mecaz” olarak kullanılır. Hz. Âdem ’in beden kısmının yoktan var edilmek yerine, dunya toprağından yaratılması, toprağın yeni şekil ve oluşumla, canlı hucre yapısının ortaya cıkması ve ruhun uflenmesi ile de canlılığın meydana gelmesi boyle bir yaratmadır. İnsanın hic yoktan anne karnında teşekkulu, doğup buyumesi de boyle bir yaratmanın sonucudur. Kur ’an-ı Kerim ’de şoyle buyurulur: “Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, sozumuz ona “Ol” dememizdir ve o şey hemen oluverir.” [63] Yaratmak gibi, rızık vermek, azap etmek, diriltmek, oldurmek gibi butun fiiller de tekvîn sıfatına bağlıdır.
Dipnotlar:
[1] İhlĂ‚s, 112/1-4.
[2] Bakara, 2/255.
[3] bk. A ’rĂ‚f, 7/180; İsrĂ‚, 17/110, TĂ‚hĂ‚, 20/8; Haşr, 59/24.
[4] Ebû DĂ‚vud, Vitr, 23; Tirmizî, DeavĂ‚t, 64, 65, 100; NesĂ‚î, Sehv, 58; İbn MĂ‚ce, DuĂ‚, 9, 10; A. İbn Hanbel, III, 120, 158, 245, 265; V, 350, 360; İbn Hacer, Fethu ’l-BĂ‚rî, XII, 527.
[5] bk. Bakara, 2/ 255; Âl-i İmran, 3/ 2; TĂ‚hĂ‚, 20/ 111; Muslim, SalĂ‚tu ’l-MusĂ‚firîn, 258; Ebû DĂ‚vud, Vitr, 17; A. İbn Hanbel, V, 142; İbn MĂ‚ce, DuĂ‚, 9.
[6] İbn MĂ‚ce, DuĂ‚, 9.
[7] A ’rĂ‚f, 7/180.
[8] Haşr, 52/24.
[9] İsrĂ‚, 17/110.
[10] BuhĂ‚rî, DeavĂ‚t, 68, Tevhîd, 12; Muslim, Zikr, 2; Tirmizî, DeavĂ‚t, 82.
[11] Tirmizî, DeavĂ‚t, 82; İbn MĂ‚ce, DuĂ‚, 10.
[12] Bu isimlerden 16 kadarı, Haşr sûresi 59/23-24 ’te yer almıştır. Diğerleri icin bk. Muhammad Fuad Abdulbaki, Mu ’cemu ’l-Mufehres li ElfĂ‚zı ’l-Kur ’Ă‚ni ’l-Kerim, ilgili maddeler.
[13] Bakara, 2/30-33
[14] Yûnus, 10/12.
[15] Yûnus, 10/22, 23.
[16] Lokman, 31/25.
[17] Yûnus, 10/6.
[18] KÂf, 50/6-8.
[19] Sahîh-i Muslim, Terc, A. Davudoğlu, İstanbul 1973, I, 483; Şerafettin Golcuk, İslĂ‚m Akaidi, Konya 1983, s. 81.
[20] TaftazĂ‚nî, Şerhu ’l-AkĂ‚id, Terceme, S. Uludağ, İstanbul 1980, s.164.
[21] Hadîd, 57/3.
[22] RahmÂn, 55/27.
[23] Hadîd, 57/3.
[24] İhlĂ‚s, 112/1-4; bk. EnbiyĂ‚, 21/22; İsrĂ‚, 17/42; Zumer, 39/4.
[25] EnbiyÂ, 21/22.
[26] FĂ‚tır, 35/3.
[27] Mu ’min, 40/16.
[28] Mu ’minûn, 23/91.
[29] MÂide, 5/73.
[30] MÂide, 5/72.
[31] bk. Şerafeddin Golcuk, age,, s.82 vd; Hamdi Donduren, Delilleriyle İslam Hukuku, İstanbul, 1983, s.226-228.
[32] İsrĂ‚, 17/43.
[33] ŞûrĂ‚, 42/11.
[34] bk. Fetih, 48/10; RahmÂn, 55/27; TÂhÂ, 20/5.
[35] YÂsin, 36/81-82.
[36] bk.Bakara, 2/255.
[37] Golcuk, age, s. 86, 87.
[38] MĂ‚turidî, Kitabu ’t-Tevhîd, Beyrut 1970, s. 44; SĂ‚bûnî, Matûridiyye Akaidi, (Terc. Bekir Topaloğlu), Ankara 1979, s.73-77; Golcuk, age, 87.
[39] FurkÂn, 25/58.
[40] Âl-i İmrĂ‚n, 3/2.
[41] TÂhÂ, 20/111.
[42] En ’Ă‚m, 6/59.
[43] MucÂdele, 58/7.
[44] Mulk, 68/13.
[45] Mu ’minûn, 23/17.
[46] Kehf, 18/109. bk. LokmÂn, 31/27.
[47] LokmÂn, 31/27.
[48] Bakara, 2/137, 181, 124, 224, 227, 256; Âl-i İmrĂ‚n, 3/34, 35, 38; MĂ‚ide, 5/76.
[49] İsrĂ‚, 17/1; Hac, 22/61; LokmĂ‚n, 31/28.
[50] Mu ’minûn, 23/17.
[51] Hûd, 11/107; bk. Burûc, 85/16; Bakara, 2/185
[52] Âl-i İmrĂ‚n, 3/47; bk. YĂ‚sin, 36/82
[53] Nahl, 16/40.
[54] bk. İnsan, 76/30.
[55] Âl-i İmrĂ‚n, 3/26.
[56] ŞûrĂ‚, 42/49.
[57] Nahl, 16/77.
[58] FĂ‚tır, 35/1; bk. Nûr, 24/44, 45; Âl-i İmrĂ‚n, 3/28.
[59] A ’rĂ‚f, 7/143.
[60] NisÂ, 4/164. bk. GÂfir, 40/78.
[61] Kehf, 18/109. bk. LokmÂn, 31/27.
[62] Pezdevî, Ehl-i Sunnet AkĂ‚idi, Terc. Ş. Golcuk, İstanbul 1980, s. 77, 78 vd.; Ş. Golcuk, age, s. 91; Hamdi Donduren, “Halku ’l-Kur ’Ă‚n” mad., Şamil İslĂ‚m Ansiklopedisi.
[63] Nahl, 16/40; bk. YĂ‚sîn. 36/82.
Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Donduren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan