Allah ’ın yarattığı butun mahlukata nasıl bakmalıyız? “Yaradan”ın nazarıyla mahlukata bakış ornekleri.HĂ‚lık ’ın nazarıyla muhlûkĂ‚ta bakabilmek, ancak rûhî kemĂ‚lin zirvesinde tahakkuk edebilecek bir fazîlettir. Zikir, tefekkur ve murĂ‚kabe ile elde edilen ilĂ‚hî muhabbet makĂ‚mının bir meyvesidir. ZîrĂ‚ ilĂ‚hî muhabbeti idrĂ‚k edebilenler, butun varlıklarla dost olurlar. YĂ‚ni HĂ‚lık ’ın nazarıyla mahlûkĂ‚ta bakabilme istîdĂ‚dı kazanırlar.
HĂ‚lık ’ın nazarı ile mahlûkĂ‚ta bakış, AllĂ‚h ’ın ahlĂ‚kı ile ahlĂ‚klanmanın bir neticesidir. Kulluk hayĂ‚tına seviye kazandıran bu guzel hasletle Hakk ’ın af, merhamet ve muhabbet iklîmine girebilenler, bu vasıflarla hĂ‚llenerek butun mahlûkĂ‚ta rahmet sacarlar. MahlûkĂ‚ta, daha ziyĂ‚de ozune îtibĂ‚r ederek davranırlar. MeselĂ‚ insana, “AllĂ‚h ’ın yeryuzundeki halîfesi” olduğu şuuruyla nazar ederler. Ve yine ona, ilĂ‚hî bir sır uflendiğinin[1] idrĂ‚kiyle yaklaşırlar. Onlar, gunah ve hatĂ‚larla ne kadar kirlenmiş olursa olsun, ozundeki mukemmelliğe bakarak gunahkĂ‚r bir insana sırt cevirmezler. Yûnus Emre ’nin dediği gibi:
“Yaratılanı hoş gor, Yaratan ’dan oturu.” anlayışıyla hareket ederek onun hidĂ‚yeti ve tevbeye yonelmesi icin gayret sarf ederler.
Bu, ilĂ‚hî rızĂ‚ya en muvĂ‚fık ve netice bakımından da son derece bereketli bir uslûptur. Ayrıca, insanda meknûz olan ulvî guzellikleri yeşertici bir husûsiyet de ihtivĂ‚ eder.
Tasavvufun ozunu teşkil eden “HĂ‚lık ’ın nazarıyla mahlûkĂ‚ta bakış” ufku; onu lĂ‚yıkıyla ozumsemiş mu ’minlerin gonullerini, zor donemlerdeki zayıf, mağdur ve mazlumlar icin mustesnĂ‚ bir şefkat sığınağı ve merhamet barınağı hĂ‚line getirmiştir.
HALIK ’IN NAZARIYLA MAHLUKATA BAKIŞ ORNEKLERİ Halık ’ın Nazarıyla Mahlukata Bakış Tarzı Bedir Gazvesi ’nde ordular karşı karşıya gelmiş, Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, muşriklere savaş yapmadan anlaşmak icin elciler gondererek, son îkazlarını yapmaktaydı. Bu esnĂ‚da Hakîm bin HizĂ‚m ’ın da aralarında bulunduğu bir kısım muşrikler, Muslumanların havuzundan su icmeye geldiler. Muslumanlar onlara mĂ‚nî olmak istedikleri zaman Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“–Bırakınız icsinler!” buyurdu. Gelip ictiler. Hakîm hĂ‚ric su icenlerin hepsi Bedir ’de olduruldu. Hakîm ise sonradan Musluman oldu.
