Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, nasıl ki gecmişte azgın bir cÂhiliye toplumunun ıslÂhına vesîle oldu ve onu asr-ı saÂdet toplumuna donuşturdu ise, bugun de insanlığı huzura erdirip kurtaracak olan, yine O ’nun bizlere gostermiş olduğu yoldur. Yani Kur'an ve Sunnet'e sımsıkı sarılmak ve onunla amel etmektir.Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Ummetim bir yağmura benzer; onu mu, sonu mu hayırlıdır, bilinmez.” buyuruyor. (Tirmizî, Edeb, 81)

O hÂlde duşunelim:

Bizler bu bereketli yağmurun bir rahmet damlası olabilmek icin bugun ne kadar gayret gosterebiliyoruz?Âlemlere rahmet olarak gonderilmiş olan Rahmet Peygamberi ’ne ne kadar “hayırlı ummet” olabiliyoruz?HÂlimiz ne derece “rahmet ummeti” manzarası sergiliyor?Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in “ozledim” buyurduğu Âhir zamandaki kardeşlerinden olabilme idealine yaraşır bir istikÂmetimiz var mı?Hayat yolculuğumuzda Allah Rasûlu ’nun ve ashÂb-ı kirÂmın kutlu izlerini nereye kadar tÂkip edebiliyoruz? Yoksa dunyevî ve nefsÂnî arzularımız, bizi onların izinden ayırıp cıkmaz sokaklara mı cekip goturuyor?Kendimize Allah Rasûlu ve ashÂbını olcu almak yerine, toplumdaki gÂfillerle hÂlimizi kıyaslayıp boş tesellîlerle mi avunuyoruz?AshÂb-ı kirÂm, evlÂtlarını nasıl yetiştiriyordu? Nasıl bir tÂbiîn nesli yetiştirmişlerdi? Bizler, evlÂtlarımızın mÂnevî terbiyesiyle ne kadar alÂkadar oluyoruz? Yavrularımıza ne kadar sahibiz? Onları televizyonun, internetin, medyanın, kotu arkadaş cevresinin menfî tesirlerinden ne kadar koruyabiliyoruz?
Şunu asl unutmayalım ki; Peygamber Efendimiz ’in gonderildiği zamanın cÂhiliyesi ile bugunku cÂhiliye arasında, ilÂhî imtihanların ozu bakımından hicbir fark yok. Nasıl ki o zamanlar kuvvetliler zayıfları acımasızca eziyor, haksızlık yapan gucluler dÂim haklı sayılıyor ve daha nice curumler pervÂsızca işleniyorsa, bunların emsalleri -maalesef- gunumuz dunyasında da yaşanıyor.

O asırda mÂsum kız cocukları, namusuna halel gelir de ailesinin şerefine leke surer duşuncesiyle, yahut rızık endişesiyle, analarının yureklerinden sokulup diri diri toprağa gomuluyordu. Bugunku modern cÂhiliye insanı ise, kurtaj kasaplarına, henuz gun yuzu gormemiş bebekleri ana karnında parcalatarak, bu curmun daha beterini irtikÂb ediyor.

CenÂb-ı Hak Âyet-i kerîmede, Âhiretteki mahkeme-i kubrÂdan bir manzarayı bildirerek:

“Diri diri toprağa gomulen kıza, hangi gunah sebebiyle oldurulduğu sorulduğunda!” (et-Tekvîr, 8-9) buyuruyor.

Gunumuzdeki kurtaj kasaplarını da bu ilÂhî tehdit onunde cok cetin bir hesap ve elîm bir azap bekliyor.

Hicbir meşrû gerekcesi olmadan, sırf nefsÂnî bahanelerle yavrusunu istemeyip kurtaj kasabına teslim eden vicdan mahrumlarına sormak gerek:

AllÂh ’ın verdiği canı almaya senin ne hakkın var! Hem gaybı biliyor musun?! İstikbÂlin ne getireceğinden haberin var mı?! O canına kıydığın yavru, belki yarın sana sığınak, barınak, dayanak olacak. Kimsesiz ve bakıma muhtac kaldığında sana sahip cıkacak, seni koruyup kollayacak…

