
Osman Nûri Topbaş Hocaefendi insanı ahirette kurtacak en muhim ibadetlerden bahsediyor.
İNSAN NEYLE KURTULACAK?
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ
“Mu ’minler kurtuldu.” (el-Muʼminûn, 1) buyruluyor.
Arkadan maddeler geliyor; neyle kurtulacak insan?
İbadetle kurtulacak. TÂzim li-emrillÂh olacak. AllÂh ’ın emirleri bir tÂzimle, bir huşû ile, kalbî bir ahenkle îf edilecek. Kalp ve beden Âhengi icinde îf edilecek.
NAMAZ
En başta namaz geliyor. 99 yerde geciyor namaz.
“…Secde et ve yaklaş.” (el-Alak, 19) buyuruyor CenÂb-ı Hak. Seni davet ediyor, beraberliğe davet ediyor, seninle olmaya davet ediyor. Fakat huşûyu da şart koşuyor:
“Onlar ki namazlarını huşû ile kılarlar.” (el-Muʼminûn, 2) buyuruyor. Kalp ve beden Âhengi icinde kılarlar diyor. Bir yasak savar gibi namaz istemiyor. Oyle namaza:
فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ; CenÂb-ı Hak buyuruyor.
“Yazıklar olsun o namaz kılana…” (el-MÂûn, 4) buyuruyor.
Demek ki namazımız cok muhim.
Genclik cok muhim. Gencin namazı daha (guzel) olur, vucut daha zinde olur. Zinde bir vucutla ibadetler daha boyle huzur icinde yapılır.
VelhÂsıl fakat namaz da zor bir iş. Şimdi;
“…Namaz, fahşÃ‚dan ve munkerden korur…” (el-Ankebût, 45) CenÂb-ı Hak buyuruyor.
Nasıl bir duşman girdiği zaman, geldiği zaman eskiden kaleye girerlerdi. Namaz bir kale olacak. FahşÃ‚dan, munkerden koruyacak. Fakat, yalap-şalap bir namaz, ona da:
فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ; CenÂb-ı Hak buyuruyor.
“Yazıklar olsun o namaz kılana…” (el-MÂûn, 4) buyuruyor.
Onun icin, delikanlılar, namaz cok muhim. Namazdan istifÂde etmeye bakalım.
NASIL BİR NAMAZ?
Nasıl namaz isteniyor? Namaz, bu hakkıyla namazın o kadar bir şeyi var ki ecri, 27 misli buyruluyor cemaatle kılınan namaz.
Bir Âm geliyor, İbn-i Mektum geliyor Efendimiz ’e:
“‒YÂ RasûlÂllah diyor, ben namazımı evimde kılsam olur mu?” diyor. Gerekce bildiriyor;
“‒Gozlerim gormuyor buyuruyor. Yol uzak buyuruyor. Beni goturecek kimse yok namaza, yolda haşerat var buyuruyor. Ben evimde namaz kılsam olur mu?” diyor.
Efendimiz biraz sukût ettikten sonra:
“‒Hayya ale ’s-salÂh ’ı, hayya ale ’l-felÂh ’ı duyuyor musun?” diyor.
“‒Duyuyorum y RasûlÂllah!”
“‒O zaman diyor, ne hÂl-ahvÂlde olursan, namazı mescitte kıl.” buyuruyor. Bu, ÂmÂya gelen emir.
Onun icin CenÂb-ı Hak:
“…Secde et ve yaklaş.” (el-Alak, 19) buyuruyor.
Namazda hem ferden huzur bulacaksın, hem de bir kardeşlik meydana gelecek. Kardeşinin sevinciyle sevinecek, derdiyle dertleneceksin.
“Namaz” geliyor. قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ (“Mu ’minler kurtuluşa erdi.” [el-Muʼminûn, 1]) ’den sonra “namaz” geliyor. Namazla beraber diğer ibadetler.
ORUC
“Oruc” ayrı bir guzellik. Seni inceltecek, zarifleştirecek. Ac kalacaksın, acların hÂlinden anlayacaksın. AllÂh ’ın verdiği nîmete şukredeceksin.
CenÂb-ı Hak hic seni ac bırakmıyor. En zor durumdaki bir insanı bile CenÂb-ı Hak ac bırakmıyor, rızkını gonderiyor devamlı. Bir ekmek, bir su gonderiyor.
İNFAK
“İnfak” edeceksin. “Bollukta ve darlıkta infak ederler…” (Âl-i İmrÂn, 134)
“Allah icin gayret” edeceksin. Ne gucun varsa. Beden gucun var, sırt gucun var, kafa gucun var, mÂlî gucun var…
VelhÂsıl demek ki CenÂb-ı Hak “ibadet” istiyor. İbadet de bize lÂzım. İbadet bize bir vitamin olacak, rûhÂnî hayatımızı inkişÃ‚f ettirecek, CenÂb-ı Hakk ’a yaklaştıracak, şerlerden bizi uzaklaştıracak.
Ondan sonraki Âyette ise -kurtuluş şeyleri-:
“…Boş şeylerden vazgecerler.” (el-Muʼminûn, 3) buyuruyor CenÂb-ı Hak. Boş işlerle…
CenÂb-ı Hak buyuruyor:
“Calışmıştır, boşunadır.” (el-ĞÂşiye, 3)
Bir ihtirasla gayret etmiş vs. olmuş, cok para kazanmış, bilmem ne olmuş… Fakat nasıl kazandığında, her şeyin bir gayesi var, kazancını da kendi menfaati icin yapmış. Boş şeylerle uğraşmış. Ağzından boş sozler cıkmış. Boş şeylerle, lÂubÂlî şeylerle meşgul olmuş. CenÂb-ı Hakk ’ı anmayı unutmuş.
Âyette:
“AllÂh ’ı unutan, AllÂh ’ın da kendilerini unutturduğu kişiler gibi olmayın!..” (el-Haşr, 19) buyruluyor.
Hep bunlar insan terbiyesi. Yani olgun bir insan, CenÂb-ı Hakk ’ı kalpte tanıyan bir insan, Ârif bir insan. Ki o insan da:
لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
(“Onlara, (kıyÂmet gunu) korku yoktur, onlar uzulmeyecekler de.” [Yûnus, 62]) Korkmayacak, uzulmeyecek obur tarafta.
Demek ki Efendimiz buyuruyor:
“Ya hayır konuş veyahut da sus.” buyuruyor. (Muslim, ÎmÂn, 77) Her konuşmamız tespit hÂlinde, her hÂlimiz tespit hÂlinde.
Yine CenÂb-ı Hak Fussilet Sûresi ’nde:
“Gozler konuşacak.” buyuruyor. (Bkz. Fussilet, 20)
Hep bunlar, ne vermişse CenÂb-ı Hak, test…
“Gozler konuşacak.” buyuruyor. Gozler neler gordu şimdiye kadar?
İnsan diyecek:
“Allah bana bu gozu niye verdi?”
Goz vermediği ÂmÂlar kurtuluyor bir noktada.
Goz ne yapıyor? Devamlı fotoğraf cekiyor. Her an goz, sabahtan akşama kadar binlerce fotoğraf cekiyor, hepsini zihne, kalbine atıyor. Zihinden kalbe geciyor.
“Kulaklar konuşacak.” buyruluyor. (Bkz. Fussilet, 20)
Ne işittik? Dedikodu mu, Kur'Ân-ı Kerîm mi, sohbetler mi?..
“Deriler konuşacak.” (Bkz. Fussilet, 20-21) buyuruyor CenÂb-ı Hak. Nerede harcıyoruz bu vucudumuzu? Ağzımızı nerede kullanıyoruz?
VelhÂsıl insan, boş şeylerden kendini koruyacak. Kalp, CenÂb-ı Hak ’la beraber olacak.
ZEKAT VE SADAKA
Ondan sonra “zekÂt” geliyor.
“ZekÂt icin faaliyette bulunur.” (el-Mu ’minûn, 4) Gidip arar bulur. HelÂlden kazanır, onu vermek icin gayret eder.
ZekÂt, minimumdur. Asgarînin asgarîsidir.
“Sadaka” var ondan sonra. O da seni belÂlardan, musibetlerden korur. Sırf para değil, her şey sadakadır. Bir verdiğin selÂm bile sadakadır. Bir ziyarete gittin bir kardeşine, sadakadır.
Ondan daha otesi, “infak” var.
AllÂh ’a kul olabilmek. Ne kadar seviyorsun AllÂh ’ı, CenÂb-ı Hakk ’a ne kadar veriyorsun? ZekÂt alan da bu infak etmeye mecbur. Cunku “Bollukta ve darlıkta verirler…” (Âl-i İmrÂn, 134) buyruluyor. Zor zamanlarda verirler. Ucu acık bunun.
لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ
(“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda sarf etmedikce, iyiliğe/birrʼe eremezsiniz…” [Âl-i İmrÂn, 92])
Kendimizi test etmek: “Ne kadar ben CenÂb-ı Hakk ’ı seviyorum?..” “Sevdiklerinden verirler.” buyuruyor, CenÂb-ı Hakk ’a yaklaşabilmek icin. Yani “birr”e vÂsıl olmak icin, en faziletli amele vÂsıl olmak icin.
İFFET VE HAYA
Ondan sonra, yine Âyette, “…İffetlerini korurlar.” (el-Mu ’minûn, 5) buyruluyor, hem kadın hem erkek. Gozunle iffetini koruyacaksın, kulağınla iffetini koruyacaksın, her şeyle iffetini koruyacaksın. “…İffetlerini korurlar.” (el-Mu ’minûn, 5) buyruluyor. Diğer mahlûkat serbest, hayvanlar serbest. Onlarda iffetlerini korumak diye bir şey yok, helÂl-haram diye bir şey yok.
ŞAHSİYET VE KARAKTER
Hep bunlar, Cennet veyahut da Cehennem sermayesi olmuş oluyor. Ondan sonra bir musluman, şahsiyet ve karakter sahibi olacak.
“…Ahitlerinde, sozlerinde dururlar.” (el-Mu ’minûn, 8) buyruluyor. Yani “el-emîn, es-sÂdık” olacaksın. Senin uzerinde butun muslumanların ittifÂkı olacak.
Efendimiz, kırk yaşında peygamberlik geldi. Kırk yaşına kadar Efendimiz guzel bir ahlÂk sergiledi. Kimden oğrendi o ahlÂkı? CenÂb-ı Hak oğretti. “Bana Rabbim oğretti.” buyuruyor. (Bkz. Suyûtî, I, 12)
Herkes, muşrikler bile O ’na îtimÂd ediyorlardı. Hatt hicrete kadar, paralarını gelip Efendimiz ’e bırakıyorlardı. O ’na emÂnet ediyorlardı.
Demek ki bir musluman, toplumda “el-emîn, es-sÂdık” olacak.
Efendimiz ilk (olarak) İslÂm ’ı tebliğ etmek icin kendi şahsiyetini tescil ettirdi:
“‒Şu dağın ardında duşman var desem, kabul eder misiniz?” dedi.
Hepsi:
“‒Sen el-emîn ’sin, es-sÂdık ’sın. İcimizde en doğru insan sensin.” dediler. (Bkz. BuhÂrî, Tefsîr, 26)
Bu cok muhimdir bu. Tarihe baktığımız zaman da tarihte de boyle:
Lehistan ’da; “Vistul Nehri ’nde Osmanlı atları su iciyorsa; hak vardır, adÂlet vardır, hukuk vardır.” (sozu) bir darb-ı mesel hÂline geldi.
I. Murad Han Kosova ’yı fethettikten sonra… Babası dedi ki Orhan GÂzi:
“‒Oğlum dedi, tevhid iki kıtaya sığmaz, onu dunyaya taşıracaksın…” dedi.
T Bursa ’dan Kosova ’ya gitti, bin km yol gitti. Du etti orada:
“‒YÂ Rabbi dedi, bir zafer nasîb eyle dedi. Yarın bir bayram olsun dedi. Bu bayramın da kurbanı ben olayım.” dedi.
Fatih Bosna ’yı, İstanbul ’un fethinden on sene sonra fethetti. Oralara Anadolu ’nun temiz halkı gonderildi. İskÂn politikası başladı. O iskÂn politikasıyla Arnavutların yuzde doksanı musluman oldu, belki daha fazla. Boşnakların hepsi musluman oldu.
Demek ki burada bizim en muhim vazifemiz, bu karakter ve bu şahsiyeti tevzî edebilmek.
CenÂb-ı Hak ne buyuruyor:
“…Sizler, yeryuzunde AllÂh ’ın şÃ‚hitlerisiniz…” (Bkz. el-Bakara, 143) AllÂh ’ın dînini temsil edersiniz buyuruyor. Hepimizin mecbur olduğumuz, bu, AllÂh ’ın dînini temsil etmek. “…Peygamber de şÃ‚hit olsun...” (Bkz. el-Bakara, 143) buyuruyor. Demek ki orneği her… Su icmemizi bile Efendimiz ’den ornek alacağız. Hayatımızın her, butun tarzı Efendimiz ’den ornek alacağız. O zaman AllÂh ’ın yardımı gelecek.
Yine CenÂb-ı Hak buyuruyor:
“…Kim, AllÂh ’ın dînine yardım ederse, Allah da ona yardım eder, ayaklarını kaydırmaz.” (Muhammed, 7)
Demek ki bir kul, AllÂh ’ın dînine ne şekilde yardım edecek? Bir defa kendini ihy edecek. O da kÂfî değil. O İslÂm karakter, İslÂm şahsiyetini tevzî edecek.
Yine CenÂb-ı Hak Fussilet Sûresi ’nde:
“Rabbim Allah ’tır deyip (Allah Rasûlu ’nun izinde gidenler icin) melekler iner; «Korkmayın, uzulmeyin, AllÂh ’ın size vaad ettiği Cennetlerle sevinin.» derler.” (Fussilet, 30)
Yine birkac aşağıdaki Âyette:
“Kim (Kur ’Ân ile Sunnet ile) AllÂh ’a davet eder (yaşayarak davet eder, hem yaşar hem davet eder hÂliyle), amel-i sÂlihler işler, «Ben Muslumanlardanım.» (İslÂm karakter, İslÂm şahsiyetini tevzî eder), ondan daha guzel sozlu kim vardır?” (Fussilet, 33) buyuruyor CenÂb-ı Hak.
Ondan sonra “يُحَافِظُونَ” (“…(Namazlarını kılmaya) devam ederler.” [el-Mu ’minûn, 9]) geliyor. Yine namaz geliyor. Yine CenÂb-ı Hak namaz istiyor. Cunku namaz yardım edecek. RûhÂniyetimizi artıracak.
Ve CenÂb-ı Hak onlara Firdevs Cennetleri ’ni vaad ediyor. (Bkz. el-Mu ’minûn, 11)
İslam ve İhsan