Hakîm, ne zaman bir sozunu kuvvetlendirmek icin yemin etme ihtiyacı duysa:
“–Hayır! Beni Bedir ’de oldurulmekten kurtararak îman nîmetine kavuşturan AllĂ‚h ’a yemin ederim ki…” diyerek soze başlardı. (İbn-i HişĂ‚m, II, 261)
Hakîm bin HizĂ‚m Hazretleri, Hazret-i Hatîce vĂ‚lidemizin akrabĂ‚sı idi. Comert, muşfik, hayr u hasenĂ‚t sĂ‚hibi bir kişiydi. CĂ‚hiliye devrinde kızlarını diri diri gommek isteyen babalardan onları satın alır, himĂ‚ye eder ve hayĂ‚ta kavuştururdu. Musluman olduktan sonra birgun Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’e:
“–Ey AllĂ‚h ’ın Rasûlu, cĂ‚hiliye devrinde yaptığım hayırlar var: Sadaka vermek, kole Ă‚zĂ‚d etmek, sıla-i rahim yapmak gibi… Bunlara mukĂ‚bil bana ecir verilir mi?” diye sordu. Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz şoyle buyurdu:
“–Sen zĂ‚ten, daha once yaptığın bu iyiliklerin hayrına İslĂ‚m ’la şereflendin!” (BuhĂ‚rî, ZekĂ‚t 24, Buyû 100, Itk 12, Edeb 16; Muslim, ÎmĂ‚n 194-196)
Yukarıdaki misĂ‚lde gorulduğu gibi, Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, biraz sonra savaşacağı duşmanının su icmesine izin vererek bizlere muhteşem bir insanlık dustûru ve hidĂ‚yet uslûbu tĂ‚lim buyurmuştur. Bunun gibi Ă‚licenap hareketler, nice katı kalplerin yumuşamasına, daha sonra da o kalpte hidĂ‚yet nûrunun parlamasına vesîle olmuştur. ZîrĂ‚ HĂ‚lık ’ın nazarıyla mahlûkĂ‚ta bakış tarzından kaynaklanan bu engin merhamet netîcesinde, olu kalpler hayat bulur. “Seni oldurmeye gelen duşman sende dirilsin!” kelĂ‚m-ı kibĂ‚rı tahakkuk eder.
ŞĂ‚ir ne guzel soyler:
Mu ’minlere imdĂ‚da yetiş merhametinle,
Mulhidlere lÂkin daha cok merhamet eyle.
CenĂ‚b-ı Hak, Hakîm -radıyallĂ‚hu anh- ’a da, mahlûkĂ‚ta HĂ‚lık ’ın şefkat ve merhamet nazarıyla bakabilmesi hurmetine îman devletini bahşeylemiştir.
Peygamberimizin Mahlukata Bakışı YemĂ‚me ’nin lideri SumĂ‚me bin UsĂ‚l Musluman olunca, Mekke muşrikleriyle olan ticĂ‚rî munĂ‚sebetlerini kesmişti. HĂ‚lbuki Kureyş, her turlu erzak ve ihtiyaclarını hep YemĂ‚me ’den alırlardı. Aclık ve kıtlığa duşen Mekkeliler, şaşkınlık icinde Peygamber Efendimiz ’e murĂ‚caat ettiler. Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- SumĂ‚me ’ye mektup yazarak ticĂ‚retine devĂ‚m etmesini istedi. (İbn-i Abdilberr, el-İstîĂ‚b, I, 214-215; İbn-i Esîr, Usdu ’l-GĂ‚be, I, 295)
HĂ‚lbuki o muşrikler, on uc sene Muslumanlara maddî ve mĂ‚nevî bakımdan zulmederek, her turlu kotuluğu yapmışlardı. Bilhassa uc yıl suren boykot yıllarında muslumanları aclık icinde kıvrandırmışlardı. Aclıktan kıvranan cocukların feryatları diğer mahallelerden duyuluyordu. Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bunları bile affetti. Cunku O, AllĂ‚h ’ın ahlĂ‚kı ile ahlĂ‚klanmıştı. MahlûkĂ‚ta da O ’nun şefkat ve merhamet nazarıyla bakıyordu.
