İmÂm-ı RabbÂnî Hazretleri ’ne gore akıl ve ilham; AllÂh ’ın zÂt ve sıfatlarını lÂyıkıyla kavrayabilmekten, yakînî bilgiye ulaşmaktan, hakîkatleri kusursuz ve tam olarak bilmekten ve idrak kapasitesinin otesindeki bilgilere ulaşmaktan Âcizdir.Akıl ve ilhÂmın elde ettiği neticeler ve ortaya koyduğu bilgiler; şuphe, tereddut, hatÂ, noksanlık ve yanılma tehlikelerinden hicbir zaman tam olarak arınmış olamaz.

HAYAT VE KÂİNÂTIN MÂNÂSI

O hÂlde hayat ve kÂinÂtın mÂnÂsını doğru bir şekilde anlamak ve Allah TeÂl ’yı aslî hakîkatine uygun bir şekilde tanımak; ancak mutlak hakîkatler menbaı olan vahiyden feyizlenmiş peygamberler vÂsıtasıyla olabilir. Nasıl ki aklın kÂbiliyeti ve kavrama gucu, gorme ve işitme gibi duyuların otesinde ise, aynı şekilde peygamberliğin kÂbiliyet ve salÂhiyeti de aklın otesindedir. AllÂh ’a tÂzîm, ibadet, ilÂhî emirlere itaat ve O ’nu tanımanın en doğru yolunu, ancak peygamberler gosterebilirler.

Aklı, hakîkatlere ulaşmada sonsuz kudret sahibi bir varlık zannederek her şeyi onunla olcup tartan feylesoflar, AllÂh ’ı tanıma hususunda gulunc hatÂlara duşmuşlerdir. Nasıl ki saf ve mucerred akıl diye bir şey yoksa, nefsÂnî arzular ve dış tesirlerin doğru-yanlış yonlendirmelerinden ÂzÂde, saf bir ilhamdan da soz edilemez. Hatt bu, Ank Kuşu ’na benzer, duşuncede vardır, hakîkatte ise yoktur. Hakîkatlerin ice doğduğunu iddi eden İşrÂkîler ile bÂzı riyÂzatlarla sadece nefislerini arındıranlar da, aynı şekilde vehim, şuphe ve cehÂletin tuzağına dûcÂr olmuşlardır.

Aklın; katıksız, kusursuz ve saf olması imkÂnsızdır. Zira akıl; kanaatlerden, îman hÂline gelmiş duşuncelerden ve dış tesirlerden muteessir olur. Hırs, ofke, heves gibi zaaflardan; unutma, dalgınlık ve hat gibi kusurlardan kurtulamaz. Onun ulaştığı pek cok hukum, bu dış renklerle boyanmış ve karışmış olarak ortaya cıkmaktadır. Bu sebeple akıl, hatÂsız bir kaynak değildir, bilÂkis kifÂyetsizdir.

GERCEK NEFS TERBİYESİ

Buna mukÂbil, peygamberlere vahiy getiren melek ise, butun bu kusurlardan uzaktır ve hicbir menfî tesire acık değildir. Bu sebeple yanılmaz ve kusursuz kaynak, sadece peygamberliktir. Peygamberlik olmadan, gercek nefs tezkiyesi de mumkun değildir.



Buyuk İslÂm Âlimi, tarihci ve sosyolog İbn-i Haldun bu hususta şoyle der:

“Akıl sağlam bir terazidir. Ama onunla AllÂh ’a ve Âhirete Âit meseleleri, peygamberlik hakîkatlerini, akıl otesi hakîkatleri olcemezsiniz. Bu boş bir gayret olur ve bir kişinin, «Ne kadar hassas tartıyor!» diye kuyumcu terazisinde dağları tartmak istemesine benzer. Terazinin sağlamlığına bir şey denilemez ama onun gucunun bir sınırı vardır. Aynı şekilde aklın «bilme, bulma, anlama» gucunun de bir sınırı vardır, onun dışına adım atamaz.”

ALLAH'IN EN BUYUK NÎMETİ

Felsefe ve benzeri yollar, peygamberlerin tebliğ ve irşÃ‚dı olmadan, kendi gayretleriyle hakîkati anlamak iddiÂsındadırlar. Fakat bu hakîkatler, AllÂh ’ın kendilerine peygamberlik lûtfettiği mustesn kullarının aracılığı olmadan oğrenilemez. Onlar, butun insanlık icin AllÂh ’ın en buyuk nîmetidir. Peygamberlerin, AllÂh ’ın zÂt ve sıfatları hakkında hicbir karşılık beklemeden verdikleri o muhteşem ilmin bir zerresini bile, insanlar binlerce senelik felsefî duşunce, araştırma, inceleme, muşÃ‚hede ve nefsi arındırma yoluyla elde edemezler. “...İşte bu, AllÂh ’ın bize ve butun insanlara bir lûtf u keremidir. Fakat insanların coğu şukretmezler.” (Yûsuf, 38)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, İmÂm-ı RabbÂnî, Erkam Yayınları, 2011

İslam ve İhsan