Kıyamet ne zaman kopacak? Kıyamet gunu alametleri nelerdir? Buyuk ve kucuk kıyamet alametleri nelerdir? Ayet ve hadislerle buyuk ve kucuk kıyamet alametleri.Resûl-i Ekrem Efendimiz, kıyĂ‚met hususunda kendisine yoneltilen suĂ‚llere karşı, “sorulanın sorandan daha fazla bir şey bilmediğini”, onun ne zaman gercekleşeceğine dĂ‚ir de bir mĂ‚lumĂ‚tının olmadığını acıkca ifĂ‚de etmişlerdir. Bununla birlikte, ummetinin ibret alıp sakınmaları icin, kıyĂ‚metin alĂ‚metleri hakkında bilgi vermişlerdir.
Âyet-i kerîmede de şoyle buyrulmaktadır:
“Onlar kıyĂ‚met gununun kendilerine ansızın gelmesini mi bekliyorlar. Şuphesiz onun alĂ‚metleri belirmiştir. Kendilerine gelip catınca ibret almaları neye yarar?” (Muhammed, 18)
KıyĂ‚met alĂ‚metlerinin bir kısmı; DeccĂ‚l ’in zuhûru, Guneş ’in batıdan doğması gibi fizikî, bir kısmı ise dindarlığın zayıflaması turunden mĂ‚nevî alĂ‚metlerdir.
Bazı Ă‚limler, kıyĂ‚metin alĂ‚metlerini uc kısma ayırmışlardır:
Zuhûr edip bitmiş, zamanı gecmiş olanlardır ki, bunlara “uzak alĂ‚metler” veya “kucuk alĂ‚metler” denir. Nebiyy-i Ekrem Efendimiz ’in peygamber olarak gonderilmesi, Cemel ve Sıffîn Savaşları, Emevîlerin iktidĂ‚ra gelmesi gibi hĂ‚diseler bu kısma girer.
Bir kısmı zuhûr etmiş ancak gecmemiş, artarak son noktaya doğru devam etmekte olan alĂ‚metlerdir. Bunlara da “orta alĂ‚metler” denir.
“Yakın alĂ‚metler” veya “buyuk alĂ‚metler”dir ki, bunların peşinden hemen kıyĂ‚met kopar. Bunlar, Ă‚deta ipi kopan tespihin taneleri gibi birbiri ardınca sokun eder.
Biz ise burada, “kucuk ve orta alĂ‚metler”i bir kısımda, “buyuk alĂ‚metler”i ayrı bir kısımda ele alacağız:
KUCUK VE ORTA KIYAMET ALAMETLERİ KıyĂ‚metin gelişini iyice yaklaşmadan evvel haber veren pek cok alĂ‚met vardır. Bu gibi alĂ‚metler, dĂ‚imĂ‚ mu ’minleri îkĂ‚z etmekte ve Ă‚hirete hazırlanmalarını hatırlatmaktadır. Bunların bir kısmı şoyledir:
1. Resûlullah ’ın Gonderilmesi Peygamber Efendimiz nebîler silsilesinin son halkası, nubuvvet takviminin son yaprağıdır. Bi ’setinden kıyĂ‚mete kadar butun insanlığa gonderilen ve kendisinden sonra hicbir peygamber gelmeyecek olan son peygamberdir. Dolayısıyla O ’nun cihĂ‚nı teşrîfi, kıyĂ‚metin de habercisidir. Hazret-i CĂ‚bir şoyle anlatır:
“Resûlullah hutbe îrĂ‚d ettikleri zaman gozleri kızarır, sesi yukselir; «Duşman, sabah veya akşam uzerinize hucum edecek, kendinizi koruyunuz!» diye ordusunu îkaz eden bir kumandan gibi heyecanı artar ve şehĂ‚det parmağı ile orta parmağını bir araya getirerek:
«Benimle kıyĂ‚metin arası, şu iki parmağın arası kadar yaklaştığı sırada ben peygamber olarak gonderildim.» buyururlardı.” (Muslim, Cum ’a, 43. Ayrıca bkz. İbn-i MĂ‚ce, Mukaddime, 7)
2. Dini İlimlerde CehĂ‚letin Artması Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Kur ’Ă‚n ’ı oğreniniz ve onu insanlara oğretiniz. FerĂ‚iz ilmini oğreniniz ve onu insanlara oğretiniz. İnsanlar uzerine oyle bir zaman gelmesi yakındır ki, iki kişi ferĂ‚ize dĂ‚ir bir mesele uzerinde tartışırlar da aralarında hukum verip meseleyi hĂ‚lledecek bir Ă‚limi bulamazlar.” (Heysemî, IV, 223)
Dînî ilimleri oğrenip yaşamak, Muslumanlara farzdır. İnsanların dînî duygularının zayıflaması sebebiyle İslĂ‚mî ilimlerle yeterince meşgul olmamaları ve bunun neticesinde dinlerini ihlĂ‚sla yaşayamamaları da kıyĂ‚metin alĂ‚metlerinden biridir. Diğer bir hadîs-i şerîfte de şoyle buyrulmaktadır:
“Elbisenin nakışı silinip gittiği gibi İslĂ‚m da silinip gider. HattĂ‚ oruc nedir, namaz nedir, hac ve umre nedir, sadaka nedir bilinmez. Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın KitĂ‚b ’ı (Kur ’Ă‚n-ı Kerîm) bir gecede kaldırılıp goturulur, yeryuzunde ondan tek bir Ă‚yet bile kalmaz. Birtakım cok yaşlı erkekler ve kadınlar kalır ve:
«‒Biz atalarımıza yetiştik, onlar; “LĂ‚ ilĂ‚he illĂ‚llah” cumlesini soyluyorlardı, biz de onu soyluyoruz!» diyecekler.”[1] Hazret-i Huzeyfe bu hadîsi nakledince yanında bulunan Hazret-i Sıla kendisine:
“–O yaşlılar, namaz nedir, oruc nedir, hac nedir, sadaka nedir bilmezken «LĂ‚ ilĂ‚he illĂ‚llah» cumlesi onlara bir fayda sağlar mı?” dedi. Huzeyfe (bu suĂ‚le) cevap vermedi. Ama Sıla bu sorusunu uc kere tekrarladı. Her seferinde Huzeyfe ondan yuz cevirdi. Sıla bir defa daha tekrar edince:
“–Ey Sıla, kelime-i tevhîd onları (hic değilse ebedî bir) Cehennem ’den kurtarır.” dedi ve bunu uc kere tekrar etti. (İbn-i MĂ‚ce, Fiten, 26) Yine Resûlullah şoyle buyurmuşlardır:
“İlmin kaldırılması, cehlin kokleşmesi, ickinin icilmesi ve zinĂ‚nın coğalması, kıyĂ‚met alĂ‚metlerindendir.” (BuhĂ‚rî, İlim, 21)
Dînî ilimlere dĂ‚ir umûmî cehĂ‚let, bugun acıkca muşĂ‚hede edilen bir husustur. Aynı şekilde icki ve zinĂ‚nın yaygınlaşması da herkes tarafından kabul edilen acı bir gercektir. Bu cağda zinĂ‚nın suc kabul edilmesini gerilik sayan, nefsĂ‚nî arzularının tatmini onunde hicbir sınır tanımayan ve dolayısıyla Allah Resûlu ’nun ifĂ‚desiyle “merkepler gibi herkesin gozu onunde zinĂ‚ etmek isteyen”[2] kimselerin durumu, uzerlerine kıyĂ‚met kopacak o en fenĂ‚, en tĂ‚lihsiz kimselerin hĂ‚linden farksızdır.
Burada zikredilen gunahlar, dunya ve Ă‚hiretin kendisiyle ayakta durduğu ve korunduğu zarûrĂ‚t-ı dîniyyenin bozulduğunu gosterdiği icin husûsiyle zikredilmiştir. İlmin ortadan kalkması “dîn”in bozulmasına, icki “akl”ın gitmesine, zinĂ‚ “nesl”in ifsĂ‚d olmasına, fitnelerin coğalması da “can” ve “mal”ın zarara uğramasına sebep olur. HĂ‚lbuki Muslumanların en muhim vazifesi, bu beş şeyi korumaktır. “ZarûrĂ‚t-ı hamse” denilen bu beş muhim esĂ‚sın bozulması, Ă‚lemin harap olacağının en buyuk habercisidir. Zira insanoğlunun ilĂ‚nihĂ‚ye başıboş bırakılmayacağı, ilĂ‚hî bir vaattir.[3] Resûlullah Efendimiz ’den sonra peygamber de gelmeyeceğine gore, bu emanetleri zĂ‚yî eden insanların artık helĂ‚k edileceği muhakkaktır.