Mekkelilerin İslam ’a Girmelerine Vesile Olan Davranış Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, hicretin yedinci senesinde Hayber Fethi ’nden sonra, kuraklık ve kıtlığa dûcĂ‚r olan Mekke halkına muhtelif yardım malzemeleri gondermiştir. Ebû SufyĂ‚n, bunların hepsini teslim alıp Kureyşlilerin fakirlerine dağıtmıştır. Kendisi o zaman muşrik olduğu hĂ‚lde bu Ă‚licenaplığa hayran kalarak:
“–Allah, kardeşimin oğlunu hayırla mukĂ‚fatlandırsın! Cunku O, akrabĂ‚lık hakkını gozetti!” diyerek duyduğu memnûniyeti ifĂ‚de etmiştir.[2]
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in bu Ă‚licenap muĂ‚melesi, Mekkelilerin kalplerini yumuşatmış ve onların kısa bir muddet sonra gercekleşen Mekke Fethi ’nde, kolayca İslĂ‚m ’a girmelerine vesîle olmuştur.
Hz. Ebu ’d-DerdĂ‚ ’yı Ağlatan Sebep Cubeyr bin Nefîr anlatıyor:
Kıbrıs fetholununca, ahĂ‚lisi dağıtıldı. Halk, mahzun bir şekilde birbirine ağlıyordu. O esnĂ‚da Ebu ’d-DerdĂ‚ -radıyallĂ‚hu anh- ’ı, tek başına oturmuş ağlarken gordum. Ona:
“–Ey Ebu ’d-DerdĂ‚! AllĂ‚h ’ın, İslĂ‚m ’ı ve Muslumanları ustun kıldığı bir gunde seni boylesine ağlatan nedir?” diye sordum. Bana şu cevĂ‚bı verdi:
“–Yazıklar olsun sana ey Cubeyr!.. İnsanlar AllĂ‚h ’ın emrini terk edince, O ’nun katında ne kadar da değersizleşiyorlar. Bak, bu halk, bir zamanlar, iktidar ve mal-mulk sĂ‚hibi, guclu-kuvvetli kişilerdi. AllĂ‚h ’ın emirlerini terk ettikleri zaman, işte gorduğun bu duruma duştuler.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 216-217)
Nitekim Ă‚yet-i kerîmelerde şoyle buyrulur:
Bir toplum sĂ‚hip olduğu hĂ‚li değiştirmedikce, hic şuphe yok ki, Allah da o toplumun hĂ‚lini değiştirmez (er-Ra ’d, 11)
Bir millet kendilerinde bulunan guzel ahlĂ‚k ve meziyetleri değiştirmedikce, Allah da onlara verdiği nîmeti, guzel durumu değiştirmez(el-EnfĂ‚l, 53)
AshĂ‚b-ı kirĂ‚mın, mağlûb ettikleri duşman hakkındaki bu ince ve derin duşunceleri ne kadar ibretlidir. Bu da gosteriyor ki muslumanlar, insanları perişan ederek menfaat sağlamak icin değil, zarûret hĂ‚sıl olduğunda onlara ebedî saĂ‚deti bahşetmek icin savaşırlar.
O perişan hĂ‚le duşen insanlar, AllĂ‚h ’ın dînine tĂ‚bî olsalardı, Ebu ’d-DerdĂ‚ -radıyallĂ‚hu anh- ’ın ve butun muslumanların kardeşi olacaklardı. Bu kotu hĂ‚ller de başlarına gelmeyecekti. LĂ‚kin onlar inad ederek savaşmış ve mağlûb olmuşlardı. Musluman yureği de bu mağlûb insanların kaybı icin ağlıyordu. ZîrĂ‚ îmanlı bir yurek, hic kimsenin zarara uğramamasını, bilĂ‚kis butun insanların kazanmasını ister.
İmĂ‚m-ı Âzam ’ın Muhteşem Cevabı İmĂ‚m-ı Âzam, kendisi ara sıra usûl ve akĂ‚id hakkında munĂ‚zaralar yapmakla beraber, talebelerini ve yakınlarını bu tur işlerden menediyordu. Bir defĂ‚sında oğlu HammĂ‚d ’ı bir kelĂ‚m meselesinde munĂ‚kaşa ederken gordu ve onu bundan vazgecirdi. İmĂ‚m-ı Âzam ’a:
“–Seni munĂ‚zara yaparken goruyoruz, bizi neden menediyorsun?” dediler.
