
Bir mumin icin en buyuk dostluk Allah'a (cc) duyulan muhabbettir. Namazlar da O'nun ile konuşmak, icini dokmek ve O'na hamd etmektir. Sevgisinden duyulan hamd kadar verilen imtihana da hamd gerekmez mi? Bir mumin Allah (cc) ile olan muhabbetinde sevgiyi ve imtihanı hangi denklemde tutmalıdır? İşte cevabı...«el-Vedûd» ismiyle muhabbetin menbaı ve menşei olan CenÂb-ı Hak, kuluyla dost olmak ister. Kalb-i selîme kavuşarak dostluğuna erebilen bahtiyarları; cennet-i ÂlÂya davet eder, ona ebedî ikramlar hazırlar.
Bu dunya hayatında kulun gayesi, CenÂb-ı Hakk ’ın dostluğuna erme yolunda gayret etmek olmalıdır.
Ancak dostluk ve muhabbetin şartı; dosttan gelen ez ve cefÂyı dahî hoş karşılamakla, ona rız ve teslîmiyet gostermektir.
Bu hikmete mebnî olarak, en cok cile ve musîbet; peygamberlere, sonra velîlere gelmiştir. Cunku onlar; bu cile ve ıstırapları, dostun bir hediyesi bilme olgunluğunu sergilerler, rız ve sabırlarıyla terakkî ederler.
Hazret-i MevlÂn cilelere sabrı guzel bir kıssa ile şoyle ifade eder:
Bir efendiye hediye olarak bir kavun getirilmişti. O da sevdiği, gonuldaşı, derin duygulu, sÂdık hizmetkÂrı Lokman ’ı cağırttı.
Lokman gelince efendisi kavundan bir dilim kesip, ona ikrÂm etti. Lokman o dilimi sanki bal gibi, şeker gibi yedi. Oyle hoşlanarak oyle zevkle yemişti ki; onu gorenlerin de iştahları kabarıyor, ona Âdet imreniyorlardı.
Efendisi ona ikinci bir dilim daha verdi. Zira efendisi, Lokman ’ın duyduğu bu lezzet karşısında huzur buluyordu.
Derken kavundan son bir dilim kaldı. O zaman efendisi;
“–Bunu da ben yiyeyim de ne kadar tatlı bir kavun olduğunu anlayayım.” dedi.
Efendisi o dilimi yer yemez, kavunun acılığından ağzını bir ateş kapladı. Dili ucukladı, boğazı kavruldu. Kavunun acılığından kendinden gecti. Ondan sonra Lokman ’a sordu:
“–Ey benim canım hizmetkÂrım! Boyle bir zehri nasıl oldu da tatlı tatlı yedin? Boyle bir kahrı nasıl oldu da lutuf saydın? Bu nasıl sabırdır? Kim bilir şimdiye kadar ne acılara katlandın ve sabrettin? Yoksa sen tatlı canına duşman mısın? Neden bir şey soylemedin? Neden;
«Beni mÂzur gorun, şimdi yiyemem.» demedin?”
Lokman dedi ki:
“–Ben; siz efendimizin elinden o kadar tatlı yemekler yedim, maddeten ve mÂnen o kadar cok nimetleriyle perverde oldum ki, size bunlar icin mukabelede bulunamadığımdan dolayı, mahcubiyetimden iki buklum olmuşumdur. Elinizle ikrÂm ettiğiniz bir şeye;
«Bu acıdır, yenilemez.» nasıl diyebilirim?!.
Hem sizin elinizden gelen her acı bana tatlı gelir. Cunku bedenimin butun cuzleri sizin nimetlerinizle perverde olmuştur.”
Sonra Lokman heyecan ve muhabbet dolu sozlerle icini dokmeye şoyle devam etti:
“–Efendim! Sizden gelen bir acıdan feryÂd edersem, başıma yuzlerce defa toprak sacılsın. LutufkÂr elinin tadı, bu kavunda nasıl acılık bırakır? Muhabbetten acılar tatlılaşır, muhabbet sayesinde bakırlar altın olur. Muhabbet ile tortular durulur, arınır. Muhabbet vesilesiyle dermansız dertler şif bulur. Muhabbet ile oluler dirilir. Muhabbet sayesinde padişahlar kul olur. Muhabbetten dolayı zindanlar gul bahcelerine doner. Muhabbetten oturu karanlık evler aydınlanır, nurlanır. Muhabbet vesilesiyle nÂr, nûr olur. Muhabbet varsa cirkin bile hûrî kesilir. Muhabbet varsa; kederler neşeye doner. Muhabbet sayesinde; yoldan cıkaranlar saÂdet rehberi olur, yol kesenler, yol gosterici olur. Muhabbet sayesinde; hastalık dahî, sıhhat ve afiyete cevrilir. HÂsılı muhabbet ile, kahır rahmet olur.”
CenÂb-ı Hak, Fecr Sûresi ’nde gafil insanın nimetler ve iptilÂlar karşısındaki tavır değişikliğini şoyle tasvir eder:
“İnsan;
Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde der ki:
«Rabbim bana ikrÂm etti.»
Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise der ki:
«Rabbim beni onemsemedi.»” (el-Fecr, 15-16)
CenÂb-ı Hak; muteÂkip Âyetlerde insanın bu bencil ve menfaatini merkeze alan, dunyalığa aşırı duşkun hÂlini kınamakta ve sûrenin sonunda sÂlih kullarını cennete şoyle davet etmektedir:
يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ ﴿٢٧﴾ اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً ﴿٢٨﴾ فَادْخُل۪ي ف۪ي عِبَاد۪يۙ ﴿٢٩﴾ وَادْخُل۪ي جَنَّت۪ي ﴿٣٠﴾
“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O ’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine don. (SÂlih) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (el-Fecr, 27-30)
Anlaşılmaktadır ki;
CenÂb-ı Hakk ’ın dostluğuna ermenin, sÂlih kullar arasında cennete davet edilmenin şartı, «rız»dır. İlÂhî taksimden rÂzı olmaktır. Acı-tatlı, zor-kolay demeden Dost ’un takdir eliyle gonderdiği ikramlarını lezzetle kabul etmektir.
VelhÂsıl hayatın med-cezirlerini kabullenmektir.
Kaynak: osmannuritopbas.com
İslam ve İhsan