3. Fitnelerin ve Adam Oldurme HĂ‚diselerinin Coğalması İslĂ‚m beldelerinde fitneler, Hazret-i Osman ’ın hilĂ‚feti zamanında başlamıştır. Ancak her devirde bunun tezĂ‚hurleri farklı farklı olmuştur. Yani bu fitnelerin hepsinin aynı zamanda olması gerekmez. Bunlar kıyĂ‚mete kadar farklı zamanlarda ve farklı şekillerde gercekleşecektir. Nitekim bir gun Resûlullah:
“Oyle bir zaman gelecek ki okumaya meraklı kurrĂ‚ coğalacak; fakihler (dîni anlayıp yaşayan Ă‚limler) ise azalacak ve bu sûretle ilim cekilip alınacak ve herc (kargaşa ve anarşi) coğalacak!” buyurmuşlardı. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m:
“–Herc nedir ey AllĂ‚h ’ın Resûlu?” diye sorunca şoyle buyurdular:
“–Birbirinizi oldurmenizdir. Daha sonra oyle bir zaman gelecek ki insanlar Kur ’Ă‚n okuyacaklar, okudukları boğazlarından aşağıya gecmeyecek (yani kalplerine tesir etmeyip tatbikāta gecirilmeyecek). Ondan sonra oyle bir zaman gelecek ki munĂ‚fık, kĂ‚fir ve muşrik, mu ’minle Allah hakkında mu ’minin soylediği sozler gibisini soyleyerek tartışacak!” (HĂ‚kim, Mustedrek, IV, 504/8412. Krş. BuhĂ‚rî, İlim, 24)
Nitekim gunumuzde takvĂ‚dan uzak yaşadığı hĂ‚lde, Kur ’Ă‚n ve Sunnet ’i kendi nĂ‚kıs aklıyla yorumlayan, dinde reforma yeltenen, Ă‚lim etiketli modernist ve tarihselci birtakım ilĂ‚hiyatcıların; guyĂ‚ İslĂ‚m adına Muslumanlarla mucĂ‚dele icinde bulunan tekfircilerin ve yine dînin dosdoğru yolunu zaafa uğratan cĂ‚hil sofuların bir hayli coğalmış olması da, bu nebevî ifĂ‚deleri te ’yid etmektedir.
ŞĂ‚irin; “Dahleden dînimize bĂ‚ri muselmĂ‚n olsa.” mısraını hatırlatan bu nevî tehlikelere karşı muteyakkız ve firĂ‚setli olmak, meydanı din tĂ‚cirlerine ve İslĂ‚m tahrifcilerine bırakmamak gerekir.
Resûlullah ’ın bu hususta Abdullah bin Omer ’e yaptığı îkaz, hepimiz icin muhim bir istikĂ‚met olcusudur:
“Ey İbn-i Omer! Dînine iyi sarıl, dînine iyi sarıl! Zira o senin hem etin, hem kanındır. Dînini kimden oğrendiğine iyi dikkat et! Dînî ilimleri ve hukumleri, istikĂ‚met ehli Ă‚limlerden al, sağa-sola meyledenlerden alma!”[4]
Bir toplumda dinî ilimler zayıflayınca, orada huzursuzluk ve fitnelerin artması tabiîdir. İnsanların gittikce bencil, egoist ve menfaatperest hĂ‚le gelmesi, iyilik duygularının iyice korelmesine ve her fırsatta kotuluğe meylin artmasına yol acar. Bu da toplumu fitne kazanı hĂ‚line getirir, hic kimsede huzur ve emniyet bırakmaz. Bir gun Resûlullah:
“–Nefsimi kudret elinde tutan AllĂ‚h ’a yemin olsun, insanlar uzerine oyle bir zaman gelecek ki, kĂ‚til nicin oldurduğunu, maktûl de nicin oldurulduğunu bilemeyecek.” buyurmuşlardı. (Muslim, Fiten, 55) AshĂ‚b-ı kirĂ‚m:
“–Bu nasıl olur?” diye sorduklarında Allah Resûlu:
“–Bu, herc (fitne, kargaşa ve anarşi)dir! Olduren de olen de ateştedir!” cevĂ‚bını verdiler. (Muslim, Fiten, 56)
Bugunku Sûriye başta olmak uzere teror ve anarşinin hĂ‚kim olduğu her yerdeki umûmî manzara, bu hakîkati akla getirmektedir. Coğu zaman perde ardındaki guc odakları tarafından sevk ve idare edilen teror grupları, kime hizmet ettiklerini dahî bilmeden kan dokuyor, olduren nicin oldurduğunu, olen nicin oldurulduğunu bilmiyor. Yine Resûlullah şoyle buyurmuşlardır:
“Canımı kudretiyle elinde tutan AllĂ‚h ’a yemin ederim ki, bir adam bir kabrin yanından gecerken kendini o kabrin uzerine atıp; «Âh! Keşke şu kabirde yatanın yerinde ben olsaydım!» diye kendini yerden yere vurmadıkca dunya hayatı son bulmayacaktır. O kimse dindarlığı sebebiyle değil, başına gelen belĂ‚lar yuzunden boyle davranacaktır.” (BuhĂ‚rî, Fiten, 22; Muslim, Fiten, 54)
Oyle anlaşılıyor ki, kıyĂ‚metin kopmasından onceki bir zamanda hayat, insanlar icin bir azap olacak, insanı canından bezdirerek yaşadığına bin pişman edecektir. O gunlerde can o kadar ucuzlayacak ki, kĂ‚til nicin oldurduğunu, maktûl de nicin oldurulduğunu bilemeyecektir. Din ve îmanla alĂ‚kası olmayan kimseler bile dunyadan nefret edip olmeyi arzu edeceklerdir.
Boyle bir vasatta hayra yonelmek ve sĂ‚lih ameller işleyebilmek de gĂ‚yet zordur. Bu sebeple o zor gunler gelmeden once huzurlu ve rahat zamanların kıymetini bilip bu fırsat demlerini ebedî saĂ‚det sermayesi hĂ‚line getirmeye gayret etmek lĂ‚zımdır. Nitekim Resûlullah şu îkazda bulunmuşlardır:
“Karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplamadan evvel, sĂ‚lih ameller işlemekte acele ediniz! Oyle zamanlar geldiğinde insan, sabah mu ’min iken akşama kĂ‚fir olarak cıkar; akşam mu ’min iken sabaha kĂ‚fir olarak cıkar. Dînini kucuk bir dunyalığa satar.” (Muslim, ÎmĂ‚n, 186)[5]
“…İşte oyle zamanda dînine sıkıca sarılan kişi, elinde kor ateş (veya diken) tutan kimse gibidir.” (Ahmed, II, 390)[6]
Boyle zamanlarda zayıf karakterli insanlar, Kitap ve Sunnet ’e îtibĂ‚r etmeyerek kendi kıt akıllarınca hareket edecek, Ă‚yet ve hadisleri acıklarken de dĂ‚imĂ‚ dunyevî menfaatlerini on plĂ‚nda tutacaklardır. Resûl-i Ekrem Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:
“AllĂ‚h ’ın sĂ‚lih kulları birbiri ardından Ă‚hirete gocer; geride arpa ve hurmanın dokuntuleri gibi değersiz kimseler kalır. Allah TeĂ‚lĂ‚ da onlara hic ehemmiyet vermez.” (BuhĂ‚rî, Rikāk, 9)[7]
4. Ehil Olmayan LiyĂ‚katsiz Kişilerin Soz Sahibi Olması Ebû Hureyre şoyle anlatır:
Resûl-i Ekrem Efendimiz bir yerde sahĂ‚bîleriyle konuşurken bir bedevî cıkageldi ve:
“–KıyĂ‚met ne zaman kopacak?” diye sordu.
Resûlullah sozlerini kesmeden konuşmalarına devam ettiler. Bunun uzerine sahĂ‚bîlerden biri:
“–Bedevînin sorusunu duydu, fakat soruyu beğenmedi.” dedi. Bir başkası da:
“–Hayır, soruyu duymadı.” dedi. Resûlullah konuşmalarını bitirince:
“–KıyĂ‚met hakkında soru soran nerede?” buyurdular. Bedevî:
“–Buradayım, yĂ‚ ResûlĂ‚llah!” dedi.
“–Emanet zĂ‚yî edildiği zaman kıyĂ‚meti bekle!” buyurdular. Bedevî:
“–Emanet nasıl zĂ‚yî olacak?” diye sordu. Resûl-i Ekrem Efendimiz de:
“–Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyĂ‚meti bekle!” buyurdular. (BuhĂ‚rî, İlim 2, Rikāk 35)[8]
Emanetin ehil olmayan kimseye verilmesi, bilgiye, tecrubeye ve liyĂ‚kate değer vermeyip işleri ehil olmayan kişilere bırakmak demektir. Onlar da ustlendikleri vazifeleri hakkıyla yerine getirmeyip hep kendi menfaatlerinin peşinde koştukları ve pek cok haksızlıklara daldıkları icin, kısa surede her şeyin duzeni bozulur.
5. Zamanın Hızlı Gecmesi Allah Resûlu şoyle buyurmuştur:
“Zaman yakınlaşmadıkca kıyĂ‚met kopmaz! Bu yakınlaşma oyle olur ki, bir yıl bir ay gibi, ay bir hafta gibi, hafta da bir gun gibi, gun saat gibi, saat de saman alevi gibi veya kibritin tutuşup hemen sonmesi gibi (kısa) olur.” (Tirmizî, Zuhd, 24/2332)
Dunyanın sonuna doğru mal ziyadeleşecek, insanlar onunla daha fazla meşgul olup eğlenceye dalacaklarından veya artan fitneler sebebiyle derin bir endişeye duşeceklerinden, gunlerin ve gecelerin nasıl gectiğini bilemeyecek, ondan hic istifĂ‚de edemeyeceklerdir. Bu hadîs-i şerîfin, omurlerin kısalacağına ve zamanın bereketsiz hĂ‚le geleceğine işaret ettiği de soylenmiştir.
Muhaddis HattĂ‚bî, zamanın kısalmasının Hazret-i Mehdî (a.s.) zamanında veya Hazret-i ÎsĂ‚ (a.s.) nuzûl ettikten sonra olacağını soylemiştir. Meşhur Ă‚limlerden Ali el-Kārî ise ikisinin zamanında da olacağını soylemiştir. Zira zamanın kısalması DeccĂ‚l ’in cıktığı zaman olacaktır. DeccĂ‚l ise ikisinin arasında cıkacaktır.
6. Dunya Malının Coğalması Nebiyy-i Ekrem Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:
“Sevininiz ve sizi sevindirecek şeyler umîd ediniz. AllĂ‚h ’a yemin ederim ki, sizler icin fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden oncekilerin onune serildiği gibi dunyanın sizin de onunuze serilmesinden, onların dunya icin yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dunyanın onları helĂ‚k ettiği gibi sizi de helĂ‚k etmesinden korkuyorum.” (BuhĂ‚rî, Rikāk, 7; Muslim, Zuhd, 6)
“Benden sonra size dunya nîmetlerinin ve ziynetlerinin acılmasından ve onlara gonlunuzu kaptırmanızdan korkuyorum!” (BuhĂ‚rî, ZekĂ‚t 47, CihĂ‚d 37; Muslim, ZekĂ‚t, 121-123)[9]
“Dunya tatlıdır ve manzarası hoştur. Şuphesiz ki Allah dunyanın idaresini size verecek ve nasıl davranacağınıza, ne gibi işler yapacağınıza bakacaktır. O hĂ‚lde dunyadan sakının ve (sefih) kadınlardan korunun!” (Muslim, Zikir, 99)
Devamlı artarak gelen mal, kıyĂ‚mete yakın fevkalĂ‚de bir artış gostererek acgozlu insanların dahî gozunu doyuracak seviyeye ulaşacaktır. Resûlullah şoyle buyurmuşlardır:
“Dunyanın son gunlerinde, halîfelerinizden biri, malı saymaya bile gerek duymadan avuc avuc dağıtacaktır.” (Muslim, Fiten, 68, 69)[10]
Resûlullah, bunların tahakkuk edeceğini haber vermişlerdir. Belki zamanla daha da artabilir ama, şuphesiz ki gunumuzde de bunlara rastlanmaktadır.
7. SelĂ‚mın Zayıflaması Nebiyy-i Ekrem Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:
“KıyĂ‚metten once husûsî selĂ‚m zuhûr eder. (Kişi sadece tanıdıklarına selĂ‚m verir veya bir cemaatin yanına gelince oradaki belli kişilere selĂ‚m verir.) Ticaret iyice yayılır; hattĂ‚ kadın, ticaret hususunda kocasına yardım eder. Akrabalarla bağlar kesilir, yalan şahitlik zuhûr eder, hak uzere şahitlik yapılmayıp gizlenir ve (dunyevî ilimlerin yaygınlaşması sebebiyle) kalem zuhûr eder, (insanlar dînî ilimlerde cĂ‚hil, dunyevî ilimlerde Ă‚lim olurlar).” (Ahmed, I, 407, 419; HĂ‚kim, IV, 110/7043)
“KıyĂ‚met alĂ‚metlerinden biri de kişinin sadece tanıdığı kimseye selĂ‚m vermesidir.” (Ahmed, I, 405. Krş. Abdurrazzak, Musannef, III, 154)
8. Resûlullah ’ın Haber Verdiği Diğer Bazı KıyĂ‚met AlĂ‚metleri “İki buyuk ordu birbiriyle harp etmedikce kıyĂ‚met kopmayacaktır. Bu iki grubun ikisi de aynı dĂ‚vĂ‚yı guttukleri hĂ‚lde, araların­da buyuk bir harp olacaktır.
Otuza yakın, yalancı ve mel ’ûn deccĂ‚ller turemedikce kıyĂ‚met kopmayacaktır. Bu deccĂ‚llerin hepsi de kendisinin Al­lĂ‚h ’ın Resûlu olduğunu iddia edecektir…
Zelzeleler coğalmadıkca, zaman birbirine yaklaşmadıkca (kıyĂ‚met) kop­mayacaktır…
Yine aranızda mal coğalıp sel gibi akmadıkca kıyĂ‚met kopmayacaktır. Mal o kadar coğalacak ki, mal sahibi, malının zekĂ‚tını kim kabul eder diye endişelenecektir. Bir kişiye zekĂ‚tını vermek is­teyecek, fakat o «Benim buna ihtiyacım yok!» di­yecektir…” (BuhĂ‚rî, Fiten, 25)
ZekĂ‚t verilecek kimsenin bulunmaması, Omer bin Abdulaziz zamanında yaşanmış, gelecekte yine yaşanacaktır. Bugun bile zenginliğin artması sebebiyle bazı yerlerde gercek mĂ‚nĂ‚da zekĂ‚t alacak birini bulmak kolay olmayabiliyor. Fakat şuna bilhassa dikkat etmek lĂ‚zımdır ki, muhtaclara karşı duyarsızlık sebebiyle sadece kendi yaşadığı cevreye bakıp toplumda fakir kalmadığını zannetmek, buyuk bir gaflettir. Dînen zengin sayılan mu ’minlerin, muhtacları arayıp bulmaları ve zekĂ‚t farîzasını en guzel şekilde edĂ‚ etmeleri zarûrîdir. Yine Allah Resûlu şoyle buyurmuşlardır:
“Nefsim kudret elinde olan ZĂ‚t-ı ZulcelĂ‚l ’e yemin olsun ki, imĂ‚mınızı (devlet başkanınızı) oldurmedikce, kılıclarınızı cekip birbirinizle savaşmadıkca ve dunyanıza şerirleriniz vĂ‚ris olmadıkca kıyĂ‚met kopmaz.” (Tirmizî, Fiten, 9/2170)
“Fırat Nehri ’nin suyu cekilip, aktığı yatakta bulunan bir altın dağı meydana cıkmadıkca ve «kurtulup kazanan ben olayım» diye birbiriyle carpışan her yuz kişiden doksan dokuzu olmedikce kıyĂ‚met kopmaz.” (BuhĂ‚rî, Fiten, 24; Muslim, Fiten, 29)[11]
“Pek yakında Fırat Nehri ’nin suyu cekilerek aktığı yatakta bir altın hazinesi meydana cıkacaktır. O gunu goren kimse, o hazineden kesinlikle bir şey almasın!” (BuhĂ‚rî, Fiten, 24; Muslim, Fiten, 29-32)[12]
Fırat Nehri ’nin kuruyacağı ve boylece altın bir dağın veya buyuk bir altın madeninin ortaya cıkacağı haber veriliyor. Buradaki dağ kelimesi, ortaya cıkacak definenin buyukluğunu anlatmak icin de kullanılmış olabilir. Bunun kıyĂ‚mete cok yakın bir zamanda olması veya mecĂ‚zî bir mĂ‚nĂ‚ ifĂ‚de etmesi de mumkundur.
Yine Allah Resûlu kıyĂ‚metten once meydana gelecek bu nevî hĂ‚diseleri anlatan başka bir hadîs-i şerîflerinde; “Yeryuzu butun değerlerini, altın ve gumuşten sutunlar hĂ‚linde kusacaktır.” buyurmuşlardır.[13] O zaman dunya hırsıyla dolu insanlar birbirine girecek ve yuzde doksan dokuzu, bir rivĂ‚yete gore “onda dokuzu” bu uğurda olup gidecektir. Resûlullah bir hadîs-i şerîflerinde:
“Kadınlar coğalacak, erkekler azalacaktır. O derecede ki, elli kadının, sadece bir tane bakan kimsesi olacaktır.” buyurmuşlardır. (BuhĂ‚rî, İlim, 21)
Hadîs-i şerîfteki bu ifĂ‚de, -AllĂ‚hu a‘lem- kesretten kinĂ‚yedir. KıyĂ‚mete yakın zamanlarda, bir erkeğin pek cok kadına bakıp himĂ‚ye etmek zorunda kalacağı anlaşılmaktadır. Ayrıca kıyĂ‚met yaklaştıkca fitneler coğalacağı icin, adam oldurme hĂ‚diseleri ve savaşlar da artacak, bu sebeple harp ehli olan erkek nufus azalacaktır.
“Cibrîl Hadîsi” diye meşhur olan hadîs-i şerîfte Resûlullah, kıyĂ‚metin alĂ‚metleri sorulduğunda şoyle buyurmuşlardır:
“Annelerin, kendilerine cĂ‚riye muĂ‚melesi yapacak cocuklar doğurması; yalın ayak, başı kabak, cıplak koyun cobanlarının, yuksek ve mukemmel binalar (yaptırmak)ta birbirleriyle yarışmalarıdır.” (Muslim, ÎmĂ‚n, 1, 5)[14]
“CĂ‚riyenin efendisini doğurması” şu şekilde îzah edilebilir:
1. Anaların kendilerine cĂ‚riye muĂ‚melesini revĂ‚ gorecek Ă‚sî cocuklar doğurması, evlĂ‚tların anne-babayı istismĂ‚r etmesi.
2. Kole ve cĂ‚riyelerin coğalması; cĂ‚riyenin doğurduğu cocuğun, babasının makĂ‚mına gecerek o cĂ‚riyeye, yani annesine sahip olması.
3. UmmehĂ‚t-ı evlĂ‚dın (cocuğu olan cĂ‚riyelerin) satılarak elden ele dolaşması ve -maĂ‚zallĂ‚h- bilmeden kendi evlĂ‚dının eline gecmesi. Yani insanların hĂ‚linin bu derece fesĂ‚da uğraması.
“Yalın ayak, başı kabak, cıplak koyun cobanlarının yuksek binĂ‚lar yapmakta birbirleriyle yarışa cıkmaları” ise, luks ve refĂ‚hın artması, bir zamanlar fakir olan kimselerin dahî, buyuk ve yuksek binalar inşĂ‚ etmekte yarışacak kadar zenginleşmesi olabilir. Allah Resûlu şoyle buyurmuşlardır:
“…İnsanlar yuk­sek binalar yapma yarışına girmedikce kıyĂ‚met kopmayacaktır…” (BuhĂ‚rî, Fiten, 25)
Resûlullah, Ă‚deta kıyĂ‚metin ayak sesleri olan alĂ‚metler arasında, bilhassa “zinĂ‚” ve “binĂ‚”nın coğalmasını ifĂ‚de buyurmuşlardır. Gunumuzun umûmî manzarasını seyrettiğimiz zaman; maalesef ahlĂ‚ksızlığın arttığını, yuksek binĂ‚ların coğaldığını goruyoruz. ZinĂ‚ ve ahlĂ‚ksızlık, toplumların huzur ve mĂ‚neviyĂ‚tına Ă‚deta zehir serpiyor. Yukselen binĂ‚lar ise, mĂ‚neviyĂ‚tı zaafa uğrayan ruhsuz şehirlerin Ă‚deta mezar taşlarını andırıyor!..
9. Oyle Bir Zaman Gelecek ki… Allah Resûlu, Ă‚hir zamanda gercekleşecek bazı fitne ve fesatları haber vererek ummetinin bu konuda dikkatli davranmasını istemişlerdir. KıyĂ‚metin habercileri diyebileceğimiz bu nevî fitneleri beyĂ‚n eden hadîs-i şerîflerin bir kısmı şoyledir:
“İnsanlar uzerine oyle bir zaman gelecek ki fĂ‚iz yemeyen hic kimse kalmayacak! Kişi doğrudan yemese bile ona tozundan[15] bulaşacak.” (Ebû DĂ‚vûd, Buyû, 3/3331)[16]
“Oyle bir zaman gelir ki kişi malını helĂ‚lden mi, haramdan mı kazandığına hic aldırış etmez.” (BuhĂ‚rî, Buyû, 7, 23)
“Oyle bir zaman gelecek ki doğru soyleyenler yalanlanacak, yalancılar ise doğrulanacak. Guvenilir kimseler hĂ‚in sayılacak, hĂ‚inlere guvenilecek. Kişi kendisinden şahitlik etmesi istenmediği hĂ‚lde şahitlik edecek, yemin etmesi istenmediği hĂ‚lde yemin edecek.
İnsanların dunya (nîmetlerinden en fazla istifĂ‚de ederek) en mes ’ûd olanı, AllĂ‚h ’a ve Resûl ’une îmĂ‚n etmeyen alcak oğlu alcak olacak!” (TaberĂ‚nî, el-Mu‘cemu ’l-Kebîr, XXIII, 314; Heysemî, VII, 283)
“Oyle bir zaman gelecek ki insanlar iyiliği tavsiye etmeyecek, kotulukten de sakındırmayacaklar.” (Heysemî, Mecmau ’z-ZevĂ‚id, VII, 280) Hazret-i Sevban anlatıyor:
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şoyle buyurmuşlardı:
“–Yabancı kavimlerin, yiyicilerin birbirlerini sofralarına dĂ‚vet ettiği gibi, birbirlerini sizin uzerinize cullanmaya cağıracakları zaman yakındır!” Orada bulunanlardan biri:
“–O gun sayıca azlığımızdan dolayı mı bu durum başımıza gelecek?” diye sordu. Allah Resûlu (sallallahu aleyhi ve sellem):
“–Hayır, bilĂ‚kis o gun siz cok olacaksınız. LĂ‚kin sizler, bir selin getirip yığdığı cer-copler gibi hicbir ağırlığı olmayan kimseler durumunda olacaksınız. Allah, duşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu cıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!” buyurdular.
“–Zaaf da nedir, ey AllĂ‚h ’ın Resûlu?” denildi.
“–Dunya sevgisi ve olumden hoşlanmama duygusu!” buyurdular. (Ebû DĂ‚vûd, MelĂ‚him, 5/4297; Ahmed, V, 278)
Hadîs-i şerîften anladığımıza gore; İslĂ‚m duşmanları, Muslumanların kuvvetlerini kırmak, onları bolup parcalamak ve neticede yok etmek icin birbirleri­ni iş birliği yapmaya dĂ‚vet edeceklerdir. Bunu da, sofrasına adam dĂ‚vet eden bir sofra sahibinin rahatlığı icinde yapacaklardır. Yani nasıl ki onlar icin kendi sofralarına oturup yemek gayet kolay bir işse, kĂ‚firlerin İslĂ‚m ’a karşı ittifak cağrısın­da bulunup Muslumanların canlarına kastetmeleri, topraklarına musallat olup zenginliklerini somurmeleri de o derece kolay olacaktır.
Onları bu kadar cur ’etlendiren şey ise, Muslumanların azlığı değil, aksine onların îman ve takvĂ‚ bakımından zayıflığı ve dun­yaya aşırı duşkunlukleri olacaktır. Cunku olumden korkan ve dunyaya fazlaca duşkun olan kimse, fedakĂ‚rlıkta bulunamaz, zorluklara katlanamaz, canı ve malı ile yapması gereken cihĂ‚dı ihmal eder. Boyle olunca Muslumanlar, eskiden olduğu gibi duşmanlarının kalbine korku salan heybeti kaybederler. Dolayısıyla İslĂ‚m duşmanları, artık Muslumanlardan korkmaz ve cekinmez olurlar. Zubeyr bin Adiy Hazretleri anlatıyor:
Hazret-i Enes ’in yanına girdik. HaccĂ‚c ’ın bize yaptıklarını şikĂ‚yet ettik.