O buyuk İmĂ‚m, HĂ‚lık ’ın nazarıyla mahlûkĂ‚ta bakış tarzını da gosteren şu muhteşem cevĂ‚bı verdi:
“–Biz munĂ‚zara yaparken, arkadaşımız kayıp duşecek, yanılacak diye korkudan başımızda kuş varmış gibi dikkatli duruyoruz. Siz ise munĂ‚zara yapıyorsunuz ve arkadaşınızın hatĂ‚ yapmasını istiyorsunuz. Arkadaşının ayağını kaydırmak isteyen kişi, onun gunahkĂ‚r ve dalĂ‚lette olmasını istiyor, kufre itiyor, demektir. Arkadaşını tekfir etmek isteyen ise, ondan once kufre duşer.”[3]
MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri ’nin Huzuruna Cıkan Sarhoş MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri ’nin dergĂ‚hındaki bir sohbet esnĂ‚sında bir sarhoş cıkagelir. Dervişler onu inciterek dışarı cıkarmak isterler. MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri, o sarhoşun hakîkati aramak icin dergĂ‚ha sığınan bir insan olduğunu duşunerek onu incitenlere hitĂ‚ben:
“–Şarabı o icmiş, fakat siz sarhoş olmuşsunuz!” îkĂ‚zında bulunur.
Bu hikĂ‚ye, mahlûkĂ‚ta HĂ‚lık ’ın nazarıyla bakmanın muşahhas bir misĂ‚lidir. Muslumanın vazifesi, gunahkĂ‚rı kendi hĂ‚line terk etmek değil, elinden tutarak nezih bir hayĂ‚ta donmesini sağlamaktır.
AMACI GERCEKLEŞTİRMEDE EN DOĞRU YOL VelhĂ‚sıl, Muslumanın gĂ‚yesi, evvelĂ‚ kendini ıslĂ‚h ederek Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın istediği gibi nezih bir hayat yaşamak, sonra da insanların doğru yolu bulmalarına butun gucuyle yardımcı olmaktır. Bu maksadı tahakkuk ettirmede en sĂ‚lim ve doğru yol ise mahlûkĂ‚ta HĂ‚lık ’ın nazarıyla bakmak ve o istikĂ‚mette muĂ‚mele etmektir.
HĂ‚lık ’ın nazarıyla bakıldığında, insanların sıkıntı ve meşakkatlerine katlanmak kolaylaşır. Onlara karşı daha affedici, merhametli, musĂ‚mahakĂ‚r ve samîmî davranılır.
CenĂ‚b-ı Hak, nasıl ki insanı seviyor, ihsanlarda bulunup gunahlarını affediyor ve netîcede Cennet ’e girmesini istiyorsa, ilĂ‚hî ahlĂ‚k ile ahlĂ‚klanarak HĂ‚lık ’ın nazarıyla mahlûkĂ‚ta bakabilen bir mu ’min de insanları affeder, ihtiyaclarını karşılamada onlara elinden geldiğince yardımcı olur ve doğru yolu bularak Hakk ’ın rızĂ‚sını kazanmaları icin samîmiyetle gayret eder. AllĂ‚h ’ın emirlerini yerine getirerek O ’na yaklaşabilmeleri icin elinden geleni yapar. Hicbir zaman bencil ve hodgĂ‚m olmaz. İnfak ehli, diğergĂ‚m ve herkesin iyiliğini duşunen bir musluman şahsiyeti sergiler.
Dipnotlar:
[1] Bkz. el-Hicr, 29. [2] Ya ’kûbî, TĂ‚rîhu ’l-Ya ’kûbî, Beyrut 1992, II, 56. [3] İbn-i BezzĂ‚zî, MenĂ‚kıb-ı İmĂ‚m-ı Âzam, I, 121; Muhammed Ebû ZehrĂ‚, İmĂ‚m Ebû Hanîfe, trc. Osman Keskioğlu, Konya 1959, s. 29.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan