
Mu ’min, kendisine ihsÂn edilen butun nîmetlerin ve bilhassa da “îmÂn”ın şukur bedelini Rabbine odemek mecbûriyetindedir. Zira bedeli odenmeyen bir şeye sahiplik iddiÂsına kalkışmak, abesle iştigaldir.
Her mu ’min, kendisinden iyilik gorduğu bir kimseye îmÂnı gereği minnet duyar, teşekkur ve du eder. İmkÂn bulduğunda, ona daha guzel bir şekilde mukÂbele etmek ister. İkrÂm edilen bir bardak su bile, nezÂketen teşekkuru îcÂb ettirir.
Âyet-i kerîmede:
“AllÂh ’ın nîmetini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız...” (en-Nahl, 18) buyrulmaktadır. Şuphesiz ki bu nîmetlerin en buyuğu “îman”dır. Her nîmetin bir bedeli ve mukÂbili olduğu gibi, îman nîmetinin mukÂbili de, hamd, şukur, zikir, ihlÂs ve takv uzere bir kulluk hayÂtı yaşamaktır.
Mu ’min, kendisine ihsÂn edilen butun nîmetlerin ve bilhassa da “îmÂn”ın şukur bedelini Rabbine odemek mecbûriyetindedir. Zira bedeli odenmeyen bir şeye sahiplik iddiÂsına kalkışmak, abesle iştigaldir.
Îman; ilÂhî lutufların en buyuğudur. İmtihan ise bu nîmetin ne nisbette kıymetini bildiğimizi, ona ne kadar sahip cıkabildiğimizi olcen bir miyardır. Mu ’minlerden beklenen, hayÂtın değişen şartları icinde sabır ve teslîmiyetle îmÂnını muhÂfaza etmektir. Bu aynı zamanda ilÂhî mukÂfatlara nÂiliyetin bedeli mesÂbesindedir. Nitekim Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Allah mu ’minlerden mallarını ve canlarını kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır...” (et-Tevbe, 111)
MUSLUMANIN EN ONEMLİ SECİMİ
Dunyada gecirilen zaman, Âhiretin sonsuzluğu karşısında bir zerre veya bir damla mesÂbesinde bile değildir. Fakat dunya imtihanının neticesi, ya sonsuz saÂdet yurdu olan cennet, ya da ebedî bir ıztırap mahalli olan cehennemdir. Kulun yolculuğunun hangi istikÂmete olacağını, fÂnî hayÂtında “Âhireti veya dunyayı tercih edişi” belirler. Bu bakımdan şu kısacık dunya hayÂtında, Âhireti tercihte gaflet gostermekten daha buyuk bir aldanış soz konusu olamaz.
Hakk ’a yakınlığın nûruyla gafletten uyanmış olan Allah dostları, kÂinat kitabının her harfini gonul gozuyle ve hikmet nazarıyla okurlar. KÂinÂtın ulvî bir gÂye ile var edildiğini, hicbir şeyin boş ve abes yere yaratılmadığını, her gecen gunun omur takviminden bir yaprak daha koparıp insanı kabre bir adım daha yaklaştırdığını yakînen idrÂk ederler. “Hayat nîmetinin mÂn ve hikmeti nedir? Dunya nicin insanoğlunun emrine ÂmÂde kılındı? İki kapılı bir hÂn olan bu cihÂna nereden geldik, buradan yolculuk nereye?” gibi sualler uzerinde tefekkur ederek, omurlerini ince, derin ve hassas bir hÂlet-i rûhiye ile yaşarlar.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarının Ornek Ahlakından 1, Erkam Yayınları, 2011
İslam ve İhsan