“–Sabredin!” buyurdu. Sonra da sozlerine şoyle devam etti:
“–Siz oyle gunlerle karşılaşacaksınız ki, her yeni gun, giden gunden daha kotu olacak. Bu hĂ‚l, Rabbinize kavuşuncaya kadar devam edecek. Ben bunu, Resûlullah ’tan işittim.” (BuhĂ‚rî, Fiten, 6; Tirmizî, Fiten, 35/2206) Abdullah bin Omer şoyle der:
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bize yonelerek şoyle buyurdu:
“Ey MuhĂ‚cirler cemaati! Beş şey vardır ki, onlarla mubtelĂ‚ olduğunuzda, ben sizin o şeylere erişmenizden AllĂ‚h ’a sığınırım. Onlar şunlardır:
Bir milletin icinde zinĂ‚, fuhuş ortaya cıkıp nihayet o millet bu sucu alenî olarak işlediğinde, mutlakĂ‚ iclerinde vebĂ‚ hastalığı ve onlardan once yaşamış milletlerde gorulmemiş başka hastalıklar yayılır.
Olcu ve tartıyı eksik yapan her millet, mutlakĂ‚ kıtlık, gecim sıkıntısı ve başlarındaki hukumdarların zulmu ile cezalandırılır.
Mallarının zekĂ‚tını vermekten kacınan her millet, mutlakĂ‚ yağmurdan mahrum bırakılır (kuraklıkla cezalandırılır) ve hayvanları olmasa onlara yağmur yağdırılmaz.
AllĂ‚h ’ın ahdini (emirlerini) ve Resûl ’unun ahdini (yaptığı anlaşmaları ve Sunnet ’ini) terk eden her milletin başına, Allah mutlakĂ‚ kendilerinden olmayan bir duşmanı musallat eder ve duşman, o milletin elindekilerin bir kısmını alır.
İdarecileri AllĂ‚h ’ın KitĂ‚bı ile amel etmeyip, indirdiği hukumlerden işlerine geleni sectikce, Allah onların hesĂ‚bını kendi aralarında gorur (fitne, fesat ve anarşi belĂ‚sına mĂ‚ruz kalırlar).” (İbn-i MĂ‚ce, Fiten, 22; HĂ‚kim, IV, 583/8623; Beyhakî, Şuab, III, 197)
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şoyle buyuruyorlar:
“(İdarecilik ve hĂ‚kimlik gibi) işlerini kadınlara veren bir toplum kesinlikle felĂ‚ha eremez!” (BuhĂ‚rî, MeğĂ‚zî, 82)
“İdarecileriniz hayırlı olanlarınızdan iseler, zenginleriniz comert kimselerse, işlerinizi aranızda istişĂ‚re ile hallediyorsanız, bu durumda yerin ustu, altından hayırlıdır.
Eğer idarecileriniz şerirlerinizden, zenginleriniz cimri ve işleriniz kadınların elinde ise, yerin altı ustunden daha hayırlıdır.” (Tirmizî, Fiten, 78/2266) Zira boyle bir toplumda artık dînin emirlerini ikāme imkĂ‚nı kalmaz…
Hazret-i Ali (radıyallahu anh) anlatıyor:
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gun:
“–Ummetim on beş şeyi yapmaya başlayınca ona buyuk belĂ‚nın gelmesi vĂ‚cip olur!” buyurmuşlardı. Yanındakiler:
“–Ey AllĂ‚h ’ın Resûlu! Bunlar nelerdir?” diye sordular.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şoyle sıraladı:
“1. Ganimet (yani millî servet, fakir-fukarĂ‚ya uğramadan sadece zengin ve mevkî sahibi kimseler arasında) tedĂ‚vul eden bir metĂ‚ hĂ‚line geldiği,
2. Emanet, ganimet gibi gorulup hıyĂ‚net edildiği,
3. ZekĂ‚t, ibadet olarak gorulmeyip buyuk bir yuk ve kayıp olarak telĂ‚kkî edildiği,
4. Kişi, (gayr-i meşrû işlerde) kadınına itaat ettiği,
5. Kişi, annesine karşı itaatsizlikte bulunduğu,
6-7. Kişi, arkadaşına iyilikte bulunduğu hĂ‚lde babasına kaba davrandığı,
8. Mescitlerde sesler yukseldiği (huşû kaybolduğu),
9. Bir milletin idarecisi en alcakları olduğu, (Nitekim bu, zaman zaman dunyanın muhtelif devletlerinde gorulebilen bir hĂ‚disedir.)
10. Bir kişiye şerrinden korkularak hurmet edildiği,
11. Ceşitli isimlerle îmĂ‚l edilen ickilerin serbestce icildiği,
12. İpek elbiselerin erkekler tarafından giyildiği,
13-14. Şarkıcı kadınlar ve calgı aletlerine alĂ‚ka arttığı, (Gunumuzde sanat, bale, konser vb. adlar altında; bar, gazino ve benzeri salonlarda ve hattĂ‚ radyo, televizyon gibi ceşitli mecrĂ‚larda -maalesef- cok yaygın hĂ‚ldedir.)
15. Bu ummetin sonradan gelen nesilleri, onceden gelip gecenlere lĂ‚net ettiği zaman, (Gunumuzde bazı gĂ‚fillerin ecdĂ‚dımız Osmanlı ’ya ve gecmiş İslĂ‚m Ă‚limlerine buğz etmesi gibi.)
16. İşte o zaman, (mu ’minlerin ruhlarını kabzeden) kızıl ruzgĂ‚rı, yere batışı veya domuz ve maymunlara cevrilmeyi,[17] zelzeleyi ve gokten taş yağmasını bekleyin.
17. Ondan sonra birbiri ardınca pek cok alĂ‚met zuhûr eder ve bunlar, ipi kopan eski bir gerdanlığın ardı ardına duşen taneleri gibi birbirini takip ederler.”[18]
Gaybı ancak Allah bilir. HerhĂ‚lde bunlar, kıyĂ‚mete yaklaştıkca şerrin iyice artması neticesinde vukū bulacak alĂ‚metlerdir. Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Yakında oyle bir fitne zuhûr edecek ki ondan kişiyi ancak Allah TeĂ‚lĂ‚ kurtarır, bir de boğulmak uzere olan kişinin duĂ‚sı gibi bir duĂ‚…” (Beyhakî, Şuab, II, 367/1077) Huzeyfe de şoyle buyurmuştur:
“İnsanlar uzerine oyle bir zaman gelecek ki, o zaman ancak denizde boğulmak uzere olan biri gibi duĂ‚ eden kişi kurtulabilecektir.” (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VI, 22/29173; HĂ‚kim, IV, 471/8308) Resûlullah şoyle buyurmuşlardır:
“Bir gun gelecek, insanlar Medîne ’yi, en hayırlı ve guzel hĂ‚lindeyken terk edip gidecekler; orada sadece vahşî hayvanlar ve kuşlar kalacaktır.
Dunyada en son olecek kimseler, Muzeyne kabilesinden iki cobandır. Medîne ’ye girmek isteyerek koyunlarına seslenirler. Ancak orayı ıpıssız, vahşî hayvanlarla dolu olarak bulurlar. Onlar da VedĂ‚ Tepesi ’ne gelince yuzustu duşup olurler.” (BuhĂ‚rî, FedĂ‚ilu ’l-Medîne, 5; Muslim, Hac, 498, 499; Muvatta, CĂ‚mî, 8) Resûlullah şoyle buyurmuşlardır:
“Mehdî, benim neslimden, FĂ‚tıma ’nın evlĂ‚dından olacak!” (Ebû DĂ‚vûd, Mehdî, 1/4284; İbn-i MĂ‚ce, Fiten, 34)
Mehdî benim neslimdendir; alnı geniş, burnu incedir. Dunya zulum ve haksızlıkla dolduğu gibi, o adĂ‚letle dolduracak ve yedi sene hukum surecektir.” (Ebû DĂ‚vûd, Mehdî, 1/4286)[19]
Bu hadîs-i şerîflerde bildirilen pek cok alĂ‚metin ya kendileri veya benzerleri gercekleşmiştir. Fakat kıyĂ‚metin vakti kesin olarak bilinemeyeceği icin, bu alĂ‚metlerin daha şiddetli olanlarının zamanla vukū bulması da mumkundur. Bu sebeple mu ’minler olarak her zaman tedbirli ve uyanık olup Ă‚hirete daha iyi hazırlanmaya gayret etmemiz elzemdir.
