
İki cihanda mutlu olmak icin bir musluman nasıl bir yaşantıya sahip olmalıdır? Hayatında nelere dikkat etmeli ve neleri hassasiyetle gozetlemelidir?İnsanı diğer varlıklardan ayıran en onemli ozellik sorumluluk sahibi olmasıdır. Zira irade sahibidir ve emaneti yuklenmiştir. Cenab-ı Hak yerde ve gokte olan her şeyi imtihan maksadıyla emanet olarak insanın emrine vermiş ve onu bu emanetlerden sorumlu tutmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu hususu veciz şekilde şoyle ifade buyurmuşlardır. “Hepiniz cobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz.” (Buhari, Cuma 11) Âkıl ve bÂliğ olan herkes sahip olduğu guc ve imkan nisbetinde sorumludur.
İnsanın sorumsuz, başıboş olmadığını yuce Mevla şoyle belirtiyor. “Sizi boş yere yarattığımızı ve huzurumuza dondurulmeyeceğinizi mi sandınız?” (Muminûn, 115)
NASIL BİR HAYAT SURMELİYİZ?
Akıllı insan hem dunyada hem de Âhirette hesabını verebileceği bir hayat surdurmelidir. Hesapsız, kitapsız yaşayanların dunyada ne sıkıntılar cektiğini hepimiz gormekteyiz. Hapisler, tazminatlar, hacizler, iflaslar, mahcubiyetler kasıt, ihmal ve dikkatsizliğin faturası olarak insanın karşısına cıkmaktadır.
Sonsuzluğun ahiretteki faturası ise daha ağırdır. Dunyada insanları aldatmak, mahkemeleri yanıltmak, kanunları delmek, torpil ve nufuz kullanmak gibi gayr-i meşrû yollarla cezadan kurtulmak mumkun olabilse de, ahiretteki mahkeme-i kubrada bu turlu yollarla aklanmak mumkun değildir. Zira O, mahkemesini mutlak ve yanılmaz hakimi yuce Allah ’tır. O, kendi ifadesiyle “ahkemul hÂkimin = hukum verenlerin en guzel hukum vereni”dir. İlahi mahkemede delillerin karartılması veya yok edilmesi soz konusu değildir. Herşey sağlam kayıt ve gozetim altındadır. “Andolsun ki insanı biz yarattık, nefsinin ona vesvese verdiğini de biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız. Cunku o, sağında ve solunda oturan iki alıcı melek onunu işlediklerini kaydeder. İnsan hic bir soz soylemez ki, yanında onu gozetip soylediklerini kaydeden bir melek bulunmasın.”(Kaf, 16-18)
Bu kayıtlar boşuna tutulmamaktadır. Kameraya alınan hayatın her karesi mahşerde karşımıza cıkacak, hayatın tumunu kapsayan bu flim odule mi yoksa olume mi lÂyık gorulecek orada belli olacaktır. “Kim zerre kadar iyilik yaparsa onu gorecek, kim de zerer kadar kotuluk yaparsa onu da gorecektir.” (ZilzÂl, 7)
HANGİ HAREKETLERİMİZE DİKKAT ETMELİYİZ?
Bir insan seyircilerin karşısında veya bir buyuğun huzurunda soz ve davranışlarına nasıl dikkat ederse aynı duygu ve titizlik icinde Allah ’ın ve meleklerin gozetimi altında olduğunu hissetmeli ve hayatı bu şuur icinde yaşamaya gayret etmelidir. İdeal manadaki bu hassasiyet her an yaşanmasada en azından zaman zaman hatırlanarak toparlanmaya ve hayata ceki duzen vermeye calışılmalıdır. Aksi halde hayat başı boş ve sorumsuz yaşayan hayvanların hayatına donuşur. Boyle bir hayat mumin hayatı olamaz, olsa olsa kafir hayatı olur. “İnkar edenler dunyada zevk edip gecinirler, hayvanların yediği gibi yerler, onların varacakları yer ateştir.” (Muhammed, 12)
Hayat her yonuyle bir imtihandır. Her imtihanın sonunda kazanmak veya kaybetmek soz konusudur. Ceza ve mukafat imtihanın sonucuyla alakalıdır. Cennet ve cehennem de bu dunya imtihan ve alandaki sonucunu ifade eder. Amellerin değerlendirilmesi “mizan” olarak tanımlanır. “İyiliklerin tartısı ağır basan kendisini mutlu bir hayat icinde bulacak, tartısı hafif gelen ise bir ucurumun girdabına yuvarlanacaktır.” (KÂn ’a, 6-9)
AHİRET HAYATI
Ahiretteki hesaba, mahkeme-i kubradaki duruşmaya dair pek cok ayet-i kerime ve hadis-i şerifler mevcuttur. “Onlar saflar halinde Rabbinin huzuruna cıkarılırlar. Onlara: Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi bize geldiniz. Oysa siz sorguya cekilmeniz icin bir zaman tayin etmeyeceğimizi sanmıştınız.” denecektir. Amel defterleri de ortaya konur ve sen gunahkarların defterler icinde yazılı olanlardan korktuklarını gorursun. Onlar “Vay başımıza gelenler! Bu kitaba ne olmuş da kucuk ve buyuk hic bir şey bırakmamış, hepsini sayıp dokmuş” derler. Onlar butun yaptıklarını karşılarında bulurlar. Rabbin hic kimseye zulmetmez.” (Kehf, 48-49)
Genel olarak kulun nelerden hesaba cekileceğine dair Hz. Peygamber (s.a.v.) şoyle buyurmuşlardır. “Kul, omrunu ne yolda tukettiğinden, ilmiyle ne yaptığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, bedenini nerede eskittiğinden sorguya cekilmedikce Rabbinin huzurundan ayrılamaz” (Tirmizi, Hadis no: 2417)
Yine hazreti peygamber (s.a.v.) ki şoyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Kıyamet gununde insanlar başlarında Hz. Yusuf, Hz. Eyyub ve Hz. Suleyman ’ın bulunduğu uc grup halinde sorguya cekilirler.
Allah kole ve hizmetci konumunda olanı cağırır ve ona: Bana ibadetten seni alıkoyan nedir? Diye sorar. O da: Beni bir Âdem oğluna kole yaptın. Sana ibadete fırsat tanımadı deyince yuce Allah Hz. Yusuf ’u cağırır ve: Bu da senin gibi bir kole idi. Ama bu durum onu bana ibadetten alıkoyamadı, diye cevap verir. Bu kişinin cehenneme atılması emredilir.
Sonra dunyada dert ve hastalıklarla imtihan edilen kişiyi cağırır onada aynı soruyu sorar. O da; bana dert ve hastalık verdin, deyince yuce Allah bu sefer Hz. Eyyûb ’u cağırır ve; Eyyûb ’u seninkinden daha ağır dert ve hastalıklarla imtihan ettim fakat bu durum onu bana ibadetten alıkoymadı der. Bu kişi de cehenneme atılması emredilir.
Sonunda dunyada krallık yapmış kişi getirilir Allah ona, kendisine verdiği guc ve zenginliği hatırlatarak; verdiğim imkanları nasıl kullandın? der. O da krallık sana ibadete engel oldu, deyince yuce Mevla Hz. Suleyman ’ı cağırır ve: Bu kulun Suleyman ’a senden daha fazla imkan ve meşguliyet verdim. Fakat bu durum onu bana ibadetten alıkoymadı, git, mazeretin kabul edilmedi der. Sonra bu kişininde cehenneme atılması emredilir.” (Fahreddin RÂzi, MefÂtihu ’l-ğayb, 21/115)
Herkes kendisine bahane uretebilir. Fakat neticede sadece kendini aldatmış olur. Allah hic kimseye gucunun ustunde bir şey yuklememiş, gucu dahilinde olupda yapamadığı pek cok şeyi de affetmiştir. “O sizi secti ve dinde uzerinize hicbir gucluk yuklemedi.” (Hac, 78)
PEYGAMBER EFENDİMİZ'DEN (SAV) ORNEKLER
Âlemlere rahmet olarak gonderilen Hz. Peygamber (s.a.v.) de ummeti icin daima kolay olanı ihtiyar etmiş. Onlar uzerine kanat germiştir. “Andolsun size kendi icinizden oyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya duşmeniz ona cok ağır gelir. O size cok duşkun, muminlere karşı da cok şefkatli ve merhametlidir. (Tevbe suresi, 128) Bu kadar kolay olan bir dinin gereklerini yapmamak, ustelik sudan bahaneler uretmek kişiyi hem dunyada hem de ukb da zor durumda bırakır.
Her memur verilen gorevi hakkıyla yerine getirmek, verilen imkanları yerli yerince kullanmakla yukumludur, aksi halde emanete hıyanetlik etmiş olur. Butun herkes de yer yuzunde bir bakıma Allah ’ın memurudur. İlahi emirleri yerine getirmekle gorevlidir. Allah ’ın emrini tutmamak, O ’na isyan etmek her hangi bir Âmire isyan gibi gorulemez. İnsan yeryuzunde Allah ’ın halifesidir. Bilgi ve iradeyle donatıldığı, yerde ve goklerde olan herşey emrine verildiği icin sorumluluk altındadır. Kazanmak veya kaybetmek karşı karşıyadır. Bu yonden bakıldığında insan olmak risk almak demektir zaten risk altına girilmeden bir şey elde etmek mumkun değildir.
Hayvanlar akıl ve iradeden mahrum oldukları halde bile zaman zaman tecziye edilirler. Yuk taşımaktan kacan bir eşek veya beygire kamcı veya yemi azaltma cezası verilir. Saldırgan bir kopeği hapsederler. Hayvanlar bile davranışlarına gore muamele gorurlerse akıl ve irade sahibi insan da elbette soz ve fiîllerine gore değerlendirilir.
Nimetler arttıkca sorumlulukda artmakta, hesap zorlaşmaktadır. Rivayet edildiğine gore Hz. Peygamber zamanında bir genc musluman olmuş Resulullah ona Tekasur suresini oğretmiş, ayrıca onu evlendirmişti. Delikanlı gerdeğe girince buyuk bir ceyiz ve cok malla karşılaştı. Bunun uzerine evden cıktı ve boyle bir evlilik istemediğini soyledi. Resulullah bunun sebebini sorunca genc: Sen bana Tekasur suresini ve orada ki “Sonra o gun nimetlerden mutlaka sorulacaksınız” ayetini oğretmedin mi? Ben bu kadar nimete dair sorulacak sualin cevabını veremem” dedi. (F. Razi, a.g.e. 21/77)
NİMETLER İLE OLAN İMTİHANIMIZ
Bilindiği gibi nimetler ceşit ceşittir, gorulen, gorulmeyen, birlikte olan, olmayan, dunyevî olan, uhrevi olan vs. Yuce Mevla insana olan lutuflarını şoyle acıklıyor: “Goklerde, yerde ne varsa hepsini Allah ’ın sizin hizmetinize verdiğini ve acıkca yahut gizlice uzerinizdeki nimetlerini tamamladığını gormediniz mi?” (Lokman, 20) “O, istediğiniz şeyler hepsinden size verdi. Eğer Allah ’ın nimetlerini saymağa kalksanız sayamazsınız. Şuphesiz insan cok zalimdir. Cok nankordur.” (İbrahim, 34)
Butun mesele bu sayısız nimetleri farketmek, nimetlerden once bu nimetleri lutfeden yuce Yaradıcıya yonelmek, ona şukretmek ve bu nimetleri onun rızası istikametinde kullanmaktır.
Bizler ne kadar gayret etsek yaptığımız butun ibadetler, aldığımız bir nefesin, ictiğimiz bir bardak suyun bile karşılığı olamaz. Muhim olan gucumuz nisbetinde kulluk gorevimizi if etmeye calışmak, emirlere sarılmak, yasaklardan sakınmak, gonul kıblemizi onun rızası istikametine cevirmek ve aczimizi itiraf ederek O ’nun afvına ve rahmetine iltica etmektir.
Kullar olarak hayatın inceden inceye hesabını vermemiz mumkun olmamakla beraber hic olmazsa hasenÂtımız seyyiÂtımızdan fazla olursa ilahi lutfa mazhar oluruz.
Hadis-i şerifte de belirtildiği gibi “Kim ince hesaba cekilirse helak olur” (Buhari, İlim, 35) Allah kafirlere adaletiyle muminlere ise lutfuyla muamele eder. Biz O ’nun lutfuna sığınıyoruz. Fakat lufta mazhar olmak da iyi niyet, samimi gayret, emirlere guc nisbetinde riayetle mumkundur.
Her işin sonunu, duya ve Âhiretteki hesabı duşunerek yaşayanlar sonunda Âbad, hesapsız, kitapsız yaşayanlar ise hem dunyada hem de ukbÂda berbad olurlar. Mevla iki cihanda Âbad olanlardan eylesin.
Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, 2009 - Mayis, Sayı: 279, Sayfa: 013
İslam ve İhsan