VelhÂsıl, hangi asırda olursa olsun, ilÂhî olculerle terbiye olmamış bir insan, Âyet-i kerîmedeki ifÂdesiyle “zalûm ve cehûl” yani cok zÂlim ve cok cÂhildir.[3] Allah ve Rasûlu ’nden uzak yaşanan her asır, esÂsen bir cÂhiliye asrıdır. İlÂhî ve nebevî beyanlarla ıslah olmamış her asrın vahşetleri, birbirine denktir…

Zira zamanın, mekÂnın, hayat şartlarının ve dekorların değişmiş olması, insan tabiatını değiştirmiyor. Bugun haz ve hız odaklı yaşayan modern cÂhiliye insanıyla, 14 asır onceki bedevî cÂhiliye insanı arasında bir gardırop farkından başka ne var?

İNSANLIĞI KURTARACAK RECETE NEDİR?

Butun bu hakîkatler cercevesinde diyebiliriz ki:

Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, nasıl ki gecmişte azgın bir cÂhiliye toplumunun ıslÂhına vesîle oldu ve onu asr-ı saÂdet toplumuna donuşturdu ise, bugun de insanlığı huzura erdirip kurtaracak olan, yine O ’nun rahmet nefesidir.

Dolayısıyla dun ve bugun insanlık nasıl O ’na muhtac olduysa, kıyÂmete kadar da O ’na muhtac olacaktır. Nitekim O ’nun hayat veren olculeri, sadece kendi asrına değil, kıyÂmete kadar gelecek butun asırlara ve nesillere yegÂne huzur recetesidir.

Zira; mÂzî, hÂl ve istikbÂlin birleştiği Mîrac Gecesi ’nde, O ’na Cennet ve Cehennem seyrettirilmiştir. Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, kıyÂmete kadar ummetinin başına gelecek her hÂl ve imtihanı gormuş, bunlardan pek coğunu da “fiten hadisleri”nde sahne sahne haber vermiştir.

HÂl boyleyken, gunumuzde adına “tÂrihselci” denilen sapkın bir guruh, İki Cihan Serveri Efendimiz ’in tÂlimatlarını, sadece mîlÂdî yedinci asrın dar hudutlarına hapsetme kustahlığını gostermektedir. Bircok ahkÂm Âyetinin -hÂşÃ‚- zamanının gectiğini, bugunun şartlarına uymadığını iddi etmektedir. Bu meyanda mesel Kur ’Ân ’ın mîras hukukunu değiştirmeye cabalamaktadır. Boylece bazı ilÂhî hukumleri Âdeta tedÂvulden kaldırma gayretkeşliğini sergilemektedir.

Bir başka sapkın guruh ise; “Bugun Rasûlullah gelse, elini ayağını operiz, fakat zaman bizim zamanımızdır, biz kendi metotlarımızdan donmeyiz.” diyerek, Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’i -hÂşÃ‚- emekliye ayırmış olmaktadır.

Şuphesiz ki, hukmu kıyamete kadar cÂrî olan İslÂm, bu din tahrifcilerinin hezeyanlarından munezzehtir. Allah indinde yegÂne hak ve mukemmel din, İslÂm ’dır.

Bu nevî sapkınlar ise, dinde fitne cıkararak, zaten paramparca hÂldeki ummetin gonul dunyalarını ve îtikadlarını da bulandırmaya cabalayan fesat ehlidir. Muslumanlar olarak kendimizi ve nesillerimizi, bu nevî fitnelerden muhafaza hususunda da son derece dikkatli ve basîretli davranmalıyız.

Nitekim Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, cok sevdiği sahÂbîlerinden Abdullah bin Omer -radıyallÂhu anh- ’a ve onun şahsında kıyamete kadar gelecek butun ummetine şu îkazda bulunmuştur:

“Ey İbn-i Omer! Dînine iyi sarıl, dînine iyi sarıl! Zira o, senin hem etin, hem kanındır. Dînini kimden oğrendiğine cok dikkat et! Dînî ilimleri ve hukumleri, istikÂmet ehli Âlimlerden al, istikÂmetten sapanlardan alma!” (Hatîb el-BağdÂdî, el-KifÂye fî İlmi ’r-RivÂye, s. 121)]

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2017 – Nisan, Sayı: 373, Sayfa: 032

UMMETİM YAĞMURA BENZER

İslam ve İhsan