BUYUK KIYAMET ALAMETLERİ Bir gun ashĂ‚b-ı kirĂ‚mdan bazıları, kendi aralarında bir konuyu muzĂ‚kere ediyorlardı. Nebiyy-i Ekrem Efendimiz, hangi hususu muzĂ‚kere ettiklerini sordu. Onlar da; “kıyĂ‚met mevzuunu” dediler. Bunun uzerine Nebî şoyle buyurdular:
“On alĂ‚met cıkmadıkca kıyĂ‚met kopmayacaktır:
DuhĂ‚n (duman), DeccĂ‚l, DĂ‚bbetu ’l-Arz, Guneş ’in battığı yerden doğması, ÎsĂ‚ bin Meryem ’in inişi, Ye ’cûc ve Me ’cûc, doğuda, batıda ve Arap yarımadasında yer batması, Yemen ’den başlayıp insanları haşrolacakları yere surecek bir ateşin cıkması.” (Muslim, Fiten, 39-40; Ebû DĂ‚vûd, MelĂ‚him, 11; İbn-i MĂ‚ce, Fiten, 28)
İslĂ‚m Ă‚limleri, bu hĂ‚diseleri kıyĂ‚metin buyuk alĂ‚metleri olarak kabul etmişlerdir. Bu hadîs-i şerîfte, kıyĂ‚metin on buyuk alĂ‚meti bir arada zikredilmekle beraber, bu alĂ‚metlerden her biri ile ilgili ceşitli hadîs-i şerîfler de bulunmaktadır.
KıyĂ‚metle alĂ‚kalı bilgiler gayb” sahasına girer. Gayb hakkındaki bilgiler de ancak Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın veya Resûlullah ’ın haber verdiği kadarıyla oğrenilebilir. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de gayb mevzuuna, ehemmiyetine binĂ‚en 60 yerde temas edilmektedir. Bu Ă‚yetlerde gaybı sadece Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın bileceği anlatılmaktadır. Bunun bir tek istisnĂ‚sı vardır. O da yine Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle belirtilmektedir:
“Allah TeĂ‚lĂ‚ butun gorulmeyenleri bilir. Sırlarından kimseyi haberdĂ‚r etmez. Ancak bildirmeyi dilediği Peygamber mustesnĂ‚…” (el-Cin, 26-27)
İşte kıyĂ‚met, Ă‚hiret, Cennet, Cehennem ve daha başka şeyler hakkındaki bilgiler, CenĂ‚b-ı Hak tarafından Resûl-i Ekrem Efendimiz ’e bildirilmiş, O da bunlardan pek cok hususu ummetine haber vermiştir. Şuphesiz Efendimiz ’in ummetine bildirdikleri, ancak Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın bildirilmesini murĂ‚d ettikleridir. Zira Efendimiz CenĂ‚b-ı Hakk ’ın bildirmesiyle, beşerî idrak sınırlarını aşan ve ancak nûr-i nubuvvetle kavranabilen hakîkatlere de vĂ‚kıf olmuştur. Fakat Efendimiz tebliğine memur olduğu hakîkatlerin dışında kendisine husûsî olarak bildirilen bu bilgileri ummetine nakletmemiştir. Nitekim bir hadîs-i şerîflerinde şoyle buyurmuşlardır:
“Ben sizin gormediğinizi gorurum ve sizin işitmediğinizi işitirim. SemĂ‚ catırdamaktadır. Onun catırdaması da hakkıdır. Zira dort parmaklık bir boşluk yoktur ki, orada muhakkak alnını Allah icin secdeye koymuş bir melek olmasın. VallĂ‚hi siz benim bildiklerimi bilseydiniz az guler cok ağlardınız. Zevcelerinizle meşgul olamaz, yollara dokulur, yuksek sesle Allah ’tan yardım isterdiniz...” (Tirmizî, Zuhd, 9/2312; İbn-i MĂ‚ce, Zuhd, 19)
Yeri gelmişken şunu da ifĂ‚de edelim ki; olum, kabir, kıyĂ‚met ve Ă‚hiretle alĂ‚kalı olarak aklın muayyen hudutlarını aşan bilgilerin insanoğluna verilmemiş olması; beşerî hayat nizĂ‚mının bozulmaması hikmetine binĂ‚en, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın ayrı bir rahmet tecellîsidir. Zira insanoğluna idrĂ‚kini aşan bilgiler de verilmiş olsaydı, o buna tahammul edemeyip cinnete suruklenir, bu da hayatı yaşanmaz kılardı. HĂ‚lbuki insana verilen olum ve otesine dĂ‚ir ilĂ‚hî ve nebevî bilgiler, hayatın nizĂ‚mını bozmak icin değil, bilĂ‚kis hayatı nizĂ‚ma sokmak icindir. Buna rağmen, “zalûm ve cehûl” olan insanoğlu coğu zaman, kendisine lĂ‚zım olan hakîkatlerin peşine duşmek yerine, oğrendiğinde kendisine zarar verecek şeyleri merak edip bilmek ister. HĂ‚lbuki bazı hususları bilmemesi, ona ilĂ‚hî bir lûtuf ve rahmettir.
MeselĂ‚ bir insan, bir yıl sonra oleceğini oğrenseydi, aklî ve rûhî dengesi alt ust olur, hayatın tadı tuzu kalmaz, Ă‚deta bir yerine bin defa olup olup dirilirdi. HĂ‚lbuki uc gun sonra oleceğinden habersiz yaşayan bir insan, daha huzurlu, sakin ve mutludur.
İnsanı bekleyen, olum, kabir, diriliş, hesap ve Sırat gibi dehşetli yolculuk ve Ă‚kıbetin mechul oluşu, buyuk bir heyecan ve endişe sebebidir. İnsan butun kalbiyle dĂ‚imĂ‚ bunun tefekkuru icinde kalsa; yiyemez, icemez, ağlamaktan ve yalvarmaktan hayatiyetini surduremez hĂ‚le duşerdi.
Ancak CenĂ‚b-ı Hakk ’ın rahmeti olarak, bir nebze gaflet ve nisyĂ‚n ile hayatımıza devam edebiliyoruz. Demek ki belli olcude bir gaflet, beşerî hayatın nizĂ‚mı icin gerekli bir nîmettir. Yanlış olan; bu gafletin hadd-i lĂ‚yığını aşmasıdır. Yani olumden habersiz, sorgu-suĂ‚le bîgĂ‚ne, hesĂ‚ba-azĂ‚ba lĂ‚kayd, Ă‚deta Ă‚hiretsiz bir dunya hayatı yaşamaktır ki, bunun neticesi de ebedî bir felĂ‚ket ve husrandır. Bunun icin dînimiz, dĂ‚imĂ‚ “havf ve recĂ‚”, yani CenĂ‚b-ı Hakk ’ın gazabına uğrama korkusuyla O ’nun rahmetine nĂ‚il olma umîdinin sağladığı bir gonul dengesi icinde kulluğumuzu yerine getirmemizi tĂ‚lim ve telkin etmektedir.
1. DuhĂ‚n KıyĂ‚metin on buyuk alĂ‚metinden biri olan “DuhĂ‚n”, duman demektir. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de bu isimde bir sûre de vardır. Allah Resûlu ’nun kıyĂ‚met alĂ‚meti olarak bahsettiği duman ile bu sûrede zikredilen dumanın aynı şey olup olmadığı hususunda ihtilĂ‚f edilmiştir. O sûrede CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Şimdi sen, goğun, acık bir duman cıkaracağı gunu gozetle. Duman insanları buruyecektir. Bu, elem verici bir azaptır. (İşte o zaman insanlar «Rabbimiz! Bizden azĂ‚bı kaldır. Doğrusu biz artık inanıyoruz.» (derler). Nerede onlarda oğut almak? Oysa kendilerine gerceği acıklayan bir Elci gelmişti.” (ed-DuhĂ‚n, 10-13) Bu Ă‚yetle ilgili iki farklı goruş vardır:
Birinci goruş: Abdullah bin Mesut ve coğunluğun anlayışına gore Mekkeli muşriklerin Muslumanlara yonelik eziyetlerini artırdığını goren Resûlullah, onların kıtlıkla cezalandırılması icin AllĂ‚h ’a duĂ‚ etmiş, Allah TeĂ‚lĂ‚ da duĂ‚sını kabul etmişti. Boylece Mekke halkı buyuk bir kıtlığa dûcĂ‚r oldu. Bu kıtlıkta leş ve kemik yemek zorunda kalan ve aclıktan gozlerinde fer kalmayan Mekkeli muşrikler, etrafı duman kaplamış gibi goruyorlardı. Bunun uzerine Allah Resûlu ’ne muracaat ederek bu felĂ‚ketin kaldırılması icin AllĂ‚h ’a duĂ‚ etmesini istemişler, kıtlık sona erdiği takdirde îmĂ‚n edeceklerine dair soz vermişlerdi.
