İman nedir, ne anlama gelir? İmanın iki şartı: tasdik ve ikrar nedir?İman kelimesi, sozlukte “bir kişiyi soylediği sozde tasdik etmek ve doğrulamak, soylediğini kabullenmek, gonul huzuru ile benimsemek, karşısındakine guven vermek, guvenlikte olmak, şupheye yer vermeyecek bicimde yurekten inanmak” anlamına gelir.
İMAN NE DEMEK? Terim olarak “Hz.Peygamber ’in, Allah TeÂl ’dan getirdiği kesin olarak bilinen hukumleri tasdik etmek, onun haber verdiği şeyleri tereddutsuz kabul edip, bunların gercek ve doğru olduğuna gonulden inanmak” demektir.
Hz. Peygamberin Allah tarafından getirdiği kesin olarak bilinen hususlar, Kur ’Ân ve mutevatir hadislerle bildirilen hukumlerdir. Bunlar dinimizde kesinlik ifade ettikleri icin bunların inkar edilmesi kişiyi imandan cıkarır. Dinen inanılması mecburi olduğu icin bunlara “zarûrÂt-ı diniyye” denir.
Mutevatir hadis: Yalan uzere birleşmeleri imkansız olan cok sayıda insanın aynıyla rivayet ettikleri haberdir.
İman, Hz. Peygamber ’in haber verdiği, ve tevatur yoluyla bize kadar ulaşan bazı bilgileri, kişinin kendi arzu ve iradesiyle kabullenmesi ve bunlara gonulden inanması demektir. Oyleyse iman kalple ilgili bir husustur. İman elle tutulur, gozle gorulur bir nesne değildir. Her inanan kişi neye inandığını bilir. Fakat her bilen inanan değildir. İnanılacak esaslarla ilgili bilgiye iman denilmesi icin, kişinin gonlunde kendi iradesiyle teslim olması ve tasdik etmesi gerekir. Nitekim Kur ’an bize Yahudi ve Hıristiyanların Hz. Muhammed (s.a.v.) hak Peygamber olduğunu kesin bildiklerini fakat kıskanclıklarından dolayı onun peygamberliğini kabul ve tasdik etmediklerini bildirir.1 Bu bize imanın, bilmekten daha ileri bir şuur ve irade gerektiren bir iş olduğunu gosterir.
İMANDA TASDİKİN ONEMİ İmanın kalbin tasdiki olduğunu gosteren ayet ve hadisler vardır. Allah Teala, munafıklar hakkında: “Ey peygamber, kalpleri iman etmediği halde, ağızlarıyla inandık diyenler ve Yahudilerden kufurde yarışanlar seni uzmesin”2 buyurarak, imanın kalbin tasdiki olduğunu belirtmiştir. Yine CenÂb-ı Hak ebedi olarak cennete girecek ve kendilerinden hoşnut olacağı kimseler hakkında şoyle buyurmuştur:
“İşte onların kalbine Allah imanı yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir.”3 Hz. Peygamber devamlı yaptığı şu dua da iman acısından kalbin onemini gosterir:
“Ey kalpleri evirip ceviren Rabbim! Kalbimi dininde, Sana itÂatte sabit kıl!”4 Gorulduğu uzere, imanın aslı, kalbin inanılacak şeyleri tasdik etmesidir. Bir kimse diliyle inandığını soylese bile kalbiyle tasdik etmediği surece mu ’min olamaz. Buna karşılık kalbiyle tasdik edip, inandığı halde inancını diliyle soylemeyen kimse, ahirette mu ’min kabul edilir. İnanılacak şeyleri kalbiyle tasdik ettiği halde dilsizlik gibi bir ozru sebebi ile inancını diliyle acıklayamayan kişi de aynı şekilde mumindir. Olum tehdidi altında olduğu icin kÂfir ve inancsız olduğunu soyleyen kimse de mu ’min sayılır. Şu olay buna guzel bir ornektir:
Hazret-i AmmÂr muşriklerin zulum ve eziyetlerine karşı sarsılmaz bir imanla ve sabırla goğus geren Muslumanlardandı. Kureyş muşrikleri, yine birgun onu yakalamışlar, başını kuyunun icine batırarak nefessiz bırakmak suretiyle işkence yapmışlardı:
“−Muhammed ’e hakÂret edip, LÂt ve Uzz ’yı medhedinceye kadar seni bırakmayacağız!” dediler. LÂt ve Uzz ’ya inandığını soyleyinceye kadar işkencelerine devam ettiler. AllÂh Resûlu ’ne:
“−YÂ ResulallÂh! Ammar kafir olmuş!” diye haber verildi. Peygamber Efendimiz ise:
“−Hayır! AmmÂr, tepeden tırnağa kadar îmanla doludur! Îman onun etine ve kanına kadar icine işlemiştir!” buyurdu. O esnÂda AmmÂr (r.a.) Peygamber Efendimiz ’in yanına geldi. MubÂrek sahÂbî ağlıyordu. Âlemlerin Efendisi onun gozyaşlarını eliyle silerken:
“−Sana ne oldu?” diye sordu. AmmÂr (r.a.):
“−YÂ ResûlallÂh! Beni Sana hakaret ettirmedikce, putların da Sen ’in dininden daha iyi olduğunu soyletmedikce bırakmadılar!” dedi. Resulullah:
“−Sen bunları soylerken kalbin nasıldı?” diye sordu. AmmÂr (r.a.):
“−Kalbim Allah ’a ve Resûlune îmÂnın ferahlığı icinde, dînime bağlılığım da demirden daha sağlamdı!” dedi. Bunun uzerine ResûlullÂh bir taraftan onun gozyaşlarını eliyle silerken diğer taraftan da:
“−Ey AmmÂr! Eğer onlar bir daha bu soylediklerini tekrarlatmak icin seni zorlarlarsa, tekrar soyleyiver!” buyuruyordu. Bu hadise uzerine şu Âyet-i kerîme nÂzil oldu:
“Kalbi îmÂn ile mutmain olduğu hÂlde (dinden donmeye) zorlananlar dışında, her kim imanından sonra kufre kalbini acarsa, mutlaka onların uzerine AllÂh ’tan bir gazap gelir ve kendilerine cok buyuk bir azap vardır.”5
İKRAR NEDİR? İkrar, kalpte bulunan inancın dil ile soylenmesi ve acığa vurulması demektir. Kalpte neyin gizli olduğunu insanlar bilemeyeceği icin ondaki inancın dil ile soylenip acığa vurulması ve bu soz ve ikrar sayesinde inanc hakkında kanaate varılması gerekmektedir. Aksi takdirde kişiye hayatında ve olumunden sonra mumin olarak mı kafir olarak mı muamele edileceği bilinemez. Bu sebeple ikrar, imanın bir parcası değil, olmazsa olmaz bir şartıdır.
Kalplerde neyin gizli olduğunu ancak Allah bilir. Herhangi birinin iman ettiğini ya kendi ikrarı ya da cemaatle namaz kılmak gibi mu ’min olduğunu gosteren belli başlı ibadetleri yapması ile anlarız. Boyle bir durumda bu kimse mu ’min olarak tanınır ve kendisine Musluman muamelesi yapılır. Mesela kişi ancak mumin olması şartıyla Musluman bir kadınla evlenebilir, kestiği hayvanın eti yenebilir. Aynı zamanda bu kimse zekat ve oşur gibi dini vergilerle yukumlu tutulur. Olunce de cenaze namazı kılınır, musluman mezarlığına gomulur. Bir kimse inancını diliyle ikrar etmezse ona, muslumanlara ozgu bu tur hukumler uygulanamaz.