Fakat o bedbaht muşrikler, ResûlullĂ‚h ’ın duĂ‚sı uzerine sıkıntıları hafifleyince tekrar Muslumanlara hakaret ve eziyete başladılar. Abdullah bin Mesut ’a gore, DuhĂ‚n Sûresi ’nde gecen dumandan maksat, o zaman muşriklerin aclıktan etrafı dumanlı gormeleridir. İbn-i Mesut şoyle demiştir:
Kureyş Kavmi İslĂ‚m ’a girmekte ağır davranmıştı. Bunun uzerine Peygamber Efendimiz onların aleyhine duĂ‚ ettiler de onları bir kıtlık yakaladı. Oyle ki o yıl helĂ‚k oldular, leş yediler, kemik kemirdiler. Ebû SufyĂ‚n, Nebiyy-i Ekrem Efendimiz ’in huzûr-i Ă‚lîlerine geldi ve:
“–Ey Muhammed! Sen ’in getirdiklerin arasında sıla-i rahim (akrabayla ilgilenmek) de var. HĂ‚lbuki Sen ’in kavmin helĂ‚k olmuş vaziyettedir. Artık AllĂ‚h ’a duĂ‚ et!” dedi. Resûlullah veya İbn-i Mesut:
“O hĂ‚lde semĂ‚nın apĂ‚şikar bir duman getireceği gunu gozetle!”[20] Ă‚yetini okudu.
Sonra Kureyşliler tekrar kĂ‚firliklerine donduler. Bu donuşlerinin cezası da Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın şu buyruğunda ifĂ‚de edilmektedir:
“Fakat Biz buyuk bir şiddetle yakalayacağımız gun, kesinlikle intikĂ‚mımızı alırız.” (ed-DuhĂ‚n, 16) Bu intikam, Bedir gunu olmuştur. RĂ‚vîlerden biri olan Mansûr, şunu ilĂ‚ve etmiştir:
“Resûlullah duĂ‚ ettiler de onlara yağmur ihsĂ‚n olundu. Yedi gun yedi gece bol miktarda yağmura nĂ‚il oldular. Bu kez insanlar yağmurun cokluğundan şikĂ‚yet ettiler. Bunun uzerine Resûlullah:
«AllĂ‚h ’ım, etrafımıza yağdır; uzerimize değil!” diye duĂ‚ buyurdular. Başlarının uzerindeki bulutlar derhĂ‚l acılıverdi ve civar bolgelerdeki insanların uzerine yağmur yağdı.”[21]
Burada şu hususa da dikkat etmek lĂ‚zımdır ki; Ă‚lemlere rahmet olarak gonderilmiş olan Resûlullah muşriklere, kendisine eziyet ettikleri icin değil, İslĂ‚m ’ı yalanlamaları ve AllĂ‚h ’a başkaldırmaları sebebiyle bedduĂ‚ etmişlerdir. Nitekim îmĂ‚n ile şereflenmeleri umidiyle de uzerlerindeki iptilĂ‚nın kaldırılması icin duĂ‚ buyurmuşlardır. Yani Efendimiz ’in butun derdi ve arzusu, insanlığın ebedî kurtuluşuydu.
İkinci goruş: Abdullah bin AbbĂ‚s ve Abdullah bin Omer gibi bazı ashĂ‚ba gore ise bu “duhĂ‚n”, kıyĂ‚metten once dunyayı saracak olan bir dumandır. İbn-i Kesîr gibi bazı mufessirler de bu goruşu tercih etmişlerdir.
Buna gore kıyĂ‚met yaklaştığı zaman gokten yeryuzune bir duman inecek, butun Dunya ’yı saracak ve kırk gun devam edecektir. Yeryuzu aşırı derecede ısınacaktır. Mu ’minler bu dumandan -hafif nezleye tutulmuş gibi- cok az etkilenecek, kĂ‚fir ve munĂ‚fıklar ise şiddetle sarsılacak, Ă‚deta sarhoşa doneceklerdir.[22]
2. DeccĂ‚l Yalancı, hilekĂ‚r, hakkı bĂ‚tıla, iyiyi kotuye karıştıran kimse mĂ‚nĂ‚sına gelen “DeccĂ‚l” hakkında Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de bir bilgi bulunmamaktadır. DeccĂ‚l ’in Ă‚hir zamanda ortaya cıkacağı, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın kendisine verdiği birtakım imkĂ‚n ve kĂ‚biliyetlerle hĂ‚rikulĂ‚de hunerler sergileyeceği ve boylece bazı insanları saptıracak bir yalancı ve sahtekĂ‚r olduğunu ise hadîs-i şerîflerden oğrenmekteyiz. NevvĂ‚s ibn-i Sem ’Ă‚n şoyle anlatır:
Bir sabah Resûlullah DeccĂ‚l ’den uzun uzun bahsetti. Sonunda yorulup sesini alcalttı. Sonra tekrar yuksek sesle konuştu. Biz O ’nun anlatışına bakarak DeccĂ‚l ’in Medîne civĂ‚rındaki hurmalıklara gelip dayandığını zannettik. Tekrar yanına gittiğimiz zaman uzuntumuzu anlayıp:
“–Hayrola, bu ne hĂ‚l?” buyurdular. Biz de:
“–YĂ‚ ResûlĂ‚llah! Sabahleyin DeccĂ‚l ’den bahsettiniz. KĂ‚h alcak sesle kĂ‚h yuksek sesle konuştuğunuz icin, biz onun hurmalıklara gelip dayandığını sandık.” dedik. Bunun uzerine şoyle buyurdular:
“–Sizin adınıza DeccĂ‚l ’den başka şeylerden daha cok korkuyorum. Şayet DeccĂ‚l, ben aranızdayken cıkarsa, onun oyununu bozar, delillerini curuturum. Eğer ben aranızdan ayrıldıktan sonra cıkarsa, artık herkes kendini ona karşı savunup korumalıdır. Zaten Allah TeĂ‚lĂ‚ mu ’minleri onun kotuluklerinden koruyacaktır.
DeccĂ‚l; kıvırcık saclı, patlak gozlu, (cĂ‚hiliye devrinde olen) AbduluzzĂ‚ bin Katan ’a benzeyen bir genctir. Sizden onu goren, Kehf Sûresi ’nin baş (ve son) tarafından onar Ă‚yet okusun. O, Şam ile Irak arasındaki bir yerden cıkacak. Sağa-sola, her yana kotuluğunu yayacaktır. Ey AllĂ‚h ’ın kulları, îmĂ‚nınızı koruyup direnin!”
“–YĂ‚ ResûlĂ‚llah! DeccĂ‚l ’in yeryuzunde kalma suresi ne kadardır?” diye sorduk. Şoyle buyurdular:
“–Kırk gundur. Bir gunu bir yıl kadar, bir başka gunu bir ay kadar, bir diğer gunu de bir hafta kadardır; geri kalan gunleri ise sizin bildiğiniz gunler gibidir.” Biz yine:
“–YĂ‚ ResûlĂ‚llah! Bir yıl kadar olan gunde, kılacağımız bir gunluk namaz kĂ‚fî gelecek mi?” dedik.
“–Hayır, siz namaz vakitlerini ona gore takdir ve hesap ediniz!” buyurdular. Biz bu defa:
“–YĂ‚ ResûlĂ‚llah! Onun yeryuzundeki surati ne kadardır?” diye sorduk. Şoyle buyurdular:
“–RuzgĂ‚rın suruklediği bulut gibi insanların yanından gecer. İlĂ‚h olduğunu soyleyerek insanların kendisine îman etmelerini ister, onlar da îman ederler. Goğe yağmur yağdırmasını emreder, yağmur yağar. Yere bitki bitirmesini emreder, otlar, cayırlar biter. İnsanların otlatmaya gonderdikleri hayvanları daha gosterişli, semiz ve sutleri daha bol olarak doner.
Daha sonra başka insanların yanına giderek onları kendine inanmaya davet eder. Fakat onlar kendisine inanmayıp teklifini geri cevirirler. DeccĂ‚l de yanlarından ayrılıp gider. LĂ‚kin sabahleyin suları cekilip cayır ve cimenleri kurur, hayvanları da helĂ‚k olur. DeccĂ‚l, bir oren yerine uğrayıp; «Definelerini ortaya cıkar!» der. O harĂ‚bedeki defineler, arı beyinin peşinden giden arılar gibi DeccĂ‚l ’in arkasından gider.
Sonra DeccĂ‚l, babayiğit bir genci yanına cağırıp onu kılıcıyla ikiye bicer; vucudunun her parcası bir yana duşer. Ardından ona seslenir. Delikanlı gulumseyen bir cehreyle ona doğru gelir. DeccĂ‚l boyle işler yaparken, Allah TeĂ‚lĂ‚, Mesîh bin Meryem ’i gonderir.
Mesîh, boyanmış iki elbise icinde, ellerini iki meleğin kanatları uzerine koyarak Dımaşk ’ın doğusundaki Akminare ’nin yanına iner. Mesîh, parıldayan yuzuyle başını yere eğince saclarından terler damlar, başını kaldırınca inci gibi nûrĂ‚nî damlalar dokulur. Onun nefesini koklayan kĂ‚fir derhĂ‚l olur. Nefesi, baktığı yere Ă‚nında ulaşır.
Mesîh, DeccĂ‚l ’in peşine duşer, onu (Kudus yakınındaki) BĂ‚bulud ’de yakalayıp oldurur. Sonra Hazret-i ÎsĂ‚, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın kendilerini DeccĂ‚l ’in şerrinden koruduğu birtakım insanların yanına gelir, onların yuzlerini okşayarak DeccĂ‚l fitnesinin sona erdiğini soyler ve kendilerine Cennet ’teki yuksek derecelerini haber verir…” (Muslim, Fiten, 110)[23]
Şuphesiz DeccĂ‚l fitnesi, insanoğlunun yeryuzunde goreceği en buyuk fitnedir. Nitekim Resûlullah:
“Hazret-i Âdem ’in yaratıldığı zamandan kıyĂ‚metin kopacağı Ă‚na kadar DeccĂ‚l ’den daha buyuk bir fitne yoktur.” buyurmuşlardır. (Muslim, Fiten 126)[24]
Bu sebeple butun peygamberler ummetlerine bu fitneden soz etmiş ve onları îkaz buyurmuşlardır.[25] Allah Resûlu de DeccĂ‚l ’in fitnesinden AllĂ‚h ’a sığınmış, dolayısıyla bizim de ondan CenĂ‚b-ı Hakk ’a sığınmamızı tavsiye etmiştir.
Resûlullah, buyuk DeccĂ‚l ’den once “ummetinden otuz kadar yalancı DeccĂ‚l” cıkacağını, bunların kendilerini peygamber olarak tanıtıp “Ben AllĂ‚h ’ın elcisiyim” diyeceklerini haber vermiştir.[26] Gercekten de tarih boyunca, anlatılan cinsten nice yalancılar cıkmış, Allah TeĂ‚lĂ‚ onların hepsini kahreylemiştir. Buyuk DeccĂ‚l de şuphesiz aynı Ă‚kıbete uğrayacak, rezil ve zelil olacaktır. Rib ’î bin HırĂ‚ş şoyle anlatır:
Ebû Mes ’ûd el-EnsĂ‚rî ile birlikte Huzeyfe ibn-i YemĂ‚n ’ın yanına gittim. Ebû Mesut ona:
“–Resûlullah ’tan DeccĂ‚l hakkında duyduklarını soyleyebilir misin!” dedi. Huzeyfe de şunları soyledi:
“DeccĂ‚l, yanında bir su ve bir de ateş olduğu hĂ‚lde ortaya cıkacak. Bazılarının onun yanında gorduğu su, gercekte su olmayıp yakıcı ateştir. Bazılarının onun yanında gorduğu ateş de gercekte ateş olmayıp, soğuk ve tatlı bir sudur. Sizden DeccĂ‚l ’e kim yetişirse, ateş olarak gorduğu tarafta bulunsun. Zira o, tatlı, icimi guzel bir sudur.” (BuhĂ‚rî, EnbiyĂ‚ 50, Fiten 26; Muslim, Fiten 105, 108) Sahîh-i Muslim ’de gecen bir rivĂ‚yete gore Resûl-i Ekrem Efendimiz:
“Ben DeccĂ‚l ’in yanında ne bulunduğunu iyi bilirim. Onun beraberinde iki nehir vardır. Biri beyaz su gibi gorunur, diğeri yanan ateş gibi. Bir kimse DeccĂ‚l ’e yetişirse, ateş şeklinde gorduğu nehre gelip gozunu yumsun. Sonra başını eğerek ondan icsin. Cunku o soğuk sudur.” buyurmuştur.
Daha başka rivĂ‚yetlerde, “DeccĂ‚l ’in yanında Cennet ve Cehennem ’e benzer iki şey bulunduğu, onun Cennet dediği şeyin ateş, yani Cehennem olduğu” da belirtilmektedir. (Bkz. Muslim, Fiten, 109)
Nemrûd ’un dağ gibi ateşini Hazret-i İbrahim ’e (a.s.) gul bahcesi yapan Allah TeĂ‚lĂ‚, DeccĂ‚l ’e kanmayan, onun oyununa gelmeyen îmanlı kişilere bu sahtekĂ‚rın sozde ateşini, tatlı ve serin bir su yapacaktır. Onun ateşi, mu ’minlere hicbir zarar veremeyecektir.
Muhtemelen DeccĂ‚l, insanları sağlam bir imtihandan gecirmesi, gercek mu ’minle oyle olmayanı birbirinden ayırması icin, kendisine buyuk imkĂ‚nlar verilmiş buyuk bir fitnecidir. Mu ’minler DeccĂ‚l ’i yalanlamalı; yanındaki ateş gibi, Cehennem gibi gorunen şeyden korkmamalıdır. Zira o, aslında ateş değil rahmettir; Cehennem değil, Cennet ’tir.[27]
Resûlullah şoyle buyurmuşlardır:
“Mekke ile Medîne dışında, DeccĂ‚l ’in ayak basmadığı bir yer kalmaz. Mekke ile Medîne ’nin butun yollarında saf tutmuş melekler bu iki şehri korur. DeccĂ‚l; kumlu, corak bir yere iner. Ardından Medîne uc defa sarsılır; Allah TeĂ‚lĂ‚ orada bulunan kĂ‚fir ve munĂ‚fıkları dışarı cıkarır.” (Muslim, Fiten, 123)[28]
DeccĂ‚l ’in yeryuzunde Mekke ile Medîne dışındaki butun yerleşim bolgelerini dolaşacağını, dolayısıyla herkesin onunla cetin bir imtihana tĂ‚bî tutulacağını bu hadîs-i şerîf acıkca beyan etmektedir. Allah TeĂ‚lĂ‚ iki harem bolgesini, yani Mekke-i Mukerreme ile Medîne-i Munevvere ’yi ve dolayısıyla orayı terk etmeyen samimî Muslumanları DeccĂ‚l ’den koruyacaktır. Allah Resûlu şoyle buyurmuşlardır:
“İsfahan yahudîlerinden taylasanlı yetmiş bin kişi DeccĂ‚l ’in ardından gider.” (Muslim, Fiten, 124)
DeccĂ‚l ’e inanan ve ona değer verenler arasında Yahudîler en onde yer alacaklardır. DeccĂ‚l, yeryuzunun her yerini dolaşacağı gibi, İsfahan ’a da gidecektir. İsfahan Yahudîlerinden taylasanlı yetmiş bin kişi ona arka cıkacaktır. Bir gun Resûl-i Ekrem Efendimiz, icinde Ummu Şerîk ’in de bulunduğu bir mecliste DeccĂ‚l ’den soz ederek;
“İnsanlar DeccĂ‚l ’den kacıp dağlara sığınırlar.” buyurmuşlardı. Yiğit İslĂ‚m mucĂ‚hidlerinin DeccĂ‚l karşısında tutunamayıp kacmaları Ummu Şerîk ’i hem uzmuş hem de meraklandırmıştı. Bu sebeple:
“–YĂ‚ ResûlĂ‚llah! O gun Araplar nerede olacak?” diye sordu. AllĂ‚h ’ın Resûlu:
“–Onlar o gun pek azdır.” buyurmak sûretiyle DeccĂ‚l ’in karşısında duramayacaklarını, onun şerrinden ve fitnesinden kacıp kurtulmaya calışacaklarını ifĂ‚de ettiler. (Muslim, Fiten, 125)[29]
Resûlullah şoyle buyurmuşlardır:
“Yedi şey gelmeden evvel, sĂ‚lih ameller işlemekte acele ediniz! Yoksa siz gercekten;
1. (İbadeti, helĂ‚l ve haram hudutlarını) unutturan fakirlik,
2. Azdıran zenginlik,
3. (Her şeyi) bozup perişan eden hastalık,
4. Aklı ve idrĂ‚ki zaafa uğratarak sacma-sapan konuşturan ihtiyarlık,
5. Ansızın geliveren olum,
6. Gelmesi beklenen şeylerin en şerlisi DeccĂ‚l ve,
7. KıyĂ‚metten başka bir şey mi beklediğinizi sanıyorsunuz?
KıyĂ‚met ise, belĂ‚sı en muthiş ve en acı olandır.” (Tirmizî, Zuhd, 3/2306)
Allah Resûlu şoyle anlatmışlardır:
“DeccĂ‚l ortaya cıkınca, mu ’minlerden biri onun bulunduğu tarafa doğru gider. DeccĂ‚l ’in silĂ‚hlı adamları onun onune cıkarak:
«–Nereye gitmek istiyorsun?» diye sorarlar.
«–Şu ortaya cıkan adamın yanına!&#