İMANDA İKRARIN ONEMİ İmanda ikrarın onemini, Peygamber efendimiz şu hadisiyle dile getirmiştir: “Kalbinde buğday tanesi miktarı imanı olan ve (Allah ’tan başka Tanrı yoktur. Muhammed O ’nun elcisidir) diyen kimse cehennemden cıkar.”6
Dil ile ikrar bu derece onemli olduğu icin, genellikle iman “Kalp ile tasdik ve dil ile ikrar” şeklinde tanımlanmıştır. Fakat imanı bu şekilde tanımlamak, kalbiyle inanmadığı halde, inandım diyenin, mu ’min olmasını gerektirmez. Bu konuda bir ayeti kerimede “İnsanlardan bazıları vardır ki, inanmadıkları halde, Allah ’a ve ahiret gunune inandık derler.”7 buyurulmuştur.
Gonulden inanmayıp dil ile inandığını soyleyen kişiye, kalbindeki inanc veya inkarı bilinemediğinden oturu bu dunyada musluman gibi davranılması mumkundur. Fakat ahirette, munafık yani kÂfir olduğu icin, ebedi cehenneme ducar olur. Bu bilgilerden de anlaşılacağı uzere, kalbin tasdiki, imanın aslı, olmazsa olmaz unsuru ve değişmez temelidir. Dilin ikrarı ise bu asıl ve gerceğin tanınmasını sağlayan bir şarttır.
VARLIKLAR İKİYE AYRILIR Gayb, muşahhas olarak gorulemeyen, idrak edilemeyen insana gizli bilgiler demektir. Varlıklar ikiye ayrılır. Gozle gorulup, duyularla kavranabilenler “Şehadet alemi”, gozle gorulmeyen ve duyu organlarıyla kavranamayanlara “Gayb alemi” denir. Fakat bu, aklı ve duyuları sınırlı bir varlık olan insan icin gecerlidir. Allah ’a gore hicbir şey gayb değildir. Cunku O, her şeyi gorur, her şeyi bilir. Gayb alemine ait varlıklar iki guruba ayrılır:
Varlığını ancak Allah ’ın bildiği, hakkında bir bilgi ve ipucu bulunmayan şeyler: Allah ’ın ilmi, kaza ve kaderi buna ornek gosterilebilir. “Gaybın anahtarları Allah ’ın yanındadır. Onları, O ’ndan başkası bilmez.”8 ayetinde gaybın bu ceşidi soz konusudur. Varlıkları kavranılmadığı hÂlde delil ile anlaşılabilenler: Allah TeÂlÂnın varlığı, sıfatları, melekler, cennet ve cehennem gibi, “Onlar gayba inanırlar...”9 ayetinde kastedilen bu tur gaybtır. Yani mu ’minler gormedikleri halde, nakli ve akli delillerle Allah ’a, meleklere, ahirete, cennet ve cehenneme inanırlar. Gayba iman konusunda bize ışık tutan onemli bir olay da “Cibrîl hadisi” diye meşhur olan ve Hz. Omer ’den gelen şu rivayettir: Ben Hazret-i Peygamber ’in yanında oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, sacları simsiyah bir adam yanımıza cıkageldi. Uzerinde hicbir yolculuk alameti yoktu, tertemizdi. Ustelik icimizden kimse onu tanımıyordu. Gelip Hazret-i Peygamber ’in onune oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini dizlerinin ustune hurmetle koyduktan sonra sormaya başladı:
–Ey Muhammed (s.a.v.)! Bana İslam hakkında bilgi ver! Hazret-i Peygamber acıkladı:
“İslam, Allah ’tan başka ilah olmadığına, Muhammed ’in O ’nun kulu ve elcisi olduğuna şehadet etmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazan orucu tutman, gucun yettiği takdirde Beytullah ’ı haccetmendir.” Yabancı:
–Doğru soyledin, diye tasdik etti. Biz hem sorup hem de soyleneni tasdik etmesine hayret ettik. Sonra tekrar sordu:
–Bana iman hakkında bilgi ver? Hazret-i Peygamber acıkladı:
–Allah ’a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, ahiret gunune inanmandır. Kadere de yani hayır ve şerrin Allah ’tan olduğuna inanmandır.” Yabancı yine:
–Doğru soyledin! diye tasdik etti. Sonra tekrar sordu:
–Bana ihsan hakkında bilgi ver? Hazret-i Peygamber acıkladı:
–İhsan, Allah ’ı sanki gozlerinle goruyormuşsun gibi AllÂh ’a ibÂdet etmendir. Sen O ’nu gormesen de O seni goruyor.” Adam tekrar sordu:
–Bana kıyÂmetin ne zaman kopacağı hakkında bilgi ver?” Hazret-i Peygamber bu sefer:
–Kıyamet hakkında kendisine sorulan, sorandan daha fazla bir şey bilmiyor!” karşılığını verdi. Yabancı:
–Oyleyse kıyametin alametlerinden haber ver! dedi. Hazret-i Peygamber şu acıklamayı yaptı:
–Kole kadınların efendilerini doğurmaları, yalın ayak, ustu cıplak, davar cobanlarının yuksek binalar yapmakta yarıştıklarını gormendir. Bu soz uzerine yabancı ayrılıp, gitti. Ben epeyce bir muddet kaldım. Hazret-i Peygamber:
–Ey Omer! Soru soran bu zatın kim olduğunu biliyor musun?” dedi. Ben:
–Allah ve Resulu daha iyi bilir!, deyince şu acıklamayı yaptı:
–Bu, Cebrail idi. Size dininizi oğretmeye geldi.”10
Gayba yani bir varlığa gormediği halde iman etmek, gercek imandır. Ashab-ı Kiram ’ın da Hz.Peygamber ’in gayba ilişkin bildirdiklerini, hic tereddut etmeden kabul etmeleri, imanlarının kuvvetinden kaynaklanmaktadır. Nitekim, Mîrac hadisesini duyduklarında, muşrikler derhal yalanlamaya koyuldular. Ortalıkta bir dedikodu aldı yurudu. Muşrikler bunu fırsat bilerek, mu ’minleri şupheye duşurmek ve îmanlarından caydırmak istediler. Hatta Hazret-i Ebûbekir ’e bile gittiler. Ancak o, Hazret-i Peygamber ’e olan tam bir îman sadÂkati ve guven icinde:
“–O ne soyluyorsa doğrudur! Cunku O ’nun yalan soylemesine imkÂn ve ihtimal yoktur! Ben, O ’nun her getirdiğine peşinen inanırım...” dedi. Muşrikler:
“−Yani şimdi Sen O ’nun, bir gecede Beytu ’l-Makdis ’e gidip geldiğine inanıyor musun?” dediler. Hazret-i Ebûbekir:
“−Evet! Bunda şaşılacak ne var? VallÂhi O bana, gece veya gunduzun herhangi bir vaktinde kendisine AllÂh ’tan haber geldiğini soyluyor da ben yine O ’nu tasdîk ediyorum.” dedi. Daha sonra Ebûbekir, o sırada KÂbe ’de bulunan Peygamber Efendimiz ’in yanına gitti. Olanları bizzat O ’nun mubÂrek lisanından dinledi ve:
“–Soylediklerinin hepsi doğrudur, YÂ ResûlallÂh!..” dedi. AllÂh Resûlu de, O ’nun bu tasdîk edişinden gÂyet memnûn kalarak tebessum etti ve:
“– Ey Ebubekir, sen «Sıddîk»sın!..(beni doğrulayansın)” buyurdu.11
Dipnot:
1. Bakara 2/146; En ’am, 6/20. 2. Maide sûresi,41. ayet 3. Mucadele Sûresi, 22. ayet 4. Tirmizî, Kader, 7; İbn Mace, Mukaddime, 13. 5. Nahl sûresi, 106. ayet. Bkz. İbn Sa ’d, III, 249. 6. Buhari, İman, 33; Tirmizi, Cehennem, 9, İbn Mace, Zuhd, 37. 7. Bakara Sûresi,8. ayet 8. En ’am Sûresi, 59. ayet 9. Bakara Sûresi,3. ayet 10. Muslim, ÎmÂn, 1. 11. İbn-i HişÃ‚m, II, 5.
Kaynak: İslam Akaidi, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
İMAN NEDİR?